Rusya müttefiki İran’ı Kızıldeniz konusunda uyardı

Lavrov, İranlı mevkidaşına Moskova’nın Kızıldeniz’deki duruma ilişkin kaygılarını bildirdi.

Hamaney Tahran'da bir grup destekçisine konuşma yapıyor (Dini Lider’in internet sitesi)
Hamaney Tahran'da bir grup destekçisine konuşma yapıyor (Dini Lider’in internet sitesi)
TT

Rusya müttefiki İran’ı Kızıldeniz konusunda uyardı

Hamaney Tahran'da bir grup destekçisine konuşma yapıyor (Dini Lider’in internet sitesi)
Hamaney Tahran'da bir grup destekçisine konuşma yapıyor (Dini Lider’in internet sitesi)

New York’ta, Orta Doğu’daki durumu görüşmek üzere Güvenlik Konseyi (BMGK) toplantısı öncesinde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüştü.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada “Lavrov’un İranlı mevkidaşı ile yaptığı ikili görüşmelerde Gazze Şeridi, Suriye ve Kızıldeniz’deki gergin durum üzerinde duruldu” dedi. Bakanlık, Lavrov ve Abdullahiyan’ın Gazze’de hızlı bir ateşkes sağlanmasının gerekliliği ve sivillere insani yardım sağlanması koşulları konusunda mutabakata vardığını açıklarken, “Kızıldeniz’de önemli ölçüde kötüleşen gergin duruma ilişkin oluşan genel endişeler ifade edildi” dedi.

İran resmi haber ajansı IRNA’nın haberine göre Abdullahiyan, “İran, Amerikalılara İngiltere ile birlikte Kızıldeniz’de ve Yemen’e karşı ortaya koyduklarının barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit ve stratejik bir hata olduğu yönünde bir mesaj ve uyarı gönderdi” şeklinde konuştu.

dfveevd
Lavrov, New York’taki Güvenlik Konseyi toplantısının oturum aralarında Abdullahiyan ile bir araya geldi (İran Dışişleri Bakanlığı)

Ajansa göre İran Dışişleri Bakanı, ABD ve İngiltere’nin Yemen’e saldırı başlattığı dönemde, uydu görüntüleri Kızıldeniz’de yaklaşık 230 ticari ve petrol gemisinin bulunduğunu gösteriyordu. Bu, Yemenliler tarafından yalnızca İsrail limanlarına giden gemilerin durdurulduğuna dair Yemenlilerin mesajını iyi anladıkları anlamına geliyor” dedi.

ABD ve Birleşik Krallık kuvvetler, geçen pazartesi günü Yemen’de yeni bir saldırı turu gerçekleştirdi. Ayrıca İran’la müttefik olan Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere karşı kullandığı füze ve gözetleme yeteneklerinin yanı sıra Husilere ait bir yer altı depolama sahasını da hedef aldı.

Hamaney Husileri yönlendiriyor

Öte yandan Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırıların ardından ABD ve İngiltere’nin Husilerin mevzilerine saldırılarını yinelemesinin ertesi günü İran rejimi lideri Ali Hamaney, İsrail’in can damarlarını kesme çağrısını yineledi.

Hamaney, bazı İslam ülkelerinin yetkililerinin pozisyonlarını eleştirerek, onların Gazze Şeridi’ndeki savaşı durdurma çağrılarına ilişkin performanslarını ‘uygunsuz’ olarak nitelendirdi.

Hamaney’in resmi internet sitesi, dün (23 Ocak Salı) Tahran’daki bir grup destekçisine hitaben, “İslam ülkeleri yetkililerinin bazı pozisyonları ve açıklamaları yanlış; Çünkü ateşkes gibi konulardan bahsediyorlar” dedi.

Hamaney, İslam ülkelerinin yetkililerine seslenerek, “Ateşkes, sizin kontrolünüz dışında ve kötü niyetli Siyonist düşmanın elindedir” dedi.

“İslam ülkelerinin yetkilileri, Siyonist varlığın hayati damarlarını keserek, mevcut soruna çözüm bulmalıdır” diyen Ali Hamaney, “Bu ülkeler, Siyonist oluşumla siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesmeli ve bu oluşuma yardım etmemelidir” ifadelerini kullandı.

Bu, İsrail’le ticaretin kesilmesi çağrısında bulunduğu ilk sefer değil. Öyle ki Kasım ayı başlarında Hamaney, İsrail’e petrol ve gıda ihracatının engellenmesi çağrısında bulundu.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), yaptığı açıklamada “USS Thomas Hudner füze destroyeri, Yemen’den kendisine doğru gelen insansız hava araçlarına karşılık verdi.

19 Kasım’da Hamaney, bölge ülkelerinin siyasi ilişkilerini ‘en azından sınırlı bir süre için kesmeleri’ gerektiğini söyledi.

Aynı gün Husiler, Bahamalar bayrağı taşıyan Galaxy Leader gemisine el koydu. İsrail ise gemiyle bağlantısını derhal yalanladı.

İran, ABD ile doğrudan savaşa girmekten korkuyor ve İsrail’i kendisini savaşa sürüklemekle suçluyor. Bununla birlikte İranlı yetkililer, bölgede Tahran adına vekalet savaşı yürütmekle suçlanan silahlı grupları savundu.

Tahran Mezze saldırısından şikayetçi

İran, Irak’ın Kürdistan bölgesinin merkezi Erbil’e, Suriye’nin kuzeydoğusundaki İdlib’e ve Pakistan’ın Belucistan bölgesindeki bölgelere drone ve füzelerle saldırılar düzenledi. İran Devrim Muhafızları, Siyonist varlığın Pakistan, Irak ve Suriye’deki terörist ve casus karargahlarını hedef aldığını söyledi.

Bu darbelerin ardından İran Devrim Muhafızları, Şam’ın Mezze bölgesindeki bir binayı hedef alan hava saldırısında, Suriye’deki dış operasyonlarda görevli istihbarat yetkilisi Sadık Amidzadeh ile diğer dört subayının öldürüldüğünü duyurdu. İran, düşmanı İsrail’i suçladı ve yanıt vermekle tehdit etti. Tel Aviv’den herhangi bir açıklama yapılmadı.

Bu, İran’ın İsrail’i Suriye’deki Devrim Muhafızları yetkilisi Radhi Musavi’yi öldürmekle suçlamasının ardından bir ay içerisinde gerçekleştirilen ikinci saldırıydı.

Bu çerçevede Abdullahiyan, “İsrailliler bazı tehditlerde bulundular ve savaşın kapsamının genişletilmesi ihtimalinden bahsettiler, bunların hepsi saçmalık. Savaşın başından bu yana Hizbullah’ın savaşın kapsamını genişletmesinden, kuzey cephesinde ve Lübnan’da direnişten derin kaygı duyan taraf İsrail oldu” dedi.

hyjku7kı
Devrim Muhafızları’nın Suriye'deki istihbarat yetkilisi Hacı Sadik olarak bilinen Haccat ​​Amedvar’ın cenazesi (IRNA)

Abdullahiyan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, İsrail’i ‘İranlı askeri danışmanlara yönelik terör eylemlerinin sonuçlarından’ sorumlu tuttuğu bir mektup göndermişti. Bakan, İranlı yetkililerin, Devrim Muhafızları operasyonlarının dış kolu olan Kudüs Gücü üyelerini tanımlamak için kullandığı terime atıfta bulunuluyor.

Hüseyin Emir Abdullahiyan, BMGK’nın BM Tüzüğü uyarınca görevini yerine getirmesi, Siyonist varlığın terör eylemlerini kınaması ve yasa dışı güç kullanımının diğer örneklerine de değinirken, Alman Haber Ajansı’nın (DPA) Devrim Muhafızları’ndan aktardığına göre BMGK’ya ‘İranlı askeri danışmanların Siyonist oluşum tarafından öldürülmesi olayına müdahale etmesi’ çağrısında bulundu.

Abdullahiyan, İsrail’i ‘bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliği ciddi şekilde tehlikeye atan hukuka aykırı güç kullanımı ve provokatif askeri eylemlerle’ suçladı. Devrim Muhafızları güçlerinin Suriye’deki varlığının ‘yasal ve Suriye hükümetinin resmi talebine dayandığını’ belirten İranlı Bakan, “İran, bu tür eylemlere kendi seçtiği yer ve zamanda kararlı ve orantılı yanıt verme hakkını saklı tutuyor” dedi.

Devrim Muhafızları medyası, Sadık Amidzadeh ve Hacı Sadık olarak bilinen Haccat ​​Amidvar’ın naaşının İran’ın batısındaki Kirmanşah şehrinde defnedildiğine ilişkin fotoğraflar yayınladı. Defin işlemleri, başkentin kuzeydoğusundaki üst düzey Devrim Muhafızları subaylarının aileleri için tahsis edilmiş Mahallati bölgesinde Devrim Muhafızları’nın 5 ölü için cenaze töreni düzenlemesinin ertesi günü gerçekleşti.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.