Blinken'ın Ortadoğu ziyareti Gazze'deki Mısır-Katar arabuluculuğuna katkı mı?

Blinken Mısır-Katar arabuluculuğuna destek için Ortadoğu’da

ABD Dışişleri Bakanı ve beraberindeki heyet, geçen ay Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Kahire'de yaptıkları görüşmede (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı ve beraberindeki heyet, geçen ay Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Kahire'de yaptıkları görüşmede (Reuters)
TT

Blinken'ın Ortadoğu ziyareti Gazze'deki Mısır-Katar arabuluculuğuna katkı mı?

ABD Dışişleri Bakanı ve beraberindeki heyet, geçen ay Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Kahire'de yaptıkları görüşmede (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı ve beraberindeki heyet, geçen ay Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Kahire'de yaptıkları görüşmede (Reuters)

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, bölgesel ve uluslararası tartışmaların ortasında yer alan " Gazze Şeridi'nde savaşın geçici olarak durdurulması ve İsrail ile Filistin direniş grupları arasında esir değişimi teklifiyle" birçok ülkeyi kapsayan bir turla, beşinci kez bölgeye dönüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı cuma günü, Bakan Blinken'in Ortadoğu’da İsrail, Batı Şeria, Suudi Arabistan Krallığı, Mısır ve Katar'ı kapsayacak bu turun pazar gününden perşembe gününe kadar süreceğini, Blinken'in tüm rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak bir anlaşma ve Gazze'deki sivillere her gün artarak devam eden insani yardım ulaştırılmasına izin veren bir insani ateşkes için diplomatik çabalara devam edeceğini belirtti. ABD'nin çatışmanın yayılmasını önlemek için çalışmaya devam edeceği ifade edilerek "ABD personelini ve Kızıldeniz'de seyrüsefer özgürlüğü hakkını savunmak için uygun adımları atacaktır" denildi. Bu ziyaret, Gazze'deki savaşı sona erdirmeye yönelik Mısır-Katar arabuluculuk çabalarının önemi hakkındaki soruların ortasında geldi.

ABD Dışişleri Bakanı 7 Ekim'den bu yana bölgeyi 4 kez ziyaret etti. Gözlemcilere göre, önceki turları savaşın durdurulması veya Gazze Şeridi'ndeki savaş sonrası düzenlemeler konusunda ilerlemeler sağlamadı.

Görsel kaldırıldı.
İsrail ile Gazze sınırı yakınında faaliyet gösteren bir İsrail tankı (Reuters)

Mısır Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Heridi, Blinken'ın yeni turunun son "Paris toplantısında" tartışılan bölgesel ve uluslararası istişareler ışığında, "Mısır ve Katar arabuluculuğu konusunda yeni bir şeyler getirebileceğini" düşündüğünü, bu konuda bazı işaretler bulunduğunu belirtti. Mutabakata varılan ve belirli şartlarda netleşen tekliflerle ilgili olarak İsrail'in bir anlaşmaya varma ihtimaline dair işaretlerin yanında Hamas liderlerinin açıklamalarının "önerilere cevap vermede iyi bir hazırlık" olduğuna dikkat çekti.

Haridi, Şarku'l Avsat'a, ABD Dışişleri Bakanı'nın ziyaretinin, özellikle de Ürdün sınırındaki ABD askeri üssünün hedef alınmasının ve ABD’nin "misilleme cevabının" sonraki günü "zor bir ortamda" gerçekleştiğini ekledi. Kızıldeniz’de seyrüseferlere yönelik tehditlerin sürmesinin yanında Blinken'ın gündeminin savaşın bitiminden sonra “geleceğe yönelik bir bakış açısı” içerebileceğini ifade etti ve “Gazze Şeridi'nde işler nasıl yönetilecek?” dedi.

Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı, tahmin etmenin güçlüğüne rağmen yakın zamanda, Ramazan ayının girmesiyle Gazze'de geçici ateşkes konusunda anlaşmaya varılacağı beklentisini dile getirerek, bu dini bayramın gerektiği kadar hızlı bir şekilde bir anlaşma formüle etmek için ekstra bir teşvik sağlayabileceğini" düşündüğünü söyledi.

Geçen haftanın başlarında, Gazze'de ateşkesi görüşmek üzere Amerikalı, Mısırlı, Katarlı ve İsrailli yetkililerin katıldığı bir toplantıya Fransa’nın başkenti Paris ev sahipliği yapmıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, "Paris toplantısının yapıcı olduğunu, taraflar arasında hâlâ görüş ayrılıkları bulunduğunu" açıklamıştı.

Katar daha önce Hamas hareketinin Gazze Şeridi'nde insani ateşkes önerisine ilişkin "ilk olumlu onayı" verdiğini açıklamıştı. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ise, hareketin Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için "Paris toplantısı" önerisini aldığını ve buna yanıt vermek için çalışacağını belirterek, "Hareketin önceliğinin İsrail askeri saldırısının sona erdirilmesi ve işgal güçlerinin Gazze'den tamamen çekilmesi olduğunu" ifade etmişti.

Görsel kaldırıldı.
İsrail'in Batı Şeria'daki Tulkerem kenti yakınlarındaki Nur Şems mülteci kampına düzenlediği askeri operasyon sırasında dumanlar yükseliyor (EPA)

ABD ile koordineli olarak Mısır ve Katar, İsrail ve Filistin direniş grupları arasındaki dolaylı müzakere sürecine öncülük ettiler ve bu çabalar geçen kasım ayında bir hafta süren ateşkese varmayı başardı. Gazze Şeridi’nde 100 den fazla İsrailli tutuklu ve 240 Filistinli mahkûm serbest bırakıldı. O zamandan bu yana Mısır-Katar’ın yeni bir ateşkes için arabuluculuk çabaları çeşitli engellerle karşılaştı.

Kudüs Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Eymen er-Ragab, ABD Dışişleri Bakanı'nın bölgeye yaptığı yeni ziyaretin "asla yeni bir şey getirmeyeceğine" inanıyor ve ABD yönetiminin şu anda önceliğinin "bölgede çatışmaların yayılmasından kaçınılması ve önümüzdeki seçimlerde kullanılmak için siyasi kazanç elde etmek" olduğunu belirtiyor. Raqab, Şarku'l-Avsat'a yaptığı açıklamada: “Mısır-Katar arabuluculuk çabalarının devam ediyor. Ancak şu ana kadar geçici ateşkeslere varmak için yapılan tüm girişimleri bile saptırabilen ve hatta bazı bakanları Amerikan yönetimine saldıran İsrail hükümeti üzerinde gerçek bir Amerikan baskısının yokluğunda büyük zorluklarla karşı karşıya” dedi. Beyaz Saray'ın Filistin devletinin kurulmasına destek verme olasılığına ilişkin açıklamasını "bu yıllar alacak ve Amerikan politikasındaki değişikliklerden etkilenecek bir şey" olarak değerlendiren Eymen er-Ragab, “Blinken'ın çantasında Netanyahu hükümetine yanıt vermesi için gerçek bir baskı uygulandığını gösteren hiçbir şey bulunmadığına” dikkat çekti.



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.