Independent Farsça
Beyaz Saray, ABD'nin İran destekli Husilere yönelik saldırılarına rağmen Washington'un Tahran'a karşı çatışmaya girme niyetinde olmadığını söylüyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, MSNBC'ye verdiği röportajda şunları söyledi:
“İran'la bir çatışmayla karşı karşıya değiliz. Gerginliği artırma niyetinde değiliz ve bu gerilimi haklı çıkaracak hiçbir kanıt da yok.”
Gerçekten buna dair bir kanıt yok mu? Peki ABD'deki durum, İran rejiminin istediği zaman saldırabileceği noktaya ulaştı mı?
Kirby, röportajın devamında, “Husi saldırılarının ardından ABD yönetimi hedefleri değerlendirmeye çalışıyor. Bu süreci sürdürüyoruz, önümüzdeki saatlerde saldırılarla ilgili daha fazla bilgi elde edeceğimizi tahmin ediyorum” dedi.
ABD Hava Kuvvetleri, ABD ve müttefiklerinin Yemen'deki 16 Husi bölgesinde 60'tan fazla noktayı hedef aldığını duyurdu.
Mevcut gelişmeler ve Husi mevzilerinin hedeflenmesi, İran ve onun Hamas gibi müttefiklerinin Gazze savaşının İsrail ve Batı için maliyetini artırmaya çalıştıklarını kanıtlıyor. Son zamanlarda ABD ve İngiltere'nin Husilere yönelik saldırıları da bu yüzden geldi. Gazze savaşı artık sadece Filistinliler ve İsraillilerle sınırlı bir savaş değil. Bölgedeki gelişmeler, Batılı ülkelerin Irak ve Suriye dahil birçok ülkedeki çıkarlarına meydan okudu. Ayrıca Ortadoğu'da uzun yıllar süren yokluğundan sonra bölgede askeri operasyonlar yürüten İngilizlerin doğrudan müdahalesine yol açtı.
Gazze'deki savaşın yayılmasını önlemek Amerika’nın ve Avrupa ülkelerinin en önemli dış politika önceliklerinden biridir. Peki savaşı genişletmek İran'ın çıkarlarına hizmet ediyor mu? Bu sorunun cevabı Ortadoğu'daki güç dengesi siyasetiyle ilgili.
Zafer sancağını yükseltmek
Rejim ve müttefikleri, Kızıldeniz'deki güvensizlik üzerinden Hamas'ı Gazze'de siyasi sahneye geri getirmeyi umuyor gibi görünüyor. Gerilim, Batı ve İsrail'e saldırıları durdurmaları ve Hamas'ın Gazze'ye geri dönüşü için çalışmaları yönünde baskı yapmaya devam ediyor. Bu, İran rejiminin ‘direniş ekseni’ olarak tanımlanan işbirliğiyle attığı adımlardan biri.
Kızıldeniz, Avrupa ve Amerika için ekonomik ve siyasi açıdan büyük önem taşımakta olup, kar-zarar dengesinde Kızıldeniz'deki istikrarsızlıktan kaynaklanan büyük zararın, İsrail'i destekleme meselesinden daha büyük olduğu söylenebilir.
Husiler, Batı'ya zarar vermek için ABD ve İngiltere gibi ülkelere karşı askeri bir çatışma yürütme sorunuyla karşı karşıya. Husiler sadece askeri kabiliyetlerini korumayı amaçlamıyor, aynı zamanda hedeflerine ulaşabilmek için iki ülkeye karşı da zafer kazanmaya çalışıyor. Bu zaferin karşı tarafın askeri yetenekleriyle hiçbir ilgisi yok. Ancak gerçekte Husilerin Amerikan ve İngiliz ordularını yenmelerine gerek yok. Zira milislerin ve onların Tahran'daki destekçilerinin üzerinde çalıştığı tek iş, Kızıldeniz'den geçen büyük gemilerin güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle yapılan çalışmalar.
Akıllara şu soru geliyor: Husiler Kızıldeniz'deki saldırılarına ne ölçüde devam edebilir?
Yemen'deki iç savaşın ilk günlerinde Husiler, İran rejiminin dolarları sayesinde ve İran'ın çıkarları doğrultusunda Yemen halkına karşı çirkin bir savaş yürüten mütevazı milisler olarak yola çıktı. Bu milisler, uluslararası siyasi gelişmeleri etkileyemeyeceklerdi.
O savaş sırasında Husiler yolun sonuna gelmiş gibi görünüyordu ama İran rejiminin desteği sayesinde yollarına devam edebildiler. Milislerin geçtiğimiz yıllarda kendilerini organize etmeye çalışmaları ve artık yurt dışından uzmanlara ihtiyaç duymadan füze fırlatma noktasına gelmeleri, küresel deniz seyrüseferinin ikilemi haline geldi.
Silahlanma yetenekleri
Gazze savaşı başladığında Tahran'daki rejim, rejim liderlerinin analizlerine dayanarak Husilerin rollerine büyük önem verdi. Rejim, milisleri bir güvensizlik aracı haline getirmeye ve İsrail'e Gazze'deki savaştan çekilmesi için baskı yapmaya çalıştı. İran'ın ‘direniş ekseni’ olarak sunduğu Husiler, Yemen'de önemli coğrafi alanlar da dahil olmak üzere geniş toprakları ve Kızıldeniz kıyılarının stratejik bir bölümünü kontrol ediyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) üyeleri Husilere silah ve teçhizat sağlamak için çalışıyor. Öte yandan İran'ın bölgesel rakiplerinin yanı sıra Avrupa ve Batı ülkeleri ile Amerika gibi küresel rakipleri, İran'ın müdahalesini Husilerin silahlı ve askeri yeteneklerini geliştirmenin bir nedeni olarak görüyor.
Bu inanç, Husileri Tahran rejiminin elinde bir karta dönüştürdü. Tahran rejimi, bu aşamada uluslararası denklemleri etkilemek için Kızıldeniz'deki güvenlik eksikliğini ortadan kaldırmaya karar verdi.
Husilerin gemilere yönelik saldırıları küresel ticari kurumlarda büyük endişe yarattı. Bazıları, büyük güçlerin Kızıldeniz'deki güvensizliği sona erdirmek için Gazze'deki savaşı bitirmek zorunda kalabileceğine inanıyor. Dolayısıyla ABD ve müttefikleri böyle bir gerçeği dayatmamak için askeri müdahaleye başvurdu. Bu hedefe ulaşmak için Kızıldeniz'de tehlikeli adımlar atıyorlar ve Husi saldırılarının durdurulması için çalışıyorlar.
Doğrudan savaş ihtimali var mı?
ABD ve müttefikleri Husi saldırılarını durdurabilirse, aralarında Irak ve Suriye'nin de bulunduğu birçok ülkede İran'a bağlı milisler büyük askeri operasyonlar gerçekleştiremeyecek. Ayrıca DMO, bölgede doğrudan çatışmaya girmek istemiyor. Bu meseleler Batı ve müttefikleri için tam bir zafere yol açmakta. Ancak eğer Husiler saldırılarını aralıksız sürdürebilir, Kızıldeniz'de küresel ekonomiye kriz getirebilir ve oradaki kriz durumunu kabul edebilirlerse, o zaman İran rejiminin durumu kendi lehine değiştirmeyi başardığı söylenebilir.
Şu anda ABD ve İngiltere Husi saldırılarını engellemeye çalışıyor. Ancak milisler saldırılarını sürdürdüklerini söylüyor ve ABD'nin çıkarlarını hedef almakta ısrar ediyor.
İran'ın, Kızıldeniz'deki mevcut çatışmalar üzerinden Batı'ya mesajlarını Husiler aracılığıyla ilettiği görülüyor. ABD ve İngiltere'nin İran rejimine karşı hoşgörülü bir yaklaşım sergilemesi durumunda bu rejim, Gazze savaşını kendi lehine çevirebilecektir. Bu koşullar altında rejim, Mücteba Hamaney'i ülkedeki üçüncü rehber olarak sunma oyununu hayata geçirmek için çalışacak ve İran'da yaklaşan seçimlerdeki enerji eksikliği bu oyunun sonucunu etkilemeyecektir.
İran halkı, ABD'nin herhangi bir hoşgörüsünü, ABD ve İngiltere'nin İran rejimine verdiği desteğin bir işareti olarak görüyor. Bu durum İran vatandaşları arasında hoşnutsuzluğa yol açarken, ABD de - İran halkına zarar vermeden - kararlı bir eylemle bölgedeki rejim yandaşlarına ölümcül darbeler vurma fırsatına sahip oluyor.
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Farsça’dan çevrilmiştir.