Modi, 2024 seçimlerine yoksullara destek ve Hindu milliyetçiğini canlandırarak hazırlanıyor

Tasarım: Eduardo Ramon
Tasarım: Eduardo Ramon
TT

Modi, 2024 seçimlerine yoksullara destek ve Hindu milliyetçiğini canlandırarak hazırlanıyor

Tasarım: Eduardo Ramon
Tasarım: Eduardo Ramon

Şakir Hüseyin

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, 4 Kasım’da Orta Hindistan’da düzenlenen bir mitingde ülkenin 1,4 milyarlık nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ını besleyen gıda yardımı programının devam ettiğini duyurdu. Dünyanın en kalabalık ülkesinde ve beşinci büyük ekonomisinde gıda güvenliğinin sağlanması, Modi’nin siyasi hayatta kalması ve Hindistan Halk Partisi’nin (Bharatiya Janata Partisi-BJP) iktidarının devamı açısından hayati önem taşıyor.

Gerçek şu ki Hindistan, GSYİH’sı nispeten büyük olmasına rağmen kişi başına düşen gelir açısından dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alıyor.

Hindistan’ın nominal GSYİH’sının 3,7 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor; bu da kişi başına düşen gelirin veya her kişinin kazandığı ortalama gelirin yaklaşık 2 bin 600 dolar olduğu anlamına geliyor. Bunu Bangladeş gibi bir ülkeyle karşılaştırdığımızda, Bangladeş’te kişi başına düşen ortalama gelirin biraz daha yüksek olduğunu, Suudi Arabistan Krallığı gibi bir ülkeyle karşılaştırdığımızda ise 2022’de kişi başına düşen ortalama gelirin 13 kat daha yüksek olduğunu görürüz. Zenginlik dağılımındaki keskin eşitsizliği hesaba kattığımızda yoksulluk sorunu daha da vahim hale geliyor.

Modi’nin garantisi

Kâr amacı gütmeyen kuruluş Oxfam, 2023 raporunda bu eşitsizliğe net bir şekilde dikkat çekti. Hindistan’ın en zengin yüzde 1’i 2021’de toplam servetin yüzde 40,5’inden fazlasına sahipken, nüfusun en fakir yüzde 50’sinin payı toplam servetin yaklaşık yüzde 3’ünü oluşturuyordu. Oxfam, Zenginlerin Hayatta Kalması: Hindistan’ın Hikayesi başlıklı raporunda ülkedeki milyarder sayısının 2020’de 102’den 2022’de 166’ya yükseldiğini belirtti.

“Modi’nin bir sonraki büyük mücadelesi 2024 ulusal seçimleri. Yoksullara gıda tahılı sponsorluğu yapmaya yönelik gıda yardımı programının devam ettiğinin duyurulması, güçlü bir adım olarak değerlendirilebilir.”

Ayrıca raporda açlık, işsizlik, enflasyon ve sağlık felaketleri gibi çoklu krizlere de vurgu yapıldı ve yoksulların hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını açıklandı. Böyle bir durum sosyal ve politik açıdan patlayıcı olabilir ve Hindistan’ın iktidar partisi, yoksullar arasındaki tehlikeli hoşnutsuzluğun, ülkedeki siyasete hâkim olma yönündeki uzun vadeli hırslarına son verebileceğinin farkında.

Modi ve BJP için bir sonraki büyük mücadelenin 2024’teki ulusal seçimler olduğunu gözönüne aldığımızda, Yoksullara Gıda Tahılı Programı olarak bilinen gıda yardımı programının devam ettiğinin duyurulması, güçlü bir adım olarak değerlendirilebilir.

Modi, Chhattisgarh eyaletindeki bölgesel seçim mitinginde yaptığı konuşmada, “BJP hükümetinin önümüzdeki beş yıl boyunca 800 milyon yoksul insana bedava gıda tahılı sağlama planını genişletmesine karar verdi. Bu siyasi bir söz değil, Modi’nin garantisidir” ifadelerini kullandı. Bu da meseleyi son derece kişisel kılıyor.

Modi, 2014’te başbakan oldu ve Mayıs 2019’da ikinci dönem için seçildi. Bu yıllar boyunca, BJP’nin popülist siyasetiyle karşı karşıya gelemeyen bölünmüş bir muhalefetle Hindistan’daki siyasi sahneye hakim oldu. Bu iki seçim zaferi, partinin Hinduizm’i canlandırma yönündeki ana politikasından ve kalkınma vaadinden kaynaklanıyor.

Mutlu temel

On yıl boyunca BJP’nin başlıca siyasi ve ekonomik programları, ‘Müslümanların çoğunlukta olduğu Cemmu ve Keşmir bölgesinin özel statüsünün iptal edilmesi ve Uttar Pradeş’te 16. yüzyıldan kalma yıkık Babri Camii yerine devasa bir tapınak inşa edilmesi’ gibi adımlarla, çekirdek Hindutva (Hindu milliyetçisi) seçmen kitlesini mutlu etmeye odaklandı. Ayrıca bu programlar, muhalefete, partinin toplumsal kurumların otoritesi üzerindeki hakimiyetini zayıflatma izni vermiyor.

“Modi hükümeti otoyollar, havaalanları, demiryolları, limanlar, ticari bölgeler ve diğer altyapı tesislerinin oluşturulması için altyapı harcamalarını hızlandırdı.”

En savunmasız gruplara ayda 5 kg tahılın ücretsiz olarak dağıtıldığı gıda yardımı programı, Kovid-19 pandemisinin ardından 2020 yılında başlatılmış ve kısa aşamalarla uzatılmıştı. Resmi rakamlara göre, Aralık 2022’ye kadar olan yedi aşamada hükümetin mali maliyeti 3,9 trilyon rupinin (yaklaşık 47 milyar dolar) üzerinde gerçekleşti.

Yardım programının beş yıl uzatılması kesinlikle birçok Hinti, BJP’nin zaferinin daha fazla sosyal refah önlemlerine olanak tanıyacağı umuduyla Modi’ye oy vermeye teşvik edecektir. Ancak bu aynı zamanda uluslararası yatırımcılar tarafından büyük bir tüketici pazarı olarak görülen Hindistan’daki açlık ve yetersiz beslenmeyle ilgili önemli sorunlara da dikkat çekiyor. En azından bu tür önlemler, özellikle Hindistan ekonomisinde işsizliğin arttığı bir dönemde toplumsal huzursuzluğun hafifletilmesinde faydalıdır. Artan enflasyona ilişkin endişeler bu zorlukları artırıyor.

Modi hükümeti otoyollar, havaalanları, demiryolları, limanlar, ticari bölgeler ve diğer altyapı tesislerinin kurulması için altyapı harcamalarını hızlandırdı. Bu harcama çılgınlığı, Hindistan’ın ekonomik büyüme öyküsünü beslemeye yardımcı oluyor ve BJP yanlısı iş dünyası arasında geniş bir desteğe sahip. Ancak devasa altyapı harcamaları ve ekonomik kurtuluş planları yeterli iş fırsatları yaratmada başarısız oldu.

Hiç şüphe yok ki Hindistan borsası hızla büyüyor ancak portföy yatırımı Hindistan’ın ihtiyaç duyduğu milyonlarca işi yaratacak bir şey değil. Bloomberg’in 21 Kasım tarihli raporuna göre mevcut hisse senedi fiyatları da yüksek. Raporda, “Hindistan’daki şirket yöneticileri hisselerini inanılmaz bir hızla satarak bu yılın ilk 10 ayında 12 milyar dolar satış yaptılar. Investing 101’e göre bu, piyasanın aşırı değerli olduğunun açık bir işareti” ifadelerine yer verildi.

Tasarım: Eduardo Ramon
Tasarım: Eduardo Ramon

Borsada ne yaşanırsa yaşansın, reel ekonominin hoşnutsuzluğu giderek artan gençlere iş sağlaması gerekiyor. Bu gençlerin çoğu, tüketiciliğin ve modern yaşam tarzlarının taleplerinin daha fazlasını arzulayan istekli sınıflardan geliyor. Bu sınıfın maddi taleplerinin, bir miktar gıda yardımı ile yetinen yoksulların taleplerinden daha fazla olduğu açık. Bu genç kesimi üniversite eğitimi aldıktan sonra en önemli istekleri maaşlı işler, barınma, sağlık, özel arabalar ve sosyal güvenliktir. Birçoğu Batı ülkelerinde, özellikle de İngilizce konuşulan ülkelerde istikrarlı bir yaşam arayışı içinde göç etmeyi veya Körfez bölgesinin gelişen ekonomilerinde iş bulmayı arzuluyor.

Tapınak kağıtları

Üst kasttaki birçok Hindu, BJP tarafından benimsenen Hindutva ideolojisi, Hindu milliyetçiliği ile gurur duyuyor. Bunlar, sadece geniş bir seçmen tabanı oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda yoğun bir ses çıkarıyor ve kurumsal sektöre, medyaya ve hükümete hakimler. BJP’nin onları kendi tarafında tutması çok önemli.

“Gençlere yönelik yeterli fırsatların bulunmamasına ilişkin yaygın şikâyetlere rağmen Ayodhya şehrindeki Ram tapınağı projesinin yaklaşan genel seçimlerde BJP’ye verilen desteği artıracağı kesin.”

Gençlere yönelik yeterli fırsatların bulunmamasına ilişkin yaygın şikâyetlere rağmen Ayodhya şehrindeki Ram tapınağı projesinin yaklaşan genel seçimlerde BJP’ye verilen desteği artıracağı kesin. Bir zamanlar Babri Camii’nin bulunduğu alandaki tapınakta yapılan inşaat çalışmaları, Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin 2019 yılında alanı Hindulara verme kararı vermesinden bu yana hızla ilerledi. Hindu fanatikleri, Kongre Partisi’nin iktidarda olduğu 6 Aralık 1992’de camiyi yıkmıştı. Müslümanlar yapının restore edilmemes adaletsizliğinden memnun olmasalar da kararı kabul ettiler.

Modi, Ocak ayında Ayodhya’daki büyük tapınak törenine katılacak. Bu etkinliğin, Mayıs 2024’ten önce yapılması planlanan parlamento seçimleri öncesinde medyada önemli ölçüde yer alması bekleniyor. Hindistan Başbakanı, hem Hint kitleler hem de diaspora topluluklarındaki Hindular arasında Hindu kimliğini güçlendirmesi beklenen bir sahnede ilahları Rama’nın heykelini taşıyacak. Binlerce rahip, profesyonel, iş adamı ve politikacının Ayodhya’da bir araya gelmesi bekleniyor. Raporlar, 22 Ocak’ta yapılması planlanan ana etkinliğe bazı yabancı liderlerin de davet edileceğini gösteriyor.

Uttar Pradeş eyaleti, parlamentodaki 543 sandalyenin 80’ine sahip ve bu da Hindistan’ı yönetmeyi uman her parti için büyük bir ödül. 240 milyonluk nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini Müslümanlar oluşturuyor.

Tapınak meselesi üzerindeki toplumsal kutuplaşma ve şiddet, BJP’nin ülke çapında sadece iki sandalye kazandığı 1984 genel seçimlerinden bu yana siyasi yükselişine yardımcı oldu.

Babri Camii’in yok olmasıyla BJP ve destekçileri, siyasetlerinin gerektirmesi halinde itimat edebilecekleri diğer iki tarihi cami (Varanasi’deki Gyanvapi Camii ve Mathura’daki Shahi Eidgah Camii) sorunuyla karşı karşıya kaldı. Parti aynı zamanda İslamofobi ile ilgili bir dizi konuyu da siyasi istismar amacıyla kızıştırıyor.

Altın Çağ’ın vaatleri

Ana muhalefet partisi Kongre Partisi’nin önümüzdeki seçimlerde Hindutva hareketinin hızla büyüdüğü BJP’ye karşı karşılaşacağı benzer bir durum yok. BJP’nin ikinci düzey radikal liderleri, bu olayda daha önce Kongre Partisi’ne yönelik organize grevler düzenlemişti. Tapınağın amacına ulaşma ve Hindu gururunu yeniden tesis etme konusunda onlara yakınlaşmıştı. Gerçekten de Kongre Partisi’nin yumuşak Hindutva’sı ve Babri Camii’nin yıkılmasının ardından çıkan uluslararası kargaşayı yönetmedeki diplomatik becerileri olmasaydı, radikal Hindutva’nın büyümeyeceğini kabul ediyorlar.

“Hindistan’daki dini kutuplaşmanın tapınak törenleri ve 2024 seçimlerine giden süreçte daha da artacağı kesin.”

Hindistan’daki dini kutuplaşmanın tapınak törenleri ve 2024 seçimlerine giden süreçte daha da artacağı kesin.

Tarihin ve geçmişin Hindutva mitleri ve yanılsamalarına tehdit oluşturan kısımlarının silinmesi, BJP’nin ‘kökleri geçmişin altın çağına dayanan görkemli bir gelecek’ vaatlerini güçlendirmek için hayati önem taşıyor. Üst sınıflar arasında böylesi bir milliyetçilik coşkusu varken, BJP’nin ideolojik annesi olan Ulusal Gönüllüler Derneği, geri ve alt sınıfları da görevlendirmeyi amaçlayan gruplar kurdu. Destekçileri arasında, radikal milis grubu olan Bajrang Dal, üyelerinin büyük bir kısmını alt tabakalardan kendisine çekiyor. Bajrang Dal, Müslümanlara yönelik bir dizi mafya cinayetine ve inek bekçilerinin saldırılarına karışmakla suçlanıyor. Fransız siyaset bilimci Christophe Jaffrelot, ‘Modi’nin Hindistanı: Hindu Milliyetçiliği ve Etnik Demokrasinin Yükselişi’ adlı kitabında, üyelerini mafya olarak nitelendirdi.

2047… Yeni Hindistan

Hindistan’ın düşük gelirli bir ülke olarak mevcut durumu, jeopolitik yarışta yüksek gelirli ülkeler kadar iddialı olamayacağı anlamına gelmiyor. Bugün önümüzdeki yirmi beş yıl boyunca Amrit Kaal olarak bilinen bir dizi ekonomik ve politik hedeften bahsediliyor. Bu hedef, Hindistan’ın Britanya’dan bağımsızlığının yüzüncü yılı olan 2047’ye kadar uzanıyor. Modi, geçen yıl 15 Ağustos Bağımsızlık Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada, “Hindistan’ı önümüzdeki 25 yıl içinde gelişmiş bir ülkeye dönüştürmeliyiz” dedi.

“Modi, milliyetçi duyguları güçlendirmek için Hindistan’ın kölelik zihniyetinden ve sömürgeci zihniyetten kurtulmasından söz etmeye devam ediyor. BJP, iktidarını, gelecek yıl kazanması beklenen beş yılın ötesine uzatmaya çalışıyor.”

İddialı ekonomik hedeflere ulaşılmadan Yeni Hindistan’ın ortaya çıkmasının mümkün olmayacağına dair keskin bir farkındalık var. Hükümet, Hindistan’ın gayri safi yurt içi hasılasında Japonya ve Almanya’yı geçerek 2027 yılına kadar dünyanın üçüncü büyük ekonomisi haline gelmesini bekliyor. Bu konu, stratejik araştırma merkezlerinin resmi açıklamalarında ve tartışmalarında yer almaya devam ediyor.

FOTO: Nisan ayında Hindistan’ın Bihar eyaletinde aile planlaması kursuna katılmış kadınlar ve çocukları (AFP)
Nisan ayında Hindistan’ın Bihar eyaletinde aile planlaması kursuna katılmış kadınlar ve çocukları (AFP)

Modi ayrıca, milliyetçi duyguları güçlendirmek için Hindistan’ın kölelik zihniyetinden ve sömürgeci zihniyetten kurtulmasından da söz ediyor. BJP, iktidarını gelecek yıl kazanması beklenen beş yıllık dönemin ötesine uzatmaya çalışıyor. Partinin politikası, sürekli olarak ‘Hindu üstünlüğü’ fikrini teşvik ederek, Ulusal Gönüllüler Birliği ve şubelerinin faaliyet gösterdiği savaş kuralına göre ilerliyor.

BJP’nin belirttiği hedefler arasında Hindistan’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) daimi üyeliği de yer alıyor. Partinin karmaşık mücadelesi, medya söyleminin kontrol edilmesini ve diğer siyasi partilerin ve muhalefet seslerinin bastırılmasını içeriyor. Yoksulların yiyecek kıtlığı nedeniyle protesto yapması uygun görülmezken, orta ve alt orta sınıfın kriket, eğlence ve profesyonel uğraşlarla yeterince meşgul olması gerekiyor. BJP’yi her zaman endişelendiren şey, muhalefetin yoksulluğu istismar edebilmesidir. Her ne kadar BJP siyasi muhalefeti yönetebilmiş olsa da ancak 2021’de aşağılayıcı bir geri çekilmede bulunmak zorunda kaldı. O dönemde özellikle Pencap’ta benzeri görülmemiş çiftçi protestoları, hükümeti tartışmalı üç yeni tarım yasasını geri çekmeye zorlamıştı.

Hangi dış politika?

BJP’nin uzun vadeli iç gündemini ilerletmesi için elverişli bir dış ortam yaratmak çok önemlidir. Ancak dış politikada başarının sağlanması diğer ülkelerin işbirliğine bağlıdır.

Ama beklenmedik dönüşler meydana gelebilir. Öyle ki Kanada’nın, Hindistan hükümeti ajanlarının Kanada’daki ayrılıkçı bir Sih liderinin öldürülmesine karıştığı yönündeki suçlamalarının ardından, bu yıl Hindistan’ın Kanada ile ilişkilerinde bir kriz yaşandı.

Öte yandan Kovid-19 salgını, Hindistan’da büyük ekonomik sıkıntıya neden olan ani bir şoktu.

“Batılı olmayan ülkelerin çoğu, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmesi ve Gazze halkına karşı soykırım yapması sorununu ele alabilir. Ancak Hindistan, ılımlı da olsa İsrail’i eleştiremiyor.”

Haziran 2020’de Ladakh bölgesinde Hint ve Çinli askerler arasında çıkan kanlı kavgada en az 20 Hint askeri ve 4 Çinli asker hayatını kaybetti. Şiddetli çatışma gerilimin artmasına ve sınır bölgesine büyük askeri takviyelerin yapılmasına yol açtı. Ardından 2022’de Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan çatışma patlak verdi ve Hindistan’daki politika yapıcılar için pek çok ekonomik ve dış politik belirsizlik ortaya çıktı.

Hindistan’ın dış politika yapısı, Batı’nın Hindistan’ın geleneksel müttefiki Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşa ilişkin Batılı taleplerle baş etmekte zorlanıyor. Batı, son yıllarda teknoloji, finans, silah ve ihracat pazarları açısından ABD öncülüğündeki Batı’ya giderek daha bağımlı hale gelen Hindistan üzerinde nüfuzunu artırdı. Hindistan dış politikasının karşı karşıya olduğu son zorluk, daha geniş İsrail- Filistin çatışması çerçevesinde ortaya çıkan İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşıdır.

Onlarca yıldır Hindistan’ın Filistin davasını desteklediği görülüyor, ancak artık İsrail’le derin askeri, güvenlik ve ticari bağları var. Hindistanlı elitler, açıkça İsrail yanlısıdır. İsrail’in binlerce Filistinli çocuk ve kadını öldürmesi küresel çapta kınanmasına rağmen, Hint medyası sanki İsrail askeri sözcüsü gibi davranıyor.

Batılı olmayan ülkelerin çoğu, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmesi ve Gazze halkına karşı soykırım yapması sorununu ele alabilir. Ancak Hindistan, ılımlı da olsa İsrail’i eleştiremiyor.

Bu politikanın, Hindistan’ın Arap ve Müslüman nüfus arasındaki imajının yanı sıra dış ilişkileri üzerinde de geniş kapsamlı etkileri olabilir. Bunun yanı sıra etkisi, Hindistan’ın iç politikasında da hissedilecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafınan Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.