Mısır İsrail'in Refah’a kara saldırısı planı karşısında ne yapacak?

Netanyahu'nun askeri operasyon planlarını onaylamasının ardından Mısır’ın, İsrail'in Refah’a kara saldırısı planı karşısında ne yapacağı merak ediliyor.

Gazze’nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilenler için kurulan bir kamp ve arka planda görülen ​​Han Yunus şehrinde yükselen dumanlar (Reuters)
Gazze’nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilenler için kurulan bir kamp ve arka planda görülen ​​Han Yunus şehrinde yükselen dumanlar (Reuters)
TT

Mısır İsrail'in Refah’a kara saldırısı planı karşısında ne yapacak?

Gazze’nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilenler için kurulan bir kamp ve arka planda görülen ​​Han Yunus şehrinde yükselen dumanlar (Reuters)
Gazze’nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilenler için kurulan bir kamp ve arka planda görülen ​​Han Yunus şehrinde yükselen dumanlar (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Refah şehrine askeri operasyon planını onaylaması, Tel Aviv ile Kahire arasındaki gerilimin artacağına ilişkin korkuları artırdı. Mısır, Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinden yerinden edilen yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin son sığınağı haline gelen sınırına bitişik Refah’taki durumun ciddiyetine ilişkin uyarılarda bulunmaya devam ediyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan uzman ve gözlemciler, Kahire'nin, İsrail’in tek taraflı olarak bir güvenlik ve stratejik oldubitti dayatmasından korktuğunu, bunun da ‘güvenli olmayan seçeneklerin’ masaya yatırılmasına yol açacağını söylediler. Mısır-İsrail ilişkilerinin son yılların en kötü döneminden geçtiğini belirten yetkililer, ateşkes anlaşmasına ulaşmanın artık zamana karşı yarıştığını vurguladı. Kahire’nin bu hedefe ulaşmak için diğer arabulucularla temas halinde olduğunu, bunun da İsrail'in Refah'taki herhangi büyük ölçekli bir operasyonunun yol açacağı riskleri yavaşlatacağını ifade ettiler.

vdfev
Dün Gazze şehri yakınlarındaki er-Rimal Mahallesi’nde İsrail saldırıları sonucu ortaya çıkan yıkım (AFP)

İsrail basınında cuma günü yer alan haberlerde Başbakan Netanyahu'nun, sivillerin tahliyesinin de öngörüldüğü bir plan çerçevesinde Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah şehrine kara saldırısı için ordu tarafından hazırlanan ‘eylem planlarını’ onayladığı bildirildi. Söz konusu eylem planlarının detaylarıyla ilgili herhangi bir bilgi verilmedi.

Gerilimin tırmanabileceği uyarıları

Mısır, son zamanlarda İsrail'in Refah’a kara saldırısı başlatması tehlikesi karşısında uyarılarını artırdı. Refah şehri, İsrail'in yerleşim bölgelerini hedef almaya devam etmesi sonucunda Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinden gelen yerinden edilmiş Gazzelilerin son sığınma yeri haline gelirken, Mısır sınırındaki bu küçük şehirde şu an yaklaşık 1,5 Filistinli yaşıyor.

İsrail'in Gazze Şeridi'nin Refah şehrine askerî harekât başlatması halinde bunun yansımaları konusunda defalarca kez uyaran Mısır, bunun sonuçlarının ‘korkunç’ olacağını vurguladı. Mısır, ayrıca İsrail’in Refah’a kara saldırısı düzenlemesini önlemek için tüm uluslararası ve bölgesel çabaların birleştirilmesi gereğinin de altını çizdi.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, cuma günü başkent Kahire'deki Polis Akademisi'nde yaptığı konuşmada, “Mısır, Refah'a kara saldırısı düzenlenmesi tehlikesine karşı güçlü bir şekilde uyarıda bulunurken, Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinden ve güneyinden yerinden edilenlerin evlerine dönebilmesini sağlamaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

df bfdefde
Mısır’ın Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah ile sınırının yakınlarında yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırlar (DPA)

Kahire daha önce Filistinlilerin, Gazze Şeridi'nden Mısır topraklarına doğru itilmelerine yönelik her türlü çabaya karşı olduğunu kararlı bir şekilde ifade etmişti. Mısır Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan’ın geçtiğimiz aylarda birçok defa dile getirdiği gibi Mısırlı yetkililer, İsrail'in bu amaç doğrultusundaki hamlelerini ‘iki ülke arasındaki barış anlaşmasına karşı ciddi ve tehlikeli bir tehdit’ olarak değerlendirdiler.

Durumun ciddiyeti

Mısır’ın eski Dışişleri Bakanı Muhammed el-Urabi, Mısır’ın ve aralarında ABD'nin de bulunduğu birçok ülkenin, Refah’a kara saldırısı düzenlenmesinin tehlikesi konusunda açıkça uyarılarda bulunduklarını hatırlattı.

Urabi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail’in Refah'a kapsamlı bir kara harekâtı başlatmayacağına, bunun yerine belirli hedefleri olan bir operasyona başvuracağına inandığını ifade etti.

İsrail'in durumun ciddiyetinin farkında olduğunu ve özellikle siviller ile silahlı kişiler arasında ayrım yapılmasının güç olduğu bir ortamda kapsamlı bir kara harekâtı başlatması durumunda, Mısır'ın bunun ‘gerçek bir insani felaket’ olacağı yönündeki endişelerini ve uyarılarını dikkate aldığını söyledi.

Eski Mısır Dışişleri Bakanı, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında sürdürdüğü uygulamalardan dolayı Mısır-İsrail ilişkilerinin, ‘son yılların en kötü döneminden geçtiğini’ belirtti. El-Urabi; Mısır, Katar ve ABD'nin katıldığı, Katar’ın başkenti Doha’da yakında başlaması beklenen müzakere turunun, özellikle durumu sakinleştirme ve ateşkese ulaşma çabalarında şu anda “zamana karşı bir yarış” yaşandığına dikkat çekiyor. Refah'ta operasyon düzenlemek üzere olan işgal güçleri, iki operasyondan hangisinin; ateşkese mi varılacağı, yoksa kara saldırısının mı başlayacağı kararının önümüzdeki günlerde ‘netleşeceğine’ dikkati çekti.

devfrg
Cumartesi günü Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yer alan Nuseyrat Mülteci Kampı’nda yıkılan binaların enkazı arasında sevdiklerini arayan Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi'nde ateşkes için arabuluculuk yapan taraflar, Ramazan ayından önce yeni bir ateşkese varılmasını umuyordu. Ancak altıncı ayına giren savaşta Paris ve Kahire'de çok sayıda müzakere turu gerçekleştirilmesine rağmen ateşkese varılamadı. Önümüzdeki müzakerelere Katar’ın başkenti Doha’nın ev sahipliği yapması planlanıyor.

Güvenli olmayan alanlar

Öte yandan Mısır Amerikan Üniversitesi (AUC) ve Kahire Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler öğretim görevlisi olan Filistin-İsrail konusunda uzman Dr. Tarık Fehmi, Mısır-İsrail ilişkilerinin sadece Gazze Şeridi'ndeki ve dışındaki diplomatik ve güvenlik alanlarındaki çekişmelerle sınırlı olmadığını belirtiyor. Fehmi, ikili görüşmeler şeklinde diplomatik çerçevede sürdürülen temaslarla ateşkes, durumu sakinleştirici bir yaklaşım geliştirme ve İsrailli rehinelerin serbest kalmasını sağlayacak girişimlerle ABD, Katar ve Fransa'nın da dahil olduğu çok taraflı müzakerelerle, iki taraf arasında nihai bir çatışma olmadan kabul edilen sınırlar içerisinde ilerlediğini belirtiyor.

dever
Gazze Şeridi'ndeki kara harekâtına katılan İsrail askerleri (Reuters)

Dr. Fehmi, yayınlanan bir analizinde, özellikle İsrail tarafının, gerek bazı aşırı sağcı bakanları tarafından gerek İsrailli eski yetkililer tarafından sorumsuzca yapılan açıklamaların ve İsrailli askeri yetkililer tarafından Mısır'ın tüneller aracılığıyla silah kaçakçılığına katkıda bulunmakla ve Filistin direnişine dolaylı destek vermekle suçlanmaya devam edilmesinin ilişkileri olumsuz etkilediğini belirtti. Bu nedenle Mısır'dan, iki ülke arasında 1979 yılında imzalanan barış anlaşmasının dondurulması ya da iki ülke arasındaki ilişkiler için bir çerçeve oluşturan ve bu ilişkileri düzenleyen güvenlik protokolünün durdurulmasıyla ilgili doğrudan mesajlar verildiğine dikkati çekti.

Tek taraflı düzenlemeler

Mısır ile İsrail arasında büyük anlaşmazlıkların yaşandığı alanların olduğunu ifade eden Dr. Fehmi, bunların başında İsrail'in Gazze Şeridi'nde Mısır-İsrail sınırı yönünde ve Philadelphia (Selahaddin) Koridoru bölgesinde tek taraflı olarak güvenlik ve stratejik düzenlemeler dayatma çabasının ve stratejik öneme sahip bu bölgeye konuşlanma ve işgal etme kararlılığının geldiğini söyledi. Dr. Fehmi’ye göre İsrail, Filistin'in Refah şehrine geniş kapsamlı bir kara saldırısı başlatırsa bu, ‘son derece tehlikeli’ bir hamle olacak ve Mısır ile arasındaki anlaşmazlık daha da büyüyecek.

Mısır’ın, İsrail'in yakın gelecekte alabileceği ani kararlara uyum sağlamak için bir lojistik bölge kurmaya başladığını belirten Dr. Fehmi, Kahire'nin Tel Aviv’in herhangi bir öneride bulunup bulunmayacağını ya da herhangi bir önlem alıp almayacağını kestiremediğini, bu durumun da olup bitenler hakkında ABD tarafını bilgilendirse bile, Mısır'ın tek taraflı bir yaklaşımla çalıştığını teyit ettiğini söyledi. Ancak Dr. Fehmi’ye göre bu, Kahire'nin ilişkileri bozacak ve ‘güvenli olmayan seçenek alanlarının’ masaya yatırılmasına yol açacak herhangi tek taraflı bir adımın atılmasından duyduğu endişeyi azaltmıyor.



Esed sonrası dönemde ilk üst düzey ziyaret: Uygurlu savaşçılar gölgesinde Çin–Suriye yakınlaşması

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
TT

Esed sonrası dönemde ilk üst düzey ziyaret: Uygurlu savaşçılar gölgesinde Çin–Suriye yakınlaşması

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Pekin'de görüştü (Sana)

Yang  Xiaotong

Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani'nin Pekin'e yaptığı son ziyaret, eski devlet başkanı Beşşar Esed'in devrilmesinden bu yana üst düzey bir Suriyeli yetkilinin gerçekleştirdiği ilk ziyaretti. Birçok gözlemci, uzun zamandır beklenen bu ziyareti Suriye-Çin ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görüyor. Zira bir zamanlar Esed'in en sadık müttefiki olan Çin, Güvenlik Konseyi'ndeki diplomatik nüfuzunu, Esed yönetimini tehdit eden kararları engellemek için defalarca kullandı. Bu kararlar arasında, o dönemde ülkenin şu anki Cumhurbaşkanı olan Ahmed eş-Şara liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam'ın kalesi olan İdlib'de ateşkes çağrısı yapan bir karar da vardı.

Ziyaret, özellikle iki ülke arasında Suriye'nin yeniden inşası meselesinin görüşülmesi ve terörizmle mücadelede iş birliği taahhüdü konusunda bir mutabakata varılması gibi olumlu sonuçlar doğurdu. Bu da Suriye-Çin ilişkilerinin açıklanmış kapsamlı bir stratejik ortaklık düzeyine yükselebilmesinin önünü açıyor.

 Ancak zorluklar varlığını sürdürüyor. En önemlileri arasında Çin'in Suriye ordusundaki Uygur savaşçıların varlığına ilişkin endişeleri ve kalıcı siyasi istikrar ihtiyacı yer alıyor. Bu endişeler ikili ilişkilere gölge düşürmeye devam ediyor ve Pekin'i Şam ile ilişkilerinde iyimser ama temkinli bir yaklaşım benimsemeye yöneltiyor.

Uygur savaşçılarla ilgili güvenlik endişeleri

Yabancı savaşçılar, Esed'in devrilmesinde önemli bir rol oynadı ve bunların arasında Çin'den ayrılıp Suriye'ye savaşmaya gelen yaklaşık 5 bin Uygur savaşçı da bulunuyor. Bunların çoğu, Çin'in batısındaki Sincan bölgesinden gelen Uygur ayrılıkçı örgütü Türkistan İslam Partisi'ne katıldı. Esed'in devrilmesinden itibaren, bu savaşçılar Suriye ordusuna bağlı 84. Tümene entegre edildiler. Suriye'deki liderlerinden biri tuğgeneralliğe, diğer ikisi ise albaylığa terfi ettirildi.

Çin'e geri dönmeleri pek olası görünmese de, ideolojilerini internette yayma kabiliyetlerinin yanı sıra, Irak, Pakistan veya başka yerlerdeki Çin çıkarları için gerçek bir tehdit oluşturuyorlar. Bu nedenle Pekin, Şam'a terörizm ile mücadele ve Türkistan İslam Partisi'ni ortadan kaldırma yükümlülüklerini yerine getirmesi için defalarca çağrı yaptı. Teröristleri barındırmanın bir kaplan yetiştirmek gibi olduğu ve kaçınılmaz olarak felaketle sonuçlanacağı uyarısında bulundu.

Buna karşılık Şam, Pekin'e terörizmin üreme alanı olmayacağına dair defalarca güvence verdi. Bu güvence, Şeybani'nin ziyareti sırasında yayınlanan ortak açıklamada, Şam'ın Çin'in güvenlik endişelerini ciddiye aldığını ve topraklarının Çin'in güvenliğine, egemenliğine veya çıkarlarına zarar vermek için kullanılmasına izin vermeyeceğini vurgulamasıyla yenilendi.

Çin, yakın zamanda BM Güvenlik Konseyi'nde Şara'nın adının uluslararası yaptırımlar listesinden çıkarılmasını öngören bir karar tasarısının oylaması sırasında çekimser oy kullandı. Çekimser oy kullanma ve veto hakkını kullanmama adımı, Çin'in BM Daimi Temsilcisi Fu Cong'un, kararın Çin'in terörizm konusundaki endişelerini yeterince gidermediğini belirttiği bir açıklamasının ardından atılmış olsa da, cesaret verici görünüyordu. Zira Pekin'in artık Şam'ın güvenlik endişelerini giderme konusunda ciddi olduğuna inandığını gösteriyordu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatrdığı analize göre Pekin açısından, Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesinin önündeki en büyük engel, Suriye rejiminin yabancı savaşçılar, özellikle de Uygurlar üzerindeki sınırlı kontrolü. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, iktidara geldiğinden beri, katı dini söylemlerden uzaklaştı ve bu da radikal akımları kızdırdı. Cihat amacıyla Suriye'ye gelen yabancı savaşçılar, ona karşı en yüksek sesle muhalefet edenler oldu. Bazıları onu, kendilerini hedef almak için diğer ülkelerle iş birliği yapmakla suçlarken, bazıları da açıkça ona karşı gelerek emirlerine uymayı reddetti.

Şara, Uygurlara sempati duyduğunu ifade etse de, açıkça “Çin ile olan çatışmaları bizim çatışmamız değil” dedi ve Suriye topraklarının Pekin'e yönelik saldırılar için bir platform olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini vurguladı. Ancak, sözleri eyleme dönüşmedi. Esed'in devrildiği gün, Türkistan İslam Parti’si, odak noktasını Çin'e kaydıracağına dair bir video yayınladı. Daha sonra yayınlanan videosunda ise, savaşçıların, Kelime-i Şehadet yazılı siyah bayrak yerine, hilal ve yıldızla süslenmiş açık mavi bayrağı taşıması, örgütün asıl amacı olan Çin'den bağımsızlık arayışına geri döndüğünü işaret ediyordu.

Son olarak da Şam ile Fransızca konuşan savaşçılardan oluşan bir grup olan Liva el-Guraba (Yabancılar Tugayı) arasında çatışmalar çıktı. Tugayın lideri Ömer Omsen, Suriyeli yetkilileri Fransa ile iş birliği yapmakla suçladı. Ancak Şam, yabancı savaşçıları değil, DEAŞ ile iş birliği yapmak ve bir Fransız kızı kaçırmakla suçladığı Omsen'i hedef aldığını ısrarla savundu.

Şam, çoğu kendi ülkelerinde aranan ve siyasi veya ekonomik tavizler karşılığında teslim edilmekten korkan diğer yabancı savaşçıları endişelendirmemek için olayı önemsizleştirmeye çalıştı. Suriye ve Irak'ta 2.500'den fazla DEAŞ militanı hâlâ aktifken ve saldırıları bir önceki yıla göre iki katına çıkmışken, Şam bu deneyimli savaşçıları düşmanlaştırma riskini göze alamaz. Zira onlara aşırı baskı uygulamak, onları ayrılmaya ve DEAŞ veya diğer aşırılıkçı örgütlere katılmaya itebilir.

Ancak Pekin'in özellikle amaçladığı husus olan Uygur savaşçıların iadesi şimdilik pek olası görünmüyor, özellikle de Şam'ın 400'den fazla Uygur savaşçısını Çin'e teslim edeceği yönündeki söylentileri hemen yalanlaması göz önüne alındığında. Yine de, Şeybani'nin ziyareti sırasında Pekin ve Şam arasında terörizm ile mücadelede iş birliği konusunda varılan anlaşma, olası bir çözüme kapı açıyor.

dfgh
Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Pekin'de yaptığı görüşme (SANA)

Çin açısından kabul edebilir koşullar arasında, Şam'ın Uygur savaşçılar üzerinde daha fazla kontrol sağlaması, örneğin uluslararası seyahatlerini kısıtlamak için Uygur kökenli Suriye vatandaşlarına pasaport verilmesinin engellenmesi veya 84. Tümen'in Çin yatırımlarının yoğunlaştığı Şam'dan uzak bölgelerde yeniden konuşlandırılması yer alıyor.

Yüksek risk, düşük getiri

Esed döneminde bile Çin, Suriye'ye yatırım yapma vaatlerini yerine getirmedi ve Suriye'ye yatırım yapmayı yüksek riskli, düşük getirili bir macera olarak gördü. Çin'in 2017'de Suriye'de bir sanayi sitesi kurmak için 2 milyar dolar yatırım sözü verdiğini, ancak projenin hiçbir zaman hayata geçirilmediğini hatırlayalım. İlerleyen yıllarda da Çin'in doğrudan yabancı yatırımları sınırlı kaldı ve 20 milyon doları aşmadı, hatta 2018'de 1 milyon doların altına düştü.

Bu durum, Suriye'nin 2022'de Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılmasından ve ikili ilişkilerin 2023'te stratejik ortaklığa yükseltilmesinden sonra bile devam etti. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin 2024'te ülkesinin elinden gelenin en iyisini yaparak ekonomik yardım sağlamaya devam edeceğine dair sözlerine rağmen durum değişmedi.

Buna rağmen Pekin'in hesaplarında bir değişiklik olduğuna dair herhangi bir işaret yok. Çin bugüne kadar sadece “Suriye'nin yeniden inşasına katılmayı düşüneceğini” taahhüt etti. Şam'ın diplomatik konumu, ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasıyla Şara liderliğinde önemli ölçüde iyileşmiş olsa da, güvenlik durumu kırılganlığını koruyor.

Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si Şam'ın kontrolü dışında. Güneyde İsrail, Golan Tepeleri'nde daha fazla alanı ele geçirdi ve kendisine bağımlı bir Dürzi oluşumunu destekliyor. Güneydoğuda, ABD Suriye'nin bazı bölgelerini işgal etmeye devam ediyor. Bu arada, kuzeydoğuda, ABD destekli ve çoğunluğu Kürtlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), petrol üretim bölgelerinin çoğunu kontrol ediyor ve Suriye ordusuna entegre olmayı reddediyor. DEAŞ ise Suriye çölünde dağınık bir şekilde pusuda bekliyor ve yeniden canlanmak için fırsat kolluyor.

Bununla birlikte, Washington'un Suriye, İsrail ve SDG arasındaki görüşmelere arabuluculuk etmesi ve DEAŞ'a karşı mücadelede Şam ile iş birliği yapması, Çin'e güvenlik durumunun iyileşeceği konusunda az da olsa iyimser olma olanağı tanıyor. Bu nedenle Pekin, henüz bir yatırım veya ticaret anlaşmasına varılmamış olmasına rağmen yeniden inşa görüşmelerine devam etmeyi kabul etti. Çin'in amacı açık: Suriye barış ve istikrara kavuştuğunda, Pekin kendisini sahne dışında bulmak istemiyor.


İsrail'in yeni ‘detayları’ Gazze anlaşmasının ilerlemesini tehdit ediyor

Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
TT

İsrail'in yeni ‘detayları’ Gazze anlaşmasının ilerlemesini tehdit ediyor

Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)
Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesinde yıkılmış binaların yanından geçen yerlerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsrail’de, Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının hükümlerinde değişiklik ve yeni bir sınır hattı belirlenmesine yönelik tartışmalar yürütülüyor. Bu tartışmalar, arabulucuların ‘kritik’ olarak nitelendirdiği ikinci aşamaya geçişin yakın olduğuna dair değerlendirmelerle örtüşüyor.

Uzmanların Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre söz konusu detaylar, İsrail’in 10 Ekim’de imzalanan ve Gazze’de İsrail’in geri çekilmesi ile güvenlik ve idari düzenlemeleri içeren anlaşmanın ikinci aşamasına ilerlemeyi geciktirme amacı taşıyan manevraları olarak değerlendiriliyor.

Bu belirsizlik ortamında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 29 Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceği duyuruldu.

Netanyahu, pazar günü İsrail’de Almanya Şansölyesi Friedrich Merz ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Bildiğiniz gibi birinci bölümü, yani ilk aşamayı tamamladık. Son rehine Ran Gvili’nin cenazesinin dönüşünün ardından yakında ikinci aşamaya geçmeyi bekliyoruz. Bu aşama daha zor, en azından ilki kadar zorlu olacak. Kimse Trump’ın Hamas’a baskı yaparak rehineleri serbest bırakmasını beklemiyordu ama bunu başardık. Şimdi ikinci aşamaya geçiyoruz: Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze Şeridi’nin silahlardan arındırılması. Üçüncü aşama ise Gazze’den aşırılığın temizlenmesi olacak” ifadelerini kullandı.

ABD basınında çıkan haberlere göre Trump’ın, Gazze barış sürecinin ikinci aşamaya geçtiğini Noel’den önce açıklaması bekleniyordu. Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail’in Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesini, istikrar için uluslararası bir gücün konuşlandırılmasını ve Trump’ın liderliğinde oluşturulacak Barış Konseyi’ni içeren yeni yönetim yapısının devreye alınmasını kapsıyor.

İsrail Başbakanı’nın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına yaklaşılmasına yönelik açıklamalarının ardından, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Gazze Şeridi’ndeki sarı hattın yeni bir sınır hattı olduğunu söyledi. Zamir, Gazze’de yaptığı saha turu ve durum değerlendirmesi sırasında, “Hamas’ın yeniden konuşlanmasına izin vermeyeceğiz. Gazze Şeridi’nin geniş bölgelerini kontrol ediyoruz ve kontrol hatlarında konuşlanmış durumdayız. Sarı hat yeni bir sınır hattıdır; Gazze çevresindeki İsrail yerleşimleri için ileri bir savunma hattı ve aynı zamanda bir saldırı hattıdır” dedi.

Sarı hat, İsrail ordusunun ABD Başkanı’nın Gazze savaşını sonlandırma planının birinci aşaması kapsamında çekildiği hattı ifade ediyor.

ABD planına göre İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53’ünü oluşturan ve hâlen bulunduğu bölgelerden kademeli olarak geri çekilecek.

Mısırlı uluslararası güvenlik uzmanı Tümgeneral Ahmed eş-Şehhat, bu İsrail açıklamalarının ‘anlaşma için yeni bir tehdit oluşturduğunu, İsrail’in kötü niyet taşıdığını ve sarı hattın güvenlik hattından coğrafi bir sınıra dönüşme ihtimalinin Gazze’nin bölünmesi yönündeki planları güçlendirdiğini’ belirtti. Şehhat’a göre bu durum, anlaşmanın ikinci aşaması için uygun olmayan bir ortam yaratıyor.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava ise bu ayrıntıların ‘ikincil önemde olduğunu, Washington’ın himayesinde yürüyen bir anlaşma bulunduğunu ve İsrail’in buna uymak zorunda olduğunu’ ifade etti. Mutava, “İkinci aşamanın bu şekilde tartışılması için erken. Çünkü uluslararası kabul gören ve Arap dünyası tarafından desteklenen bir barış planı var; herhangi bir değişiklik kabul edilmeyecektir” dedi.

c
Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Cibaliye'de yıkılmış binaların arasında duran Filistinliler (AFP)

Diğer yandan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, pazar akşamı bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, ‘Gazze Şeridi’nde ateşkesin her iki tarafça uygulanmasını güvence altına almak ve İsrail’in askeri operasyonlarını yeniden başlatmasına gerekçe oluşturabilecek herhangi bir durumu önlemek için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasının gerekli olduğunu’ vurguladı.

Abdulati, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını, İsrail’in ABD planında belirtilen hatlar doğrultusunda Gazze’den çekilmesini öngörmesi ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla ilişkili olması nedeniyle ‘büyük önem taşıyan’ bir dönem olarak nitelendirdi. Bakan, ikinci aşamaya geçiş için ciddi ve hızlı adımlar atılması gerektiğini belirtti.

Abdulati’ye göre ikinci aşamanın hükümlerine uyulmasının temel güvencesi, şu anda ABD’nin -özellikle de Başkan Trump’ın- sürece doğrudan dahil olmasıyla sağlanacak.

Ahmed eş-Şehhat ise ABD’nin ikinci aşamanın başarıya ulaşmasında belirleyici rol oynayacağını, Washington’ın İsrail’in olası manevralarını engellemek için Netanyahu üzerinde gerçek baskı kurması gerektiğini ifade etti.

Mutava da Trump ile Netanyahu’nun aralık ayı sonunda yapacağı görüşmenin, ikinci aşamanın geleceğini ve Washington’ın anlaşmanın ilerlemesi için uygulayabileceği baskının sonuçlarını göstereceğini belirtti.


Yarısı Gazze’de İsrail ateşiyle olmak üzere bir yılda Dünyada 67 gazeteci öldürüldü: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
TT

Yarısı Gazze’de İsrail ateşiyle olmak üzere bir yılda Dünyada 67 gazeteci öldürüldü: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı yıkımdan bir kare (AP)

Dünya genelinde son bir yılda 67 gazeteci, görev başındayken ya da meslekleri nedeniyle hayatını kaybetti. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından bugün açıklanan 2025 bilançosuna göre, bu ölümlerin yaklaşık yarısı Gazze Şeridi’nde İsrail güçlerinin ateşi sonucu gerçekleşti.

RSF, 1 Aralık 2024 – 1 Aralık 2025 döneminin, düzenli veya düzensiz silahlı kuvvetlerin yanı sıra organize suç örgütlerinin suç niteliğindeki uygulamaları nedeniyle gazeteciler için daha ölümcül bir yıl olduğuna dikkat çekti. Raporda, “Gazeteciler ölmez, öldürülür” vurgusu öne çıktı.

Bu açıklama, Cezayir’de bir temyiz mahkemesinin Fransız gazeteci Christophe Gleizes hakkında terörü övmek suçlamasıyla verilen yedi yıllık hapis cezasını onamasından yalnızca altı gün sonra geldi. RSF hâlihazırda 47 ülkede 503 gazetecinin cezaevinde bulunduğunu belirtti. Bu kişilerin 121’i Çin’de, 48’i Rusya’da, 47’si ise Burma’da (Myanmar) tutuluyor. Örgüt ayrıca, bazıları 30 yılı aşkın süredir kayıp olan 135 gazetecinin izine ulaşılamadığını ve çoğunluğu Suriye ile Yemen’de olmak üzere 20 gazetecinin kaçırıldığını kaydetti.

2023 yılı, 49 gazeteci ölümüyle son 20 yılın en düşük seviyesini oluşturmuştu. Ancak İsrail’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısının ardından Gazze’de başlattığı savaş, bilanço trendini tersine çevirdi. RSF’nin güncel rakamlarına göre 2024’te 66, 2025’te ise 67 gazeteci öldürüldü.

RSF Yayın Direktörü Anne Bocandé, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Bu tablo, gazeteci nefretinin ve cezasızlığın kaçınılmaz sonucudur” dedi. Bocandé, hükümetlere “gazetecileri koruma görevine yeniden odaklanma” çağrısında bulunarak, “Gazetecileri hedef haline getirmekten vazgeçmeleri” gerektiğini söyledi.

RSF: İsrail ordusu gazetecilerin en büyük düşmanı

RSF raporu, İsrail ordusunu gazeteciler için ‘en tehlikeli aktör’ olarak tanımladı. Örgüte göre, son 12 ayda Filistin topraklarında 29 medya çalışanı görev sırasında öldürüldü. Ekim 2023’ten bu yana bölgede mesleki faaliyetleri sırasında veya dışında yaşamını yitirenlerle birlikte bu sayı en az 220’ye ulaşmış durumda.

Çatışma bölgelerinde gazetecilerin siviller gibi korunması gerektiğini vurgulayan RSF, İsrail ordusunun gazetecileri hedef aldığı iddialarının “defalarca ve güçlü biçimde” dile getirildiğini ve bu kapsamda savaş suçu şikâyetlerine konu edildiğini hatırlattı.

İsrail ise bu suçlamalara karşılık olarak, hedeflerinin Hamas unsurları olduğunu, Hamas’ın ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak sınıflandırıldığını savunuyor.

İsrail ordusu, örneğin El Cezire muhabiri Enes el-Şerif’in Ağustos ayında beş diğer basın çalışanıyla birlikte İsrail hava saldırısında öldürülmesine ilişkin olarak, El-Şerif’in “gazetecilik kisvesi altında faaliyet yürüten bir terörist” olduğunu iddia etmişti. RSF ise o dönemde, söz konusu suçlamaların “hiçbir temele dayanmadığını” açıklamıştı.

RSF’den Bocandé, gazetecilere yönelik itibarsızlaştırma kampanyalarının işlenen suçları meşrulaştırma girişimi olduğunu söyleyerek, “Ortada yanlışlıkla sıkılmış bir kurşun yok; bu gazeteciler, bölgede yaşananları dünyaya aktarabildikleri için bilinçli biçimde hedef alınıyor” dedi.

Meksika, üç yılın en kanlı dönemi

RSF, Meksika’nın da “son üç yılın en ölümcül dönemini” yaşadığını ve 2025’te dokuz gazetecinin öldürüldüğünü bildirdi. Raporda, ölen gazetecilerin çoğunun yerel gelişmeleri takip ettiği, organize suç yapıları ile siyaset arasındaki ilişkileri ortaya çıkardığı ve öldürülmeden önce açık şekilde tehdit aldığı ifade edildi. Bu durum, 2024’te göreve gelen solcu Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum’un basın güvenliği vaatlerine rağmen gerçekleşti.

Ayrıca, Ukrayna’da üç, Sudan’da dört gazetecinin öldüğü kaydedildi. Raporda, farklı kurumların verilerinde yöntem ve kriter farklılıkları nedeniyle sayılarda değişiklik olabileceği hatırlatıldı.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ise internet sitesinde 2025 yılı içinde şimdiye kadar 91 gazetecinin öldürüldüğünü bildirdi.