İsrail itiraf etti: "Filistinli işçilerin yokluğunun maliyeti ayda 3 milyar şekel"

"İsrail devleti, Filistinlilerin elinden yardım alıp almayacağına karar vermeli"

Savaş öncesi dönemde Gazze'deki 17 bin Filistinlinin İsrail'de çalışma izni vardı (Reuters)
Savaş öncesi dönemde Gazze'deki 17 bin Filistinlinin İsrail'de çalışma izni vardı (Reuters)
TT

İsrail itiraf etti: "Filistinli işçilerin yokluğunun maliyeti ayda 3 milyar şekel"

Savaş öncesi dönemde Gazze'deki 17 bin Filistinlinin İsrail'de çalışma izni vardı (Reuters)
Savaş öncesi dönemde Gazze'deki 17 bin Filistinlinin İsrail'de çalışma izni vardı (Reuters)

İsrail Maliye Bakanlığı, 7 Ekim'den bu yana Filistinli işçilerin Batı Şeria'dan İsrail'e girmesine izin verilmemesinin ülkeye maliyetini açıkladı.

Bakanlık temsilcisi pazartesi günü İsrail Parlamentosu'nun Yabancı İşçiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, "Yaptığımız hesaplamalara göre, Filistinli işçiler işe gitmezse bunun aylık maliyeti yaklaşık 3 milyar şekel (25 milyar lira / 830 milyon dolar) olacak" ifadelerini kullandı.

7 Ekim'deki saldırıların ardından, Batı Şeria'da yaşayan ve her gün çalışmak için İsrail'e geçen 150 binden fazla Filistinli işçinin ülkeye girişine izin verilmemişti.

Bunun yanı sıra, önemli bir bölümü Taylandlı olmak üzere, 10 binden fazla yabancı işçi de saldırıların ardından İsrail'i terk etmişti. İsrail basınında yer alan haberlerde, ülkenin işgücü açığını kapatmak için ilk etapta 30 binden fazla yabancı işçiye ihtiyaç duyulduğu ifade edilmişti.

İsrail yönetimi geçen hafta, Batı Şeria'dan 8-10 bin işçinin işlerine geri döneceğini duyurmuştu.

Kararın, fabrika ve işyeri sahiplerinden gelen baskıların ardından alındığı düşünülüyor. 

İsrail İnşaatçılar Birliği'nin başkanı Raul Sargo, pazartesi günü yaptığı açıklamada, "Büyük bir dar boğazdayız. Sektör tamamen durma noktasında ve kapasitesinin sadece yüzde 30'uyla çalışabiliyor. İnşaat alanlarının yarısı kapandı. Bu durum İsrail ekonomisini ve emlak sektörünü etkiliyor" ifadelerini kullandı.

Yabancı İşçiler Komitesi'ne başkanlık eden Likud milletvekili Eliyahu Revivo ise, "İsrail devleti, Filistinli ellerden yardım alıp almayacağına karar vermeli. Başka bir çözüm bulunmadığı sürece, devlet Filistinli işçilere bağımlı olacak. Hükümet bu konuda ayak sürüyor" diye konuştu.

İsrail ekonomisinin son çeyrekte yüzde 2 küçüldüğünü hatırlatan ABD merkezli New York Times gazetesi de, yabancı işçilerin yanı sıra İsrailli işçilerin de askere alındığını ve ülkedeki işgücünün yüzde 20 oranında azaldığını vurguladı.

Independent Türkçe



Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
TT

Ayırma ve ilhakın tehlikeleri: Bölünmeden sonra birlik

Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)
Suriye'deki haritanın değişmesi Ortadoğu'daki haritalara değişimi dayatıyor (AFP)

Refik Huri

Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi yönündeki resmi Arap ve uluslararası çağrıların yanında, Suriye'nin bölünmesi yönünde seslerin yükselmesi şaşırtıcı değil. İlginç olan, bölünmeyi savunanların üç temel hususu göz ardı etmeleridir. Birincisi, Suriye'nin 2011 yılından bu yana bölgesel veya uluslararası bir gücün ya da her ikisinin kontrolünde olan kısımlara bölünmüş olduğudur. İkincisi, rejimin yıkılmasından sonraki doğal eğilim, bölünmeden birleşmeye doğru gitmektir; bölünmeyi resmen veya zorla kökleştirmek değildir. Üçüncüsü, Suriye haritası bölge haritasından izole bir harita değildir, dolayısıyla aktörler ister yerel ister bölgesel veya küresel olsunlar, bu haritayla oynamak, diğer haritalarla oynamaya kapalı bir süreç değildir.

Lübnan ve ardından Irak'tan öğrendiğimiz ders Sykes-Picot haritalarının, yüz yıldan fazla bir süredir milliyetçi birleştirme çabalarının ve mezhepçi bölme çabalarının başarısına direndiğidir. Ne ülkeler arasındaki birlik girişimleri başarılı oldu ne de bölünmeler gerçekleşti. Sir Mark Sykes ve François Georges-Picot'nun bölge hakkındaki bilgisizliklerine, İngiliz ve Fransız stratejik tercihler, iki manda ülkesi arasındaki petrol ve diğer hususlarla ilgili rekabet nedeniyle heterojen grupları kapsayan sınırlar çizmekte keyfi davrandıklarına dair hikayelere rağmen, bölge ülkelerinin haritaları iç içe geçmiş ve birbiriyle bağlantılıdır.

Diğer bir deyişle Suriye'de haritanın değişmesi, Lübnan, Irak, Filistin, Türkiye ve İran'daki haritaların da değişmesi anlamına geliyor. Bu da bir tür ayırma ve bir tür ilhak demektir. Zayıf ülkelerden toprak almak ve hayallerini gerçekleştirmek isteyen güçlü ülkelere eklemektir. Burada Osmanlı İmparatorluğu'nun özellikle Halep ve Musul'u ilhak etme hayallerine, Velayeti Fakih’in “Gizli İmam'ın zuhuru ve devletinin kurulması” için her şeyi ilhak etme ve dünyayı yönetme hayalleri, Suriye'deki Golan Tepeleri, Hermon Dağı'nın zirvesi, su kaynakları, Batı Şeria ve tabii Gazze’yi kapsayan ve hatta Güney Lübnan'da Evveli Nehri'ne kadar uzanan “Büyük İsrail” hayalleri ekleniyor.

Ayırma ve ilhak denkleminin gerçekten başarılı olması durumunda bölgede nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını bilmeyen yoktur. Topraklarını kaybeden ülkeler ile kendilerine ait olmayan toprakları ilhak eden ülkeler arasında bir barış, kalkınma ve iş birliği tablosu olmayacağı kesindir. Aksine çatışmalara ve savaşlara sahne olacaktır. Dahası sadece İsrail ile toprağı kurtarmak için bir yüz yıl daha sürecek askeri çatışma yaşanmayacak, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu ile Pers İmparatorluğu arasındaki yüzyıllar süren çatışmalara da geri dönülecektir. Bu ikisi arasındaki çatışma ise sadece nüfuz için değildir.

Bölgesel oyunun, ister şiddetli çatışma bağlamında isterse her bir bölgesel gücün kendine özgü alanlarda nüfuzunu artırma ve böylece yeni bir bölgesel güvenlik sistemi düzenleme anlayışı bağlamında olsun, Türkiye, İran ve İsrail ile sınırlı olduğu düşünülemez. Uluslararası oyun daha büyük. Fransız siyaset bilimci Bertrand Badie'nin “ittifakların giderek ortadan kalktığı ve mevcut gerçekliğe damga vuran bir aşırı akışkanlığın hâkim olduğu, böylece korunan müttefik veya vekilin asıl güç karşısında bir tür bağımsız hareket etme marjına sahip olduğu bir döneme giriş” olarak adlandırdığı bir dönemde, fırsat verilen devlet dışı güçler olgusunun rolü açıktır.

Rusya Ukrayna savaşıyla meşgulse de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü'nün korunması için de aktif olarak çalışıyor. Ukrayna savaşında bile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yürüttüğü savaş Ukrayna'dan çok daha büyük bir savaştır. Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığı analize göre Soğuk Savaş sonrasında Batı'nın Rusya'ya karşı haddini aşma durumunu “düzeltmek” ve Moskova'nın büyük bir gücün odak noktası olduğunu kanıtlamak için yapılan bir savaştır.

Mara Karlin'in “Topyekûn Savaş” ile ilgili bir makalesinde söylediği gibi, ABD “Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamada başarısız olduysa ve Hint ile Pasifik Okyanuslarını güvence altına alma gücü ile ilgili soru karşısında durduysa” da Ortadoğu ve Uzakdoğu’da büyük oyunu oynamaya kararlı. Çin, ABD tarafından korunan Tayvan'ı geri almakla çok ilgilense ve 130 ülkenin katıldığı “Kuşak ve Yol” projesi konusunda çok rahat olsa da kendisine nüfuz alanları aramaya zorlayan devasa bir deniz ve hava kuvveti inşa ediyor. Ortadoğu ise sadece ticaretten ibaret değil.

Ayırma ve ilhak konuşmaları ile ilgili olarak George Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası sorunlar profesörü Mark Lynch, “Ortadoğu'nun sonu”ndan bahsediyor. Neden? Çünkü ona göre “eski bir harita yeni bir gerçekliği çarpıtıyor.” Ortadoğu artık Amerikan üniversitelerinin ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın haritalarındaki gibi Arap dünyası, İsrail, Türkiye ve İran’dan ibaret değil. ABD Merkez Komutanlığı haritasına göre artık Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan ve Somali'yi de kapsıyor. Edgar Morin'in dediği gibi “Hayatın tümü belirsizlik denizinde yüzmektir.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.