Batı siyasetinde Filistin’e destek artıyor

Tarihçi Reşid Halidi, Al-Majalla'ya: “Ne devlet çözümüne ne de iki devletli çözüme yakın değiliz”

Al-Majalla
Al-Majalla
TT

Batı siyasetinde Filistin’e destek artıyor

Al-Majalla
Al-Majalla

Samir Ebu Hevvaş

Devam eden Gazze savaşı, dünya çapında Filistin meselesine olan ilgiyi yeniden canlandırdı, özellikle Batı'da, özellikle İsrail'in Filistin halkına yönelik süregelen suçlarına ve ABD ve Avrupa'nın mutlak desteğine karşı büyük halk hareketlerine yol açtı. Bu yeniden canlanan ilginin, özellikle gençler arasında, Filistin meselesinin ve Arap-İsrail çatışmasının tarihini öğrenme çabalarıyla birlikte geldiği görülüyor. Filistinli asıllı ABD’li tarihçi ve Columbia Üniversitesi'nde Modern Arap Çalışmaları Profesörü olan Dr. Reşid Halidi'nin (Rashid Khalidi) kitabı, günümüzde sorulan birçok soruya cevap veriyor ve ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin İsrail'e özellikle destek verdikleri sömürgeci zihniyetin nedenlerini nesnel ve metodik bir şekilde açıklıyor. Bu destek, İsrail'i ‘soykırım’ suçlamalarıyla Uluslararası Adalet Divanı'na getiren benzersiz bir savaşa yol açtı.

Al-Majalla, Dr. Reşid Halidi ile görüştü ve Gazze savaşı hakkındaki görüşlerini ve dünya çapındaki etkilerini, özellikle Oslo Anlaşması döneminde Filistin müzakere heyetine danışmanlık yaptığı zamanın izlerini, Filistin meselesinin geleceğini nasıl etkilediği konusunda bir röportaj gerçekleştirdi.

-Gazze savaşının üzerinden yüz günden fazla zaman geçmesinin ardından ve bu süre içinde ABD ve diğer güçlerin tutumunu takip ettiğinizden, ‘Filistin Üzerine Yüz Yıllık Savaş’ adlı kitabınızdaki tespitlerinizden farklı olarak Batılı güçlerin Filistin meselesine ilişkin tutumunda herhangi bir değişiklik olduğu sonucuna vardınız mı?

Bu savaş sırasında çelişkili gelişmeler ortaya çıktı. Bunlardan biri, ‘Metropol’ isimli kitabımda bahsettiğim gibi El Kaide'nin desteğinin Batı'da Siyonist projeyi desteklemeye devam devam etmesi ve hala İsrail'in işlediği suçları desteklemede önemli bir rol oynamasıdır. Son kanıt, ABD'nin bu savaşın her gününde İsrail'e kesintisiz askeri, siyasi ve diplomatik desteğidir.

Bu açıdan, kitapta sunduğum analizde herhangi bir değişiklik olmadı. Filistin'deki savaşın Filistin halkıyla Siyonist hareket arasında, Filistin halkıyla İsrail arasında, Araplarla İsrail arasında bir savaş olmadığını belirttim. Savaşın, bir yanda Siyonist hareket ve İsrail dahil olmak üzere dış güçler arasında, diğer yanda Filistin halkı ve müttefikleri arasında yaşandığını ifade ettim. Bugün yaşananlar, bu inancımı değiştirecek bir şey görmüyorum.

Batı’da geçmişten bugüne tarihte eşi benzeri görülmemiş büyük değişimler ve dönüşümler yaşandığını görüyoruz. Örneğin, eski Amerikan Başkanı Woodrow Wilson döneminden, Balfour Deklarasyonu'nun yapıldığı zamandan veya Siyonist hareketin 1897'de kurulduğu zamandan bu yana, Filistin'deki savaş veya çatışma tarihinde, Filistin'e karşı savaş tarihinde tek bir gün bile Batı'da bugün gördüğümüz düzeyde Filistin halkını destekleyen bir harekete tanık olmadık. Ben ABD’de üniversite öğrencisi olduğum dönemde, Golda Meir üniversitemize geldiğinde ve yüzlerce destekçisine kıyasla biz ona karşı gösteri yapan sadece dört kişiydik. Bugün, durum tamamen tersine döndü. Üniversitelerin, İsrail işgalini destekleyen şirketlere ait hisselerini satmaları veya bu şirketleri boykot etmeleri konusunda oylama yapılsa, Filistin yanlısı öğrenciler kazanıyorlar. Bu durumu, Columbia, Brown ve Michigan gibi Amerikan üniversitelerinde Filistin haklarını destekleyen çoğunlukla gözlemliyoruz ve bu, çatışma tarihinde benzeri görülmemiş bir olaydır.

Filistin'e karşı savaş tarihinde tek bir gün bile Batı'da bugün gördüğümüz düzeyde Filistin halkını destekleyen bir harekete tanık olmadık.

Evet, Amerikan medyası bunu belirtmese de ABD’deki temel sendikalar, hemşirelik gibi mesleklerde veya elektrik işçileri veya posta işçileri gibi, Gazze'deki ateşkes çağrısını destekledi ve bu, Amerikan yönetiminin ve İsrail hükümetinin tutumuna zıt bir duruş. Bunlar tarihte eşi benzeri olmayan yeni olgulardır. Bir yandan, Amerikan, İngiliz ve Alman elitlerinden resmi, ekonomik, medyatik ve diplomatik destek devam ederken, halk tabanında çok önemli dönüşümler ve değişiklikler var. Elbette bu değişiklikleri bugün değerlendirmek mümkün değil, bu değişiklikler böyle devam ederse bir yıl sonraki durumu da görmemiz gerekiyor. ABD’de doğduğumdan beri… 1948'de, Nekbe yılında doğdum ve çeşitli yerlerde yaşadım. Hayatımın yarısını ABD’de geçirdim. Fakat bugün tanık olduğum şeyi daha önce görmedim.

Gerçeklik ve siyasi propaganda arasındaki ‘Antisemitizm’

-İsrail yanlısı güçlerin hep Filistin halkının haklarını ortadan kaldırmaya çalıştığını söylediniz ve bugün benzer bir durumu yaşıyoruz, çünkü aynı güçler halk protestoları konusunda inkâr içinde, İsrailliler açıkça bunu söylüyor ve bu hareketleri İslami olarak nitelendirip insan vicdanından kaynaklanmadığını iddia ediyorlar. Bu inkarın amacına ulaşacak mı?

Bu iddialar kesinlikle başarılı değil. Siyonistler, dostları ve destekçileri tarafından yöneltilen iki suçlama var. Birincisi, bu hareketlerin İslami olduğu iddiası, ikincisi ise bunların Semitizm ve Yahudilere karşı olduğu ve insan hakları veya Filistin meselesiyle hiçbir ilgisinin olmadığı. Bu iddiayı destekleyenler, bu protestocuların Yahudilere karşı nefret ettiklerini ve bunu, yani Filistin'e desteklerini, Yahudiliğe ve Yahudilere düşmanlıklarını ifade etmek için bir kılıf olarak kullandıklarını iddia ediyorlar. İlk suçlama kesinlikle yanlış. Çünkü protestocuların çoğunluğu Müslüman değil ve İslam hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Çoğunluğu Amerikalı veya siyahi, İspanyollar, beyazlar ve Yahudiler gibi Amerikan azınlıklarından. Amerikan üniversitelerinde Filistin yanlısı hareketlere öncülük edenlerin yarısından azının Arap Amerikalılar olduğunu, geri kalanın ise Yahudi öğrenciler, azınlıklar ve diğerleri olduğunu görüyoruz. Örneğin, posta işçileri sendikası veya otomotiv endüstrisi işçileri sendikasını ele alalım. Bunlar Müslüman mı? Bu suçlama tamamen temelsizdir.

İsrail karşıtı hareketlerin temelde anti-semitik olduğu suçlaması, tamamen yanlıştır ancak ne yazık ki bazı medya ve siyasi çevrelerde destek buluyor. İsrail'i destekleyenlerin daha yaşlı, daha zengin, daha beyaz gruplar ve genel olarak erkekler olduğu görülebilir. ABD ekonomisi kimin elinde? Bunlar genel olarak Yahudi olsun ya da olmasın ve bunun dinle hiçbir ilgisi yok; zenginlik, yaş, cinsiyet, ırk ve diğer faktörlerle ilgisi var. Filistin'i destekleyen kesim ise varlıklı olmayan sınıflar gençler ve genel olarak İslam'la ya da Yahudi karşıtlığıyla hiçbir bağlantısı olmayan kadınlardır.

Ancak gerçek şu ki, İsrail destekçileri, Batı toplumlarında antisemitizm var olduğu için antisemitizmin ardına saklanıyorlar. 12. yüzyılda Yahudileri İngiltere'den kovanlar Müslüman değil, İngiliz kralıydı. 13. yüzyılda onları Fransa'dan kovan kişi Fransız kralıydı. On beşinci yüzyılın sonlarında İspanya ve Portekiz'den kovulanlar İspanyollardı, bu da antisemitizmin bir Avrupa eseri olduğu ve hala var olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla, gerçekten de antisemitizm var, ancak bu Filistin'i destekleyen hareketlerden kaynaklanmıyor.

Karşı atak

- Üniversite ve üniversite hareketlerinden bahsettiniz, bu da bu ölçekte ve biçimde yeni, hatta akademik özgürlük ve antisemitizm tartışmalarını bile gündeme getirdiniz. Karşıt hareketlerin hedefleri doğrultusunda ilerleme kaydedildiği görülüyor, çünkü baskı altında üniversite rektörleri istifa etti ve birçok öğrenci ve öğretim üyesi baskı altında. Bu dönüşümü nasıl değerlendirirsiniz?

Bu çok büyük ve tehlikeli bir dönüşüm. Şu anda gördüğümüz şey, Amerikalı ekonomistleri, politikacıları, parti liderlerini ve aynı zamanda üniversiteleri kontrol eden bu güce karşı bir karşı saldırıdır. Amerika'daki özel üniversiteler kimin kontrolünde? Yasal olarak, bu üniversitelerin yönetim kurullarına aitlerdir. Bu kurullar kimden oluşur? Bağışçılardan. Başka bir deyişle, Amerikan toplumunun çoğunluğu erkek zenginlerinden. Yani toplumun birçok sektörünü kontrol eden yaşlılar, zenginler ve erkekler, ekonomiyi kontrol ettikleri gibi üniversiteleri ve müzeleri de kontrol ediyorlar.

Fotoğraf Altı:  ABD'nin New York eyaletindeki Columbia Üniversitesi'nde Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere destek amaçlı bir gösteri, 12 Ekim 2023 (Reuters)
ABD'nin New York eyaletindeki Columbia Üniversitesi'nde Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere destek amaçlı bir gösteri, 12 Ekim 2023 (Reuters)

Bu kişiler, ABD tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir harekete karşı bir karşı saldırı başlatıyorlar. Aslında bu karşı saldırı, gösterileri bastırarak, öğrencileri okuldan atarak, profesörleri ve öğrencileri korkutarak üniversiteler genelinde geçici de olsa zaferler elde etmeyi başardı. Şu anda tatil dönemindeyiz ve yakında New York ve diğer şehirlerde ve eyaletlerde üniversitelerde faaliyetlerin geri dönmesiyle, bu karşı saldırının ne kadar başarılı olduğunu göreceğiz. Öğrenciler ve öğretim üyelerinin sessiz kalmayacağını düşünüyorum ve aslında üniversite, gerici görüşlerini üniversitelere kontrol eden ve empoze eden zengin insanlardan değil, öğrencilerden ve profesörlerden oluşur. Uzun süreli bir mücadeleye gireceğiz, çünkü üniversiteler yasal olarak üniversiteye sahip olan zenginler tarafından desteklenmekle kalmıyor, aynı zamanda politikacılar ve medya tarafından da destekleniyorlar ve öğretim üyeleri ve öğrenciler arasında bir savaş olacak. Elbette, tüm öğretim üyeleri ve öğrenciler Filistinlilerin haklarını desteklemiyor, ancak insanlık ve sanat alanlarında çalışanların çoğunluğu Filistin haklarını destekliyor. Hukuk, tıp ve mühendislik gibi mesleki üniversitelerde, İsrail'i destekleyen birçok Siyonist var ve bu üniversitelerde bölünme var, ancak insanlık bilimleri profesörlerinin çoğu Filistin haklarını destekliyor. Amerikan tarihinde savaş karşıtı hareketler, Vietnam Savaşı veya Irak Savaşı gibi savaşlar, üniversitelerde başladı. Bu nedenle, uzun vadeli bir mücadeleye tanık olacağız, çünkü Amerikan desteği İsrail'e uzun süreli ve gelecekte de devam edecek. İlginç olan, ilk kez Filistin haklarını destekleyen grupların, siyaseti, medyayı ve ekonomiyi kontrol edenlere karşı önemli olduğunu görmemizdir.

İsrail'i destekleyenler antisemitizmin arkasına saklanıyorlar çünkü Batı toplumlarında zaten antisemitizm var ve bu bir Batı endüstrisi.

-Görünüşe göre birçok genç, üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere, Filistin meselesinin detayları hakkında sınırlı bir bilgiye sahip, Bu, çatışmanın tarihi hakkında derin bir siyasi bilgiye sahip olmadan, adaletin yanında ve baskıya karşı durmaktan kaynaklanan söylediklerinizi doğruluyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu analiz tamamen doğru. Birçok öğrenci ve Filistinlilerin haklarını destekleyenler arasında, Filistin meselesinin tarihi ve siyasi detaylarına dair bilgi oldukça sınırlıdır. Söylediğiniz gibi, bu destek büyük ölçüde gençlerin adalet sevgisinden kaynaklanıyor. Onlar bu çatışmanın adil olmadığını ve burada bir baskı ve zulüm olduğunu görüyorlar. Bazıları bunu etnik bir bakış açısıyla ele alıyor ve Avrupa ve beyazların, fakir ve zayıf bir Arap halkını ezdiğini düşünüyorlar. Örneğin ABD'deki siyahlar, meseleyi bu mantıkla görüyorlar. Siyahi bir arkadaşım Filistin'i ziyaret ettiğinde, 1950'li yıllarda “Jim Crow Yasası”nın uygulandığı Güney Amerika'daymış gibi hissettiğini söyledi. Kimsenin sahip olmadığı haklara sahip insanlar oluğunu, Seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olanlar ve olmayanlar olduğunu ifade etti. Tabii ki, bu karşılaştırma tamamen doğru değil, ancak birçok kişi bunu böyle görüyor. Genel olarak gençlerin adalet sevgisi vardır ve bu temel motivasyondur.

Aynı zamanda, bugün gençler arasında Filistin meselesine karşı bir tür açıklık görüyoruz. Bilgiye büyük bir sevgi var. Örneğin benim kitabım inanılmaz bir şekilde satıldı ve meslektaşlarımın Filistin meselesiyle ilgili kitapları da öyle. Edward Said'in eski kitabı ‘Filistin Sorunu’ veya Ilan Pappe gibi yazarların kitapları, korkunç bir şekilde satılıyorlar. Derslere, seminerlere ve röportajlara katılmaları konusunda çok büyük bir talep var ve kişisel düzeyde, aldığım tüm talepleri karşılayamayacağımı düşünüyorum ve bu durumda olan tek kişi ben değilim. Çünkü Filistin meselesi hakkında bir miktar bilgiye sahip olan herkes, gençler arasında bilgiye susamış olanlar ve hatta yaşlılar tarafından talep ediliyor. Filistin'de neler olduğuna dair çok az bilgi olmasına rağmen, böylesine bir bilgi açlığını daha önce hiç görmedim. Tüm bunlar çok iyi.

Bazı gençlerde zaman zaman siyasi farkındalık eksikliği olabilir ve bazen hatalar yapabilirler. Kızım, Palestine Legal adlı bir sivil toplum örgütünde sorumlu bir avukattır ve Avrupa ve Kanada gibi diğer yerlerde benzer örgütler bulunuyor. Bu alanda çalışan avukatlar bana bazen mantıksız, Yahudi karşıtı veya kötü düşünülmüş sözler söyleyen öğrencileri savunmak zorunda kaldıklarını, çünkü bazen aralarında çok az anlayış olduğunu, ancak aralarında bilgi sevgisi ve susuzluğunun olduğunu söylüyorlar.

Fotoğraf Altı:  Filistinliler, İsrail'in 29 Ocak 2024'te Han Yunus şehrine yönelik saldırısından kaçtıktan sonra güney Gazze Şeridi'ndeki Refah şehrine geliyor. (AP)
Filistinliler, İsrail'in 29 Ocak 2024'te Han Yunus şehrine yönelik saldırısından kaçtıktan sonra güney Gazze Şeridi'ndeki Refah şehrine geliyor. (AP)

-Bugün ister Filistin'e ister diasporaya taşınan Filistinlilerin Oslo Anlaşmaları sonrasında doğanlar olduğu belirtiliyor, bu duruma ilişkin açıklamanız nedir?

Bu nesil, Filistin halkının ulusal hedeflerini gerçekleştirmekte Filistin ulusal hareketinin başarısızlığını tanık oldu. Ayrıca Arap devletlerinin veya sistemlerinin Filistinlilere destek konusundaki başarısızlığını ve Batı'nın İsrail projesine mutlak desteğini gördü. Gençlerin adalet ve insan haklarına olan sevgisi, onları Filistin meselesini desteklemeye yönlendiriyor. Filistinli gençler, içeride veya dışarıda, önceki nesillerin ulusal hedeflerini gerçekleştirmede başarısız olduğunu fark ettiler ve yeni bir başlangıç ​​için ihtiyaç duyuyorlar. Bu başlangıcın ne zaman geleceğini bilmiyorum, eğer gelecekse, ama biz siyasi ve stratejik bir çıkmazdayız ve bu çıkmaz tüm geleneksel liderliklerin başarısızlığından kaynaklanıyor. Benim neslim bunun farkında ve başarısız olduğumuzu biliyor, ancak gençler daha güçlü bir iradeye sahipler. Biz tükendik ve zamanımız doldu, ancak gençler yıllar boyunca başarısızlığımızla yaşamaya devam edecekler ve bu gerçek onları rahatsız ediyor ve buna hakları var.

Filistin devletinin geleceği

-Her şeyden sonra, Filistin halkı Filistin devletinin somutlaştırılmasına mı yoksa iki devletli çözüme mi daha yakın hale geldi ve ABD'nin özellikle işgalin sonlandırılması meselesinde net bir tutum belirlememesinin nedenini nasıl açıklarsınız?

Ben ne iki devletli çözüme ne de tek demokratik devlete daha yakın olduğumuza inanıyorum. Şu anda İsrail hükümetinde veya İsrail siyasi ittifaklarında adil bir çözümü kabul edebilecek bir liderlik veya politika görmüyorum. Filistin meselesine ve Filistin halkının savaşının sona erdirilmesine ve çatışmanın sona erdirilmesine yönelik köklü bir değişiklik görmüyorum. Ayrıca, ABD’nin tutumunda yakın gelecekte radikal bir değişiklik görmüyorum ki bu, İsrail'e mutlak destekten vazgeçilmesine izin verebilir. Maalesef, bugüne kadar Filistin liderliğinin, Filistin halkını birleştirme ve birleşik ve net bir strateji sunma yeteneği görmedim. Filistin Kurtuluş Örgütü'nün zamanında, bir tür birlik ve strateji üzerinde bir uzlaşma vardı, ancak bu dönem sona erdi. Bu faktörlerin mevcut olmadığı bir ortamda, Filistin devleti ve işgalin sona erdirilmesi hakkında nasıl konuşabiliriz? Bu ne bugün ne de yarın ne de bundan sonra mümkün değil.

Ancak halkın Filistinlilere verdiği destek açısından Arap dünyasında ilk yaşananlar konusunda oldukça iyimserim. Hükümetler bir tarafa Fas'tan Bahreyn'e kadar insanların Filistin'e verdiği geniş destek, Mısır ve Bahreyn'deki destek gösterileri bu duyguları net bir şekilde yansıtıyor. Bu, Arap halklarının Filistin'e olan desteğinin, resmi siyasi duruşlardan bağımsız olarak devam ettiğini gösteriyor. Tarih de bu desteği doğruluyor, çünkü 20. yüzyılın başlarında Arap gazeteleri Siyonizm ve Filistin konularını önemli ölçüde ele alıyordu ve Arap halkı 1936'da patlak veren isyanda Filistinlilere destek veriyordu. Örneğin, Humus'ta 1936-1939 isyanında şehit olan Suriyelilerin anısına bir müze bulunuyor.

Yaşlandık, çağımız bitti ama gençler bizim başarısızlığımızla daha uzun yıllar yaşayacaklar ve bu gerçek onları rahatsız ediyor.

Şeyh İzzeddin El-Kassam'ın kendisi de Suriyeli...

Bu doğru. 1948 savaşı ve çatışma dönemlerinde de aynı fenomeni gördük ve bu benim için çok önemli bir kanıttır. Diğer kanıt ise Batı'da, İsrail'e mutlak destek vermeye başlayan hareketlenmenin başlamasıdır ve bu, son derece önemli bir değişikliktir. Balfour Deklarasyonu'na karşı tek muhalefet, 1917'deki Lloyd George hükümetinden Edwin Montagu adında Yahudi bir siyasetçi tarafından geldi ve Siyonizm’in Yahudilere uygun olmadığını belirtti. Lloyd George hükümeti döneminde ve Wilson'un ABD’de, Montagu dışında İngiltere'de veya ABD'de başka bir muhalefet yoktu ve o günden bugüne, mutlak İsrail desteğine ve Siyonist fikre gerçek bir muhalefet olmadı. Bugün Kongre'de, gruplarda, sendikalarda, kiliselerde ve Yahudi toplumunda ciddi bir muhalefet var ve bu son derece önemlidir çünkü eğer bu bir yerleşim projesi ise, teorik olarak, onun bir ana üssü veya ‘metropolü’ olmalıdır. ABD ve Avrupa bu ‘metropollerdir.’ Dolayısıyla, İsrail'e olan destek ‘metropolde’ sarsıldığında, İsrail de sarsılır ve bu bugün yaşanan şeydir. İsrail basınına dikkatlice bakın ve bazıları, Amerikan desteğine sonsuza kadar güvenemeyeceklerini çok iyi anlıyorlar, çünkü halk tabanında ve elit seviyesinde değil, tehdit altındaki İsrail-Amerika ilişkisini tehdit ediyorlar ve bu doğru bir analizdir. Bu bugün veya yarın olmayacak ne bu başkanın döneminde ne de ondan sonra, Biden devam ederse veya Trump gelirse, belki sonraki yönetimde veya sonrasında, ancak ABD'de bir değişim oluyor. Avrupa konusunda bir şey bilmiyorum, ancak bana öyle geliyor ki, orada da önemli bir değişim oluyor, ancak ABD'deki dönüşüm kadar büyük değil. Bunlar, durumun değişebileceğine dair tüm işaretlerdir.

Ancak işgalin sona erdirilmesi, ABD’nin en üst düzeyinde hem Demokrat Parti'den hem de Cumhuriyetçi Parti'den, hemen sona erdirilmesine destek bulunması imkansızdır. Ancak, birkaç senatör ve milletvekili, Filistinlilerin haklarına bir dereceye kadar destek veriyorlar, ki bu da yeni bir gelişmedir, çünkü geçmişte Kongre'de Filistinlilere destek bulunmuyordu. Eğer bu değişim devam ederse, ki belki de etmeyecek, o zaman Filistin'de adil bir çözüm için bir fırsat olduğunu görüyorum. Orta vadede, olaylar oldukça hızlı bir şekilde gelişiyor, geleneksel olmayan medya araçları ve genç neslin adaleti sevme ve zulme karşı olma arzusu nedeniyle. Bunlar, değişimin mümkün olduğuna dair işaretlerdir ancak maalesef bugün veya yarın olmayacak.

Oslo Anlaşmaları ve çıkmaz sokak

-Oslo Anlaşması'na giden müzakerelerde Filistin delegasyonunun danışmanlığını yaptınız, bugün geriye gidebilseydiniz yine Oslo seçeneğini destekler miydiniz?

1993 yılında İsrail ile müzakerelerde bulunmak üzere Madrid'e ve ardından Washington'a giden Filistin heyetinin danışmanıydım, umutla bu müzakerelerin bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yol açacağına inanıyorduk. Başlangıçta bu umuda sahiptik. Ancak, bu müzakerelerin Haziran 1993'te, Oslo Anlaşması'nın ilanından aylar önce sona ermesiyle, ABD ve İsrail pozisyonlarının birleşik olduğu için bu yolun çıkmaza girdiğine ikna olduk. Bu benim hatamdı. 1991'deki durumu yanlış değerlendirdim. İlk intifadanın İsrailliler ve ABD’liler üzerinde köklü bir etkisi olduğuna inanıyordum ve gerçekten de ABD kamuoyu üzerinde ve aynı zamanda İsrail kamuoyu üzerinde olumlu bir etkisi oldu, onlara işgalin mevcut durumunun devamının imkânsız olduğunu ikna etti. Ancak, Filistin liderliğinin hataları ve diğer faktörler nedeniyle, bu fırsatı değerlendiremedik, varsa. Oslo Anlaşması ilan edildiğinde, Eylül 1993'te, New York Times'da bir makale yazdım ve bu anlaşmanın sonuç getirmeyeceğini belirttim. Oslo Anlaşması temelinde yapılan herhangi bir müzakerenin işgalin ve yerleşimin devamına yol açacağına inanıyorum ve tamamen yeni bir yol bulmamız gerekiyor, bu da Filistinli liderliğin birliğini, Arap desteğini ve ne istediğimiz konusunda net bir stratejiyi gerektiriyor. Dünya halkları bize kısmen destek veriyorlar, ancak bizim ne istediğimiz konusunda net bir fikrimiz olmalı ve bu yok. Bazıları tamamen özgürleştirmeyi, bazıları iki devletli çözümü savunurken, Ramallah'taki mevcut durumdan memnun olanlar, maaşlarını alıyorlar ve özel muamele görüyorlar, rahat oldukları açıktır. Yeni bir stratejiye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Silahlı mücadeleye mi, sivil itaatsizliğe mi, siyasi mücadeleye mi dayanmalıyız bilmiyorum, bir tarihçi olarak, başarı elde eden hareketleri inceliyorum, 1921'deki İrlandalılar, 1947'deki Hintler ve 1962'deki Cezayirliler gibi, hepsi farklı türlerde direniş araçları kullandılar, bunlar arasında siyasi ve parlamentoya dayalı olanlar da vardı, örneğin İngilizlere karşı silahlı mücadele veren İrlandalılar, askeri olmayan araçlar da kullandılar, İrlanda'nın tüm temsilcileri İngiliz Parlamentosu'ndan çekildi ve Dublin'de İrlanda Parlamentosu'nu kurdu, bu adım, İrlanda'nın bağımsızlığını talep etme meşruiyetine katkıda bulundu, ayrıca ABD ve İngiltere'deki İrlandalı diplomatlar, İrlandalıların zaferine katkıda bulundu. O sırada İngiliz istihbarat subaylarını öldürdüler, her hareketin farklı araçları vardır, bu durum Filistin halkına dönüyor, ancak derin bir stratejiye ve neye ihtiyacımız olduğunu düşünmeye ihtiyacımız var.

Fotoğraf Altı:  Reşid el-Halidi
Reşid el-Halidi

Filistinliler mi Araplar mı?

-Filistinlilerin Arap dünyasına daha geniş bir bağlılık olarak kabul edilmesi, onların lehine bir avantaj gibi görünse de bu durum onlara zarar verebilir. Yani, İsraillilerin şu anda yaptığı gibi, her zaman zarar verebilir. Filistinliler Araplardır ve bu topraklara ait değildirler. Bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

Filistin ulusal kimliği ve Filistin milli düşüncesinin ortaya çıkışı kalıcı bir şey değil. Büyükbabam sadece kendini Filistinli olarak görmüyordu. Ben Müslümanım, Kudüslüyüm, Arap’ım, Osmanlıyım, miraç diyarı Filistin'de yaşıyorum vs. derdi. Yani, Filistinli kimliğinin içinde başka bileşenler her zaman vardı ve 'Ben Filistinliyim ve bu benim temel kimliğim ve kişiliğimdir' gibi bir şey yoktu. 19. ve 20. yüzyılda milliyetçi düşünce bizim ve diğerleri için ortaya çıktı ve bu inkâr edilemez bir fenomendir, çünkü Filistinliler sonuçta Araplardır. Beş Arap ülkesinde akrabalarım var, bir kuzenim Mısırlı biriyle evli, diğeri Suriyeli biriyle evli, diğer akrabalarım Ürdünlülerle evlenmiş, ailemin yarısı Lübnanlılarla evlenmiş ve yine de biz Filistinlileriz. Lübnan'da, Mısır'da veya Suriye'de, kendimi akrabalarım arasında hissediyorum, ancak Lübnanlı, Mısırlı veya Suriyeli değilim. Kimlik meselesi uzun zamandır var ve inkâr edilemez ve Ürdünlü Filistinlilerin Lübnanlı Filistinlilerden farklı olduğunu görüyoruz, ancak hepsi Filistinlidir ve Ürdün veya Suriye'deki akrabaları olmasına rağmen, kendilerini Filistinli olarak hissederler ve Filistin'e ait olduklarını hissederler, bu derin bir şey olmasaydı, Nekbe ve sürgün sonucunda kaybolurdu ve bu toplumlara entegre olurlardı. Filistinli asıllı Suriyeliler, pasaport dışında tüm haklara sahiptir ve rejim onları Suriyeliler gibi baskı altına alır, aynı şekilde Filistinli asıllı Ürdünlüler, Ürdünlülerin tüm haklarına sahiptir, Ürdün toplumuna entegre olmalarına rağmen, kendini Filistinli hisseder. Filistinlilerin sadece Arap olduğunu söylemek Siyonist bir iddia, ancak her iftira gibi bir temeli var. Gerçek şu ki, biz gerçekten Arap’ız, aynı dili konuşuyoruz, aynı yemekleri yiyoruz, ancak aynı zamanda Filistinlileriz ve gerçek şu ki, ardışık şoklar ve milyonlarca Filistinlinin sürgünüyle, bu bağ güçleniyor, çünkü onlar bizim ailemiz. Faslılar ve Kuveytliler gibi diğer Araplar, bizim hissettiklerimizi hissediyorlar, Faslılar, Kuveytliler ve diğerleri de bizim hissettiklerimizi hissediyorlar ve eğer onların da bizim gibi aileleri yoksa tutuklamalara, yıkımlara maruz kalıyorlar ve bizim Arap mensubumuzla birlikte bu bağlılık daimidir. 

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
TT

Hamaney'in danışmanı: İsrail varlığını tehdit ederse Tahran nükleer doktrinini değiştirecek

Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)
Buşehr Nükleer Santrali’nin bir modeli, İsfahan kentinde düzenlenen bir nükleer sergi sırasında sergilendi. (AFP)

İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Kemal Harrazi, ‘İsrail'in varlığını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirmek zorunda kalacağını’ söyledi. Harrazi’nin açıklamaları, İran'ın nükleer silahına ilişkin endişeleri arttırdı.

Şarku’l Avsat’ın İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’ndan (ISNA) aktardığına göre Harrazi bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer silaha sahip olma kabiliyetine atıfta bulunarak, “Henüz nükleer bomba yapma kararı almadık, ancak İran'ın varlığı tehdit altına girerse askeri doktrinimizi değiştirmekten başka çaremiz kalmaz” dedi. İran Dini Lideri Ali Hamaney milenyumun başında verdiği bir fetvayla nükleer silah yapımını yasaklamış ve 2019 yılında da nükleer silah yapımını yasaklayan bir fetva yayımlayarak, “Nükleer bomba yapmak ve depolamak yanlıştır ve bunların kullanımı yasaktır. Nükleer teknolojiye sahip olmamıza rağmen İran bunu yapmaktan tamamen kaçınmıştır” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak İran'ın o dönemki İstihbarat Bakanı 2021 yılında, Batı baskısının Tahran'ı nükleer silah arayışına itebileceğini söyledi. Harrazi, “İsrail nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişecektir” dedi.

Nisan ayında İran ve İsrail arasındaki gerilim, İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliği yerleşkesine yönelik saldırısına yanıt olarak İran'ın İsrail'e 300 kadar füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatmasıyla en üst düzeye ulaştı.


İsrailli yetkili: ABD'nin silah sevkiyatını askıya alması Gazze'deki planlarımıza zarar verecek

Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
TT

İsrailli yetkili: ABD'nin silah sevkiyatını askıya alması Gazze'deki planlarımıza zarar verecek

Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)
Gazze Şeridi sınırında toplanan İsrail askerleri (EPA)

İsrailli bir yetkili bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, İsrail'e ulaşması beklenen ve aralarında 3 bin bombanın da bulunduğu ABD silah sevkiyatının askıya alınmasının, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki operasyonel planlarına zarar vereceğini ve silah kullanımında tasarrufa gitmeye zorlayacağını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Yayın Kurumu’ndan aktardığına göre ismi açıklanmayan yetkili, “ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e silah sevkiyatının askıya alınmasına ilişkin açıklaması savaştaki operasyonel planlara zarar verecek ve hatta İsrail'in silah kullanımında tasarrufa gitmesine yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı dün akşam (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını belirtti.

Biden, “Gazze Şeridi'ndeki siviller yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldü. Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” şeklinde konuştu.

Bu sözler İsrail'de eleştiri fırtınasına yol açarken, İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın sözlerini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi. Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün X platformundaki kişisel hesabından şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”


Putin: Rusya kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyecektir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
TT

Putin: Rusya kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyecektir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Nazilere karşı kazanılan zaferin 79’uncu yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, Rusya'nın kimsenin kendisini tehdit etmesine izin vermeyeceğini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Rus resmi haber ajansı Sputnik'ten aktardığı habere göre Putin, “Rusya küresel bir çatışmayı önlemek için elinden geleni yapacaktır. Ancak aynı zamanda kimsenin bizi tehdit etmesine de izin vermeyeceğiz. Stratejik güçlerimiz sürekli savaşa hazır durumda” ifadelerini kullandı.

Putin, “İntikam, tarihle alay etme ve mevcut Nazilerin takipçilerini haklı çıkarma arzusu, Batılı elitlerin, küresel kalkınmanın egemen ve bağımsız merkezlerini kontrol altına almak için giderek daha fazla bölgesel çatışmayı, etnik ve dinler arası düşmanlığı kışkırtma yönündeki genel politikasının bir parçasıdır” dedi.

Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı'nda, Ukrayna'daki milyonlar da dahil olmak üzere 27 milyon insanını kaybetti ama sonunda Nazi güçlerini Hitler'in intihar ettiği Berlin'e kadar geri püskürttü. Kırmızı Sovyet zafer bayrağı 1945 yılında Reichstag olarak bilinen parlamento binasının üzerine çekildi. Nazi Almanyası 8 Mayıs 1945'te Berlin saatiyle 11:01'de teslim oldu. Fransa, İngiltere ve ABD bu olayı ‘Avrupa Zafer Günü’ olarak kutlarken, Moskova saat farkı nedeniyle bu özel günü 9 Mayıs'ta kutluyor. Rusların 1941-1945 yılları arasındaki ‘Büyük Vatanseverlik Savaşı’ olarak adlandırdıkları bu gün Sovyetler Birliği için ‘Zafer Günü’ oldu.

Kısa bir askerî geçit töreninde Rusya sadece bir T-34 tankı sergiledi. Savaş uçakları havalanarak Rus bayrağının üç rengini dumanla gökyüzüne işledi. Geçit töreninde ayrıca, ‘dünyanın herhangi bir noktasındaki herhangi bir hedefi vurma garantili’ olduğu söylenen Rus stratejik kıtalararası füzesi Yars da yer aldı. Geçit törenine Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Küba, Laos ve Gine-Bissau liderleri katıldı.


Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
TT

Ben-Gvir, ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurmasını yorumladı: Hamas Biden'ı seviyor

Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)
Güney Kaliforniya Üniversitesi önünde dün (çarşamba) düzenlenen İsrail yanlısı mitingin ardından İsrail ve ABD bayrağı taşıyan insanlar (EPA)

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını durdurma kararının ve ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine büyük bir saldırı başlatması halinde silah sevkiyatını durdurma sözü vermesinin ardından aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bugün (Perşembe) X platformundaki kişisel hesabından, Biden'ın Tel Aviv'e ABD bombaları göndermeyi durdurma kararına bir gönderme yaparak şu gönderiyi paylaştı: “Hamas Biden'ı seviyor.”

İsrail'den Refah'taki sivilleri korumak için bir plan geliştirmesini isteyen ABD Başkanı, dün (Çarşamba) CNN'e verdiği demeçte, “Refah'a girerlerse onlara silah sağlamayacağımı açıkça belirttim” dedi. Biden, ülkesi tarafından İsrail'e sağlanan bombaların, Hamas'ı ortadan kaldırmayı amaçlayan yedi aylık saldırı sırasında Gazze Şeridi'ndeki sivilleri öldürmek için kullanıldığını kabul etti.

Biden'ın şimdiye kadarki en sert açıklamaları, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bombardıman ve çatışmalardan kaçan yüz binlerce Filistinlinin sığındığı Refah'a geniş çaplı bir saldırı başlatmaktan kaçınması için İsrail üzerindeki baskıyı arttırıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail savunma üretimi ve tedarikinin eski başkanının bugün, İsrail'in ABD silahları olmadan Hamas’la başa çıkabileceği iddiasını reddettiğini ve İsrail'in başka yerlerden silah almak zorunda olduğunu söylediğini bildirdi.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan, ABD Başkanı Joe Biden'ın yoğun nüfuslu Refah kentini işgal etmesi halinde İsrail'e bazı silah yardımlarını kesme tehdidini ‘hayal kırıklığı’ olarak değerlendirdi.

Biden'ın uyarısına İsrail'den gelen ilk tepki olarak Erdan, “Savaşın başından beri minnettarlığımızı ifade ettiğimiz Biden'dan gelen bu açıklama hayal kırıklığı yarattı” dedi.

Times of Israel, Erdan’ın Yahudilerin ABD seçimlerinde Biden'ın Demokrat Partisi lehine oy kullanma konusunda artık ‘isteksiz’ olduklarını söylediğini aktardı.

CNN'e verdiği röportaj sırasında Biden, Gazze Şeridi'nde sivillerin yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldüğünü açıklayarak, yönetiminin geçen hafta İsrail'e sevkiyatı askıya alma kararı aldığı 907 kiloluk bombalara atıfta bulundu.

Biden, “Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” dedi.

ABD Başkanı, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını da belirtti.

Biden, “İsrail'in Demir Kubbe konusunda güvenliğinin ve son dönemde Ortadoğu'dan gelen saldırılara cevap verme yeteneğinin sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz. Ancak silah ve topçu mühimmatı sağlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Biden, İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarının “henüz yoğun nüfuslu bölgelere girerek kırmızı çizgiyi aşma seviyesine yükselmediğini” de belirtti.

ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etmek ve savaş sonrasında iki devletli çözüme geçişte yardımcı olmak isteyen Arap ülkeleriyle birlikte çalıştıklarını açıkladı.


ABD İsrail'e yapılan bazı bomba sevkiyatlarını neden askıya aldı?

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
TT

ABD İsrail'e yapılan bazı bomba sevkiyatlarını neden askıya aldı?

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir eve düzenlediği saldırının gerçekleştiği yeri inceleyen Filistinliler (Reuters)

ABD, Gazze'deki Hamas güçlerine karşı yürütülen ve bugüne kadar 34 bin 800'den fazla Filistinlinin ölümüne neden olan operasyonda kullanılan ağır bombalar da dahil olmak üzere İsrail'e yapılan silah sevkiyatını askıya aldı.

Sevkiyatın askıya alınması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ABD Başkanı Joe Biden'ın itirazlarına rağmen Filistin'in Refah kentine yönelik askeri saldırıyı sürdürdüğü dönemde gerçekleşti.

Şarku’l Avsat, Reuters’ın aktardığı bazı detayları inceledi:

- Hangi bombaların sevkiyatı askıya alındı?

ABD'li yetkililer, Washington'un her biri 907 kilogram ağırlığında bin 800 bomba ve her biri 227 kilogram ağırlığında bin 700 bomba sevkiyatını askıya aldığını bildirdi.

Dört kaynak, en az iki hafta ertelenen sevkiyatların, normal bombaları hassas güdümlü bombalara dönüştüren Boeing mühimmatlarının yanı sıra küçük çaplı bombaları (SDB-1) içerdiğini söyledi.

SDB-1, yaklaşık 113 kilogram patlayıcı içeren hassas güdümlü bir süzülme bombasıdır.

Söz konusu sevkiyatlar daha önce onaylanan bir sevkiyatın parçasıydı; Nisan ayında ABD Kongresi tarafından onaylanan 95 milyar dolarlık ek yardım paketinin bir parçası değildi.

* ABD bu bombaların gönderilmesini neden engelliyor?

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin dün (Çarşamba) Senato'daki bir oturumda yaptığı açıklamada, “ABD'nin Refah'ta devam eden olaylar ışığında yakın vadeli güvenlik yardımını gözden geçirdiğini” söyledi.

Austin, “Başından beri şu konuda çok açık olduk: İsrail, savaş alanındaki sivilleri dikkate almadan ve korumadan Refah'ta büyük bir saldırı başlatmamalı” ifadelerini kullandı.

Refah'ta bir milyondan fazla Filistinli sivil barınıyor ve bunların çoğu daha önce İsrail'in tahliye emirleri üzerine Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmişti.

Adının açıklanmaması kaydıyla konuşan ABD'li bir yetkili, ABD'nin kararının “907 kilogramlık bombaların kullanımı ve Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde gördüğümüz gibi yoğun nüfuslu kentsel alanlarda yaratabileceği etki” konusundaki endişeler nedeniyle alındığını söyledi.

Yetkili, ABD'nin Refah'ta kullanılabilecek silahların teslimatını dikkatle incelediğini de sözlerine ekledi.

- Karar ne zaman alındı? Biden sürece dahil oldu mu?

ABD'li yetkililer kararın geçen hafta alındığını ve Biden’ın doğrudan işin içinde olduğunu aktardı. Biden'ın kendisi de dün CNN'e verdiği röportaj sırasında bunu doğruladı.

İsrail'e gönderilen 907 kilogramlık bombalar sorulduğunda Biden şu cevabı verdi: “Bu bombalar ve nüfus merkezlerini hedef alan diğer yöntemler sonucunda Gazze Şeridi'nde siviller öldürüldü.”

- 907 kilogramlık bombalar nasıl bir hasara yol açabilir?

907 kilogram ağırlığında olan bombalar gibi büyük bombalar, geniş bir etki alanına sahiptir. Birleşmiş Milletler (BM), “Patlamadan kaynaklanan basınç akciğerleri parçalayabilir, sinüs boşluklarını patlatabilir ve patlama alanından yüzlerce metre uzakta bulunanların uzuvlarını koparabilir” diyor.

Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin (ICRC) 2022 tarihli bir raporunda, yoğun nüfuslu bir bölgede büyük ölçekli patlayıcıların kullanılmasının ‘ayrım gözetmeyen etkilere yol açma ya da orantılılık ilkesini ihlal etme olasılığının yüksek olduğu’ belirtiliyor.

- İsrail'in tepkisi ne oldu?

İsrail Filistinli sivilleri hedef aldığını reddederek, Hamas'ı ortadan kaldırmaya odaklandığını ve gereksiz ölümlerden kaçınmak için gerekli tüm önlemleri aldığını söylüyor.

Washington'dan yapılan açıklamanın ardından üst düzey bir İsrailli yetkili ABD raporunu doğrulamayı reddederek, “Tırnaklarımızla savaşmak zorunda kalırsak, yapmamız gerekeni yaparız” dedi. Bir askeri sözcü ise “Her türlü anlaşmazlık kapalı oturumlarda çözülür” ifadesini kullandı.

- İsrail'in Gazze Şeridi'nde bu bombaları kullanması yasal mıydı?

Bu çok tartışılan bir konu. Uluslararası insancıl hukuk, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde hava bombardımanını açıkça yasaklamaz; ancak siviller hedef olamaz ve belirli askeri hedef, olası sivil kayıplar veya hasarla orantılı olmalıdır.

- Uluslararası Ceza Mahkemesi ne diyor?

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşını soruşturan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) tüzüğüne göre, sivil ölümlerin ya da zararın herhangi bir doğrudan askeri avantaja kıyasla ‘açıkça aşırı’ olacağı biliniyorsa, kasıtlı bir saldırı ‘savaş suçu’ olarak sınıflandırılır.

- Washington daha önce İsrail'e askeri yardımı engelledi mi?

Evet, 1982 yılında engelledi. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, bir kongre soruşturmasının İsrail'in 1982'de Lübnan'ı işgali sırasında bu silahları nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kullandığı sonucuna varmasının ardından İsrail'e misket bombası satışına altı yıllık bir yasak getirmişti.

İsrail'in ABD yapımı misket bombalarını kullanımı, 2006 yılında Lübnan'da Hizbullah militanlarıyla yapılan savaşta kullanıldığına dair endişeler nedeniyle eski ABD Başkanı George W. Bush döneminde de incelenmişti.


İsrail, ABD'nin Refah tehdidine sakin yaklaştı: Sorunları kapalı kapılar ardında çözüyoruz

İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
TT

İsrail, ABD'nin Refah tehdidine sakin yaklaştı: Sorunları kapalı kapılar ardında çözüyoruz

İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)
İsrail'in ağır bombardımana tuttuğu Refah'ta yaklaşık 1,5 milyon sivil var (Reuters)

ABD, Refah'a geniş kapsamlı operasyon başlatılması durumunda Tel Aviv yönetimine silah sevkıyatının tamamen durduracağını açıklarken, İsrail ordusu bunun bir şekilde aşılabileceğini savundu. 

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Sözcüsü Daniel Hagari, çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında "müttefiklerle her türlü sorunu kapalı kapılar ardında çözdüklerini" söyledi.

Hagari, ABD'nin İsrail'e verdiği destekten övgüyle söz ederek "Operasyonel anlamda bize çok katkı sağladılar" dedi.

Washington, İsrail'e iki tip ağır bombanın yanı sıra bunları güdümlü hale getiren Müşterek Doğrudan Saldırı Mühimmatı'nın (JDAM) satışının da askıya alındığını salı günü duyurmuştu. 

Hagari, bomba sevkıyatının durdurulmasıyla ilgili doğrudan yorum yapmadan, "Biz İsrail'in güvenlik çıkarlarından sorumluyuz, ABD'nin bölgedeki çıkarlarına da dikkat ediyoruz" dedi. 

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki Refah kentinin doğusuna pazartesi akşamı kara harekatı başlatmıştı. IDF, bölgeden 100 bin sivilin tahliyesi için çalışıldığını bildirmiş, Refah sınır kapısının Gazze tarafının ele geçirildiğini duyurmuştu. 

Tel Aviv yönetimi, Hamas'ın kalan 6 taburundan 4'ünün Refah'ta konuşlandırıldığını, örgütün lider kadrosunun da burada saklandığını savunuyor. Ordu, şehrin doğusunda Hamas'a ait yeraltı tünellerinin bulunduğunu da iddia etmişti.

ABD Başkanı Joe Biden ise dünkü açıklamasında, Refah'a geniş çaplı kara operasyonu başlatılması halinde İsrail'e tüm silah sevkıyatının durdurulacağını söyledi. Washington, Refah'a kara harekatı planlarına başından beri karşı çıkıyor. 

Diğer yandan Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Guardian'da yayımlanan analizde, IDF'nin elinde halihazırda çok sayıda silah ve bomba olduğuna dikkat çekilerek şu değerlendirmeler paylaşıldı: 

Biden'ın hamlesi sembolik bir öneme sahip. İsrail'e yönelik bu tür adımlar son derece nadir görülüyor. İsrail'e silah sevkıyatını askıya alan son ABD Başkanı Ronald Reagan'dı.

Refah'ın doğusuna düzenlenen kara harekatı, Hamas'ın pazartesi günü ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini duyurmasının ardından geldi. Tel Aviv yönetimiyse anlaşmayı onaylamadıklarını bildirmişti. İsrail, Mısır'ın başkenti Kahire'ye bir heyet gönderileceğini ve müzakere metni üzerinde çalışılacağını belirtmişti. 

Guardian'ın analizinde, Washington'ın Hamas'ın anlaşmayı onaylamasına önem verdiği ve bu nedenle Tel Aviv üzerindeki baskıyı artırmak istediği savunuldu. Silah sevkıyatının durdurulmasına yönelik hamlenin de bu çabaların bir parçası olduğu ifade edildi.

Öte yandan ABD Donanması'ndan bir yetkili, IDF'nin Gazze'deki operasyonlarda kendi drone'larını vurduğunu ileri sürdü. 

Donanmaya bağlı Deniz Hava Komuta ve Kontrol Sistemi'nin direktörlüğünü yapan Yarbay Michael Pruden, IDF'nin Gazze'de vurduğu drone'ların yüzde 40'ının İsrail ordusuna ait olduğunu iddia etti. 

Drone'ların tam olarak hangi noktalarda ve ne zaman vurulduğuna dair detay paylaşmayan Pruden, bu verilerin özellikle İsrail'in Gazze'deki operasyonlarıyla ilgili olduğunu söyledi.

IDF'nin drone'ları gördüğü an çok hızlı harekete geçtiğini belirten donanma yetkilisi, "İsrail, Gazze'de ön cephede çatışırken küçük bir drone görüyor. Bunun kime ait olduğunu hemen tespit edemiyorlar. Bu durumda ne yapabilirler? Drone'u vurup düşürüyorlar" dedi.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Jerusalem Post, The War Zone


Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
TT

Refah operasyonunu genişleten İsrail, Mısır'a güvence veriyor

Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)
Refah'taki İsrail kuvvetleri (İsrail ordusu - AFP)

İsrail, Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdikten sonra Refah'taki operasyonunu genişleterek ABD'yi kızdıracak bir hamle yaptı.

İsrail ordusu dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, güçlerinin Refah'ın doğusunda Hamas militanlarına karşı yoğun faaliyetlerini sürdürdüğünü, tünellerin bulunduğunu ve 20 militanın öldürüldüğünü kaydetti. Bir askeri sözcü hava kuvvetlerinin Gazze Şeridi'ne 100'den fazla saldırı düzenlediğini duyurdu. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, savaşçılarının Refah'ın doğusunda şiddetli çatışmalara girdiğini doğruladı.

Filistin Yönetimi dün, salı günü işgal güçleri tarafından ele geçirilen Refah Sınır Kapısı üzerindeki herhangi bir vesayet biçimini reddetti. Diğer yandan İsrail'in sınır kapısını daha sonraki bir aşamada özel bir ABD güvenlik şirketine devretme niyetinde olduğuna dair haberlerin ardından Filistinli gruplar, buradaki herhangi bir güce işgalci güç muamelesi yapma tehdidinde bulundu.

Bu arada İsrail, İsrail ordusunun Refah sınırındaki hareketlerinden endişe duyan Mısır'a güvence mesajı gönderdi. İsrail Başbakanlık sözcüsü Ofir Gendelman dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Mısır sınırı yakınlarında askeri operasyon yürütmenin hassasiyetinin farkında olduğunu belirterek, operasyonun iki taraf arasındaki barış anlaşmasını ihlal etmediğini vurguladı. Gendelman ayrıca, Refah operasyonunun ‘sınırlı’ olduğuna dair daha önce verilen güvenceleri de yineledi.

Ancak Refah saldırısı ABD'nin öfkesine yol açtı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Senato'da yaptığı konuşmada, “Başından beri İsrail'in Refah'ta, bu savaşın çevresindeki sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda çok net olduk” ifadesini kullandı. Austin ayrıca, İsrail'e ‘yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatının’ dondurulduğunu da doğruladı.

Diğer yandan Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, Gazze’deki Şifa Tıp Kompleksi yerleşkesinde bir toplu mezar bulunduğunu ve 49 cesedin çıkarıldığını duyurdu.


İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
TT

İsrail Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit ediyor

İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)
İsrail'in dün (çarşamba) Lübnan'ın güneyindeki el-Adise köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail dün (Çarşamba) Lübnan'ı ‘sıcak bir yaz’ ile tehdit etti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Lübnan sınırındaki bir askeri üssü ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “İsrail ordusunun Hizbullah'ı temas hatlarından uzak mesafelere ittiğini” belirterek, “Bu yok olduğu anlamına gelmiyor ama artık orada (temas hatlarında) değil” dedi.

Kuvvetlerinin “savaşa girmeden bir duruma ulaşmaya çalıştığını” ifade eden Gallant, “Ancak bu (savaş) son çare ise buna başvuracağız. Çünkü sonuçta vatandaşlarla aramızdaki sözleşmeye karşı bir yükümlülüğümüz var. Çok büyük ve çok ağır yangın sistemlerimiz var. İhtiyaç duyulması halinde bunları devreye sokacağımızdan emin olabilirsiniz. Bu yaz sıcak geçebilir” şeklinde konuştu.

Gallant’ın Ras en-Nakura'dan Hermon Dağı'na (Şeyh Dağı) kadar Lübnan'la olan cephe hattından sorumlu olan Kuzey Komutanlığı'na bağlı 91’inci Tümen karargahından yaptığı açıklamadan kısa bir süre sonra Hizbullah, askeri karargâhı ağır tip Burkan füzesiyle hedef aldığını duyurdu. Bu açıklamayı, Hizbullah'ın beş sınır kasabasında İsrail güçleri için geçici karargâh haline gelen evlerin hedef alındığını duyurduğu diğer açıklamalar izledi.

Diğer yandan İsrail, Güney Lübnan'a yönelik bombardımanında sığınak patlatıcı bombalar kullandı. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Hizbullah'a ait 20'den fazla askeri hedefin vurulduğunu, hedefler arasında askeri binalar ve askeri altyapının da bulunduğunu belirtti.

Bu arada Şarku’l Avsat'a konuşan siyasi kaynaklar, kuzey cephesindeki durumun kontrolsüz bir şekilde kötüleştiğine dair Batı'dan gelen uyarıları ve Netanyahu'nun Hizbullah'la çatışmayı daha önce görülmemiş bir şekilde tırmandıracağı yönündeki uyarıları hafife almadan, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararını uygulamakta acele ederek İsrail'in savaşı genişletmesini engellemek için ABD ve Fransa'nın çabalarına karşı itidalli ve esnek davranılması gerektiğini belirttiler.


Putin, devasa bir askerî geçit töreni ile İkinci Dünya Savaşı zaferini anıyor

Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
TT

Putin, devasa bir askerî geçit töreni ile İkinci Dünya Savaşı zaferini anıyor

Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)
Zafer Bayramı'ndaki askerî geçit töreni öncesinde yol boyunca ilerleyen Rus askeri araçları (Reuters)

Rusya, Sovyetler Birliği'nin 1945 yılında Adolf Hitler Almanya'sına karşı kazandığı zaferi bugün (Perşembe) Ukrayna'da savaşın başlamasından bu yana üçüncü kez düzenlenecek geleneksel askerî geçit töreniyle anacak.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kızıl Meydan'da yapacağı konuşmada, ülkesinin komşu Ukrayna'yı işgalini gerekçelendirmesi bekleniyor.

Basında çıkan haberlere göre geçit törenine katılacak 9 bin kişi arasında son aylarda Ukrayna'da savaşan askerler de yer alacak. Alman haber ajansı DPA ise törenlerde son iki yılda iptal edilen hava gösterisinin de yapılacağını belirtti.

Önceki yıllarda olduğu gibi Batılı devlet başkanları ve başbakanlardan askerî geçit töreni ve büyük silah gösterisine katılım olmayacak.

Kremlin'den yapılan açıklamaya göre eski Sovyet cumhuriyetleri Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın yanı sıra Küba, Laos ve Gine-Bissau devlet başkanlarının törene katılması bekleniyor.

Rusya'nın birçok bölgesinde İkinci Dünya Savaşı zafer törenleri güvenlik gerekçesiyle iptal edildi. Örneğin, Ukrayna sınırında bulunan ve sık sık ateş altında kalan Bryansk ve Kursk bölgelerinde büyük kutlamalar yapılmayacak.  

Zafer Geçit Töreninin ardından İkinci Dünya Savaşı gazilerinin büyük portrelerinin sokaklarda taşındığı geleneksel "Ölümsüz Alay" yürüyüşü de Rusya genelinde iptal edildi.


Ukrayna saldırısının ardından Rusya'nın Krasnodar kentindeki bir petrol rafinerisinde yangın çıktı

İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna saldırısının ardından Rusya'nın Krasnodar kentindeki bir petrol rafinerisinde yangın çıktı

İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)
İki Ukraynalı asker Donetsk bölgesine keşif uçağı fırlatmaya hazırlanıyor (AFP)

Rusya'nın Krasnodar bölgesindeki Kriz Yönetimi’nden bu sabah (Perşembe) yapılan açıklamada, Ukrayna tarafından başlatılan insansız hava aracı saldırısının bölgedeki bir rafineride yangına ve çok sayıda petrol tankının hasar görmesine yol açtığı belirtildi.

Kriz Yönetimi’nin Telegram üzerinden yaptığı açıklamaya göre yaklaşık altı insansız hava aracı imha edildi, ancak enkaz Yurovka köyü yakınlarındaki rafinerinin üzerine düşerek yangına yol açtı.

Rus yönetimi yangında "birkaç tankın hasar gördüğü" bilgisini paylaştı.