Trump, ABD’deki siyasi söylemi nasıl yeniden şekillendirdi?

ABD’de siyasi ve sosyal bölünme devam ediyor.

16 Ocak’ta Atkinson’da yaptığı konuşmada Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın destekçileri (AP)
16 Ocak’ta Atkinson’da yaptığı konuşmada Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın destekçileri (AP)
TT

Trump, ABD’deki siyasi söylemi nasıl yeniden şekillendirdi?

16 Ocak’ta Atkinson’da yaptığı konuşmada Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın destekçileri (AP)
16 Ocak’ta Atkinson’da yaptığı konuşmada Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın destekçileri (AP)

Akil Abbas

2020’de Başkan Donald Trump’a karşı yürüttüğü seçim kampanyası sırasında ABD Başkan adayı Joe Biden, destekçilerinden oluşan bir dinleyici kitlesine, bir zamanlar kendisine Trump’a karşı yapılacak bir seçim münazarasına katılmak isteyip istemediğinin sorulduğunu söyledi. Belirttiğine göre Biden, “Hayır. Ortaokul öğrencisi olsaydık onu antrenman salonunun arkasına alıp döverdim” dedi.

Katılımcılar, Biden’in mizah amaçlı olmayan, daha ziyade Trump karşıtı izleyicilerin çoğunun hissettiği, Trump’a yönelik öfke duygularının spontane bir beyanı olan bu cevabına gülerek tepki verdi.

On yıl önce bir cumhurbaşkanı adayının rakibinin hakkında böyle bir cümleyi medya önünde söylemesi neredeyse imkansızdı. O dönemde böyle bir şey olsaydı kendisini, her yönden özür dilemeye zorlayacak kadar büyük bir eleştiri yağmuruyla karşılaşırdı. Ya da rakibine karşı fiziksel şiddete dayalı sert, kaba bir dil kullanması ve ona gerekli saygıyı göstermemesi sonucunda çok sayıda oy kaybederdi. Bu da seçim yarışını kaybetmesine yol açardı.

Trump, tek başına dikkat çekici ve şok edici bir şekilde Amerikan seçim söyleminin dilini yeniden tanımlamayı, onu rakibin siyasi kusurlarını öne çıkararak genellikle coşku ve rekabetle renklenen rasyonel ve sakin tartışmadan uzaklaştırmayı başardı, ancak yarışmacıların anladığı ve uyduğu ahlaki sınırlar çerçevesinde. Bir başkasına göre ise bu arena, karşı tarafa ve kuralları ihlal edenlere yönelik kişisel saldırılara dayanan ve onlara çeşitli kusurlu bireysel lakaplar takan, çoğu ırkçı ve ayrımcı konuşma kategorisine giren bir boks ringine benziyor.

efbht5
Teksas Ulusal Muhafızları, 26 Ocak’ta Meksika’dan gelen göçmenlerin Rio Grande’den ABD’ye geçişini önlemek için devriye geziyor (AFP)

Bu bağlamda gerçeklerin değerlendirilmesi, bunların bağlamlarının tartışılması, sayıların sunulması, bir tarafın diğerine karşı iddiasını destekleyen gerçeklerin anlatılması ve ulusal görev olarak kamu hizmetinin nasıl yerine getirileceği konusunda kabul edilebilir siyasi farklılığın değerinin vurgulanması büyük ölçüde azaldı.

Bu hızlı ve rahatsız edici dönüşüm, Hillary Clinton ile Trump arasındaki 2016 başkanlık seçim yarışında, Trump’ın Clinton’a karşı kişisel bir saldırı başlatması ve ona ‘sahtekâr’ gibi çeşitli lakaplar takmasıyla başladı. Trump, onun hakkında her konuştuğunda ‘sahtekâr Hillary’ (crooked Hillary) demeye başladı.

Siyasi söylemdeki bu olumsuz değişimin ve bunun kamuoyu üzerindeki etkisinin dönüm noktası, o yılki başkanlık seçimlerinden birkaç hafta önce geldi. Öyle ki Trump’ın arkadaşıyla çekilmiş, 2005 yılına dayanan bir ses kaydı sızdırıldı. Ses kaydında, kadınlara yönelik cinsel tacizinden ve ünlü bir yıldız olarak herhangi bir kadına istediği her şeyi yapabileceğinden ve yıldızsan kadınların bunu yapmana izin verdiğinden açıkça bahsediyordu.

Bu videonun sızdırılması, o zamanlar yaygın olarak Trump’ın seçim şansını ve beraberinde siyasi geleceğini sona erdirmeye yeteceğine inanılan siyasi bir bombaydı. Trump’ın kendisi de ses kaydında belirtilenlerin doğruluğunu kabul ederken, 2005’ten bu yana kişi olarak değiştiğini söyleyerek özür diledi. Ancak bu özür, birçok kişi tarafından samimiyetsiz ve değersiz olarak nitelendirildi. Seçim sonucu, halkın şaşkınlığı arasında kazanan Trump için bile sürpriz oldu.

Trump, DEAŞ’ı yaratanın, ‘hayranlarının en çok nefret ettiği ve Amerika’nın birçok sorununun nedeni olarak gördüğü isimlerden biri olan’ eski ABD Başkanı Barack Obama olduğunu iddia etti.

Kendisinin ABD başkanı olmaya yetecek kadar oy alması, böyle bir zaferin gerçekte ne anlama geldiğine dair önemli soruları gündeme getirdi. Zaferin şoku, onun hakkında farklı ve genel olarak doğru bir şekilde düşünmemize olanak sağladı. Trump, zengin, pervasız ve yüzeysel bir politikacı olarak görülmek yerine, kendi seslerinin kamusal alanın bir parçası olduğunu düşünmeyen geniş toplumsal kesimlerin gerçek bir temsilcisi haline geldi. Aynı şekilde endişeleri, kamuoyu tartışmaları ve politikacıların seçim rekabeti ile de ilgili değildi. Bu kesimler, Amerikan toplumundaki çok çeşitli muhafazakâr güçleri içeriyordu. Bu muhafazakar güçlere ‘bilinen geleneksel anlamlarıyla din ve ailenin, geleneksel ahlakı parçalamaya yönelik kasıtlı bir çaba bağlamında sistematik ötekileştirmeye tabi olduğunu düşünen’ Hıristiyanlar ve diğerlerinden sosyal muhafazakarlar, ekonomik açıdan sıkıntılı, daha az eğitimli ve muhafazakar kökenden gelen insanların yanı sıra genel olarak küreselleşmeye ve doğası gereği liberal olduğunu düşündükleri projelere yapılan federal harcamalara karşı olan ekonomik muhafazakarlar, eyaletlerin gücünün artırılması adına federal hükümetin gücünün azaltılmasını talep eden siyasi muhafazakarlar, beyaz milliyetçiler ve beyaz olmayan Hıristiyan göçmenlere düşman olan ‘gerçek’ beyaz Protestan Amerikan kimliğini korumanın savunucuları gibi sağcı kimliklerin çeşitli ve geniş bir yelpazesi örnek gösterilebilir. Bunlar nüfusun çoğunluğunu oluşturmuyorlar, ama büyük bir kısmını oluşturuyorlar. Ayrıca yüksek organizasyon yeteneklerine sahiptirler ve birçoğu bazen şiddet içeren aşırılık noktasına varan yoğun inanç ve coşkuyla motive oluyorlar. Bu insanların çoğu, ABD’nin Demokrat Parti’den beyaz liberaller, ünlü üniversitelerden yüksek derecelerle mezun olanlardan ve yüksek gelirlilerden devleti yöneten üst bürokrasi tarafından kaçırıldığını düşünüyor. Ayrıca bu üst bürokrasinin, ‘Trump destekçilerinin, ABD’yi esaretinden kurtarmaları gerektiğini düşündükleri yerli Amerika’dan tamamen farklı bir Amerika oluşturmak için’ göçmenler ve azınlıklarla ittifak kurduğuna inanıyorlar.

Trump’ı destekleyen ve baskıyı esas alan muhafazakâr grupların bu siyasi- toplumsal anlatısı ışığında Amerika’nın ‘sahte beyazlar’ tarafından kaçırılmasının kökeni, onların resmi kurumlar üzerinde ‘çeşitlilik, çoğulculuk, eşitlik ve zayıfların güçlendirilmesi adına’ tahakküm kurarak göçmenler ve azınlıklarla ittifakında yatmaktadır. Bu resmi kurumlara, Federal Polis (FBI), eğitim kurumları, gazeteler ve fikir oluşturma medyası gibi resmi olmayan kurumlar da dahildir. Tüm bunlarla kamuoyu çarpıtılıyor, alternatif gerçekler yaratılarak kamuoyu aldatılıyor, yanıltılıyor ve Amerikalıları bu kimliği benimsemeye ve inanmaya ikna edecek ‘tuhaf ve melez’ bir kimlik oluşturuluyor.

Oldukça seçici olan bu anlatıyı tutarlı kılmak için kararları ve politikaları açıklamak amacıyla birçok komplo teorisinden yararlanılıyor. Mesela ABD’nin 2014’ten itibaren DEAŞ’a karşı yürüttüğü ‘terörizme karşı savaşı’ açıklamak için Trump, DEAŞ’ı yaratanın, ‘hayranlarının en çok nefret ettiği ve Amerika’nın birçok sorununun nedeni olarak gördüğü isimlerden biri olan’ eski ABD Başkanı Barack Obama olduğunu iddia etti.

Trump hayranlarının kurumlarla ilgili aşırı hayal kırıklığı ve bu kurumların gerçekleri kasten çarpıttığı yönündeki inancı nedeniyle Trump’ın, rakiplerine yönelik sertliği haklı ve hatta gerekli görünüyor.

Trump’ın suçlaması, yalnızca Amerikan kurumlarını kaçırılmış olarak şeytanlaştırma bağlamında değil, aynı zamanda erkek izleyiciyi karakterize eden izolasyoncu ruhla flört etme bağlamında da geldi. Bu kamuoyu, yanlış bir şekilde Amerika’nın ‘Amerikalılara harcamak ve onların sorunlarını çözmek yerine’ parasının çoğunu, diğer ülkelere ve dış dünyaya harcadığını inanıyor.

Bu çerçevede dünyanın diğer ülkeleri, Amerika’ya ekonomik ve güvenlik yükü olarak sunuluyor. Bu noktada Trump’ın ‘iklim değişikliğini inkâr etmesi, Amerika’yı bu konudaki uluslararası yükümlülüklerinden geri çekme kararı gibi’, uluslararası ilişkilerin karmaşıklığını ve bu ilişkilere yatırım yapmanın uzun vadeli sonuçlarını anlamayan bazı basit açıklamaları ve eylemleri ortaya çıktı. Trump, bu tehlikeli çevre olgusunu, hızlı ve ciddi uluslararası işbirliği gerektiren küresel bir tehdit olarak görmek yerine, asıl amacı ‘Amerikan ekonomisine zarar vermek ve Çin ekonomisi yararına Amerikalı fabrika işçilerinin işlerini kaybetmesine neden olmak’ olan bir yalan olarak değerlendiriyor.

grtnyu6m
Trump, 27 Ocak’ta Las Vegas’ta destekçileriyle yaptığı toplantıda (AFP)

Bu bağlamda Amerikan bilimsel kurumlarının iklim değişikliği tehlikesine ilişkin ürettikleri bile, sıradan Amerikalılara karşı daha geniş bir komplonun parçası haline geliyor!

Trump, uluslararası gerçekliklere ilişkin bu basit anlayış çerçevesinde, bu örtüşen ve karmaşık gerçeklikleri, güçlü ile zayıf arasında hegemonyaya dayalı kaba ve doğrudan bir ticaret alışverişi olarak anlayan açıklamalar da yapıyor. Tıpkı Saddam Hüseyin rejimini devirmek karşılığında Amerika’nın Irak’ın petrolünü almak zorunda olduğu yönündeki meşhur açıklamasında olduğu gibi!

Kamuoyunun kurumlara karşı duyduğu aşırı hayal kırıklığı ve bu kurumların kasıtlı olarak gerçekleri çarpıttıkları ve meşru çıkarlarına karşı komplo kurdukları yönündeki kanaatleri nedeniyle Trump’ın muhaliflerine yönelik sertliği ve politikacıların/ yetkililerin kamusal alanda kullanması beklenen kibar, siyasi ve sosyal açıdan kabul edilebilir dili kullanmayı reddetmesi, haklı ve hatta gerekli görünüyor.

Bu dil, ‘acımasız açık sözlülüğün’, yani gerçeği gösterişsiz ve yapay incelik olmadan söylemenin bir örneği haline gelir. Sonuçta gerçekler çirkindir ve onlara ancak bir o kadar çirkin bir dil yakışır! Bu nedenle Trump, örneğin aynı fikirde olmadığı, felçli bir gazeteciyle medya önünde alay ederken ve zorbaca bir davranışla hastalığını taklit ederken, destekçilerinin saygısını ve oylarını kaybetmedi!

Trump’ın Cumhuriyetçi Parti adaylığında beklenen zaferi, devam eden bölünmeyi doğrulayacak. Kendisiyle Biden arasında gelecek sonbaharda yapılması beklenen başkanlık münazaraları, bu bölünmenin ciddiyetinin yalnızca bir başka teyidi olacak.

Bu gazetecinin bireyselliği ve bir kişi olarak sağlık durumu, o zamanlar Trump’ın kitlesi için önemli değildi. Daha ziyade onun Washington Post gibi bir gazetecilik kurumunun parçası olarak görülmesi, bu kitlenin nefret ettiği ve genel sahtecilik makinesinin bir parçası olarak gördüğü bir şeydi. Prestijli gazetede yer alan bir makalede bu gazeteci, Trump’ın New Jersey’deki Müslümanların 11 Eylül 2001 bombalamalarını neşeyle kutladığı yönündeki asılsız iddiasını yalanladı. Dolayısıyla bu kitlenin kurumlara yönelik derin şüpheciliği, birçok eyalette aleyhine açılan davalara karşı Trump’la daha fazla dayanışma içinde olmasını sağladı. Kendi ifadesiyle Trump, bu ‘ötekileştirilmiş’ kitlenin cesur sesini temsil ettiği için kendisini siyasi olarak ortadan kaldırmak amacıyla bu kurumların, bu iddiayı kasıtlı olarak siyasallaştırıldığını düşünüyor.

Trump’la münazaraya girme konusundaki isteksizliğine rağmen Biden, sonunda 2020 sonbaharında seçimdeki rakibi Trump ile olağan üç münazara yerine iki münazara gerçekleştirdi. Üçüncüsü, Trump’ın koronavirüse yakalanması nedeniyle iptal edilmişti. Her iki münazarada, özellikle de ilkinde, abartılarıyla ünlü Trump başta olmak üzere her iki taraftan gelen çok sayıda asılsız ve yanıltıcı iddialar nedeniyle ilk mağdur, ‘gerçek’ oldu.

Bu çerçevede çok sayıda Amerikalının takip ettiği bu münazaralar, farklı politikalar ve vizyonlar arasında bilgi edinme ve karşılaştırma yapma fırsatı oluşturdu. Rakipler tarafından sağlanan bilgilerin doğruluğu, onların güvenilirliğinin kanıtıydı. Bu kriter, ülkeyi vuran ciddi sosyal ve siyasi bölünme göz önüne alındığında artık etkili ve önemli değil. Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin adaylığında beklenen zaferi, bu bölünmeyi doğrulayacak. Kendisiyle Biden arasında gelecek sonbaharda yapılması beklenen başkanlık münazaraları, (tartışmaların çözüme katkı sunmadığı, yalnızca bunları duyurduğu) bu bölünmenin ciddiyetinin yalnızca bir başka teyidi olacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Trump'ın dünürü ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos kimdir?

Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
TT

Trump'ın dünürü ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı Massad Boulos kimdir?

Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)
Trump'ın Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışmanı olarak seçtiği isim Massad Boulos Michigan eyaletinin Dearborn şehrinde, 1 Kasım 2024 (AP)

ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, pazar günü Arap dünyası ve Ortadoğu işlerinden sorumlu kıdemli danışman olarak Massad Boulos'u seçti.

Lübnan'da Rum Ortodoks bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Massad Boulos, gençlik yıllarında ABD'nin Teksas eyaletine taşındı ve burada Houston Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alarak ABD vatandaşı oldu.

Dr. Maliha Fayyad, Massad hakkında “Her szaman annesinin halini-hatırını soran ailesinin mutlu bir evladı. Yaklaşık 12 yıl önce vefat eden babası hastalandığında, tüm ihtiyaçlarını ve rahatını sağlayarak onunla ilgilenmesi dikkate değerdi. İyi bir evlat örneğidir. Sevgiyi ve çevresindekilerin sevgisini ve takdirini artıran da bu” ifadelerini kullandı.

People dergisinin 2022 yılında aktardığına göre, Massad'ın oğlu Michael ve Trump'ın ikinci eşi Marla Maples'tan olan kızı Tiffany, Yunan adası Mikonos'ta aktris Lindsay Lohan'ın kulübünde tanıştı.

vf
Michael Boulos ve Tiffany Trump'ın düğününden bir kare (Tiffany Trump'ın X hesabı)

Massad Boulos'un oğlu Michael Boulos ve Tiffany Trump 2022 yılının kasım ayında, Trump'ın ilk döneminde Beyaz Saray Gül Bahçesi'nde nişanlandıktan sonra Trump'ın Florida'daki Mar-a-Lago tatil beldesinde görkemli bir törenle evlendi.

Lübnan'ın Kefer Akka beldesinde Trump'ın damadı Michael'ı yakından tanıyan çok az kişi var. Michael Boulos, Lübnan'da doğmuş, Nijerya'da büyüdü ve ABD’de eğitim aldı.

zxcvb
Donald Trump'ın ailesinin ABD başkanlık seçimlerinin yapıldığı gün çekilmiş bir fotoğrafı. En solda Michael Boulos ve eşi Tiffany Trump yer alıyor (Tiffany Trump'ın X hesabı)

Kefer Akkalılar Boulos ailesinden övgüyle bahsediyor ve kendileriyle dayanışma içinde olmalarına hayranlık duyuyor. Massad, eşi Sara Fadoul Boulos ile çocukları Fares, Michael, Sophie ve Aurian, Lagos'a taşındıktan sonra birlikte Lübnan'a dönmek istediğini sık sık ifade ediyor. Dr. Maliha Fayyad'ın ‘yeni zenginlere benzemeyen, mütevazı, otantik ve dost canlısı bir aile’ olarak tanımladığı ve “Onlar iyi insanlar, kapıları her zaman herkese açık ve komşularının ve çevrelerinin kalbinde yüksek bir yere sahipler” diye eklediği aileyle birlikte olmak için her fırsatı değerlendiriyorlar.

Massad Boulos'un Trump’ın seçim kampanyasındaki rolü

Trump’ın seçim kampanyası ekibi tarafından Reuters'a yapılan açıklamaya göre Massad Boulos, 2020 yılında ezici bir çoğunlukla Biden'ı destekleyen ancak İsrail, Gazze Şeridi ve Lübnan'a yönelik politikalarına karşı çıkan yaklaşık 300 bin kişiden oluşan Michigan eyaletindeki Arap asıllı Amerikalıları ve Amerikalı Müslümanları Trump'a oy vermeye ikna etmeye çalışarak Trump'ın eyalet seçimlerindeki zaferine kısmen katkıda bulundu. ‘Trump’ı destekleyen Müslümanlar’ grubunun kurucusu Rabiul Chaudhry, Massad Boulos’un Müslüman seçmenlere ulaşmada büyük bir rol oynadığını söyledi.

Massad Boulos haftalarca Michigan, Pennsylvania ve Arap asıllı ve Müslüman Amerikalı nüfusun yoğun olduğu diğer eyaletlerde özel öğle ve akşam yemeklerinde dinleyicilere Trump'ın Ortadoğu'daki savaşları sona erdirmeye kararlı olduğu konusunda güvence verdi.

Yakın bir aile dostu olan Dr. Maliha Fayyad, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Massad Boulos'un yanı sıra Lübnan'dan gelen kardeşi Michel, kız kardeşi Vivian ve kızı da kampanyaya destek verdiler. Dördüncü kardeş Philip Afrika ile Lübnan arasındaki işlerini yürütmekle meşgul olduğundan onlara katılamadı” dedi.

Öte yandan Trump'ın akrabalarını ve dünürlerini seçim kampanyalarına dahil etme gibi bir alışkanlığı olduğu biliniyor.

Siyasi hedefler

Reuters'a göre bu yeni rol Boulus'a Lübnan'da elde edemediği siyasi kozu sağlayabilir.

xcvvgf
Donald Trump Dearborn'da Massad Boulos ile birlikte imza dağıttı, 1 Kasım (AP)

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir kaynak, Boulos'un 2018 yılında Hizbullah yanlısı adaylarla birlikte milletvekilliği için aday olduğunu, ancak o tarihten bu yana hiçbir partiyle ilişkilendirilmediğini söyledi.

Boulos'un hem ABD’de hem de Lübnan'da güçlü kökleri var. Babası ve büyükbabası Lübnan siyasetinin önde gelen isimlerindendi, kayınpederi ise bir dönem Hizbullah ile ittifak kuran Maruni Hristiyanlarının partisi Özgür Yurtsever Hareketi'nin (ÖYH) önemli bir destekçisiydi.

Reuters'ın aktadığına göre son birkaç ay içinde Massad Boulos ile konuşan üç kaynak, Boulos'un Lübnan'ın çok kutuplu siyasi yelpazesindeki partilere ulaştığını ve bunun on yıllardır süregelen derin partizan bölünmelerle boğuşan bir ülkede nadir görülen bir durum olduğunu söyledi.

Özellikle Hizbullah ile ilişkilerini sürdürme becerisinin dikkat çekici olduğunu belirten kaynaklara göre Boulos'un Hizbullah'ın Hıristiyan müttefiki ve Lübnan cumhurbaşkanlığı adayı Süleyman Franjiye ile de dostluk bağları var.

Kaynaklar, Massad Boulos'un Hizbullah'a şiddetle karşı çıkan Hıristiyan bir grup olan Lübnan Kuvvetleri Partisi ile de temas halinde ve bağımsız milletvekilleriyle de bağları olduğunu söylediler.