Etiyopya'nın Somaliland'daki askeri üssü Kızıldeniz'de gerilimi artırır mı?

Afrika Boynuzu bölgesindeki olaylarla ilgili Arap ve uluslararası endişelerin arttığı bir dönemde.

Etiyopya Başbakanı geçtiğimiz gün Addis Ababa'da Somaliland Devlet Başkanı ile işbirliği protokolü imzalarken (Reuters)
Etiyopya Başbakanı geçtiğimiz gün Addis Ababa'da Somaliland Devlet Başkanı ile işbirliği protokolü imzalarken (Reuters)
TT

Etiyopya'nın Somaliland'daki askeri üssü Kızıldeniz'de gerilimi artırır mı?

Etiyopya Başbakanı geçtiğimiz gün Addis Ababa'da Somaliland Devlet Başkanı ile işbirliği protokolü imzalarken (Reuters)
Etiyopya Başbakanı geçtiğimiz gün Addis Ababa'da Somaliland Devlet Başkanı ile işbirliği protokolü imzalarken (Reuters)

Etiyopya'nın uluslararası alanda tanınmayan Somaliland’da büyük bir deniz limanından yararlanmasına izin veren iş birliği protokolü, bölgesel ve uluslararası alanda birçok siyasi ve hukuki eleştiriye yol açtı. Etiyopya'nın hamlesi aynı zamanda ‘Kızıldeniz'in askerileştirilmesi’ endişesini de artırdı. Protokole göre Addis Ababa, ‘birçok uluslararası askeri üssün yoğunlaştığı bir bölgede askeri üs kurmayı’ amaçlıyor; bu da (gözlemcilere göre) bölgesel ve uluslararası rekabetin yoğunluğunu artırıyor ve bazı ülkelerin güvenlik ve ekonomik kırılganlıktan mustarip olduğu bölgede silahlı çatışma tehdidi doğuruyor.

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed geçtiğimiz pazartesi günü, Somaliland lideri Musa Bihi Abdi ile ‘iş birliği protokolü’ imzalayarak kıyısı olmadığı Kızıldeniz'e erişim için ilk yasal adımları attı. Protokol, Etiyopya'nın Somaliland'ın Berbera Limanı'nı kullanmasını öngörüyor. Protokole göre 50 yıl boyunca sürecek bir kiralama sözleşmesi karşılığında Etiyopya donanmasına 20 km deniz erişimi sağlanacak ve buna karşılık olarak Somaliland’ı resmi olarak tanıyacak.

Somaliland, 1991 yılında Somali’den ayrılarak tek taraflı bağımsızlığını ilan etti; ancak bu adım Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği de dahil olmak üzere uluslararası toplum tarafından tanınmadı. Komşusunun ayrılıkçı bölgesiyle yaptığı anlaşmaya yanıt olarak Somali, Etiyopya hükümetini ‘egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal etmekle’ suçladı ve istişareler için Addis Ababa büyükelçisini çağırdı.

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud salı günü Parlamentoda yaptığı konuşmada, Etiyopya ile Somaliland yönetimi arasında imzalanan iş birliği protokolünün ‘gayri meşru ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğunu ve uygulanamayacağını’ söyledi.

Bölgesel ve uluslararası pozisyonlar

Anlaşma bölgesel ve uluslararası tepkilere neden oldu. Arap Birliği Sözcüsü Cemal Rüşdi ‘Somali devletinin egemenliğini ihlal eden ve Somali'nin iç durumunun kırılganlığından ve bocalayan Somali müzakerelerinden yararlanma girişiminde bulunan her türlü mutabakat anlaşmasını reddettiğini ve kınadığını’ söyledi.

Mısır, Dışişleri Bakanlığı tarafından çarşamba günü yayınlanan bir bildiride, ‘Somali Federal Cumhuriyeti'nin tüm toprakları üzerindeki birliğine ve egemenliğine tam saygı gösterilmesi gerekliliği’ vurgulandı. Bakanlık, Mısır’ın Somali egemenliğine zarar verecek her türlü tedbire karşı olduğunun altını çizdi.

Mısır ayrıca, bölge ve bölge dışındaki ülkeler tarafından atılan resmi adımların, eylemlerin ve açıklamaların artmasının, Afrika Boynuzu bölgesindeki istikrar faktörlerini baltalama ve ülkeler arasındaki gerilimi artırma tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

ABD, çarşamba günü yaptığı açıklamada Somali'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinin gerekliliğini vurguladı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Afrika Boynuzu'ndaki gerilimin tırmanmasıyla ilgili derin endişemizi ifade etmede diğer ortaklara biz de katılıyoruz.

Avrupa Birliği de salı günü benzer bir açıklama yaparak, Somali'nin egemenliğine saygının ‘Afrika Boynuzu'nda barışın anahtarı’ olduğunu vurguladı. Afrika Birliği ise perşembe günü yaptığı açıklamada, Afrika Boynuzu'ndaki sükunet çağrılarına vurgu yaptı. Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki Muhammed, bir bildiri yayınlayarak Etiyopya ile Somali arasında ‘artan gerilimin azaltılması için sükunet ve karşılıklı saygı’ çağrısında bulundu. Ayrıca iki ülkeyi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için ‘gecikmeden’ müzakere sürecine girmeye çağırdı.

Yasal ve stratejik krizler

Afrika Boynuzu bölgesi meselelerinde uzman ABD'de ikamet eden araştırmacı İbrahim İdris, Etiyopya ile Somaliland arasındaki anlaşmanın bölgeyi uluslararası hukuka dönüşü gerektiren bir hukuki krizle karşı karşıya bıraktığına inanıyor ve ekliyor:

Bu durum, konuyla ilgili ayrıntılı bir açıklama yayınlayan Somali Bakanlar Kurulu'nun tutumunda açıkça görülmektedir.

İdris, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada ‘meselenin sadece hukuki bir mesele olmadığını, aynı zamanda Cibuti'de NATO'ya ait ve Çin'e ait bir dizi askeri üssün yanı sıra Rusya Federasyonu ve Türkiye'nin Kızıldeniz'e varma çabaları, Birleşik Devletler liderliğindeki (Refahın Muhafızı) ittifaka bağlı deniz kuvvetlerinin Husi saldırıları sonrasında bölgeye ulaşması gibi stratejik uzantıları olabileceği" değerlendirmesinde bulundu.

Afrika Boynuzu bölgesi meselelerinde uzman araştırmacı, "Kızıldeniz'in bu yoğunluk ve hızla askerileştirilmesi, bölgenin stratejik olarak ele geçirilmesi fikrinin önleyici işaretleri anlamına geliyor" ifadelerini kullandı. İdris, “Olasılıklar, Aden Körfezi bölgesindeki kutuplardan, uluslararası nüfuza sahip bölgesel savaşlar çıkacağını gösteriyor. Özellikle Somaliland bölgesi uluslararası ticari seyrüsefer açısından stratejik bir hedefi temsil ediyor. Bu bölgenin önemi daha önceki bir aşamada Somali devletinin dağılması sırasında test edilmiştir” dedi.

dv ved
Kızıldeniz girişindeki “Somaliland” bölgesi (yeşil, resmin sağında) (Google Haritalar)

Kızıldeniz'in giriş bölgesinde birçok uluslararası ve bölgesel güce ait askeri üs bulunmaktadır. Sadece Cibuti, 6 yabancı askeri üssü içermektedir. Bunlar arasında Afrika'daki en büyük Amerikan askeri üssü, Çin'in sınırları dışında bulunan tek askeri üssü, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Japonya'nın sahip olduğu ilk yabancı askeri üs ve Afrika'daki en önemli Fransız askeri birliği yer almakta. Ayrıca İspanya ve İtalya'ya ait üsler de bulunmaktadır. Rusya ve Türkiye gibi ülkeler, bölgedeki ülkelerle işbirliği yaparak deniz üslerine sahip olma çabasındalar.

Bu ülkeler, askeri üsleri aracılığıyla ‘bölgesel stratejik çıkarlarını korumaya, politik ve askeri etkilerini genişletmeye, açıkça belirtilen hedeflerin yanı sıra korsanlıkla ve terörle mücadele etmeye ve Kızıldeniz'den geçen deniz ticaret yollarını güvence altına almaya’ çalışmaktalar.

Durumu tırmandırma ve gerilim

Afrika meseleleri konusunda uzman Mısırlı Rami Zuhdi, ‘gayri meşru’ olarak tanımladığı Etiyopya ile Somaliland arasındaki son anlaşmayı, Afrika Boynuzu bölgesinin son yıllarda yaşadığı çalkantı durumun somut örneği olarak değerlendirdi. Zuhdi bu anlaşmanın ‘bölgede nüfuz kazanmak için yarışan bölgesel ve uluslararası güçler arasındaki açıklanmış ve açıklanmamış ittifakların sonucu’ olduğunu ifade etti.

Zuhdi, son anlaşmayı Sudan ve Gazze'de yaşananlara, Husilerin Kızıldeniz'de yürüttüğü operasyonlara ve uluslararası askeri varlığın yoğun olduğu bir bölgede yeni bir deniz koalisyonunun kurulmasına bağlıyor. Zuhdi, “Bütün bunlar, bölgenin birçok ülkesinde yaşanan siyasi ve güvenlik kırılganlıkları göz önüne alındığında, askeri çatışmalara veya güvenlik bozukluklarının artmasına yol açabilecek bir tırmanış ve gerginliğe doğru gidildiğine dair işaretler veriyor” dedi.

Mısırlı Afrika meseleleri uzmanı Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesinde, bölgesel coğrafyayı değiştirme girişiminin son derece hassas olduğunu ve bölgedeki ülkeler arasında doğrudan veya uluslararası güçler arasında dolaylı askeri çatışmalara yol açabileceğini belirtti. Zuhdi, “Bu bölge, nüfuzu genişletme ve küresel ticaret merkezlerini kontrol etme çabalarında yüksek öncelik haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

Denize sınırı olmayan bir ülke olan Etiyopya, Eritre'nin uzun bir savaşın ardından 1993'te bağımsızlığını kazanmasının bir sonucu olarak Kızıldeniz'deki uzun kıyı şeridini kaybettikten sonra otuz yıldır denize erişim elde etme arayışında. Etiyopya’nın şu anda dış ticareti ve ithalatı Cibuti limanına bağlı.

Etiyopya Başbakanı, ülkesinin deniz limanına olan ihtiyacını ‘varoluşsal’ bir mesele olarak nitelendirdi. Başbakan geçen yılın Ekim ayında bir televizyon konuşmasında, “Kızıldeniz'de bir liman elde etmek, 120 milyon vatandaşın ‘coğrafi hapishaneden’ serbest kalması için gerekli” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Tayvan da Somaliland ile diplomatik ilişkiler kurmak istiyor. Bu durum Somali'yi destekleyen ve genel olarak Afrika kıtası özel olarak da Doğu Afrika bölgesi üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisini güçlendirmeye çalışan Çin'in eleştirilerine yol açmaktadır.



Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)

Siyasi analizde, sonuçlara varmak için göstergeleri izlemek gerekir. İran Dini Lideri'nin rejimin kurucusu Humeyni’nin ölüm yıldönümü sırasında yaptığı son konuşmadan ve Umman Sultanlığı aracılığıyla Tahran'a sunulan son Amerikan teklifinden, iki taraf arasında kapsamlı olmayıp geçici olsa bile bir anlaşmaya varma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Hem de Umman himayesinde yapılan dördüncü tur görüşmelerden bu yana Tahran ve Washington arasında görülen keskin görüş farklılıklarına rağmen. Farklılığın sebebi İran'ın daha önce uranyumu 2015 nükleer anlaşmasında kabul edilen aynı seviyede, yani yüzde 3,67 oranında zenginleştirme hakkını tanıyan Amerikan pozisyonunda değişiklik olarak gördüğü son açıklamalar. Amerikan pozisyonunun, İran'ın nükleer programı barışçıl olduğu sürece zenginleştirme prensibini tamamen reddetme yönünde değiştiğini görüyoruz. Buna göre Tahran'ın uranyum zenginleştirme hakkı yok ve nükleer yakıtı yurtdışından ithal edebilir. Bu konu, sorunun çözümüne dair olumlu bir atmosfer oluşturmakta başarısız olan beşinci tura kadar uzanan görüşmelerin ilerlemesinin önündeki en büyük engeldi. Bu arada İran, kendi topraklarında kurulacak ve Suudi Arabistan ile BAE’nin de dahil olacağı bölgesel bir uranyum zenginleştirme kompleksi önerisinde bulundu; böylece topraklarında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürebilir, nükleer yakıta erişimini sürdürebilir ve komşularına karşı iyi komşuluk gösterebilir.

Öte yandan, ABD tarafının da İranlılara sunulan ve Tahran’ın kendisine yanıt olarak birkaç mesaj verdiği bir teklifi var. Bu teklif, Tahran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması, ABD'ye ilave olarak İran, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden oluşan bölgesel bir nükleer enerji birliği kurulması çağrısını içeriyor. Daha sonra Umman Sultanlığı'nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde bölgesel bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını önerdiği söylendi. Washington, Umman'ın teklifini kabul etti ve bu ortak uranyum zenginleştirme tesisinin İran dışında bulunmasını istedi. Axios sitesi, ABD'nin, programını askıya alması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını tanıdığını, topraklarında yüzde 3’e kadar uranyum zenginleştirilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Tahran bölgesel zenginleştirme tesisi teklifini kabul edebilir, ancak bu, onun için yurt içindeki zenginleştirme faaliyetlerine bir alternatif olmayacaktır. Kaldı ki tesisin yurt dışında değil, kendi topraklarında bulunmasını istiyor.

Amerikan pozisyonunun yüzde 3 zenginleştirme etrafında dönmesi durumunda, bunun Washington'un pozisyonundan geri adım attığı anlamına geldiği iddia edilebilir. Washington, önceki iki görüşme turunda İran'ın topraklarında zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesini engellemekte ve yurtdışından nükleer yakıt ithal etmesinde ısrar etmişti. Bu nedenle, Tahran'ın küçük bir oranda bile olsa ülke içinde zenginleştirmeye devam etmesi, bir yandan Washington ile yaptırımları kaldıracak, diğer yandan ABD'nin topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını tanımasını garantileyecek bir anlaşmaya varana kadar, orta yol olarak kabul edebileceği bir teklif olacaktır.

Dolayısıyla Amerikalıların önerdiklerine ve İran'ın cevabına göre, altıncı turun yakında yapılması ve daha sonra bir anlaşmaya varılması muhtemel. Amerikan teklifi, ABD'nin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulması talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirmeyi sürdürme ısrarı arasındaki uçurumu küçültecek bir uzlaşma olabilir. Hal böyle iken, İran Dini Lideri Ali Hamaney neden iki gün önce buna karşı çıkan ve Washington'a düşmanca yanıt veren, İran'ın pozisyonundan geri adım atmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı? Konuşmasında, “Ülkesinin tam bir nükleer yakıt döngüsüne sahip olmakta başarılı olduğunu, nükleer endüstrinin sadece enerji için olmadığını, aynı zamanda tüm endüstrilerin temeli ve ulusal bağımsızlığın sembolü olduğunu, uranyum zenginleştirmenin nükleer meselenin anahtarı olduğunu ve İran'ın düşmanlarının zenginleştirmeyi kontrol altına almak istediklerini” söyledi. Hamaney böylece bir yandan ülkesinin anlaşma için can atmadığını ve ülkenin en yüksek otoritesinin buna bir ölçüde karşı çıktığını göstermeye çalıştı. Diğer yandan, bu konuşma içeriye dönüktü, çünkü Tahran'ın topraklarında uranyum zenginleştirme hakkından mahrum bırakılmayı reddettiğini duyuruyordu. Böylelikle Tahran, Donald Trump'ın sunduğu teklifi kabul etse bile, Dini Lider'in muhalif konuşması tekliften birkaç gün önce yapılmış olacaktı. Trump’ın teklifi uranyumu 2015 anlaşmasındakine yakın düşük bir seviyede zenginleştirmeyi içerdiğinden, Tahran, bunu İran direnişi karşısında Washington'un geri çekilmesi ve teklifin onu içeride zenginleştirme hakkından mahrum bırakmadığı şeklinde pazarlayabilir.

Konuşma ayrıca İran ve Washington'un kamuoyu önünde düşmanca açıklamalar yapma, ancak perde arkasında, aralarındaki boşlukları kapatmak için anlaşma ve ardından bunu açıklama alışkanlığının çerçevesine girebilir. Tahran'a ABD’ye pozisyonunda geri adım attırmakla övünme fırsatı verecek olan Trump, İran zihniyetini ve nükleer meselenin nasıl bir ulusal gurur meselesi, ulusal kimlik ve egemenliğin bir parçası olduğunu incelemiş olmalıydı. Öyle ki hükümet, öğrenciler için nükleer tesislere okul gezileri düzenliyor. Tahran rejimi ayrıca yaptırımlara ve kısıtlamalara rağmen ileri nükleer teknoloji seviyelerine ulaşma yeteneği ile övünüyor. Bu nedenle İran, topraklarında uranyum zenginleştirmekten mahrum bırakılmasını reddederdi. Yine özellikle bir yandan bilimsel ve nükleer ilerlemenin bir sembolü olduğu, diğer yandan da kendisinden vazgeçmesinin Washington veya Tel Aviv’in kendisine yönelik askeri bir saldırısını kolaylaştıracağına inandığı bir kart olduğu için yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumundan vazgeçmeyi reddederdi.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarfından Independent Arabia sitesinden çevrilmiştir.