ABD ve İngiltere, art arda iki gün boyunca Yemen’de Husilerin Kızıldeniz’de seyir halindeki gemileri hedef almak amacıyla füzeleri fırlattığı ve insansız hava araçlarını (İHA) havalandırdığı söylenen mevzileri bombaladı. Şarku'l Avsat'a konuşan gözlemcilere göre bu gelişme, stratejik öneme sahip bölgedeki geniş jeopolitik yansımalara ilişkin korkuları artırdı. Gözlemciler, bu durumun bölgesel ve uluslararası rekabet çerçevesinde denizcilik rotalarını ve uluslararası ticareti kontrol altına alma amaçlı olarak çatışmanın kapsamını genişletebileceğini de düşünüyor.
ABD Merkez Komutanlığı'nın X hesabından dün sabah yapılan açıklamada, ABD donanmasına bağlı savaş gemilerinden USS Carney DDG-64 tarafından Husilerin radar tesisine Tomahawk füzeleriyle yeni bir saldırı gerçekleştirildiği bildirildi. CNN'in aktardığına göre ABD’li bir yetkili, dün düzenlenen saldırıların ABD ve İngiltere donanmaları tarafından perşembe gecesi gerçekleştirilen ve Yemen'deki birçok ilde Husilere ait mevzileri hedef alan saldırılara kıyasla ‘çok daha küçük’ olduğunu söyledi.
Husilere bağlı Al-Masirah televizyon kanalının haberine göre, Husilerin Sana’daki Yüksek Siyasi Konseyi tarafından yapılan açıklamada, Husilere ait mevzilere düzenlenen bombardımanlara misilleme olarak ABD ve İngiltere’nin tüm çıkarlarının ‘meşru hedef haline geldiği’ belirtildi. Husiler, Kızıldeniz'de seyir halindeki gemilere yönelik saldırılarını durdurması yönünde kendisine yapılan uluslararası uyarıları dinlemedi. Bunun üzerine Kızıldeniz'in güneyindeki seyrüsefer özgürlüğünü korumak amacıyla ABD liderliğinde ‘Refahın Koruyucusu Operasyonu’ adı altında bir askeri koalisyon kuruldu.
Dönüm noktası
ABD düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsü Siyasi-Askeri Analizler Merkezi'nin Direktörü Richard Weitz, Husilerin son saldırılarını ABD’nin Husilerle mücadele stratejisinde bir ‘dönüm noktası’ olduğunu ve bunun ‘önceki hataların düzeltilmesi’ olarak değerlendirilebileceğini söyledi. ABD ile müttefiklerinin bölgedeki ve dünyadaki stratejik çıkarlarının olduğu bir bölgede Husilerin askeri yeteneklerinin arttığına ve ‘hedef alınacak gemilerin kriterlerini esnek olarak belirlediğine’ işaret etti. Weitz, Husileri yabancı terör örgütleri listesinden çıkaran Biden yönetiminin yaklaşımlarını değiştirmek için Husilerle ve onları destekleyen İran ile çatışmadan kaçınmaya çalıştığını, son saldırılara rağmen ‘hala savunmada kalarak’ tehlikenin kaynağını vurma stratejisi izlediğini söyledi.
Weitz, Şarku'l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
ABD, son saldırılarla Gazze'de yaşananları diğer cephelerdeki gelişmelerden ayrı tutmak da dahil olmak üzere birçok mesaj göndermeye çalıştı. Ancak Gazze cephesinde yaşanan çatışma ne olursa olsun, ABD’nin bölgedeki çıkarlarının hedef alınmasıyla ilişkilendirilecektir. İkinci olarak ABD, bölgedeki çıkarlarını hedef almaya devam ederse İran'ın silahlarını etkisiz hale getirmekten çekinmeyecektir. Üçüncü olarak ise Washington, bazı bölgesel müttefiklerinin Husilere karşı bir çatışmaya doğrudan müdahil olma konusundaki hassasiyetin farkında ve bu yüzden doğrudan tehditlerin kaynaklarıyla ilgilenmek için inisiyatif aldı.
Weitz bunu, ABD'nin Hizbullah da dahil olmak üzere birçok tarafa, özellikle de İran'a gönderdiği, çatışmanın yayılmasını istemediği, ancak angajman kuralları değişirse ya da bölgedeki çıkarlarına yönelik tehdit devam ederse olumsuz bir savunma pozisyonu almayacağına dair bir mesaj olarak değerlendirdi.
ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, ülkesinin İngiltere ile birlikte Yemen'deki Husilere karşı düzenlediği saldırıları savundu. ABD’li yetkili, cuma günü BM Güvenlik Konseyi (BMGK) toplantısında yaptığı konuşmada, “Saldırılar gerekli, orantılı ve uluslararası hukuka uygundu ve ABD'nin meşru müdafaa hakkını kullanması çerçevesinde gerçekleşti” ifadelerini kullandı.
ABD'nin Kızıldeniz'den geçen gemilere yönelik saldırı tehdidine askeri güce başvurmadan karşı koymaya çalıştığını söyleyen Thomas-Greenfield, ancak bunu başaramadığını kaydetti. ABD’li yetkili, ülkesinin bölgedeki çatışmanın kapsamını genişletmek istemediğini, aksine gerginliği yatıştırmayı ve Kızıldeniz'de istikrarı yeniden tesis etmek istediğini belirtti.
Angajman kuralları
Suudi siyaset ve strateji uzmanı Muhammed Salih el-Harbi, ABD’nin Husilerin kıyı bölgelerindeki askeri yeteneklerine, bazı füze fırlatma sahalarına ve radar tesislerine yoğun saldırılar düzenlemesi nedeniyle son günlerde gerilimin tırmanmasını ‘halen bölgede yürürlükte olan angajman kuralları kapsamında olduğunu, çatışmanın süresi ve geleceğiyle ilgili önemli bir kapsam genişliğine işaret etmediğini söyledi.
Şarku'l Avsat'a konuşan Harbi, çok fazla can kaybının olmayacağı ve İran gemilerinin saldırının gerçekleşmesinden birkaç saat önce bölgeden çekileceğini düşündüğünü belirtti. Füzelerin fırlatılma rampalarının ve İHA’ların kalkış noktalarının bombalandığını, saldırı öncesinde ‘masa altından birtakım düzenlemeler’ yapıldığına dair göstergelerin olduğunu söyledi. Hedef alınan noktaların sivil alanlardan uzak olacak şekilde dikkatle seçildiğini belirten Harbi, aynı zamanda saldırıların İran'a ve onun bölgedeki vekillerine yönelik ‘güçlü bir mesaj’ olduğunu değerlendirdi.
Kızıldeniz bölgesindeki angajman kurallarının ‘halen geçerli’ olduğuna inandığını ifade eden Suudi analist, ancak Husilerin, ABD, Çin veya Rusya açısından büyük stratejik öneme sahip olduğunu düşündükleri bölgedeki seyrüsefer özgürlüğünü hedef alan saldırılarında daha ileri gitmeleri halinde durumun değişebileceğini söyledi. Harbi, ABD ve İngiltere’nin hava saldırılarını bir ‘ilk adım’ olarak değerlendirirsek, sonrasında ‘daha ezici, daha geniş, daha derin ve belki de Husilerle sınırlı olmayacak’ saldırıların gerçekleşebileceği yorumunda bulundu.
ABD, İngiltere ve aralarında Almanya, İtalya, Avustralya, Bahreyn ve Japonya’nın da bulunduğu diğer 10 ülke, bir hafta önce ortak bir bildiri yayınlayarak uyarıda bulunmuştu. Bu uyarı, füze depolama ve fırlatma rampaları gibi Husilere ait mevzilere karşı askeri eylemde bulunma tehdidi olarak yorumlandı. Bahsi geçen ülkeler, Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırıların ‘dünyanın en önemli su yollarından birinde küresel ticaretin temel yapı taşını oluşturan seyrüsefer özgürlüğüne doğrudan bir tehdit oluşturduğunu’ vurguladı.
Uluslararası rekabet
Abu Dabi merkezli düşünce kuruluşu Küresel Güvenlik ve Savunma İşleri Enstitüsü (Institute for Global Security & Defense Affairs/IGSDA) Siyasi ve Askeri Daire Başkanı Tümgeneral Yasir Saad Haşim, Suudi analist Harbi ile uyumlu olan görüşlerini aktardı. Tümgeneral Haşim, ABD ve İngiltere’nin Husilerin askeri mevzilerini hedef alan saldırılarının ‘beklenen’ bir gelişme olduğunu ve bu yüzden büyük can kayıplarını önlemek için saldırıların ne zaman yapılacağının ‘neredeyse’ bilindiğini söyledi. Tümgeneral Haşim, bunu ‘bölgedeki mevcut çatışmanın körüklenmemesi çabasının bir göstergesi’ olarak değerlendirdi.
Tümgeneral Haşim, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, Kızıldeniz'deki olayları, bir yanda Çin ile Rusya, diğer yanda ise ABD ile Batılı müttefikleri arasında olmak üzere dünyanın deniz taşımacılığı rotaları üzerindeki uluslararası rekabetle ilişkilendirdi. Husilerin mevzilerini hedef alan hava saldırılarını, ABD’nin çeşitli taraflara gönderdiği, büyük stratejik öneme sahip olan bölgede askeri operasyonlar yapabildiğine dair açık mesaj olarak değerlendirdi. Rusya ve Çin'in, BMGK’da yapılan Kızıldeniz'deki tehditlere ilişkin karar taslağıyla ilgili oylamada ‘veto’ oyu kullandıklarını hatırlatan Haşim, Washington’ın, BM koruması olsa da olmasa da harekete geçeceğinin farkında olduklarına işaret ederek, Moskova ve Pekin’in ‘Washington’ı çatışmaya dahil etmek’ istemiş olabileceklerinin altını çizdi.
Tümgeneral Haşim, sözlerini şöyle sürdürdü:
ABD ile uluslararası rekabette bulunan Çin ve Rusya, nüfuz alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. Rusya Ukrayna’ya, Çin ise Tayvan ve Güney Çin Denizi'ne doğru nüfuz alanlarını genişletiyor. Bu durum İran, Kuzey Kore ve diğer bazı ülkelerdeki rejimleri, geniş bir siyasi takas süreci oluşturmaya, ABD’nin stratejik öncelikleri arasında gördüğü bölgeleri tehdit ederek Washington'a kafa tutmaya itebilir.
Tümgeneral Haşim, bölge hükümetlerinin ve halklarının görevinin, bölgeyi bir çatışma alanı olarak gören bu tehlikeli çekişmeden uzaklaşmak olduğunu vurguladı.
ABD'nin Husilerle çatışmaya dahil olmasının iki önemli gelişmeye işaret ettiğini söyleyen IGSDA Siyasi ve Askeri Daire Başkanı, bunlardan birincisinin, Husilerin siyasi karar alma konusunda bağımsız olduklarını iddia etmelerine rağmen ideolojik ve askeri olarak bağlı oldukları İran'la çatışma ihtimalinin artması, ikincisinin ise Washington'ın bir bölgeyi kontrol eden silahlı bir yapı ile ilişkilerinin zorluğu olduğunu söyledi. Bunun Yemen, Suriye ve Gazze gibi Arap bölgelerinde karşılaşılan bir durum olduğunu belirten Haşim, bunun bir devletle ya da bir terör örgütüyle karşı karşıya gelmekten daha zor olduğunu, çünkü müdahale halinde sivilleri, şehirleri ve nüfusun yaşadığı bölgelerin tehlikeye girmesi ihtimali olduğunu vurguladı. ABD'nin bunu ‘ortadan kaldırılması gereken bir tehlike’ olarak gördüğünü kaydeden Haşim, çünkü başta milis grupların stratejik öneme sahip bölgeleri kontrol etmesi halinde bunun bir meydan okumaya dönüştüğünü söyledi.
Uluslararası deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 15'i Kızıldeniz'den geçiyor. Kızıldeniz, Mısır’ın Süveyş Kanalı üzerinden Avrupa ile Asya arasındaki en kısa deniz nakliye yolu olan Akdeniz'e bağlıyor. Kızıldeniz’de geniş kapsamlı bir çatışma çıkmasına ilişkin korkunun nedenleri arasında son haftalarda artan akaryakıt fiyatlarının daha da yükselmesi ve tedarik zincirlerinin zarar görmesi de var.
Uluslararası Deniz Ticaret Odası (ICS), dünyadaki kargo gemilerinin yüzde 20'sinin artık Kızıldeniz’deki rotayı kullanmaktan kaçındığını, bunun yerine Afrika'nın güney ucundaki çok daha uzun olan Ümit Burnu rotasını kullandığını açıkladı. ICS tarafından iki gün önce yapılan bir açıklamada ise Süveyş Kanalı'ndan geçen gemi sayısının yüzde 30 civarında azaldığı belirtildi.