İsrail varoluşu mu yoksa sınırları mı savunuyor?

Ortaya çıkan soru, rejimin askeri kurumlarının daha fazla insani ve ekonomik kayıp beklentisiyle açık savaş fikrinin kabulüyle ilgili.

Hamas ile girilen savaşta İsrail’in önde gelen subayları ve askerleri öldü. (AFP)
Hamas ile girilen savaşta İsrail’in önde gelen subayları ve askerleri öldü. (AFP)
TT

İsrail varoluşu mu yoksa sınırları mı savunuyor?

Hamas ile girilen savaşta İsrail’in önde gelen subayları ve askerleri öldü. (AFP)
Hamas ile girilen savaşta İsrail’in önde gelen subayları ve askerleri öldü. (AFP)

İsrail- Arap çatışmalarının son yıllarında İsrail hükümetleri insan kayıplarını azaltmaya çalışıyordu. Teori, İsrail toplumunun ister askeri ister sivil olsun çok sayıda can kaybına dayanamayacağı yönündeydi. Ancak artık vizyon ve yaklaşım Gazze Savaşı’nın doğruladığı doğrultuda değişiyor, Gazze Şeridi’nde mevcut savaşın uzamasıyla yüksek bir bedel ödemeye hazır olunacağı konuşuluyor. İnsan kayıpları meselesi artık kabul edildi. Peki, ne oldu? Yeni mücadelenin güvenlik ve siyasi vizyonuna ilişkin gelişmelerin arkasında ne var? İsrail’in Gazze’den diğer operasyon alanlarına girmesi mümkün mü?

Gazze Şeridi’nin işgalinin İsrail’e bedeli çok pahalı olacak. (AFP)
Gazze Şeridi’nin işgalinin İsrail’e bedeli çok pahalı olacak. (AFP)

Belirtilen nedenler

Hamas hareketiyle 120 günü aşan ve devam etmesi muhtemel ilk çatışmada İsrailli subay ve askerlerin arka arkaya ölümleri dikkat çekti. Aksa Tufanı operasyonunda İsrail tarafından ölenlerin sayısı 900’ün üzerindeyken, yaralıların sayısı iki bini aştı. Elit unsurların art arda insani kayıplar vermesiyle birlikte genelkurmayda bir soru ortaya çıktı ve İsrail’in savaşın devamına ne ölçüde dayanabileceği konusunda bazı bilgiler sızdırıldı. 54 gün süren en uzun çatışmada askeri sahne eskisinden farklı olarak açıldı. Gerek asker gerekse büyük ekonomik kayıplar açısından İsrail büyük kayıplar vermedi. Halen gerçek incelemeler gerektiren geniş gelişim alanlarında algı iki konum arasındaydı:

Birincisi; İsrail’in aynı anda birden fazla cephede daha fazla çatışmaya veya savaşa katlanacağı belirtiliyor. Öyle ki bu, daha fazla askeri gücün çağrılmasına ve büyük operasyonların yürütülmesine, daha sonra Gazze örneğinde olduğu gibi çatışmaların, güvenlik ve stratejik düzenlemelerin başlatılmasına veya daha fazla silahlanmaya ve Demir Kubbe sisteminin mevcut yeteneklerinin ABD desteğiyle geliştirilmesi ve daha tamamlayıcı stratejik ve politik adımları zorlayan diğer ileri prosedür ve tedbirlerle ‘Kızıl Gökyüzü, lazer, Davud Sapanı’ gibi modern bir savunma sisteminin geliştirilmesine yol açacak. Bu da kriz halindeki ve özellikle Amerikan yardımlarından gelen dış destekle ve Kongre’den geçen yıllık onay kapsamı dışında para pompalayan gönüllü kuruluşlarla geçinen bir bütçe için daha ciddi kayıplara neden olacak.

İkincisi; mevcut çatışma bağlamında olup bitenlerin temel olarak önemli ve büyük bir sorunla, yani İbrani devletinin bölgesel çevresindeki varlığıyla bağlantılı olduğuna ve ‘Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıya istinaden, bu varoluşu sona erdirmek veya en azından devlete saldırıp topraklarına girmeye cesaret ederek onunla karşı karşıya gelmek istemediği’ tarihinde belirleyici bir anla karşı karşıya olduğuna inanılıyor.

İsrail’in niteliksel yeteneğini, sınırları dışındaki savaşını ve caydırıcı stratejik kolunu vurgulayan İsrail anlatısını ve geleneksel güvenlik teorisi ortaya çıkarken, en muhtemel görüş de çatışmanın devam etmesi yönündeydi. Başbakan Binyamin Netanyahu ile Genelkurmay’daki bazı eski generaller devlet iktidarını dayatmayı başardılar. Karar, ilk günden itibaren durumu sakinleştirmek veya en azından müzakerelere devam etmek ve halen Hamas’ın elinde olan tutukluları serbest bırakmak için bir savaş konseyi oluşturmak ve çağrılan taleplere kulak vermemek yerine, olup bitenler karşısında caydırıcılığı ve gücü yeniden tesis etmeye odaklanan uzun, genişletilmiş bir strateji benimsemekti. Sahada hizmete giren Golani Tugayı’ndan seçkin güçlerin varlığına rağmen İsrail şu ana kadar bunları sağlayamadı. Daha sonra Genelkurmay, rehineleri aramak için ‘Delta’ unsurları tarafından temsil edilen Amerikan kuvvetlerinin ve İngiltere’den gelen özel bir istihbarat biriminin varlığına ek olarak, üyelerini iç bölgelere geri gönderdi.

Uygulama prosedürleri

Bu bağlamda İsrail devlet, hükümet ve savaş konseyi, konum ve eğilimlerdeki çarpıcı farklılıklara rağmen iki yolu benimsedi. Güvenlik ve stratejik tedbirlerin başlatılması, doğrudan askeri harekât ve Gazze Şeridi’nin kuzeyinden güneyine ve merkezine, güneyden de Gazze Şehri’ndeki direniş bölgelerine doğru hareket edilmesi, oradan mevcut çatışmaların yaşandığı Han Yunus’a ve oradan da Filistinlilerin Mısır sınırına doğru yerinden edildiği Refah’a kadar temizlenmesinin yanı sıra esir takası anlaşmasını tamamlamak için müzakerelere devam edilmesi. Bu da İsrail’in uğraşmaya çalıştığı oldu bitti stratejisini kabul etme bağlamında her iki seçeneği de benimsediğini ortaya koyuyor. Esirlerin ailelerini müzakerelerin devam ettiğine ve bir devlet olarak İsrail’in yoluna devam ettiğine ikna etmek de dahil olmak üzere birçok durumda bu görüldü. Ancak devletin bekası, bölgenin devamlılığı ve İsrail’in yaşamı aslında savaşın ve çatışmanın sürdürülmesini, savaşı durdurma çağrılarına kulak verilmemesini, İsrail'in bölgede sahip olduğu ve gurur duyduğu büyük caydırıcılık stratejisinin aşınmasına yol açabilecek acı tavizler verilmemesini gerektiriyor.

Ancak bu sabit ve köklü veriler, özellikle ölüm sayıları günlük olarak ve doğrudan açıklandığı için düşüşe sahne oluyor. Askeri denetim, mevcut hükümeti utandırabilecek tüm ayrıntıların yayınlanmasına izin veriyor. İsrail kamuoyuna, bu hükümetin İsrail vatandaşını savunamayacağını doğruluyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre bu durum ise ülke dışına daha fazla göçü ve Yahudilerin son toprakları ve var olma hakları olan Kudüs topraklarından yeniden diasporaya geçişi teşvik edebilir.

Bu noktada İsrail Ulusal Güvenlik Ofisi’nin, Arap- İsrail çatışması sırasında İsrail’de ölenlerin sayısının 23 bin 169 kişi olduğunu ve İsrail’in Arap ülkeleriyle yaptığı savaşlar sırasında ölenlerin sayısının, yaklaşık 6 bin 500 kişiye ulaştığı 1947- 1948 yılları arasında en yüksek seviyede olduğunu belirtmek gerekiyor. 1967 ile 1973 yılları arasında Sina’daki Yıpratma Savaşı sırasında da yaklaşık bin İsrail askeri öldürülmüştü.

Gerçek teyitler

İsrail’in askeri veya siyasi politikalarına yönelik bu yaklaşım devam ederken ortaya çıkan soru, rejimin askeri kurumlarının (Ordu Bakanlığı, Genelkurmay, Genel İstihbarat Teşkilatı) ‘İsrail’in kısa ve uzun vadede başarmaya çalıştığı yeni bir ulusal önlem yaratmak amacıyla daha fazla insani ve ekonomik kayıp beklentisiyle açık savaş fikrini’ kabul etmesiyle ilgili. Bu durum, İsrail Başbakanı’nın ve arkasındaki Savaş Konseyi’nin ‘esir takası anlaşmasının uygulanmasını ve savaşın taktiksel olarak durdurulmasını kabul ederek atılacak adımları detaylandırırken, savaşı ve hatta çatışmayı sürdürme’ kararlılığını açıklıyor. Bu da gösteriyor ki önerilen zaman dilimini, yani 35 ila 40 gün arasındaki süreyi kabul etsek bile bu, İsril’in Gazze Şeridi’nin derinliklerinde gerçekleştirilen güvenlik düzenlemelerini durduracağı anlamına gelmiyor, aksine Gazze’de varlığını sürdürecek ve onu yönetmeye devam edecek. Bu durum ise büyük militarizmin devamlılığını, bileşenlerinin mevcudiyetini ve geri adım atılmayacağını doğruluyor. Aynı zamanda uzun vadede Gazze Şeridi’ne yön vermeye devam etmenin yanı sıra Tel Aviv’in mevcut ve beklenen kayıpları kabul ettiğini ve büyük ve son derece önemli bir ekonomik bedeli ödemeye hazır olduğunu da vurguluyor. Ta ki İsrail’in şu anda hiçbir tavsiyeyi dinlemeden, sakinleşmeye ve özellikle oldubittiyi kabul ettirmeye çalıştığı caydırıcılık stratejisi dayatılana kadar.

Gazze Şeridi’ni işgal etmenin bedeli çok pahalıya mal olacak. Savaş sonrası dönemde ekonomik olanakların tükenmesine yol açacak. Çok uluslu bir Arap veya yabancı gücün oluşturulması ve İsrail’in şu an önerdiği diğer önlemlere rağmen bu, yaşanacak çatışmalar bağlamında kendini duyuracak direniş ceplerinin oluşması beklentisiyle İsrail askerinin ve subayının sahada bulunması ve görevlerini yerine getirmesiyle hesaplanıyor. Bu da İsrail’in maruz kalabileceği ve (eski vizyon ve yaklaşımın ötesine geçen, siyasi çözümlere, yatıştırmaya veya can kaybı korkusuna dayalı çoklu ve yeni bir strateji aracılığıyla) bunlarla güçlü bir şekilde mücadele etmeyi gerektiren tehdit ve tehlikeler karşısında yeni dokunulmazlık ve caydırıcılık kapasitesine ulaşmadan önce, olup biten her şeyi feda etme ve ABD’nin savaşı yavaş yavaş durdurma yönündeki her türlü baskısını reddetme eğiliminin olduğunu doğruluyor.

İsrail, tarihinde kritik anlardan geçiyor ve bölgede Yahudilerin devleti olarak var olmaya çalışıyor. Bu olmazsa tehlikeler, belki de İsrail’in yeteneklerini tüketmeye ve onları gerçek bir boşluğa sokmak için birden fazla yol üzerinde çalışmaya başlayan Hizbullah ve Irak, Yemen ve Suriye’deki çeşitli gruplar arasındaki bir sonraki çatışma yenilenir ve çeşitlenir. Bu durum açık çatışmayı, mevcut olanı dinlememek ise sistematik askeri gücün daha fazla kullanılmasını gerektirir.

Son notlar

İsrail’in bir hükümet ve savaş konseyi olarak açık çatışma yolunu sürdürme ve Gazze’de yeni bir pozisyon dayatmak ve yenilenmiş bir çerçevede faaliyet gösteren İran’ın vekilleriyle yüzleşmek için devletin yeteneklerini kullanma, Babu’l Mendeb ile uluslararası ve Arap koridorlarındaki limanları, tesisleri ve stratejik çıkarları hedef alma eğiliminde olacağı açık. Bu durum, İsrail’in sükunete doğru ilerlemeden önce kapsamlı bir şekilde mücadele için çalışacağını ortaya koyuyor.

Mevcut durum, mevcut güvenlik teorisinin yeniden değiştirilmesini, yeni bir güvenlik teorisinin inşa edilmesini, (askeri ve stratejik çatışmadaki en son modelleri takip eden modern bir ordu kurmaya çalışan) daha önceki planlarla ortaya koyulan koşullara rağmen İsrail ordusunun proaktif planlarla onarılması ve geliştirilmesi gerekliliğinin yeniden teyit edilmesini gerektirecektir. Bu, İsrail’de olacakların aslında bölgede caydırma, karşı koyma ve eyleme geçme yeteneğine sahip büyük bir devlet olarak var olma arzusuyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu da ancak kapsamlı, radikal çözümlerle ve İsrail’in güvenliğinin karşı karşıya olduğu tehdit haritasının değişmesi ortasında gerçekçi olmayan teorik planların takip edilmemesiyle mümkün olabilir.

İsrail, caydırıcılık sağlamak ve devam eden zorluklar veya tehlikeler bağlamında taviz vermeden geleceğe çalışmak için ölümleri kabul edecek ve büyük bir ekonomik bedel ödeyecektir. Özellikle Gazze Şeridi’ndeki operasyon alanında sistematik güç kullanılması, İsrail’in bölgedeki yeni stratejisini fiilen dayatacak olan şey olacaktır. Bu, İsrail’in öngörülebilir gelecekte ulusal güvenliğine tehdit oluşturabilecek her türlü zorluk veya tehlikeyle yüzleşme ve kendisini bölgedeki gruplardan ve milislerden beklenen gelişmelerden koruma yeteneğini vurguluyor. Bu durum da savunma sistemlerini modernize etmeye devam etmeyi, istihbarat ve bilgi yeteneklerini geliştirmeyi ve beklenen operasyon alanlarında stratejik derinlikte çalışmayı gerektirecektir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.