Ortadoğu ve uluslararası toplum nükleer İran için hazırlık yapıyor mu?

Tahran, ölümcül silahın tüm parçalarının elde, ancak dağınık vaziyette olduğunu söylüyor

Şubat 2023’te Tahran’da bir füze (Reuters)
Şubat 2023’te Tahran’da bir füze (Reuters)
TT

Ortadoğu ve uluslararası toplum nükleer İran için hazırlık yapıyor mu?

Şubat 2023’te Tahran’da bir füze (Reuters)
Şubat 2023’te Tahran’da bir füze (Reuters)

Hüda Rauf

İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı sona erdiğinde bu savaşın bölgede ve uluslararası sistemde yeni bir jeopolitik gerçeklik oluşturacak en önemli yansımalarından biri, İran’ın ‘nükleer bir eşik ülke’ ilan edilmesi olacak. Bu yüzden İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki operasyonunun uzaması, bu süreden yararlanmak isteyen Tahran için bir avantaj oldu.

Son birkaç gün içinde yeni nükleer gerçekliğin yaklaştığını gösteren iki önemli açıklama yapıldı. Bunlardan biri eski İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi’nin Tahran’da nükleer silahın tüm parçalarının elde, ancak dağınık vaziyette olduğunu belirten açıklamasıdır.

İkinci açıklama ise Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü Rafael Grossi’nin Reuters’e yaptığı açıklamadır. Bu açıklamaya göre İran, uranyumu, ticari nükleer kullanım için gerekli seviyenin ötesinde zenginleştirmeye devam ediyor.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed Selami de daha önce Batı’nın yıllarca süren yaptırımlarına rağmen İran nükleer sektörünün dünyada ilk beş arasında yer aldığını belirtmiş ve Tahran’ın yüksek kaliteli ağır su üretimi de dahil olmak üzere barışçıl nükleer enerji programında elde ettiği başarıların altını çizmişti.

Grossi’nin açıklamaları tekrarlanıyor ve İran’ın, basında ‘Nükleer Anlaşma’ adıyla bilinen 2015 Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndaki (KOEP) yükümlülüklerini aştığı yönündeki gerçeği teyit ediyor. Buna karşılık Salihi’nin ve Selami’nin açıklamaları, artık İran’ı nükleer silah üretmekten alıkoyan şeyin yalnızca bir karar olduğuna dikkat çekiyor.

Bu noktada İranlı yetkililerin niçin böyle bir zamanda nükleer yetenek birikimiyle övünüp Washington’ı kışkırtmaya çalıştığı sorusu akla geliyor. Bu övünme, Tahran’ın ‘nükleer bir eşik ülke’ olarak adlandırılacak seviyeye ulaşana kadar biriktirdiği gerçek yeteneklere mi dayanıyor yoksa nükleer yetenekler sıralanırken abartıya mı kaçılıyor?

İran, iyi ve gelişmiş nükleer yetenekleriyle övünerek, bir yandan İsrail karşısındaki caydırıcılık yeteneğini artırmaya, diğer yandan Washington’la müzakerelerde ek kozlar elde etmeye, sonra da silahlanma için siyasi ve askerî maliyet yüklenmeksizin nükleer silahın caydırıcılık etkisinden faydalanmaya çalışıyor olabilir.

Ancak genel olarak İran’ın nükleer dosyasıyla ilgili gerek bölgesel gerek uluslararası düzeyde ele alınması gereken üç gerçek var:

Birincisi: İran’ın bölünebilir malzeme stoğu, Donald Trump yönetiminin Mayıs 2018’de anlaşmadan çekilmesinden bu yana, özellikle 2021-2022 yıllarında yaklaşık 22 kat arttı. Uranyum zenginleştirmesi de ayda yaklaşık yedi kilograma varan yüksek bir oranda, yüzde 60 saflık derecesinde yapılmaya devam ediyor ki bu, silah üretimi seviyesine yakın bir seviye.

İkincisi: 16 Şubat 2021’den bu yana UAEA, İran’daki toplam zenginleştirilmiş uranyumu doğrulayamadı ve İran’ın nükleer programını izleme ve inceleme becerisi zayıfladı. UAEA Genel Müdürü’nün 22 Kasım 2023’te yayınlanan son raporunda şu ifadelere yer verildi:

KOEP kapsamında Ajans; santrifüjlerin, rotorların, üfleyicilerin, ağır suyun ve ham petrolün üretimine ve stoğuna ilişkin bilgi sürekliliğini yeniden tesis edemeyecek ve bunun yerine bu üretime ve stoklara dair yeni bir temel oluşturması gerekecek. Bunu yapma konusunda önemli zorluklarla karşı karşıyayız. İran’ın santrifüj üretimine ilişkin herhangi bir beyanının doğruluğunu teyit etmenin zorluğu da buna dahil. Hiçbir doğrulama ve izleme ekipmanı işletilmedi. Ajans’ın KOEP’e ilişkin doğrulama ve izleme süreci, bu karardan ciddi bir şekilde etkilendi.

Raporda ayrıca, İran’ın, nükleer programlarını KOEP kapsamındaki taahhütlerle uygulamaya tamamen başlaması halinde Ajans’ın bu alanlardaki bilgi sürekliliğini yeniden tesis edemeyeceği, bunun yerine uzun boşluğu azaltmak için yeni bir temel oluşturması gerekeceği de belirtildi.

İran’ın daha önce kurulmuş olan tüm UAEA ekipmanlarını kaldırma, KOEP ile ilgili denetleme ve izleme faaliyetlerini durdurma ve atanmış bir dizi deneyimli Ajans müfettişinin tayinini geri çekme kararı, nükleer anlaşmayı, Ajans’ın İran’ın nükleer programının barışçıl doğasına ilişkin güvence verme imkânını ve özellikle zenginleştirme tesislerinde doğrulama faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütmesini olumsuz etkiledi.

Gazze’deki savaş başladığından beri Tahran, askerî ve nükleer ilerlemesi konusunda övünüyor ve sesini daha çok çıkarıyor. Bu onun, Gazze sonrası aşamaya hazırlandığı anlamına geliyor. Bu aşamada İran, ‘nükleer bir eşik ülke’ olacak. Böylece bölgede yeni bir jeopolitik gerçeklik oluşacak ve uluslararası toplumun nükleer silahların yayılmasını kontrol etme yeteneği baltalanacak. İran rejimi, bölgesel olarak önüne çıkan fırsatlardan çokça faydalandı.

Nükleer silahın eşiğindeki devlet kavramıyla kastedilen, nükleer silah üretmek için gerekli teknik yeteneklere ve bölünebilir malzemelere sahip devlettir. Kavramın siyasi, stratejik, askerî, endüstriyel, teknik ve bilimsel açıdan çok boyutluluğu göz önünde bulundurulursa İran, bu kavramın ve boyutlarının bir yandan bölgesel düzeyde ve Arap ve Körfez komşularına karşı davranışlarında, diğer yandan da caydırıcılık ve İsrail’le çatışma yeteneklerinde belirecek jeopolitik sonuçları için bu kavramın hayata geçmesini teşvik etmeye çalışacaktır.

Bölge ülkeleri, İran’la ve yeni nükleer gerçeklikle başa çıkmak için hazırlık yapmalı. Uluslararası toplumun ve Washington’ın da bir yandan muhtemel bölgesel ve uluslararası sonuçlarla baş etme araçlarını ve öngörülen tepkilerin neden olduğunu, diğer yandan da uluslararası sistemin nükleer silahların yayılmasını kontrol etme konusunda ne kadar yetenekli ve yeterli olduğunu bilmesi gerekir.

* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan
TT

Bankalar, petrol ve izolasyon: Washington'un Bağdat'taki İran kilidini açma anahtarları

Görsel: Sarah Padavan
Görsel: Sarah Padavan

Tarihin kritik bir anında, Tahran destekli Iraklı milisler yakın geçmişlerinden bir hayalet gibi göründüler. Bir yanda İran, diğer yanda ABD ve İsrail arasındaki son savaşta kenarda kaldılar. Çatışmadaki bu belirgin yoklukları yalnızca taktiksel bir karar değildi; İran'ın Irak içindeki nüfuz yapısındaki derin bir çatırdamayı, banka kasalarından Bağdat'taki siyasi ve güvenlik karar alma merkezlerine kadar uzanan ince ipler üzerinden uygulanan Amerikan baskısının artan etkinliğini yansıtıyordu.

200'den fazla İsrail savaş uçağı ve yaklaşık 300 balistik füze, İran içindeki hedeflerini vurmak için Irak semalarından geçti, ancak Iraklı milisler yine de müttefiklerini savunmak için karşılık vermediler. Buna karşılık küçük Yemenli Husi milis grubu, kimsenin beklemediği garip bir sahneyle gemilere saldırmaya ve İsrail'e füze fırlatmaya devam etti.

Onlarca yıldır milisler, İran'ın bölgedeki en önemli kollarından birini oluşturdu. Bu gruplar, 2003'ten sonra ABD'nin Irak işgali altında kuruldular ve finansman, eğitim ve danışmanlık yoluyla gelişerek bölgesel çatışmalarda ileri roller oynadılar. Suriye, Yemen ve Irak'taki çatışmalar, bu grupların Velayet-i Fakih’e mutlak sadakatlerini gösterdikleri ve “direniş ekseni"nin merkezi bir unsuru haline geldikleri arenalardı.

Ancak dönüm noktası, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırı sonrasında yaşandı. O dönemde, Hizbullah Tugayları ve Asaib Ehli’l Hak da dahil olmak üzere Iraklı milis gruplar, ABD'nin İsrail'in yanında savaşa girmesi halinde askeri müdahalede bulunacaklarını duyurdular. Washington'un fiilen dahil olmasıyla birlikte de bu milisler, insansız hava araçlarıyla Amerikan ve İsrail üslerini hedef almaya başladılar. Ancak, çok geçmeden liderlerini ve silah depolarını hedef alan yoğun ve ölümcül Amerikan saldırılarına maruz kaldılar ve bu da onların net bir şekilde gerilemelerine ve Mart 2024'te saldırılarını durdurmalarına neden oldu.

İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki grupların etkisi “kolayca azalmayacak”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edecektir

Sessizlik konuşuyor

Son savaşta, tüm beklentilerin aksine, Iraklı milisler harekete geçmediler. Füze fırlatmadılar veya misilleme eylemleri düzenlemediler, bunun yerine kendilerini kelimelerden ibaret ateşli açıklamalarla sınırladılar. Bu geri adım, askeri güç eksikliğinin değil, başta akıllı Amerikan baskısının yoğunlaşması olmak üzere iç ve dış değişikliklerin dayattığı zorunlu bir yeniden konumlandırmanın sonucuydu.

Nitekim Temsilciler Meclisi Başkanvekili Muhsin el-Mendelavi, “İran nüfuzunun azalmasının Irak'a zarar vermeyeceğini” vurguladı. Bağdat’ın, İran ile tarihi ve coğrafi bağlarını korurken, bağımsız bir dış politika oluşturmayı ve İran yanlısı silahlı grupların gücünü sınırlamayı hedeflediğini belirtti. Ayrıca, gücün sadece devletin kontrolünde olmasının önemine dikkat çekti ve devlet dışı silahların ortadan kaldırılması için uzun vadeli bir adımın atılmasını beklediğini ifade etti.

Milislere sempati duyan bir analist olan Kazım el-Fartuşi ise “çocukların artık büyüdüğünü” ve İran yanlısı grupların artık yerel ağlara sahip olduğunu, artık Tahran'a körü körüne itaat etmek zorunda olmadıklarını belirtti. Öte yandan, siyaset bilimi profesörü Anmar el-Saray, İran'ın bölgesel nüfuzundaki azalmaya rağmen, Irak'taki milis grupların etkisinin “kolayca azalmayacağına”, dahası önümüzdeki yıllarda etkili bir rolleri olmaya devam edeceğine inanıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını kullanma gücü açık bir ivmeyle azalıyor.

Amerikan baskı araçları

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Washington'un Irak'taki kara gücü küçük olsa da, yeni stratejisi etkili ve can yakıcı araçların bir karışımına dayanıyor. Bu araçlar, milis grupları finanse eden petrol kaçakçısı şebekeleri hedef alan mali yaptırımlar, silah satın almak için kullanılan banka havalelerine getirilen kısıtlamalar ve bu milislerin birinci kademe liderlerine yönelik can yakıcı nokta saldırılardır.

Baskılar askeri boyutla sınırlı kalmadı; Irak devletinin tüm kılcal damarlarına kadar uzandı. Nitekim 29 Haziran 2025'te, İran destekli Federal Mahkeme Başyargıcı Casim Muhammed Abbud, ulusal bir yargı komitesinin kararıyla emekliye ayrıldı. Bu eşi benzeri görülmemiş adım, İran'ın geçmişteki hegemonyası altında tamamen başarısız olurdu, ancak sessizce gerçekleşti ve bu İran'ın Irak devlet kurumları içindeki etkisinin zayıfladığının açık bir göstergesi.

Siyasi araştırmacı Hamza Mustafa, İran yanlısı milislerin son çatışma sırasındaki sessizliğinin güç dengesinde bir değişimi yansıttığı ve belki de Tahran'ın gerilimi azaltma sinyali verdiği değerlendirmesinde bulundu. Hükümetin “kriz yönetiminin tüm iplerini elinde tuttuğunu kanıtladığını” ve kendisini uzak tutma politikasını benimsediğini, bunun da  kriz yönetimi için eşi benzeri görülmemiş bir alan sağladığını belirtti.

Irak halkının ruh halinin değişmesi

Irak'ı saran siyasi ve mezhepsel bölünmelere rağmen, birçok Iraklı tek bir temel talepte birleşiyor; Irak'ın, İran'ın uluslararası rakipleriyle hesaplaşacağı bir arenaya dönüştürülmesini reddetmek. Bu eğilim artık yalnızca popüler bir görüş değil; giderek daha dengeli dış politikalara ve bağımsız ulusal egemenliğe yönelen Bağdat'taki karar vericilerin yönelimlerine de yansıyor.

İran, Irak içinde hâlâ nüfuz ağlarına sahip olsa da, askeri ve siyasi araçlarını harekete geçirme kabiliyeti açıkça azalıyor. Washington'un milis grupların hareketini kısıtlamadaki başarısıyla birlikte, bir sonraki aşamada, özellikle petrol sektörü ile yönetimde İran nüfuzunun kalan kısmını zayıflatmaya yönelik Amerikan çabalarının daha da artması muhtemel.

Amerikan varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur

Latif el-Mahdavi ise “İran desteğinin yokluğunun, Irak'taki müttefiklerinin siyasi ve güvenlik nüfuzunun azalmasına yol açacağını, çünkü bunların Tahran'ın eseri olduğunu” düşünüyor. Ancak, bu olasılığın İran nüfuzunun tamamen sona ermesi anlamına gelmediğini, aksine mekanizmalarında niteliksel bir değişim anlamına geldiğini de sözlerine ekliyor.

Bugün tanık olduğumuz yalnızca “geçici bir sakinlik” değil, belki de Bağdat ve Tahran arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı ve etki sınırlarının Irak'ın yüksek çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde silahlar, egemenlik ve parayla çizildiği yeni bir dönemin başlangıcıdır.

ABD'nin etki araçları

Dolar, bankalar ve para transferleri:

En büyük silah, petrol satış gelirlerinin dolar cinsinden yatırıldığı New York Federal Rezerv Bankası'dır. Washington, Bağdat'a para transferini geciktirme veya engelleme yetkisine sahip ve bu da ona hükümet üzerinde güçlü bir baskı aracı sağlamaktadır

ABD Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası (FATCA)

Uluslararası finansal transferleri kontrol eden ve dolarla bağlantılı Irak bankalarının faaliyetlerini etkileyen bir yasadır.

SWIFT aracılığıyla para transferlerini kontrol etme silahı

ABD, dolar transferlerini izleyerek İran bağlantılı milislere fon akışının önlenmesine yardımcı olmuştur.

İran ile iş birliği yapan bankaların yasaklanması

Washington, 2023-2024 yıllarında 14 Irak bankasına, İran ve Suriye'ye dolar kaçakçılığı yapmakla suçlayarak kısıtlamalar getirmiştir.

Askeri silahlar: Silahlar ve üsler

Ayn el-Esed Hava Üssü (Anbar), ABD kuvvetleri için bir operasyon ve kalıcı bir mevcudiyet merkezidir. ABD tarafından İran yanlısı grupların hareketlerini izlemek için kullanılmaktadır.

ABD üslerinde konuşlandırılmış ve İran veya milislerinden gelebilecek herhangi bir tehdide karşı caydırıcılık görevi gören hava savunma sistemleri (Patriot/THAAD) bulunmaktadır.

Milislere karşı nokta saldırılar

Washington, Tahran tarafından desteklenen Şii grupların önde gelen liderlerini hedef alan birkaç hassas hava saldırısı (2020-2021-2023-2024) gerçekleştirmiştir.

Irak, Amerikalıları sınır dışı edebilir mi?

ABD varlığının meşruiyet kaynağı, ABD'nin resmen varlığını sürdürmesine ve askeri ve istihbarat faaliyetlerini meşrulaştırmasına olanak tanıyan uluslararası koalisyondur.