Siyonizm karşıtı Yahudilerin sesi artık daha gür çıkıyor

17 Kasım’da Londra’da ateşkes talebiyle pankart açan Yahudi protestocular (AFP)
17 Kasım’da Londra’da ateşkes talebiyle pankart açan Yahudi protestocular (AFP)
TT

Siyonizm karşıtı Yahudilerin sesi artık daha gür çıkıyor

17 Kasım’da Londra’da ateşkes talebiyle pankart açan Yahudi protestocular (AFP)
17 Kasım’da Londra’da ateşkes talebiyle pankart açan Yahudi protestocular (AFP)

Macid Kıyali

İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarına karşı çıkan Yahudilerin sesinin bu kez, İsrail kurulduğundan bu yana hiç olmadığı kadar yüksek çıkması dikkat çekici. O kadar ki anti-Siyonist Yahudiler, Batı ülkelerinin Washington, New York, Londra, Berlin, Paris, Amsterdam, Viyana ve Madrid gibi önemli başkent ve şehirlerindeki gösterilerle eylemlere katıldılar. Meşhur Yahudi sanatçılar, yazarlar ve akademisyenler ile ‘Barış İçin Yahudi Sesi (JVP)’, ‘Şimdi Değilse (ifNotNow)’ ve ‘Neturei Karta’ gibi Yahudi cemaatler bildiriler yayınladılar. Yahudiler ayrıca ABD’de, Fransa’da, Birleşik Krallık’ta ve Almanya’daki hükümetlerine dilekçeler yazıp savaşın durmasını, İsraillilerin Filistinlilere yönelik politikalarına karşı çıkan sesleri ‘Yahudi karşıtı’ yaftasıyla baskılama tavrından vazgeçilmesini ve itiraz hakkına baskı yapılmamasını da talep ettiler.

Bu Yahudilerin ahlaki vicdanını harekete geçiren etkenler şöyle sıralanabilir:

Birincisi, pek çok kişinin nazarında İsrail’in Filistinlilere karşı ilan ettiği savaş “Soykırım” tanımına uyuyor. Sivillere yönelik işlenen bu soykırım tüm dehşetiyle dünyanın gözü önünde yürütülüyor. Bu da ahlaki bir rezalet anlamına geliyor. Bu bağlamda İsrailli gazeteci Gideon Levy, cesur bir duruş sergileyerek, “En zalim ve barbar işgal rejimi olarak İsrail, kendisini mağdur, hatta tek mağdur olarak gösteriyor ve haklarını gasp etmesini haklı çıkarmak için Filistinlileri insan dışı varlıklar olarak tanımlıyor” ifadelerini kullandı.

rth45h
ABD’li filozof Judith Butler (Open Source)

Levy, değerlendirmesine şu sözlerle devam etti:

1948 yılından beri İsrail, Gazze’yi cezalandırıyor… Tutukluyoruz, öldürüyoruz, yağmalıyoruz, göç ettiriyoruz, topraklarına el koyuyoruz, etnik temizlik yapıyoruz ve de kuşatmaya devam ediyoruz… Şimdi İsrailli kurbanlar için acı acı ağlamalıyız. Ama halkının çoğunluğunu, İsrail’in eliyle boğulan mültecilerin oluşturduğu Gazze için de ağlamalıyız. Gazze bir gün olsun özgürlüğü tatmadı. (Haaretz, 8/10/2023)

İkincisi, İsrail’in kendisini, onun kurbanları haline gelen Filistinlilere karşı etnik temizlik ve yakılmış topraklar politikası uygulayarak nefsi müdafaada bulunan bir mağdur gibi göstermek için Holokost olayını istismar etmesidir. Norman Finkelstein’a göre bazı Yahudiler, bu karşılaştırmaya itiraz ederek, “Bizim adımıza değil” sloganıyla İsrail’in dünyadaki tüm Yahudileri temsil etmediğini dile getiriyorlar.

Antisemitizm kalkan olarak kullanılıyor

Üçüncüsü, bazı Batılı hükümetlerin bu savaşa koşulsuz destek vermesi ve ‘Yahudi karşıtlığıyla (antisemitizm) mücadele adı altında İsrail’in eleştirilmesini engellemeye çalışmasıdır. Halbuki Yahudi karşıtlığının ve Holokost’un üretiminden bizzat Batı sorumlu. Batı, sanki İsrail’in Filistinlilere yönelik vahşetini örtbas ederek kendi sebep olduğu Yahudi kurbanlara dair sicilini temizlemeye çalışıyor.

“Avraham Burg, ‘radikal ve ırkçı Yahudi milliyetçiliği, Arap karşıtlığı; liberalizm, demokrasi, ekonomik ve toplumsal eşitlik karşıtlığı gibi esaslarıyla’ İsrail’deki aşırı sağı Almanya’daki Nazizm’e benzetiyor”

ABD’li Yahudi filozof Judith Butler, bunu kınayanların başında geliyor. Butler, düşüncesini şu sözlerle ifade etti:

“İsrail devletini eleştirenlerin Yahudi karşıtları veya Yahudi iseler bile kendilerinden nefret eden Yahudiler olduğunu iddia etmek yanlış, saçma ve üzücüdür. Bir Yahudi olarak zulme karşı ses çıkarmak ve ırkçılığın her türlüsüne karşı mücadele etmek benim için oldukça önemli.”

Butler, savaş dolayısıyla yazdığı bir makalede şu ifadelere yer verdi:

Açık konuşalım, İsrail’in Filistinlilere karşı şiddeti çok aşırı ve üzücü. Acımasız bombalama, evlerinde ve sokaklarda farklı yaşlardan insanları öldürme, hapishanelerde işkence etme, Gazze’de çeşitli yöntemlerle aç bırakma ve evleri yağmalama… Çeşitli biçimleriyle tüm bu şiddet; ırka dayalı ayrımcılık, sömürge yönetimi ve vatansızlık kanunları altında acı çeken bir halka karşı uygulanıyor. (Los Angeles Review of Books, 13/10/2023)

Batılı değerler boşa çıkarılıyor

Dördüncüsü, pek çok Batılı ülkenin dünyaya mesajı olduğunu iddia ettiği özgürlük, adalet ve eşitlik değerlerini inkâr etmesi veya bunları işine geldiğine göre kullanmasıdır. Nitekim bu ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı kararlı bir duruş sergiledi ve Ukrayna halkına yönelik savaş suçlarını kınadı. Ayrıca direnmesi için Ukrayna’ya sınırsız destek de sundu. Ama Filistinliler için bu değerlere başvurmayı reddetti. Sanki Filistinliler, işgale boyun eğmek zorunda; sanki bir halk değiller ya da diğer insanlar gibi vatandaşlık haklarına layık değiller.

Aşırı Sağ Vesayeti

Beşincisi İsrail içindeki kamuoyunun savaştan önce de parçalanmış olduğunun açık olmasıdır. Bu parçalanmışlık, toplumun dindarlar ile laikler arasında etnik bileşene (Doğu-Batı) dayalı olarak ayrışmasından ve de aşırı milliyetçi ve dindar sağın İsrail’deki siyasi sistem üzerinde baskın olmasından kaynaklanıyor. Aşırı sağın İsrail’in, vatandaşlarına karşı liberal-demokrat bir devlet olmasından ziyade Yahudiliğini baskın kılma teşebbüsü de yurt dışındaki Yahudilerin İsrail’le ilişkisinin çatlamasına katkıda bulundu ve İsrail’in politikalarına ve dünyadaki Yahudileri temsiliyetine dair bir soru işareti doğurdu. Özellikle de İsrail içinde ve dışında, Filistinlilere yönelik milliyetçi ve dindar sağ aşırılığının, İsrail’in demokratik ve laik bir devlet olma özelliğine yönelik aşırılığa denk hale geldiğini ifade eden yaklaşımlardan sonra…

Mesela (eski Knesset Başkanı ve eski İşçi Partisi liderlerinden biri olan) Avraham Burg, ‘aşırı ve ırkçı Yahudi milliyetçiliği, Arap karşıtlığı; hükümette, Knesset’te, medyada, tepelerde ve şehrin sokaklarında liberalizm, demokrasi, ekonomik ve toplumsal eşitlik karşıtlığı gibi esaslarıyla’ İsrail’deki aşırı sağı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki Nazizm’e benzetiyor ve şöyle diyor: “Batı Şeria’da ve Gazze’de işgal ettiğimiz bölgelerde, tıpkı Nazilerin Batı’da işgal ettiği bölgelerde sergiledikleri tavırları sergiliyoruz.” (Haaretz, 5/9/2023)

Ilan Pappé’nin tutumu, açıklığıyla ve cüretkârlığıyla öne çıktı. Nitekim o, on iki askerî üssü ele geçiren Filistinli savaşçıların cesaretine ve Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna karşı galibiyetlerine’ hayranlığını dile getirdi

Irkçı Devlet

Altıncısı, İsrail’in hem yurt içinde hem de yurt dışında milliyetçi ve dindar aşırılık yanlısı bir devlet olarak görünmesidir. Hiç şüphesiz bu görünüm, bağrında yaşadıkları toplumlarda özgürlük, demokrasi ve eşitlik değerlerinin aşınmasından olumsuz etkilendikleri göz önüne alınınca, Yahudilerin kendi toplumlarındaki konumlarına ilişkin endişelere de sebep oldu. Üstelik bu, İsrail’i Batılı ülkeler için olduğu gibi, bu ülkelerde yaşayan Yahudiler için de siyasi, güvenlik, ahlaki ve ekonomik bir yük haline getiriyor.

Bu bağlamda Ilan Pappé, açık ve cüretkâr tutumuyla öne çıktı. ‘On iki askerî üssü ele geçiren Filistinli savaşçıların cesaretine ve Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna karşı galibiyetlerine’ hayranlığını dile getiren Pappé, düşüncelerini şu sözlerle ifade etti:

Haziran 1967 yılından beri yaklaşık bir milyon Filistinli vatandaş, hayatlarında en az bir kez yargılanmadan hapse atıldı. Bu insanlar, İsrail’in 2007 yılından itibaren bölgeyi kapatmak ve sıkı bir kuşatma uygulamak suretiyle Gazze Şeridi’nde meydana getirdiği korkunç gerçekliği ve işgal altındaki Batı Şeria’da çocuklara yönelik sürekli cinayetleri de biliyor. Bu, Siyonist hareket için yeni bir şey değil. İsrail 1948 yılında kurulduğundan beri şiddet, Siyonizm’in değişmez yüzlerinden biri oldu. (Palestine Chronicle, 10/10/2023)

Norman Finkelstein da “doğdukları andan itibaren kendilerini büyük bir toplama kampında bulan Gazzeli gençleri” savundu. Ona göre “Gazze nüfusunun yarısı çocuk. 70 yıldır Gazzelilerin yüzde 70’i ya bizzat mülteci ya da mülteci çocuğu veya torunu. Gençlerin çoğu işsiz, geleceksiz ve imkândan yoksun.”

Bunlar, İsrail’de ve yurt dışında etkili bazı Yahudi isimlerdir. İsrail’in kimliği, karakteri ve özellikle Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Netanyahu başkanlığındaki İsrail hükümetinin diğer üyeleri gibi sorunlu ve şiddet yanlısı isimlerin yükselişiyle birlikte ırkçı ayrımcı bir ülkeye dönüşümü konusunda halihazırda sahne olduğu gerilimlere ve çatlaklara bakılınca bu sesler, daha muteber hale geldi.  

Bu isimlerden bazısının İsrail-Filistin çatışmasını anlama ve İsrail’in sömürgeci ve ırkçı anlatısını ortadan kaldırma alanında en önemli ve öne çıkan bir dizi kitabın sahipleri olduğunu belirtmekte fayda var. Bu kitaplar şunlar:

Ilan Pappé’nin ‘İsrail’e Dair On Mit’, ‘Filistin’de Etnik Temizlik’, ‘İsrail Düşüncesi: Güç ve Bilgi Tarihi’ ve ‘Yeryüzünün En Büyük Hapishane’ adlı kitapları;

Shlomo Sand’in ‘Yahudi Halkının İcadı’ ve ‘İsrail Topraklarının İcadı’ adlı kitapları;

Gershon Shafir’in ‘Yarım Asırlık İşgal: İsrail, Filistin ve Dünyanın En Karmaşık Çatışması’ ve ‘Toprak, Emek ve İsrail-Filistin Çatışmasının Kökenleri (1882-1919)’ adlı kitapları;

Norman Finkelstein’ın ‘Holokost Endüstrisi: Yahudilerin Çektiği Çilelerin İstismarı’ ve ‘Yüzsüzlüğün Ötesinde: Antisemitizmin Kötüye Kullanılması ve Tarihin Çarpıtılması’ adlı kitapları.

Sorun şu ki bu seslerin, siyasi bir vizyon veya Filistinli-Yahudi siyasi ortaklığı için yatırım yapılabilecek bir Filistin boyutuna ve aynı zamanda elverişli bir Arap vaziyetine, ayrıca uluslararası kamuoyunun dünyanın bir özgürlük ve adalet meselesi olarak Filistin davasına daha fazla meyletmesine ihtiyaçları var.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.

 



Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
TT

Avrupa Troykası, İran'a yönelik BM yaptırımlarını yeniden yürürlüğe koyma tehdidinde bulundu

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, bugün Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına konuştu. (Reuters)

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot dün yaptığı açıklamada, Avrupa Troykası’nın (Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya), o tarihe kadar bir nükleer anlaşmaya varılamaması halinde ağustos ayı sonuna kadar İran'a yönelik Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının otomatik olarak geri getirilmesine yönelik ‘snapback’ mekanizmasını harekete geçireceğini söyledi.

Brüksel'de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı öncesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Barrot, “Fransa ve ortakları, 10 yıl önce kaldırılan silahlar, bankalar ve nükleer ekipmanlar üzerindeki küresel yasağı yeniden uygulamaya koymakta haklılar. İran'dan güçlü, somut ve inandırıcı bir taahhüt gelmediği takdirde bunu en geç ağustos ayı sonuna kadar yapacağız” ifadelerini kullandı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ise dışişleri bakanları toplantısında ‘İran'ın ele alınacağını’ söyledi. Kallas, “Diplomatik yolu ve müzakereleri yeniden başlatmak bizim çıkarımıza” dedi.

xo9p0
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Brüksel'de düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısının oturum aralarında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (EPA)

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce tarafından yapılan açıklamaya göre, AB dışişleri bakanları toplantısı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Avrupa Troykası'ndaki mevkidaşlarıyla Ortadoğu'da istikrarın desteklenmesi ve İran'ın nükleer silah geliştirememesinin sağlanması konularında telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Avrupa ülkeleri, ekim ayında süresi dolacak olan 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı kapsamında snapback mekanizmasını harekete geçirmekle tehdit ediyor. Bu mekanizma, karar kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde Tahran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasına olanak sağlıyor.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, mekanizmayı harekete geçirmenin ‘yasal dayanaktan yoksun düşmanca bir tedbir’ olduğu uyarısında bulunarak, Avrupalıları taahhütlerini ihlal etmekle suçladı. Bekayi, Avrupalı güçlerin bu adımı atması halinde orantılı bir karşılık verileceği tehdidinde bulundu.

İran medyası, Tahran'ın Moskova ve Pekin'i nükleer anlaşmadan çekildiklerini duyurmaya ikna etmeye çalıştığını ve bu sayede BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımların yeniden uygulanmasına yönelik herhangi bir girişimi engellemek için yasal bir dayanak elde edeceğini belirtti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ve Çinli mevkidaşı Wang Yi ile Avrupa Troykası’nın nükleer anlaşma kapsamında BM yaptırımlarına otomatik olarak geri dönüş anlamına gelen snapback mekanizmasını harekete geçirmesini engellemenin yolları üzerine istişarelerde bulundu.

Lavrov ve Wang Yi pazartesi günü Pekin'de bir araya gelerek Arakçi'nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısına katılmasından önce İran'ın nükleer dosyasını ele aldılar.

Arakçi bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Mevcut durumda elbette Çin Dışişleri Bakanı ve Rusya Dışişleri Bakanı ile ikili görüşmeler yapacağız” dedi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı pazar günü, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İran'ı Washington'un istediği uranyum zenginleştirmesine izin verilmeyecek bir nükleer anlaşmayı kabul etmeye çağırdığı yönündeki haberi ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

cdfrgthyu
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin bugün Pekin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) dışişleri bakanları toplantısı çerçevesinde gerçekleştirdikleri görüşmeden (İran Dışişleri Bakanlığı)

ABD merkezli haber sitesi Axios'un dosyaya yakın kaynaklara dayandırdığı haberine göre Putin, İran'a ABD ile uranyum zenginleştirmesini engelleyecek bir anlaşmayı kabul etmesi çağrısında bulundu. Rusya nükleer program konusunda yıllardır İran'ın başlıca diplomatik destekçisi konumunda.

Moskova, İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını kamuoyu önünde desteklemiş olsa da Putin, İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın ardından özel oturumlarda daha sert bir tutum benimsedi.

İki kaynak Rusların İsrail hükümetine Putin'in İran'ın uranyum zenginleştirmesi konusundaki tutumu hakkında bilgi verdiğini söyledi. Üst düzey bir İsrailli yetkili, “Putin'in İranlılara bunu söylediğini biliyoruz” dedi. Putin bu tutumunu geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı görüşmelerde de dile getirdi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk döneminde İran'a yönelik ABD yaptırımlarının yeniden uygulanmasından bu yana Tahran, 20 yıllık bir stratejik anlaşma yoluyla Moskova’yla ve İran'ın petrol ihracatının yüzde 90'ını satın alan Pekin’le bağlarını güçlendirdi.

Arakçi Telegram üzerinden yaptığı paylaşımda şöyle yazdı: “ŞİÖ yavaş yavaş küresel arenaya açılıyor, yani bölgesel arenayı yavaş yavaş aşıyor… Gündeminde ekonomik, siyasi ve güvenlik alanları da dahil olmak üzere bir dizi farklı konu var.”

Diğer yandan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, hükümetinin ‘tüm ciddiyetiyle bu barışçıl yolu izleyeceğini’ söyledi ve ek ayrıntı vermeden ‘diplomasi penceresinin halen açık olduğunu’ vurguladı.

Pezeşkiyan, “Geleceğe doğru yeni ufuklar açmak için geçmişi eleştirel gözlerle gözden geçirmeliyiz. Bizi daha iyi bir yarına götürecek olan şey, umudu yeniden inşa etmek, öğrenme ve değişme isteği ile anlayış, empati ve rasyonaliteye dayalı yeni bir yoldur... Diplomasi penceresinin açık olduğuna inanmaya devam ediyoruz ve bu barışçıl yaklaşımı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Pezeşkiyan sözlerini şöyle sürdürdü: “Savaşın dayattığı büyük sınavda, psikolojik baskılara ve halkımızın karşılaştığı pek çok zorluğa rağmen, İran'ın çağdaş tarihinde halkın katılımının, uzlaşının ve toplumsal uyumun en dikkat çekici tezahürüne tanık olduk. Ülke içinde ve dışında, her eğilimden İranlılar saldırgan düşman karşısında tek vücut oldular.”

İran Cumhurbaşkanı'nın açıklamaları, İran Genelkurmay Başkanı Abdurrahim Musevi'nin İsrail ile 12 gün süren savaş sırasında ülkesinin ‘varlığının ve toprak bütünlüğünün eşi benzeri görülmemiş şekilde tehdit edildiğini’ söylemesinin ardından geldi.

Pezeşkiyan hükümeti, muhafazakâr milletvekillerinin muhalefetine rağmen Batılı güçlerle müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduğunun sinyallerini verdi.

yhu7ı8
ABD ile İran arasında 19 Nisan'da ikinci tur görüşmelerin yapıldığı Roma'daki Umman Büyükelçiliği'nin girişinde bekleyen gazeteciler ve polis memurları (AP)

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi pazartesi günü yaptığı açıklamada, İran ve ABD arasında altıncı tur müzakereler için ‘belirli bir tarih olmadığını’ söyledi. Bekayi, “Diplomasinin ve müzakere yolunun etkinliğini doğrulamadığımız sürece böyle bir yola girmeyeceğiz” dedi.

Arakçi ve ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff nisan ayından bu yana Umman arabuluculuğunda beş tur görüşme gerçekleştirdi. Daha sonra İsrail 13 Haziran'da İran'a saldırı başlattı ve ABD'nin İran'ın üç nükleer tesisini bombaladığı 12 günlük bir savaşı tetikledi.

Tahran ve Washington arasında yeni bir müzakere turunun 15 Haziran'da yapılması gerekiyordu, ancak savaş nedeniyle iptal edildi.

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti pazartesi günü yaptığı açıklamada, ülkesinin uranyum zenginleştirmeyi durdurma şartına bağlanması halinde ABD ile nükleer müzakerelere yer olmadığını söyledi ve böyle bir şartı Tahran'ın bağlı olduğu ‘kırmızı çizgilere’ aykırı olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın İran medyasından aktardığına göre Velayeti, Pakistan İçişleri Bakanı Muhsin Nakvi ile gerçekleştirdiği görüşmede, “Müzakereler zenginleştirmenin durdurulması şartına bağlanırsa kesinlikle gerçekleşmeyecek” dedi.