Devlet aktivistlerin hizmetinde: İsrail için özel bir model

İslami ve Arap hareketleri ele alınıyor ancak aşırılıkçı yerleşimci gruplar göz ardı ediliyor. (Görsel: Eiko Ojala/Majalla)
İslami ve Arap hareketleri ele alınıyor ancak aşırılıkçı yerleşimci gruplar göz ardı ediliyor. (Görsel: Eiko Ojala/Majalla)
TT

Devlet aktivistlerin hizmetinde: İsrail için özel bir model

İslami ve Arap hareketleri ele alınıyor ancak aşırılıkçı yerleşimci gruplar göz ardı ediliyor. (Görsel: Eiko Ojala/Majalla)
İslami ve Arap hareketleri ele alınıyor ancak aşırılıkçı yerleşimci gruplar göz ardı ediliyor. (Görsel: Eiko Ojala/Majalla)

Şirin Yunus

İlk bakışta, Filistinlilere saldırılar düzenleyen veya ‘bedel ödetme’ eylemleri gerçekleştiren yerleşimci gruplara atıfta bulunmak doğal görünebilir. Veya işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail ordusunun subaylarıyla karşı karşıya gelen bağımsız gruplar olarak ‘devlet dışı aktörler’ olarak adlandırılan gruplara işaret etmek… Aslında durum, bu grupların aksine ‘liberal’ akıma ait olmalarına rağmen, Yahudiliği devleti Yahudi olmayanlardan ayıran bir Yahudi devletinin kurulması yönünde ‘kurtuluşa’ katılım temeline dayanan dini Siyonizm düşüncesine dayanıyor. Batı Şeria ve Gazze Şeridi de dahil olmak üzere tüm topraklarda bu düşünceye hizmet ediyor. Ancak bu konu, bu grupların tüm şekilleriyle genel sisteme bağlı olduğu ortaya çıktıktan sonra daha da karmaşık hale geliyor.

Bölgesel Düşünce Forumu'nda dini milliyetçilik konusunda uzman araştırmacı Dr. İyran Sıdkiyahu, Majalla’ya verdiği demeçte, son zamanlarda ‘devlet dışı aktörler’ olarak adlandırılan gruplar üzerine bir eğitim programı düzenlediğini belirtti. Programda, Hamas ve Hizbullah gibi bölgede etkin olan İslami ve Arap gruplarını ele aldığını ancak sertçe yerleşimci gruplara girmediğini ifade etti. Bu grupların devletle ve kurumlarıyla çatıştığını ve onları kışkırttığını söyleyerek, sonunda bunların aslında onun bir parçası olduğunu vurguladı.

1980'lerdeki yeraltı Yahudi gruplarının faaliyetleri, Mısır'la yapılan barış anlaşmasının ardından Filistinlilere taviz verme korkusu nedeniyle devletle yaşanan çatışma durumunun bir parçasıydı.

Sıdkiyahu, bu grupların mensup olduğu dini Siyonist hareketin genel olarak Siyonist hareketin bir parçası olduğunu ve onu temsil eden siyasi partilerin birçok İsrail hükümetinde temel bir spektrum oluşturduğunu belirterek aşırı yerleşimci grupların durumuna yeniden teşhis koydu. Sıdkiyahu bu hükümeti her zaman desteklemeye karşı. Bu durum, hükümetin İsrail topraklarından çekilme veya ‘İsrail topraklarından’ vazgeçme kararı aldığı durumlarda kurumlarla sürtüşmeye neden oluyor. Sıdkiyahu'nun söylediği gibi, hükümetler toprakları terk etmeye başladıkça, devlete karşı aktif aşırıcı gruplar üreten dindar Siyonizm eğilimiyle arasındaki uçurum da o kadar büyüyor.

Sıdkiyahu, görüşünü güçlendirmek için sunduğu örnekler arasında, 1980'lerde Batı Şeria'daki belediye başkanlarını bombalı saldırılarla öldürme girişimi gibi, Yahudi gizli grupların faaliyetlerine işaret etti. Bu faaliyetler, Mısır'la barış anlaşması imzalandıktan sonra Filistinlilere taviz verilmesi endişesiyle devletle çatışma durumunun bir parçası olarak görülüyordu. Aynı bağlamda, eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin'in bir İsrail vatandaşı tarafından öldürülmesi, pratikte ‘tüm İsrail topraklarının’ bir kısmından vazgeçmeyi reddeden eğilimi ve bu durumda ‘Oslo Anlaşmalarının’ reddedilmesini temsil ediyor.

Sıdkiyahu, İsrail'deki dini Siyonist hareketlerin aşırı kanadında, Batı Şeria'daki yerleşimcilerin derinliklerinde bulunan ve binlerce Filistinliye saldıran Hilltop Youth (Tepe Gençleri) grubunun, İsrail'in Gazze'deki yerleşimlerden çekilmesinin ardından etkinliklerini artırdığını belirtiyor. Ayrıca, Oslo Anlaşması'ndan sonra artan kaçak yerleşim bölgelerindeki yerleşimcilerle, Batı Şeria'da küçük tarımsal yerleşimler kuranlar arasında da sık sık çatışmalar yaşandığını ifade ediyor. Ancak bu grupların durumu karmaşık hale getirdiğini ve İsrail ordusu tarafından korunduğunu, bazı siyasi partiler ve devletten temel finansmanı alan bazı partiler ve hareketlerin de desteğini aldığını özetliyor.

Gazze'de savaşın patlak vermesi, yerleşim grupları ile devlet kurumları arasındaki ilişkiyi netleştirdi

Eski İsrail İç Güvenlik Teşkilatı Başkanı Yaakov Peri, Majalla’ya verdiği röportajda, yasa dışı eylemlerde bulunan ve resmî kurumlarla açık bir şekilde karşı karşıya gelmeye çalışan tarafların her zaman güvenlik güçleri ve Şin Bet'in Yahudi bölümü tarafından izlendiğini belirtiyor. Bu grupların sistemi sarsmaya ve tehdit oluşturmaya yönelik herhangi bir eylemi takip ettiğini vurguluyor ve 2016 yılında terörle mücadele yasasının yürürlüğe girmesinin, bu gruplardan bazı bireyleri idari gözaltına almayı veya terörist eylemlerle suçlamayı kolaylaştırdığını vurguluyor.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre Peri, İsrail İç Güvenlik Teşkilatı'ndaki hizmeti sırasında, aşırı yerleşimci grupların düzenlediği etkinlikler arasında,1980'lerdeki ‘Gizli Yahudi Hareketi’ faaliyetini hatırlatıyor. Bu faaliyetler, el-Halil'de Filistinlilerin öldürülmesini, Filistinli belediye başkanlarına suikast girişimlerini ve Kubbetü's Sahra'nın bomalanması planlarını içeriyordu. Grup üyeleri Kudüs'te Filistinlileri taşıyan otobüsleri havaya uçurmaya çalışırken tutuklanmıştı. Peri, bu grupların mensuplarının ‘İsrail toprakları’ ilkesine ve Batı Şeria ile Gazze'deki yerleşimcilik zorunluluğuna inanan sağ kanattan geldiğini belirtiyor. Peri'ye göre, günümüzde Hilltop Youth üyeleri ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in liderliğindeki Dini Siyonizm partisi ile Itamar Ben Gvir'in liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) partisinin üyeleri, ordu faaliyetlerinden bağımsız olarak hareket eden silahlı gruplar arasında yer alıyor.

Peri, radikal grupların faaliyetlerinin genellikle doğrudan devlet tarafından finanse edilmediğini, ancak mensuplarının her yerleşimcinin aldığı özel finansmanı aldığını belirtiyor. Bu durum, bu grupların devlet dışı aktörler olarak kabul edilmesi ile normal vatandaşlar arasındaki farkın azalmasına neden oluyor. Ayrıca, bazı grupların İsrail dışındaki Yahudi örgütlerinden destek ve bağış aldığını vurguluyor; bu örgütler, ‘bütün İsrail toprakları’ ilkesine inanıyor.

Filistinli çiftçilere saldıran, onları topraklarından süren ve mahsullerini söken aşırılıkçı yerleşimci gruplarını ‘devlet çerçevesi dışındaki aktörler’ olarak görmek ile devletin bilgi ve finansmanına sahip vatandaşları yasa dışı ilan etmek arasında ince bir çizgi var. Batı Şeria'daki yerleşimci hareketlerini izleyen İsrail ‘Peace Now’ Hareketi’ndeki aktivistlerden Hagit Ofran bu grupların durumunun son derece karmaşık olduğunu belirtiyor. Ofran'a göre, bu gruplar belirli yönlerden bağımsız ve resmi devlet çerçevesinin dışında hareket ederek yeni gerçekler oluşturuyorlar ve Filistinlilere saldırıyorlar. Ancak diğer yandan, devletle bağlantılı olarak koruma ve destek sağlıyorlar.

Eiko Ojala/Majalla
Eiko Ojala/Majalla

Ofran sözleirni şöyle sürdürdü:

“Bizim bildiğimiz kadarıyla İsrail'de mevcut bir grup veya kuruluşun, İsrail'in rejimini devirmeyi veya değiştirmeyi amaçlayan resmi bir varlığı yoktur. Ancak Batı Şeria'da yerleşimlerdeki Hilltop Youth' gibi mevcut gruplar ve Batı Şeria'daki toprakları ele geçiren ve Filistinlilerin hareketlerini engelleyerek kendi evleri ve çiftlikleri kurarak faaliyet gösteren yerleşimciler, faaliyetlerinde 2018'den sonra artış göstermiştir. Bu gruplar bazen devletle net ve sert bir şekilde karşı karşıya gelerek, yerleşimciler arasında aşırılık yanlısı kategorilere dahil ediliyor. Şu ana kadar yerleşimcilik faaliyetlerinin ve aktivistlerinin devlet kaynaklarından finanse edildiğini kanıtlayamadık, ancak bunların devlet içindeki bazı kesimlerden ve resmî kurumlardan destek aldığına inanıyoruz. Bu destek sonunda ‘Emunah’ hareketi gibi örgütler ve ‘Gush Emunim’ örgütündeki yerleşim faaliyetlerinden sorumlu olan ‘Amana’ hareketi gibi kuruluşlar aracılığıyla devletin ve resmi kurumların bakanlıklardan ve ofislerden fon aldığını göstermektedir. Ayrıca, Smotrich gibi bakanlar, yerleşimcilik faaliyetlerinin yasal durumunu düzenlemeye çalışarak bu desteği sağlıyor.”

Ofran, konuşmasına bahsettiği ince çizgiyle devam etti:

"Gazze'de savaşın patlak vermesi, özellikle de devletin yerleşimcileri daha fazla silahlandırması ve orduyu savaşa katılmak yerine yerleşimleri korumak için yerleşimcilere görev vermesinden sonra, yerleşimci gruplar ile devlet kurumları arasındaki ilişkiyi daha net hale getirdi. Artık yerleşimcilerin Filistinlilere saldırıları resmi ordunun üniforması altında gerçekleşiyor."

Savaşın patlak vermesi ve 7 Ekim olaylarından sonra durumu daha da kötüleştiren şey, yerleşim yerlerini korumak için yerleşimcilerin işe alınmasıydı.

Aktivist Yehuda Shaul, Arapça'da ‘Sessizliği Bozanlar’ ile eşanlamlı olan Breaking the Silence örgütünün uzun yıllar genel müdürü olarak çalıştı. İsrail ordusundaki eski askerler ve subaylar tarafından kurulan bir örgüt ve ordunun ve Batı Şeria'daki yerleşimcilerin uygulamalarına ilişkin farkındalığı artırmak için çalışıyor. Yıllar boyunca çalışması sırasında, aşırı yerleşimci grupların faaliyetleri hakkında bilgi sahibi oldu.

Shaul, Majalla’ya yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Aşırılık yanlısı yerleşimcilerin faaliyetleri ve Filistinlilere veya bazen Yeşil Hat içindeki bölgelere yönelik saldırıları meselesi karmaşıktır. Yapısal olarak, İsrail vatandaşı yerleşimciler ile asker yerleşimciler arasında ayrım yapmak ve ayrımı belirlemek zordur. Ayrıca, yerleşimcilerin günlük yaşamlarındaki askeri varlık, ordunun ve egemenliğinin onlar üzerinde kontrol sağlamasını zorlaştırır. Birçok durumda, belirli bir bölgedeki askerlerle o bölgedeki yerleşimciler arasında dostluk ilişkileri gelişir. Bu durum, yerleşimcilerin yasalara uymaması durumunda dahi askerlerin müdahale etmekte zorlanmasına yol açabilir. Ayrıca, askerlerin yerleşimcilerin güvenliğinden sorumlu olarak atandığı durumlarda, bu askerlerin talimatları ve yönergeleri genellikle o yerleşimci tarafından merkezi olarak belirlenir.”

7 Ekim olayları ve savaşın patlak vermesinden sonra, yerleşimlerin korunması için genişletilmiş koruma birimlerine yerleşimcilerin katılması, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Bu birimler, silahlı grupları da içeren genişletilmiş koruma birimleridir. Bu da yerleşimcilerin ordu tarafından silahlandırıldığı anlamına gelir. Bu nedenle, aşırı yerleşimcilerin ve devlet politikalarını ihlal edenlerin ‘devlet dışı aktörler’ olarak nitelendirilmesi daha da zorlaştırıyor.

Yehuda Shaul, düşünce ve ideoloji yoluyla radikalizme yönelen dindar Siyonist grupları birbirinden ayırmaya çalışıyor ve onları ‘Hilltop Youth’un da dahil olabileceği üç gruba ayırıyor:

Yehuda Krallığının kurulmasını destekleyen ve Tevrat'ın hükümlerine dayanan bir Yahudi devleti oluşturmayı hedefleyen gruplar, Yahudilik ile demokrasi arasında bir ayrışma yaratmayı amaçlayarak ‘Büyük İsrail’ fikrini aşarlar. Bu eğilim, Yehuda Krallığına doğru bir geçişi hızlandırabilir. Bu çerçevede, Shaul, 2015 yılında Batı Şeria'nın Duma köyünde Dawabsheh ailesini öldüren grubun, Hilltop Youth’ içinde terörist bir örgüt olarak kabul edildiğini belirtiyor. Ayrıca, ‘bedel ödetme’ olarak bilinen operasyonları gerçekleştiren gruplar da vardır. Bu operasyonlar, ırkçı sloganlar yazarak ve Yeşil Hat'a ulaşarak araçları tahrip etme veya Tiberya yakınlarındaki Tabgha bölgesinde bir kiliseyi yakma gibi mülkiyetleri yok etme eylemlerini içerir.

Resmi çerçevelerden ve dini kurumlardan ayrılan, isyan çıkaran ve genellikle dindar kabul edilen yerleşimci grupları.

Klasik yerleşimciler her bölgeye yerleşip toprak ele geçirmeye çalışıyorlar, ancak yerleşim çiftlikleri sahipleri gibi devlete karşı çıkma veya onu devirme eğiliminde değiller.

Shaul, son yıllarda Batı Şeria'da aşırılık yanlısı yerleşimcilerin yayılmasının arkasındaki nedenlerden birinin coğrafi konum olduğunu açıkladı. Bu gruplar, çatışmanın tüm coğrafi alan üzerinde gerçekleşeceğine karar verdi ve bu da Filistin topraklarının derinliklerinde yerleşimi genişletmeye yönelik çeşitli yöntemlerle yeni bir aşırılık yanlısı neslin ortaya çıkmasına neden oldu.

İsrailli analistler, Haham Ginsburg ve takipçilerinin düşüncelerini, hükümeti kontrol etmeye çalışan DEAŞ ve El Kaide'ye benzetiyor.

İsrail hükümetinin ve devlet kurumlarının meşruiyetini zayıflatmaya yönelik radikal ve etkili yerleşim hareketleri hakkında oldukça az araştırma ve belgelenmiş veri mevcut. Bu hareketler, ‘devlet dışı aktörler’ olarak kabul edilen kurumlar tarafından genellikle göz ardı edilir. Ancak din bilimi üzerine çalışmalar yapan, ABD'deki bir üniversitede görevli Profesör Motti Inbari gibi bazı araştırmacılar, Siyonist dini gruplar arasında yer alan bazı akımların yerleşimciler arasında radikal eğilimler taşıdığını ve ‘gerçek kurtuluş’ için çaba gösterdiklerini ifade ediyor.

Bu akımlar, Hilltop Youth ve diğer radikal yerleşimci gruplar arasında referans noktası olan Haham Yitzhak Ginsburg ile ilişkilendiriliyor. Devletin kurumları olan Knesset ve hükümet gibi dini Siyonist akımlar, iç değişim için mücadele ederken ve ‘Tevrat Devleti’ne ulaşmak için iç değişimde yer alırken, bazen inançlarına aykırı kararlarla uzlaşmayı kabul edebilirler (örneğin, Batı Şeria veya Gazze'den çekilme gibi). Ancak Ginsburgh ve ona sadık olanlar, ‘İsrail Devleti'ne değil, İsrail'in toprağına sadakat’ diyerek, prensipler arasında bir çatışma olduğunda İsrail Devleti'nin değil, İsrail'in toprağına sadık olduklarını ilan etmektedirler. Bu temelde, Ginsburgh ve benzeri kişiler devlet kurumlarını zayıflatmaya veya en azından buna yönelik bir hedef belirliyorlar. Ancak Inbari'ye göre ordu kurumu ‘Tevrat Devleti’ için bir zorunluluktur. Bu nedenle, o ve destekçileri, orduyu taşıdığı düşünceye uygun bir şekilde değiştirmeye çalışırlar.

Inbari, Ginsburgh ve takipçilerinin düşüncesini DEAŞ ve El Kaide ile kıyaslıyor ve her ikisinin de iktidarı ele geçirmeyi hedeflediğini belirtiyor. Hahamın gücünün kaynağının, ‘bedel ödetme’ eylemleri ve sürekli saldırılar aracılığıyla ifade edilen intikam fikrini güçlendirmesi olduğunu söylüyor. Ancak Inbari, Ginsburgh'un fikirlerine bağlı grupların varlığının İsrail Devleti ve onun desteklediği dini kurumlar tarafından finanse edilmesi nedeniyle mümkün olduğunu ifade ediyor.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Trump, üçüncü dönem için yeniden aday olma fikrini gündeme getirdi

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Doğu Salonu'nda düzenlenen resepsiyonda konuşuyor, 20 Şubat 2025. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Doğu Salonu'nda düzenlenen resepsiyonda konuşuyor, 20 Şubat 2025. (AP)
TT

Trump, üçüncü dönem için yeniden aday olma fikrini gündeme getirdi

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Doğu Salonu'nda düzenlenen resepsiyonda konuşuyor, 20 Şubat 2025. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Doğu Salonu'nda düzenlenen resepsiyonda konuşuyor, 20 Şubat 2025. (AP)

ABD Başkanı Donald Trump dün, başkanların iki dönemle sınırlı olmasını öngören anayasaya aykırı olmasına rağmen üçüncü dönem için aday olma fikrini yeniden gündeme getirdi.

Şarku’l Avsat’ın Washington Post'tan aktardığı habere göre Trump son günlerde kendisini bir krala benzetti ve Napolyon’un şu sözünü hatırlattı: “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasayı ihlal etmez.”

Trump, Beyaz Saray'da düzenlenen ve siyahi Amerikalıların tarihinin kutlandığı Siyahi Tarihi Ayı resepsiyonuna katılanlara yeniden aday olup olmayacağını sordu. Katılımcılar, “Dört yıl daha evet” sloganlarıyla karşılık verdi.

xz cvdfgb
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Trump'ın üçüncü dönemle ilgili tekrarlanan söylemleri, ülkeyi otoriter bir şekilde yönettiğini söyleyen ve 2020 seçimlerini kaybettikten sonra yapmaya çalıştığı gibi demokratik olmayan bir şekilde iktidarı ele geçirmeye çalışacağından korkan muhalifleri arasında daha fazla endişe yaratıyor.

Washington Post, Trump'ın Beyaz Saray'daki açıklamasının ardından eski danışmanı Steve Bannon'ın Baltimore'daki Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı sırasında 2028 seçimlerine atıfta bulunarak “Trump'ı istiyoruz” sloganı attığına dikkat çekti.

Bannon dinleyicilere şöyle seslendi: “2028'de Trump'ı istiyoruz, onun gibi bir adam ülke tarihinde sadece bir ya da iki kez gelir. Bu doğru değil mi?”

x cvfdbg
ABD Başkanı Donald Trump eski danışmanı Steve Bannon ile birlikte (AFP)

Trump'ın gücünün sınırları, başkanlığının ilk haftalarında önemli bir siyasi tartışma konusu haline geldi.

Göreve geldiğinden bu yana Trump, başkanlık yetkilerini genişletmek için hızla harekete geçti, Hükümet Verimlilik Departmanı federal kurumlara karşı birçok durumda federal yasaları ihlal ettiği görülen eylemlerle federal kurumlar arasında paniğe neden oldu ve yönetimi yargıçlara açıkça meydan okudu.

Trump ayrıca, sosyal medyada kendisinden ‘kral’ olarak bahsetti. Beyaz Saray, New York'un trafik sıkışıklığı ücretlerine ilişkin federal onayı iptal etme hamlesiyle ‘kurtarıldığını’ duyurduktan sonra Trump taç taktığı bir fotoğrafını paylaştı ve altına “Çok yaşa kral” yazdı. Beyaz Saray da bu ifadeyi resmi hesaptan paylaştı.

Amerikan halkından ezici bir yetki aldığını iddia eden Trump, yanlış bir şekilde seçimleri ‘ezici bir çoğunlukla’ kazandığını söyledi. Ancak bu iddialar seçim sonuçları göz önüne alındığında doğru değil.

Aslında Trump'ın zaferi, 1968'de Richard Nixon'dan bu yana halk oylamasını kazanan herhangi bir başkan için ulusal halk oylamasında en küçük zafer marjı ile tarihsel olarak küçüktü.

Washington Post ve Ipsos'un bu hafta yayınladığı bir ankete göre Trump'ın şu ana kadar attığı pek çok adım Amerikalılar arasında hoş karşılanmadı. Çoğu kişi Trump'ın yetkilerini aştığını düşünüyor.

Her 10 Amerikalıdan 8'inden fazlası, bir federal mahkemenin Trump'ın göreve geldiğinden bu yana yasadışı bir şey yaptığına hükmetmesi halinde, mahkemenin kararına uyması gerektiğini söyledi.

Washington Post, Trump'ın üçüncü bir dönem için aday olma ihtimalini defalarca dile getirdiğini bildirdi. Trump bu fikri görevdeki ilk döneminde birden fazla kez dile getirdi ve kasım ayındaki zaferinden bu yana da görevde kalmak ve seçim sonuçlarını iptal etmek niyetiyle bunu yaptı. Destekçilerini 6 Ocak 2021'de seçim sonuçlarını protesto etmek için ABD Kongre Binası'na gitmeye çağırdı ve destekçileri de bunu yaptı. Yeniden başkanlığa seçilen Trump, Kongre Binası baskınıyla ilgili suçlardan hüküm giymiş yüzlerce kişiyi affetti.

scdfvgt
ABD Kongre Binası'nı basan Trump destekçileri (Arşiv - Reuters)

Trump, seçim kampanyası sırasında Hıristiyan muhafazakâr destekçilerine de şunları söyledi: “Dört yıl içinde bir daha oy vermek zorunda kalmayacaksınız… Bu durumu o kadar iyi düzelteceğiz ki oy vermek zorunda kalmayacaksınız.”

Seçimi kazandıktan günler sonra Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçilere ise “Sanırım siz bunun çok iyi olduğunu, başka bir şey bulmamız gerektiğini söylemediğiniz sürece bir daha aday olmayacağım” dedi.

Trump geçtiğimiz ay Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçilerin yıllık toplantısında, tekrar aday olmasına izin verilip verilmeyeceği konusunda bir espri yaptı.

Aralık ayında Bannon, New York'taki bir akşam yemeğinde kalabalığa Trump'ın yeniden aday olması gerektiğini söyledi. “Trump 2028 için hazır mısınız?” diye sordu ve anayasal bir boşluğun Trump'ın üçüncü bir dönem için aday olmasına izin verebileceği fikrini ortaya attı.

Washington Post, Trump'ın açıklamalarına en çok tepki gösteren eski Çalışma Bakanı Robert Reich'ın “Şu anda seçim demokrasi ya da diktatörlük… Tahmin ettiğimden daha hızlı bir şekilde ikincisine doğru kayıyoruz” şeklindeki sözlerini de değerlendirdi.

Illinois Valisi J.B. Pritzker de ‘tiranlık’ uyarısında bulunarak, “Kimse için diz çökmeye niyetim yok” dedi. New York Valisi Kathy Hochul ise “Donald Trump bir kral değil… Onunla mahkemede görüşeceğiz” ifadelerini kullandı.