Haredilerin İsrail'den ayrılması ‘ulusal bir kayıp’ ama ekonomik bir kazanım

Dini partiler, dindar gençlere yönelik askerlik hizmeti muafiyetinin kanunla güvence altına alınmasını istiyor.

Dini okullara gitme ihtiyacını gerekçe göstererek İsrail yasalarına göre askere gitmesi gerekmeyen büyük bir dindar (Haredi) gençlik kesimi var. (AFP)
Dini okullara gitme ihtiyacını gerekçe göstererek İsrail yasalarına göre askere gitmesi gerekmeyen büyük bir dindar (Haredi) gençlik kesimi var. (AFP)
TT

Haredilerin İsrail'den ayrılması ‘ulusal bir kayıp’ ama ekonomik bir kazanım

Dini okullara gitme ihtiyacını gerekçe göstererek İsrail yasalarına göre askere gitmesi gerekmeyen büyük bir dindar (Haredi) gençlik kesimi var. (AFP)
Dini okullara gitme ihtiyacını gerekçe göstererek İsrail yasalarına göre askere gitmesi gerekmeyen büyük bir dindar (Haredi) gençlik kesimi var. (AFP)

Benny Gantz ve Gadi Eisenkot dindar Yahudilerin (Harediler) orduya entegrasyonu için bir plan sundu. Eylem planı önümüzdeki 10 yıl içinde orduda görev yapanların sayısının artırılmasını içeriyor.

İsrailli Baş Haham Yitzhak Yosef, İsrail ordusunda görev yapmaya zorlanmaları halinde tüm dindar Yahudilerin İsrail'i terk edeceği tehdidinde bulundu. Bu tehdit, İsrail'de Harediler ile derin anlaşmazlıklar ve çatışmalar yaşayan pek çok kişiyi sarsmadı. Çünkü Harediler, okullarında din eğitimi almaları gerektiği bahanesiyle orduda hizmetten muaf tutulmalarının yanı sıra birçok alanda sosyal ve mali yük oluşturuyorlar.

Bu tehdit, İsrail'de yıllar önce teklif edilen ve İsrail hükümetlerinin ertelemeye çalıştığı zorunlu askerlik yasasına ilişkin tartışmaların ortasında geldi. Ancak Aksa Tufanı Operasyonu’yla birlikte başlayan süreçte ordudaki asker açığını kapatmak için istisnasız tüm İsraillileri askere alma ihtiyacı bu konuyu tekrar gündeme getirdi. Resmi Kamp Koalisyonu üyelerinden Benny Gantz ve Gadi Eisenkot, dindar Yahudilerin orduya entegrasyonu için bir plan sundu. Eylem planı önümüzdeki 10 yıl içinde orduda görev yapanların sayısının artırılmasını içeriyor.

İsrail ordusuna baskı

Kriz, Gazze savaşının ilk haftasından itibaren İsrail ordusuna da yansıdı. Yurtdışından gelen ve askeri birliklere katılan on binlerce askere rağmen ordu ciddi bir asker sıkıntısı çekiyor. Kuzey cephesinin açılmasından sonra kriz daha da kötüleşti ve ordu binlerce askeri buraya nakletmek zorunda kaldı. Yaklaşık bir ay önce, İsrail'in diplomatik çabalarının başarısız olmasıyla Lübnan’da da çatışmalar başladı. İki cephe arasında kalan Batı Şeria, saldırılar, ordu baskınları ve şiddetli çatışmaları da içeren bir kargaşa durumuna tanık oldu. Savaşın altıncı ayına girmesiyle çoğu Gazze'de aralıksız beş ay geçiren askerler yorgun düştü. Bu yüzden ordu, planlandığı gibi savaşı yönetemeyecek duruma geldi.

Bu kriz karşısında, İsrail yasalarına göre dini okullara gitme ihtiyacı bahanesiyle orduya katılma zorunluluğu olmayan Harediler ve ultra-Ortodoks gençlerden oluşan büyük bir kesim var.

İsrail Ordusu Personel İşleri Müdürlüğü'ne göre geçen yıl Haredi cemaatinden yaklaşık 66 bin genç erkek askerlik hizmetinden muaf tutularak rekor bir sayıya ulaşıldı. Gazze savaşından bu yana 540 dindar genç ise kendi inisiyatifleriyle Gazze'deki savaşa katılmaya karar verdi.

Dini partiler ise, dindar gençlere zorunlu askerlik hizmetinin dayatılmasını önlemek amacıyla, onların hizmetten muafiyetlerinin kanun yoluyla onaylanmasını sağlamak istiyor.

Haredi dini okulu öğrencileri, muafiyet yaşına gelene kadar askerlik hizmetinin yıllık olarak ertelenmesine izin veren bir yasa kapsamında hem askerlik yapmıyor hem de eğitimleri için devlet tarafından ödenen bursu alıyor. Onlar için askerlik hizmeti ve seküler dünya ile daha geniş entegrasyon, dini kimliklerine ve cemaat geleneklerinin sürekliliğine yönelik bir tehdittir.

Ancak hükümet ve Knesset içindeki geniş hareketler dindarların dayattığı bu gerçeği değiştirmeye çalışıyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, hükümet koalisyonunun üzerinde mutabakatı olmadan yasanın Knesset'e sunulmasına izin vermeyeceğini açıkladı. Ancak dini okulların başındaki hahamlar, İsrail'in Gazze savaşındaki mevcut durumu ve asker sayısındaki önemli eksiklik karşısında, ordudaki zorunlu hizmetin dindar gençlere her zamankinden daha fazla yaklaştığını hissetmeye başladı. Bu da İsrailli Baş Haham Yitzhak Yosef’i Haredilerin İsrail'den göç edeceği tehdidini savurmaya itti.

Siyasi bomba

Zorunlu askerlik yasası Binyamin Netanyahu'nun hükümet koalisyonu için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu tehdit uygulanabilir olmasa da Baş Haham İsrail'i terk etme tehdidini gerçekleştirirse, vurulan darbe İsrail'in ulusal yönü ve demografik haritası ile sınırlı kalacak. Çünkü içerisinde bulunduğumuz dönemde dindarları İsrail'e sosyal, ekonomik ve hatta kültürel bir yük olarak gören Laikler, dindarların göç etmelerini istemekte tereddüt etmeyecek. Dini okullar İsrail hazinesine milyarlarca şekele mal oluyor. Ayrıca hükümet koalisyonuna katılmayı kabul eden dini partiler, Başbakan'a mali şantaj yapılmasını koalisyona girmenin temel şartlarından biri olarak kullanıyor.

Şarku’l Avsat’ın The Marker gazetesinden aktardığı habere göre Ekonomi uzmanı Sami Peretz, dindarların İsrail'den ayrılmasını ‘İsrail için ekonomik açıdan çok cazip bir fikir’ olarak değerlendirdi. Zorunlu askerlik yasasının Knesset'te oylamaya sunulmayacağı ve böylece dindarların askerlik yapmak zorunda kalmayacağı yönündeki beklentiler ışığında konuşan Peretz, “Askere gitmeye zorlanacak yüz binlerce Haredi Yahudinin İsrail’den ayrılmasının yol açacağı psikolojik, dini ve sosyal zararı, ekonomik açıdan tartışmanın büyük zorluğu olsa da, bu kararın çekici bir yanı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Çünkü bu kararın ulusal hesaplar üzerindeki etkisi önemli” dedi.

Peretz sözlerini şöyle sürdürdü: “Tek zarar bu değil. Netanyahu hükümeti, dini okullara ve öğrencilerine yapılan ödemeleri milyarlarca şekel artırdı. Haredi toplumunda yüksek doğal üreme göz önüne alındığında, bu süreç güçlü bir şekilde artmaya devam edecek. Ne yazık ki bu, ulusal ekonomi rakamlarını aşağıya çekecek bir ekonomik açığın varlığını garanti ediyor.”

Özetle, Baş Haham’ın tehdidini yerine getirip tüm Haredileri yurt dışına çıkarması halinde, tahminlere göre İsrail'de yaşam masrafları ve harcamalarda düşüş yaşanacak.

İç çatlak

Gantz ve Eisenkot'un dindar insanları askere almak için bir plan geliştirmesi ve Gantz'ın iktidar koalisyonundaki tüm partilerin onayı olmadan yasayı Knesset'e oylama için sunmayacağını açıklamasının ardından hükümetteki iç çatlaklar derinleşti. Dini partiler hükümetten çekilme ve dolayısıyla parlamento seçimlerine gitme tehdidinde bulunurken, Netanyahu hükümetini korumak için bunu engellemeye çalışacak.

Baş Haham Yitzhak Yosef, İsrail'deki laikleri ‘devleti tehlikeye atmakla’ suçladı ve “Hükümet, dini enstitü öğrencilerinin çalışmaları ve dualarının orduya koruma sağladığını bilmelidir” dedi.

Öte yandan Baş Haham’ın tehditlerine yanıt olarak Evimiz İsrail (Yisrael Beiteinu) Partisi lideri Avigdor Lieberman, bu açıklamaların “insanları askerlik yapmamaya teşvik ettiğini ve İsrail'in güvenliğini tehlikeye attığını” söyledi.

Muhalefet lideri Yair Lapid ise, “Harediler şayet yurtdışına giderlerse, kimsenin onlara fon sağlamayacağını biliyorlar. Zorunlu askerlik için uygun yaşta olan Harediler, askere alınmalı” ifadelerini kullandı. Lapid ayrıca, “Askerlik yapmayanlar devletten para alamayacak” tehdidinde bulundu.



Şarku'l Avsat, Trump'ın Amerika'daki Lübnanlılara mesajının görüşmelerden imzaya kadar izlediği yolu ortaya koyuyor

 Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında düzenlenen seçim programı sırasında Trump'a hatıra plaketi verdi. (AP)
Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında düzenlenen seçim programı sırasında Trump'a hatıra plaketi verdi. (AP)
TT

Şarku'l Avsat, Trump'ın Amerika'daki Lübnanlılara mesajının görüşmelerden imzaya kadar izlediği yolu ortaya koyuyor

 Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında düzenlenen seçim programı sırasında Trump'a hatıra plaketi verdi. (AP)
Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında düzenlenen seçim programı sırasında Trump'a hatıra plaketi verdi. (AP)

Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Detroit'teki Hasan Abbas Restaurant'ta ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump tarafından imzalanan bir mektuba atıfta bulundu. Bu vesileyle Berri, Lübnan kökenli ABD’li ailenin Trump'ı Lübnan'da bir çözüm ve ateşkes için baskı yapmaya, Lübnan ile İsrail arasında istikrar ve sükûneti yeniden tesis edecek bir planla ilerlemeye motive etmede oynadığı rolü ortaya koydu.

Trump'ın restoranı ziyaretinden yaklaşık bir hafta önce imzalanan ve topluluğun talebi üzerine günler öncesinden yayınlanan mektup, Trump'ın danışmanı Lübnan asıllı Amerikalı Massad Boulos ile görüşen Ali Abbas'a (Albert Abbas olarak biliniyor) göre tarihte bir başkanın seçmenlerine imzaladığı ilk yazılı taahhüt niteliğini taşıyor. Ali Abbas, Massad Boulos ile görüşerek, eyaletteki Arap toplumlarının güvenini ve kendisine verecekleri oyları kazanması karşılığında, Trump'ın Michigan'daki Lübnanlı ve Arap toplumlarının savaşı durdurma taleplerini desteklemesini istedi. Abbas ayrıca, İsrail'in savaşı yüzünden, Lübnanlı ve Filistinlilerin çektiği acıları durdurmak için Trump'ın baskı yapmasını talep etti.

Abbas, Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, “Boulos mesajı iletti. Trump da Lübnan toplumunu destekleme konusundaki kararlılığını, Ortadoğu ve dünyada barışı tesis etmek istediğini kanıtlayan imzalı bir mektubu gönderdi” açıklamasında bulundu.

Arap toplumları için ‘umut

Mektup, Trump'ın savaşı durdurmak için baskı yapması ve gücünü kullanması yönünde açık bir destek içeriyordu. Bu da oradaki Arap toplumlarına barışa ulaşmak ve istikrarı yeniden tesis etmek için ‘umut’ veriyordu. Lübnan toplumu üyeleri mektubu ‘barışa ulaşmak için bir fırsat’ olarak görüyor ve bunun ‘Demokratların toplumun taleplerini yerine getirmek için sunabileceği her türlü fırsattan daha üstün’ olduğunu belirtiyordu.

Abbas'ın ailesi

48 yaşındaki Abbas, 1970'li yıllarda ABD’ye göç eden Lübnanlı bir aileden geliyor. ABD'de doğup büyüyen Abbas, 1972'de ABD'ye göç eden ve 1980'lerde eski Başkan Ronald Reagan yönetimi ile Lübnanlılar arasında ‘elçi’ rolü oynayan babasının çalışmalarını sürdürerek, Arap toplumunda bir aktivist ve barış savunucusu oldu.

Abbas, siyasi bir aileden geldiğini söylemeyi reddediyor ve restoranlara yatırım yapan ailesinin savaşa karşı olduğunu; barışı sağlamak ve savaşların neden olduğu acıları durdurmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığını vurguluyor.

Trump ve Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında (AP)Trump ve Albert Abbas, Dearborn'daki Great Commoner Restoran’ında (AP)

Harris'den Trump'a

Boulos ile kurulan iletişim, Harris'in kampanya temsilcileriyle kurulan benzer bir iletişimin ardından geldi. Harris'in dış politikayı değiştirmekle ilgilenmediği ortaya çıktıktan sonra hayal kırıklığı oluştu. Abbas açıklamasında: “Harris'in seçim kampanyası temsilcileriyle şehirde bir araya geldik. Ateşkes ve Lübnan halkının acılarını hafifletecek bir barışın sağlanması konusunda taleplerimizi ilettik. Ancak kampanya üyeleri bize Harris'in Lübnan, İsrail ve Filistinlilere yönelik mevcut dış politikayı değiştirmekle ilgilenmediğini söyledi. Onlara Dearborn'daki Lübnan toplumunun akrabaları olan Lübnanlılar olduğunu ve bu savaşın bir sonucu olarak öldüklerini, bu savaşın devam etmesinin daha fazla acıya yol açacağını söyledik. Ancak krize yönelik mevcut politikayı değiştirmek için herhangi bir taahhütte bulunmadılar ya da söz vermediler” ifadelerini kullandı.

Trump'ın kampanyası

Bu nedenle Lübnan toplumu Boulos ile yapılan ilk görüşmelerde aynı talepleri Trump tarafına iletmek üzere harekete geçti ve toplumun, Lübnan ve Gazze Şeridi'ndeki aileleri için duyduğu endişeleri kendisine iletti. Boulos ile Dearborn'da yapılan görüşmede de ‘eyaletteki Lübnanlılara ve Araplara umut vermek amacıyla’ aynı talepler dile getirildi ve Trump'ın şehre gelmesi ve ABD'deki Müslümanlar arasındaki ilişkilerin bir bütün olarak güçlendirilmesi karşılığında bu talepler konusunda sert bir tutum takınması istendi.

Trump'ın dünürü Massad Boulos da Trump ile Abbas arasında gerçekleşen görüşmede (AP)Trump'ın dünürü Massad Boulos da Trump ile Abbas arasında gerçekleşen görüşmede (AP)

Abbas sözlerini şöyle sürdürdü: “Boulos, Ortadoğu'da barış ve refah talebine olumlu yanıt verdi ve bunu Başkan Trump'a iletti. O da taahhüdün yazılı olması ve kendisi tarafından imzalanması talebimizi kabul etti ve günler sonra bize gönderdi. Tarihte ilk kez bir başkanın seçmenlerine verdiği sözü imzalaması bizi memnun etti ve gücünü kullanarak savaşı durdurmak ve barışı sağlamak için baskı uygulayacağına dair umut verdi. Trump'ın ekibi bize imzalı mektubu gönderdi, biz de mektubu buradaki topluluğa gösterdik ve isteğimiz üzerine yayınlayarak, dünya çapında milyonlarca kişinin barış için çalışma taahhüdünü görmesini sağladık.”

Söz konusu mektupta Trump, Lübnan toplumuna hitaben şunları yazdı: “Lübnan'daki dostlarınız ve aileleriniz, komşularıyla barış, refah ve uyum içinde yaşamayı hak ediyor. Bu da ancak bölgede barış ve istikrarla sağlanır.”

Ortadoğu'daki kaosa son verme ve üçüncü bir dünya savaşını önleme sözü veren Trump, bunun dünya barışını koruma vizyonunun bir parçası olduğunu vurguladı. Ayrıca ‘Lübnan halkının emniyet ve güvenliğini sağlamak için ABD'deki Lübnan toplumuyla birlikte çalışmayı dört gözle beklediğini’ belirtti. Trump mektubunu şu sloganla sonlandırdı: “Barış için Trump'ı seçin.”

Trump'ın kabulü

Bu mesaj Lübnan ve Arap toplumunun kasım ayı başında Dearborn'da Trump'ı karşılamasında katalizör görevi gördü. Abbas, “Bu vaadin beklentilerimizi karşılamasını istedik ve Trump'ı restoranda karşıladığım konuşmamda buna değindim. Konuşmamda, medyada Müslümanlara yönelik söylemin değişmesini ve bizi stereotipleştirmekten vazgeçilmesini istedim” dedi.

Trump'ın kabulü sırasında restoranın önüne, üzerinde ‘Savaşa son verelim’ ve ‘Lübnan ve Gazze Şeridi'nde barışa destek olun’ yazılı pankartlar asılmıştı. “Ailelerimiz evlerinde acı çekiyor” diyen Albert Abbas başkan adayına hitaben şunları söyledi: “Ulusumuzun çıkarlarına öncelik vermenin ve herkes için kalıcı barışı sağlamanın zamanı geldi. Bu mevcut yönetim (Biden), insanlığın tüm yönlerinde sefil bir şekilde başarısız olmuştur. Trump'ın başkanlığını umutla bekliyor ve özellikle Lübnan ve Filistin'de barışın yeşereceği bir dönem hayal ediyoruz. Filistin yok edilirken sessiz kalamam. Lütfen akan kanı durdurmamıza yardım edin. Hiçbir para ve güç insan hayatının önüne geçmemelidir.”

Abbas Trump'ı ailesinin Dearborn'daki restoranında ağırladı. (AP) Abbas Trump'ı ailesinin Dearborn'daki restoranında ağırladı. (AP)

Trump ise görüşmede şunları söyledi: “Lübnan hakkında harika hislerim var. Lübnan'dan pek çok insan tanıyorum. Tüm bunları sona erdirmeliyiz, biz barış istiyoruz. Çok sayıda Lübnanlı ve Müslüman insan tanıyorum, Trump'ı seviyorlar, onunla iyi bir ilişkileri var. Onların oylarını istiyoruz, onların oylarına talibiz ve sanırım oylarını alacağız.”

Trump'ın konuşması

Trump'ın görüşmedeki konuşmasını ‘güçlü’ ve ‘ciddi’ olarak nitelendiren Abbas, “Biz barış istedik, Trump da hevesli ve duyarlıydı. Bu görüşmenin ardından Lübnanlılar ve Filistinliler için barışı sağlama konusundaki kararlılığını vurguladı. Lübnanlıları barış ve adalet isteyen barışçıl bir halk olarak tanıdığından bahsetti. Bu nedenle kendisine Ronald Reagan'ın barışla ilgili bir sözünden alıntı yaparak bir hatıra plaketi verdim. Bu plaket, Oval Ofis'te yer alacak” ifadelerini kullandı.

Hatıra plaketinde Reagan'dan şu alıntı yer alıyordu: “Barış çatışmanın olmaması değil, çatışmayı barışçıl yollarla çözme becerisidir.”

Albert Abbas, Trump'a bir plaket verdi. (AP)Albert Abbas, Trump'a bir plaket verdi. (AP)