Ukrayna’da barış için Davos’ta 'yapıcı ve cesaret verici' görüşmeler başladı

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Müttefiklerimiz Kırım’dan vazgeçmemizi istemedi

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (EPA)
Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (EPA)
TT

Ukrayna’da barış için Davos’ta 'yapıcı ve cesaret verici' görüşmeler başladı

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (EPA)
Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (EPA)

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, ülkesinin Rusya ile “donmuş çatışma” durumunu kabul etmeyeceğini söyleyerek Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy hükümetinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne bağlılığını vurguladı. Şarku’l Avsat’ın sorduğu bir soruya yanıt olarak Yermak, ülkesinin müttefiklerinin, Ukrayna’nın Kırım Yarımadası üzerindeki egemenliğinin yeniden tesis edilmesinden vazgeçmek gibi Ukrayna için “kabul edilemez olduğunu bildikleri tavizleri” vermesini beklemediklerini söyledi.

Yermak bu açıklamalarını, farklı ülkelerin ulusal güvenlik danışmanlarının Ukrayna’da bir barış formülünü tartışmak üzere son olarak yaptıkları dördüncü tur toplantılarının ardından pazar akşamı Davos’ta düzenlenen bir basın toplantısında yaptı. Kopenhag, Cidde ve Malta’da yapılan görüşmelerin ardından Davos’ta gerçekleştirilen toplantı, 83 ülkeden temsilcilerin yer aldığı geniş bir katılıma sahne oldu. Toplantıda, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin Rusya’nın yaklaşık iki yıl önce başlattığı savaşı sonlandırıp Ukrayna’ya barış getirilmesini amaçlayan 10 maddelik planının ayrıntıları görüşüldü.

Geniş bir katılım

“Ukrayna için kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışın” nasıl sağlanacağı konusundaki görüş ayrılıklarına rağmen Yermak, “açık, yapıcı ve ayrıntılı” olarak tanımladığı görüşmeler konusunda iyimser görünüyordu. Yermak “Bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve egemenlik gibi temel ilkeler, uluslararası hukuk kuralları ve Birleşmiş Milletler (BM) Tüzüğü konusunda karşılıklı yakın bir tutum içindeyiz” dedi.

Fotoğraf altı: Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak (soldan ikinci) Ukrayna heyeti üyeleriyle birlikte pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak (soldan ikinci) Ukrayna heyeti üyeleriyle birlikte pazar günü Davos’ta düzenlenen basın toplantısında (AFP)

Yermak, Ukrayna’ya toprak tavizi vermesi yönünde herhangi bir baskı yapılmadığını vurgulayarak, ülkesinin halen savaştığını ve “bu savaşı net bir şekilde kazanacağını” ifade etti.

Yermak, Davos görüşmelerine katılım düzeyinden övgüyle bahsederek “İlgili ülkelerin planımızı değerlendirmeleri ve bunu gerçekçi bir plan olarak görmeleri çok önemli” dedi.

Aynı zamanda Ukraynalı yetkili, ulusal güvenlik danışmanlarının üçüncü ve dördüncü toplantılarında Çin’den temsilcilerin bulunmamasının üzücü olduğunu belirterek, Çinli temsilcilerin daha önce ağustos ayında Cidde toplantısına katıldıklarını söyledi. Yermak, ülkesinin pozisyonunu açıklamak için Afrika ve Güney Amerika ülkeleriyle zirveler düzenlemeyi planladığını da açıkladı.

Devlet Başkanı Zelenskiy ve Çin Başbakanı Li Qiang’ın dün akşam Davos’ta başlayan Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) katılmaları bekleniyor ancak Yermak ikilinin arasında bir toplantı gerçekleşeceğine dair bir şey söylemedi.

Batı desteğinin devam etmesi

Batı’nın Ukrayna’ya verdiği destekten bahseden Yermak, Avrupa ve ABD’deki ortaklardan yardım gelmeye devam etmesini beklediklerini söyledi. Bu bağlamda İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın birkaç gün önce Kiev’e yaptığı ziyarete ve Zelenskiy’nin son Washington ziyareti sonrasında oluşan “olumlu atmosfere” dikkat çekti. Aynı zamanda Kongre’nin Kiev’e yeni askeri yardımı da içeren bir bütçeyi onaylamasını umduğunu dile getirdi.

Fotoğraf altı: Pazar günü Davos’ta yapılan Ukrayna konulu Ulusal Güvenlik Danışmanları Toplantısı’ndan bir kare (EPA)
 Pazar günü Davos’ta yapılan Ukrayna konulu Ulusal Güvenlik Danışmanları Toplantısı’ndan bir kare (EPA)

Şarku’l Avsat, Yermak’a, ülkesinin müttefiklerin Kırım üzerindeki egemenliğinin yeniden tesis edilmesinden vazgeçmesi gibi tavizler vermesi yönünde baskı altında olup olmadığını sordu. Yermak’ın bu soruya verdiği cevap netti:

“Müttefiklerimiz bizi tanıyor, tavırlarımızı biliyor ve bunlara saygı duyuyor. Liderler toplantıları da dahil olmak üzere tüm üst düzey toplantılara katıldım. Buralarda hiçbir müttefikimizin veya dostumuzun bizim için kabul edilemez olduğunu bildikleri tavizlerin sözünü ettiğini duymadım. Buna Kırım meselesi de dahil.”

Kırım Tatarlarından Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov da aynı soruya “Asla boyun eğmeyeceğiz. Eğer bugün bize destek veren ülkeler, 10 yıl önce Kırım’da yaşananlara gözlerini kapamasalardı, işgal olmayacaktı” şeklinde yanıt verdi.

‘Rusya’nın görüşü’

Ulusal Güvenlik Danışmanları Toplantısı’nın idaresinde Yermak’a eşlik eden İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, yaptığı bir açıklamada “83 ülke barışı ve barışa ulaşmanın yollarını tartışmak üzere Davos’ta. Ukrayna’daki barış ve çatışmaların yaşandığı diğer ülkelerdeki barış için. Ukrayna halkı bu barışa çaresizce ihtiyaç duyuyor” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf altı: İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, pazar günü Davos’ta düzenlenen Ukrayna konulu Ulusal Güvenlik Danışmanları Toplantısı’nda konuşma yaparken (EPA)
İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, pazar günü Davos’ta düzenlenen Ukrayna konulu Ulusal Güvenlik Danışmanları Toplantısı’nda konuşma yaparken (EPA)

Şarku’l Avsat’ın Fransız haber ajansı AFP’den aktardığına göre Cassis “Rusya’nın katılımını sağlamanın bir yolunu bulmalıyız. Rusya’nın görüşü olmadan barış olmaz. Ancak bu, Rusya’nın bir şeyler yapmasını beklememiz gerektiği anlamına gelmiyor. Ukrayna’da her dakika onlarca sivil ölüyor veya yaralanıyor. Sonsuza kadar bekleyecek durumumuz yok” dedi.

Ancak İsviçreli bakan şu ana kadar ne Kiev’in ne de Moskova’nın bu adımı atmaya hazır olduğunu söyledi. Bu bağlamda Cassis, Rusya ile birlikte BRICS grubu içinde oldukları için Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’nın müzakerelere katılımının önemini vurgulayarak “Katılımları çok önemli; çünkü Moskova’yla iletişim halindeler ve belli bir güven duygusu paylaşıyorlar” dedi.

Cassis, Batı ülkeleri dışındaki geniş bir grup ülke ile kolektif bir dinamik oluşturmanın çatışmadan çıkış yolu aranmasına yardımcı olacağını kaydetti.

Fotoğraf altı: Pazar günü Davos’ta Ukrayna için toplanan ulusal güvenlik danışmanlarının toplu bir fotoğrafı (EPA)
Pazar günü Davos’ta Ukrayna için toplanan ulusal güvenlik danışmanlarının toplu bir fotoğrafı (EPA)

Davos görüşmelerinde özellikle saldırılara son verilmesi, Rus kuvvetlerinin Ukrayna topraklarından geri çekilmesi, işlenen suçlara ilişkin adaletin sağlanması ve yeni gerilimlerin yaşanmasının engellenmesine yönelik ölçütlerin benimsenmesi üzerinde duruldu.

Cassis, pazar günkü toplantının ulusal güvenlik danışmanları düzeyindeki son toplantı olduğuna ve daha üst düzeyde bir toplantı yapılması için üzerinde düşünülmesi gerektiğine işaret etti.



Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
TT

Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)

Nebil Fehmi

Politikacılar, analistler ve medya çalışanları, ABD seçimlerinin sonucunu anlamak ve Donald Trump'ın 5 Kasım'daki başkanlık yarışını kazanmasının ardından beklenen dış pozisyonları ve politikaları tahmin etmek için büyük bir çaba gösteriyor. ABD'nin siyasi ve askeri gücü, ekonomik ve maddi zenginliği ve kararlarından ülkelerin çoğunluğunun hem olumlu hem de olumsuz etkilendiği göz önüne alındığında böyle olması doğaldır.

Seçimlerin bazı özelliklerini netleştirmek ve önümüzdeki dönemin siyasi yönelimlerini öğrenmek amacıyla Amerikan siyasi haritasında aktif ve etkili rol oynayan bazı isimler ile istişarede bulundum. Onlara genel olarak seçmenlerin uluslararası gelişmelere ilgisiz olmalarının, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin adayları olmak için başvuranların oldukça çeşitli arka planlarını umursamamalarının nedenlerini sordum. Bu adaylık yarışlarının çoğunun neden siyasi merkezin sağında ve solunda yer alan geleneksel adayların lehine sonuçlandığını, eski aktör Ronald Reagan'ın 1981'deki zaferi ve Donald Trump’ın 2016 ve 2024'teki zaferlerine benzer şekilde, alışılmadık bir şahsiyetin neden adaylığı ve büyük ödül olan başkanlığı sadece arada sırada kazandığını da sorguladım.

Bu sorulara aldığım en iyi yanıt, seçim sisteminin istikrarlı ve başarılı olduğu, ancak bir süper gücü ilgilendirmesine rağmen, seçim tercihlerinin kişisel ve yerel bakış açılarına ve düşüncelere göre yapıldığı, sürprizlerden, hatta hatalardan veya mantıksız görünen şeylerden muaf olmadığı için özel bir konuma sahip olduğu yönündeydi.

Bu yanıta eşlik eden açıklama, ulusal toplumsal alanın geniş olduğu, ancak seçmenlerin ilgi alanının çok sınırlı olduğuydu. Bu nedenle, çok sayıda Amerikan seçmeninin siyasi ve ekonomik elitlerin kendi çıkarlarını göz ardı etmesinden duyduğu öfkenin bir sonucu olarak hukuki olarak hükümlü, hakkındaki uygulanabilecek mahkeme kararları tarafından tehdit edilen bir adayın zaferi de dahil olmak üzere garip görünen sonuçları olabiliyor. Elitlerin bu umursamazlığı, Seçiciler Kurulunda 312 oyun yanı sıra doğrudan oylamada Cumhuriyetçi Parti için alışılmadık bir durum olan mutlak çoğunluğu elde eden Donald Trump'ı iki kez tercih eden, çok çeşitli ve giderek büyüyen öfkeli bir sınıf yarattı.

ABD geniş, kaynakları bol ve meydan okumaları sert olan bir kıta. Toplumsal eğilimler bir eyaletten diğerine farklılık gösteriyor ve sahil bölgelerindeki vatandaşların görüşleri orta bölgedekilerden farklı. Toplum özellikle kişisel çıkar felsefesini bir yaşam biçimi olarak benimsediği için, onları doğrudan etkilemediği sürece uluslararası kaygılarla hiçbir ilgileri yok. Dolayısıyla seçmenler, ülkeleri bir süper güç olmasına rağmen uluslararası meselelerle hiçbir ilgisi bulunmayan, hatta bölgesel düzeyde bile olmayan, yerel vizyon ve görüşlere göre oy kullanıyorlar.  Seçmenler kararlarını, temel kişisel çıkarlarını karşılayacağına inandıkları kişiler lehine belirliyorlar. Bunlar da çoğu zaman ekonomi ya da George W. Bush'un işgallerinden sonra Obama'nın zaferinin sebeplerinden biri olan savaş ya da Trump için en önemli sorunlardan biri olan yasadışı göçmenlerle ilgili endişeler gibi anlık korkularıdır.

Pek çok kişi, her ne kadar uzun bir süre içinde kademeli olarak gerçekleşse de önde gelen Amerikan partileri toplumsal dönüşümleri büyük ölçüde yanlış yorumladığından, uluslararası toplumun zaman zaman seçim sonuçlarına şaşırmasının doğal olduğu konusunda beni temin etti.

Bundan sonra neler olacağına dair düşünceler ve istişareler bağlamındaysa, Amerikan dış politikasının 20 yıldır kademeli olarak içe kapanma ve izolasyon, büyük güç rolü ve sorumluluklarından uzaklaşıp sadece ulusal çıkarlara odaklanma yönünde bir değişime tanık olduğunu belirtmek gerekir.

Amerikalı seçmen artık ülkesinin maliyetli dış sorumluluklar üstlenmesini hoş karşılamıyor ki Trump da bu tutumu benimsiyor. Bazı analistler, en yakın dostlar da dahil olmak üzere, istisnasız tüm dış meselelerin bundan etkileneceğini ileri sürdü ve diretti. Bazılarına bununla ilgili sorularımı sormaya devam ettiğimde, her şeyin göreceli ve orantılı olduğu cevabını aldım. Ancak onlara göre mali, siyasi ve askeri açıdan açık çek politikasının devam edeceğini ya da ABD’nin her konuyu yakından takip edeceğini düşünenler yanılıyor. Çünkü Amerikan seçmeninin artık sabrı tükendi ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dış meseleleri umursamıyor.

Irak'ın işgalinden bu yana, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi yönetim altında olsun, ABD'nin uzun süren savaşlardan çekilmeye çalıştığına dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, bazıları bu görüşlere şaşırmış olabilir. Savaşlardan çekilmeye yönelik son adım, Biden'ın Afganistan'dan çekilmesiydi ve İran'a yönelik farklı tutumlarına rağmen ne Biden ne de kendisinden önce Trump, istisnai durumlar dışında ve uzaktan olmak kaydıyla İran'a karşı askeri güce başvurmadı.

Trump'ın beklenen dış politika felsefesinin çerçevesini belirli başlıklarla özetlemek mümkün. Birincisi, ideolojiden yoksun ve ABD ile Trump’ın kişisel siyasi sermayesine doğrudan ve kısa vadeli getiriler kazandırmayı hedefleyen politikalara bağlı kalmaktır. İkincisi, ilişkilerin çerçevesi kendisinden öncekiler gibi siyasi coğrafyadan ziyade “coğrafi ekonomi” denilen şeye daha yakın olacaktır, yani hesaplarda getiri ve ekonomik etki önce gelecektir. Üçüncüsü, savaş öngörülemeyen sürprizleri beraberinde getirdiği ve bir işadamı olarak pratik hesaplarını bozduğu için Amerikan askeri veya diğer güçlerinin yaygın kullanımı desteklenmeyecektir. Dördüncüsü, Trump’ın kararları gerçekçiliğe, pragmatizme, kazanan ve kaybedene dayanıp, doğru ve yanlış ya da tarihsel değerlendirmelerle hiçbir şekilde bağlantılı olmayacaktır.

Bu ilkeler çerçevesinde, seçimlerden sonra Trump'ın danışmanlarından biri tarafından hızlı bir açıklama yapılarak Ukrayna'ya çözümün işgal altındaki toprakların geri alınması değil, uygun güvenlik düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya varılması olduğu yönünde net bir mesaj iletileceği belirtildi. Trump'ın Çin'e yönelik eleştirilerinin çoğunun ağırlıklı olarak ekonomi politikalarına odaklandığı da görüldü.

Trump daha önce Netanyahu'nun işleri sonuçlandırmak için icraatta bulunması gerektiğini belirtmiş ancak kastettiğinin daha fazla güç kullanmak mı yoksa mevcut şekliyle askeri operasyonları durdurmak mı olduğuna açıklık getirmemişti. Netanyahu'ya Ocak 2025'te yeni görevine bu sıcak konularla başlamak istemediğini bildirdiğine dair haberler de yayınlandı. Lübnan'da ateşkesin sağlanması ve yerleşmesi konusunda anlaşmaya yaklaşıldığına dair sızıntılar da var. Ancak bunu Hizbullah'ı ve onun İran ile bağlantısını göz ardı ederek başarmak zor. Netanyahu, seçildikten sonra Trump ile birden fazla kez görüştüğünü ve pozisyonlarda tam bir uyumun bulunduğunu belirtti. Bu uyumun İran tehdidi ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

2024 yılının son ayları Ortadoğu'nun güvenliğini, istikrarını ve geleceğini etkileyen, daha izolasyoncu ve içine kapanık Amerikan siyasi eğilimlerinin gölgesinde, önümüzdeki yılın ve gelişmelerinin gidişatını belirlemede belirleyici önemli hadiselerle dolu olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.