Putin’in harita takıntısı ve Büyük Petro’nun gölgesi

Putin, 200 yılı aşkın bir süre sonra Rusya'da iktidarda en uzun süre kalan lideri oldu

İllüstrasyon: Daniel Baxter - Harita: David Rumsey Harita Koleksiyonu
İllüstrasyon: Daniel Baxter - Harita: David Rumsey Harita Koleksiyonu
TT

Putin’in harita takıntısı ve Büyük Petro’nun gölgesi

İllüstrasyon: Daniel Baxter - Harita: David Rumsey Harita Koleksiyonu
İllüstrasyon: Daniel Baxter - Harita: David Rumsey Harita Koleksiyonu

Husam İtani

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün yapılan başkanlık seçimlerinde binlerce muhalifin sandık merkezlerinde protesto gösterileri düzenlemelerine rağmen ezici bir zafer kazanarak iktidarını güçlendirdi. ABD, Rusya’daki devlet başkanlığı seçimlerinin ‘adaletten ve özgürlükten yoksun olduğu’ yorumunda bulundu.

İlk kez 1999 yılında iktidara gelen ve eski bir Sovyet İstihbarat Teşkilatı (KGB) ajanı olan Putin için bu sonuç, Batılı liderlerin Rusya'nın önümüzdeki yıllarda ister barışta ister savaşta olsun daha cesur olacağının farkına varmaları gerektiğini teyit ediyor.

Seçimlerin ön sonuçları, Putin'in (71) Joseph Stalin'i geride bırakarak 200 yılı aşkın bir sürenin ardından Rusya'nın en uzun süre iktidarda kalan lideri olmasını sağlayacak altı yıllık yeni bir başkanlık dönemini kolayca garantileyebileceğini gösterdi. Peki Putin kimdir? Seçim zaferi Rusya'nın tarihinde, haritasında ve çarlığında ne anlama geliyor?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in doğru bir resmini çizmek için atılacak ilk adım, onun doğum tarihini, Sovyetler Birliği dönemi istihbarat servislerindeki kariyerini, eğitim ve iş hayatını bilmek değildir. Onun karakterini anlamak için izlenecek en doğru yol, Rusya'nın haritasına, tarihine ve bunların yüz yılı aşkın süredir nasıl değiştiğine dair derinlemesine bir okuma yapmak olacaktır.

Putin'in, St. Petersburg/Leningrad Belediye Başkanı Anatoli Sobçak’ın yardımcısı olarak kamusal hayata atılmaya karar vermesinden bu yana kendisine tehlikeli bir misyon yüklediği açık. Ancak bu misyon, Soğuk Savaş'ın son yıllarında Almanya'nın Dresden kentindeki KBG karargahında görevli eski ajanın aklının ucundan geçmeyecek boyutlar kazanmış gibi görünüyor. Bugünlerde hafızası zayıflamış olan Sobçak, Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov döneminde hem kulakları hem de gözleri dolduran isimler arasındaydı. Sovyetler Birliği'nde siyaset, medya ve ekonomide daha liberal reformlar yapılması için baskı yapan Sobçak’ın yıldızlığı onu bu çalkantılı dönemde başka bir yıldız adayıyla çatışmaya soktu. Yeni yıldız adayı, Sovyet Komünist Partisi’ne uzun süredir bağlı olan ve eski yoldaşlara ve partideki şahsi geçmişine karşı derin bir düşmanlık besleyen Boris Yeltsin'den başkası değildi.

Putin ve destekçileri Rusya'nın 1990'lı yıllarda yaşadığı zorlu koşullarla ilgili abartılı bir dil kullanıyor.

Putin, St. Petersburg belediyesindeki çalışmaları sırasında, İngiltere Veliaht Prensi Charles ve ABD Başkanı Bill Clinton gibi şehri ziyarete gelen önemli misafirlere eşlik etmek dışında kayda değer bir başarı elde edemedi. Bu bağlamda eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott, yıllar önce ABD’nin PBS adlı televizyon kanalı tarafından yayınlanan ‘Putin Dosyaları’ adlı belgesel dizisinde St. Petersburg’u ziyaret eden ABD’li yetkililerin gezileri ve görüşmeleri sırasında herhangi bir sorun yaşanmamasından sorumlu olan Putin'in, örneğin Clinton'ın ziyareti sırasında ABD Başkanı ile Rus halkı arasında herhangi bir sürtüşmenin yaşanmasını önlemek ve ABD’li heyete bir nevi kuşatma uygulamak için büyük çaba sarf ettiğini belirtiyor. Talbott, bunun başkalarını olayların gidişatından izole etmeye ve çevrelerine gizemli bir hava vermeye çalışan kıdemsiz istihbarat görevlilerinin ve ajanlarının davranışlarını anımsattığını da sözlerine ekliyor.

Putin, 1990'lı yıllarda ‘St. Petersburg Çemberi’ adıyla anılan oluşumun kurulmasında etkili oldu. Bu çemberde Rus Çarlığı döneminin başkenti St. Petersburg’da okuduğu St. Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden arkadaşları ve KGB'den bazı meslektaşları yer alıyordu. Çember, (ya da Putin'in muhaliflerinin tercih ettiği isimle çete) Putin’in Rusya'da önce başbakanlığa, ardından devlet başkanlığına yükselişinde büyük rol oynadı.

Akıp giden doksanlar

Putin’in biyografisinde üzerinde durulması gereken noktalardan biri de 1990’lı yılların onda yarattığı travmadır. Travmanın nedeni, istikrarlı siyasi yapısıyla Sovyetler Birliği'nin çöküşünün bu yapıdan tüketim ve hızlı kar değerlerini yükselten ithal versiyonunda piyasa ekonomisine dayanan diğer yapıya geçmeye çalışan vatandaşların büyük çoğunluğu için psikolojik, davranışsal ve sosyal istikrar üzerindeki olumsuz etkileridir. Bu durum, Ruslar üzerinde, özellikle de hepsi komünist rejim tarafından üretilmiş değilse de bazılarının kökleri yüzlerce yıl öncesine uzanan yerleşik bir gelenekler sistemi içinde çalışmaya alışkın olanlar üzerinde derin bir iz bıraktı.

Putin, Rusya'nın mesajının milli, askeri ve ekonomik olarak uyanık kalmasını gerektirdiğini düşünüyor.

Putin, önce KBG başkanlığına, ardından Rusya'nın Birinci Çeçen Savaşı'nda (1994-1996) aldığı aşağılayıcı yenilgiden ve bu sonucunda ortaya çıkan donuk yetkililerden sonra 1999 yılında başbakanlığa ulaştığında mevcut tablo böyleydi. Yenilgi, Rus ordusunun imajını derinden sarstı. Hatta Rusya’nın toprak bütünlüğü ve Yeltsin'in görevinde kalmasının anlamıyla ilgili soruların ortaya çıkmasına neden oldu.

Dolayısıyla Putin'in başbakanlık görevine yenilginin etkilerini silmeye ve sembollerinden kurtulmaya çalışarak başlaması hiç şaşırtıcı değil. Silahlı Çeçen grupların Dağıstan topraklarına girmesinin ardından Rusya'da gizemli patlamalar meydana geldi. Rusya'nın çeşitli şehirlerinde yaşanan ve yüzlerce kişinin ölmesine neden olan patlamalar hakkında çok şey söylendi. Rus yetkililer, patlamalarla ilgili Çeçen isyancıları suçlarken, patlamalara dair şüpheleri olan çevreler, bu patlamaların Rus teşkilatlarının Çeçenistan’a karşı ikinci savaşın başlatılması için uygun ortamın yaratılması amacıyla devreye girdiğini ima ettiler.

Bu patlamalar furyası uzun sürmedi, zira Putin ve Rusya’nın yeni liderliği Çeçenistan’daki durumu, ülkenin bekasına yönelik bir tehdit olarak görmeye başladılar. Çeçen isyancıların Rusya'nın toprak bütünlüğünü kalıcı olarak parçalamak amacıyla Batı'dan destek aldığına dair haberler yayıldı.

Bu nokta, Sovyetler Birliği deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanması ve Boris Yeltsin dönemindeki kafa karışıklığının ardından Rus devlet bilincinin deyim yerindeyse yeniden yapılandırılması sürecinde çok hassas bir sinire dokunmuştu. Çok sayıda Rus siyasetçi ve düşünür, Rusya'nın kendisini yeni bir şekilde üretmediği sürece ayakta kalamayacağında hemfikirdi. O dönemde pek çok görüş ortaya atıldı. Bunlar arasında yazar Aleksandr Dugin'in öne sürdüğü ve Putin'in de sesini duyduğu ‘Avrasyacılık’ öne çıktı. Dugin'in Avrasyacılık görüşü, Rusya'nın Batı medeniyetine ait olmadığı, Asya ile Avrupa arasında geniş bir coğrafyaya yayılan Rus halkı için Ortodoks Hıristiyan inancının birleştirici rol oynadığı eşsiz bir doku olduğu sonucuna varıyor. Avrasyacılık taraftarları, Rusya’nın Bizans İmparatorluğu'nun mirasçısı (dolayısıyla antik dönemdeki ilk Roma’dan sonra üçüncü Roma, ardından Orta Çağ'daki Konstantinopolis) olduğunu, bu yüzden de Batı’dan ve Doğu’dan birçok tehditle karşı karşıya kaldığını ve Rusya’nın mesajının, milli, askeri ve ekonomik olarak tetikte olmasını gerektirdiğini düşünüyorlar.

Yani Putin, Rus Çarı Büyük Petro'nun Rusya'yı Orta Çağ karanlığından çıkarıp bir dünya gücü olma yolunda ilerlemesi projesini canlandırdı. Rus yöneticiler, siyasi modelleri için ilk kez geçmişten ilham almıyorlardı. Joseph Stalin, Batı Avrupa modernitesinden ortaya çıkan Marksizme ideolojik olarak bağlı olmasına rağmen, Rus prenslere, tüccar ve toprak sahibi sınıfa ve yabancı rakiplerine, özellikle de başkentleri Kazan'daki Tatarlara karşı kazandığı zaferlerden sonra Rus devletinin kurucusu olarak gördüğü Çar IV. İvan'a (Korkunç İvan) büyük bir hayranlık besliyordu.

Putin, büyük ve servet sahibi ülkesini Batı'ya bağımlığından kurtarması gerektiğini düşünüyor.

Büyük Petro’nun Batı'da Rusya'nın medeniyete girmesi gereken kapıyı gördüğü ve Rus soylularının Batılı kıyafetlerine ve sakallarına, Batı’nın mimari ve sanatsal yönlerinin alınmasına bile savaş açtığı biliniyor. Ancak tüm bunları, Rusya'nın Avrupa siyasetindeki ve Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili belirleyici statüsünde kalması konusundaki ısrarıyla bir araya getirmişti ve tıpkı Çariçe II. Katerina (Büyük Katerina) gibi bazılarının neredeyse hiç Rusça konuşmamasına ve Rus kökenli olmamasına rağmen, Rus milliyetçiliğinin üzerlerinde derin bir iz bıraktığı haleflerinin neredeyse hepsi bu yolu izledi.

dfsvfdebfr
İllüstrasyon: Daniel Baxter - Harita: David Ramsey Harita Koleksiyonu

Yukarıda bahsi geçen Rus milliyetçiliğinin bıraktığı derin iz, siyaset bilimci John Mearsheimer gibi bazı Batılı araştırmacıların, Moskova'daki (ve Pekin'deki) politikacıların zihinlerine hâlâ hakim olduğunu söyledikleri ve 19. yüzyıl politikalarına benzettikleri politikalardan hoşlanan Putin’i de etkilemişti. Rus politikacıların etkilendikleri bir diğer düşünce ise Rusya'nın, Napolyon Bonapart ve Adolf Hitler'in yaklaşık 130 yıl arayla gerçekleşen saldırılarının izinde bir Batı saldırısına karşı savunmasız kalacağı inancı. Napolyon Bonapart ve Adolf Hitler'in ortak noktası, iki güçlü Batılı devletten gelmeleri ve Rusya'nın dağların bulunmadığı ve Polonya ile Rusya arasında yer alan bölgede, tüm savunma mevzileri açıktayken orduların hareket etmesini kolaylaştıran ‘Büyük Avrupa Bozkırı’ndaki coğrafi zayıflığından faydalanmalarıydı.

Öte yandan Rusya nüfusunun büyük çoğunluğu ülkenin batı (Avrupa) yakasında yaşıyor. Asya yakası ise coğrafi olarak izole bir yapıya sahipken yaz ve kış aylarındaki sert iklimi nedeniyle neredeyse boş kalıyor. Asya yakasında Rusya'yı geliştirmeye yönelik tüm girişimlerin karşılaştığı büyük zorluklardan bahsetmiyorum bile. Bu yüzden Avrupa Rusyası, Dugin'in sözleriyle Rus tarihinin, kültürünün ve medeniyetinin kuluçka merkezi olmasının yanı sıra en önemlisi olmaya devam ediyor.

Buradan Rusya’nın üç eski Sovyet Baltık ülkesinin NATO üyesi olmasına ve NATO’nun bu sayede genişlemesine karşı gösterdiği aşırı hassasiyeti ve verdiği mücadelenin yanı sıra Gürcistan'ın (diğer konuların yanı sıra) 2008 yılında NATO'ya katılma girişimine verdiği güçlü tepkiyi anlayabiliriz. Daha da önemlisi, Ukrayna'daki mevcut savaşın Rusya ile ikiz kardeşi Ukrayna arasındaki karmaşık tarihi özetlemesi nedeniyle Putin için şahsi bir kriz oluşturduğu söylemek gerçeklerden çok da uzak olmaz.

Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde ‘özel askeri operasyon’ başlattığı Ukrayna'ya girdiğinde Putin'in verdiği röportajlar, yaptığı konuşmalar ve yazılı açıklamaları, ‘Ukrayna diye bir yer olmadığı, aksine çoğunluğu yeniden Rusya’ya bağlanması gereken bir topraklar grubu olduğu, bu topraklarda saf kan Rusların yaşadığı, ancak Lehçe’den etkilenen farklı bir Rusça konuştukları’ şeklinde ifadelerle doluydu. Putin, Sovyetler Birliği liderlerini, Rusya topraklarını Ukraynalılara ve Polonyalılara hediye olarak dağıtmakla suçlayan ifadeler de kullandı.

Büyük ve servet sahibi ülkesini Batı'ya olan bağımlığından kurtarması gerektiğini düşünen Rusya Devlet Başkanı Putin, adımlarını işte bu siyasi ve tarihi arka plan çerçevesinde atıyor. Siyasi ve ahlaki yozlaşmanın kaynağı olarak gördüğü Batı’nın etkisine şiddetle karşı çıkan Putin, Batı’da ‘ahlaksız’ davranışların yaygınlaşmasıyla birlikte siyasetin ve toplumsal normların gerilediğini alaycı bir dille ifade ediyor. Putin'in Batı'ya yönelik bu bakış açısı, Rusya’nın ve Rusya’nın müttefiklerinin, uzun süredir ülkesinin devlet başkanlığı koltuğunda oturan Putin’in Rusya'nın düşmanları olarak gördüğü ülkelere karşı zafer kazanmasının kaçınılmaz olduğu inancını pekiştiriyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



İran, reformistlerin Tel Aviv ile temas kurduğu iddialarını yalanladı

Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
TT

İran, reformistlerin Tel Aviv ile temas kurduğu iddialarını yalanladı

Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)
Tahran'a yönelik İsrail saldırısının gerçekleştiği yerden yükselen dumanların fotoğrafını çeken insanlar, 23 Haziran 2025 (AP)

İran medya kuruluşları, 12 günlük savaş sırasında bazı İranlı yetkililerin İsrail'e mesaj göndererek, İran Dini Lideri’nin hedef alınması halinde ülkedeki liderlik boşluğunu doldurmaya hazır olduklarını bildirdikleri iddialarını yalanladı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Fars Haber Ajansı, ‘İsrail'in toplumda bölünme tohumları ekmek amacıyla reformistlerle ilgili uydurma iddiaları’ hakkında kısa bir açıklama yayınladı.

Açıklamada, “Son günlerde Siyonist varlık, tartışmalı iddialar yayarak 12 günlük savaş sırasında ülke içinde oluşan eşi benzeri görülmemiş birlik ve uyumu bozmak için büyük çaba sarf etti” denildi.

İranlı Öğrenciler Haber Ajansı (ISNA), bu anlatıyı destekleyen platformlar olarak hareket eden muhalif medya kuruluşlarının, iç anlaşmazlıkları körüklemeyi amaçlayan söylentilerin yayılmasına katkıda bulunduğunu belirtti.

Fars Haber Ajansı, yurtdışındaki Farsça yayın yapan medya kuruluşlarını ‘izleyicilerini motive etmek ve İran toplumu içinde bölünmeyi körükleme projesinde başarılı olmak için çeşitli söylentiler yaymakla’ suçladı.

Ajans, özellikle Manoto TV tarafından yayınlanan ve savaş döneminde reformist hareketin önde gelen isimlerinin Siyonist varlık yetkililerine gizli bir mektup göndererek, İran'da rejim değişikliği çabalarına destek istediklerini belirten bir habere atıfta bulundu.

Ajans, bu bağlamda yapılan araştırmaların ‘bu iddianın ilk olarak Siyonist varlığa bağlı hesaplar tarafından ortaya atıldığını ve daha sonra bu projenin medya kolu olarak Manoto TV tarafından büyütülüp desteklendiğini gösterdiğini’ bildirdi.

Fars Haber Ajansı’nda yer alan haberde, “Bu haberin ve son günlerde bu kanallar aracılığıyla yayılan diğer benzer haberlerin yalan olduğuna ve kamuoyunu, özellikle de devrimci kesimi kışkırtmak, yanlış kutuplaşmalar yaratmak ve toplumda fitne ve bölünme ortamı yaratmak amacıyla yayınlandığına şüphe yok” ifadeleri yer aldı.

hy
İran Dini Lideri Ali Hamaney 23 gün sonra ilk kez kamuoyu karşısına çıkarak, cumartesi günü Tahran'da düzenlenen Aşura törenine katıldı. (AP)

ISNA tarafından cumartesi günü sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımda, “Bu haber ve son günlerde ortalıkta dolaşan diğer iddialar doğru değil; özellikle ülkenin devrimci çevrelerinde kamuoyunu karıştırmak, sahte bir kutuplaşma durumu yaratmak ve toplumu gerilim ve bölünmeye doğru itmek için tasarlanmış” ifadesi yer aldı.

Manoto TV cumartesi günü sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, İran ile İsrail arasındaki savaşın ilk haftasında, reformist hareketin önde gelen isimlerinden bir grubun İsrail tarafına bir mektup göndererek, İran'da rejim değişikliği sürecine destek istediklerini belirtti.

Kanal, ‘İsrail'de bilgi sahibi bir kaynak’ olarak tanımladığı kişinin mektubun bir dizi tanınmış reformist tarafından imzalandığını söylediğini aktardı. “Eğer İsrail rejim değişikliğini desteklerse, adaylarımız ülke yönetimini devralmaya tamamen hazırdır” ifadesinin yer aldığı mektupta, İsrail saldırısını kınayan eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ilk Dini Lider’in torunu olan müttefiki Hasan Humeyni ve Evin Cezaevi’nde tutuklu bulunan reformist aktivist Mustafa Taczade başta olmak üzere önde gelen isimlere atıfta bulunuldu.

Bu gelişme, İsrailli ‘Terror Alarm’ hesabının 28 Haziran'da X platformunda yaptığı bir paylaşımda, ‘eski İran Cumhurbaşkanı'nın birkaç gün önce DMO tarafından düzenlenen bir suikast girişiminden kurtulduğunu’ iddia etmesinin ardından geldi.

Hasan Ruhani hükümetinde İstihbarat Bakanı ve Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın özel yardımcısı olan Mahmud Alevi cumartesi günü katıldığı bir televizyon programında, “İsrail Tahran'a girmeye, rejimi değiştirmeye ve İslam Cumhuriyeti'nin sonunu kutlamaya hazırlanıyordu” dedi.

Alevi sözlerini şöyle sürdürdü: “Düşman, durumdan şikâyetçi olan bazı vatandaşların kritik bir anda rejimi terk edeceğini düşündü ama yanlış hesap yaptı. İsrail savaşta üstünlüğü ele geçirseydi yeni bir hamle yapabilirdi. Tabii ki spesifik bir şey öngörmüyorum.”

Geçtiğimiz ay Reuters, Hamaney'in halefinin seçilmesine yönelik yoğun tartışmalara aşina olan beş kaynağa dayanarak en önemli iki adayın 56 yaşındaki oğlu Mücteba ve kurucu liderin (Humeyni) torunu 53 yaşındaki Hasan Humeyni olduğunu aktarmıştı. Mücteba Hamaney ve Hasan Humeyni isimleri şaşırtıcı değil, zira bu iki isim en az 10 yıldır Hamaney'in halefi olma ihtimaliyle ilişkilendiriliyordu. Hasan Humeyni reformcu hareketin favorisi olarak görülürken, Mücteba Hamaney DMO liderliği tarafından destekleniyor.

DMO Siyasi ve İdeolojik İşlerden Sorumlu Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Senayirad, “Siyonist varlığın ya da bu şer ittifakı içindeki müttefiklerinin herhangi bir aptalca eylemi, İran tarafından çöküşlerini hızlandıracak sert bir yanıtla karşılanacaktır” dedi.

İran'ın muhalifleri için olası senaryolardan birinin ‘gri bölgeye’ dönmek ve ‘içerdeki yıkıcı ve hain unsurları’ kullanmak olduğunu söyleyen Senayirad, güvenlik servislerinin ‘savaş sırasında biriken ve halen devam eden deneyim ve hazırlıklara sahip olduğunu’ ifade etti.

Senayirad, “Yakın zamanda keşfedilen ağlar, onlarca yıllık gizli güvenlik ve istihbarat çalışmalarının sonucudur. Son çatışma, savaş sırasında kullanılan bu uyuyan hücreleri izleme fırsatı sağladı. Son tutuklamalar, güvenlik güçlerine gelecekte etkili saldırılar gerçekleştirmelerine yardımcı olması beklenen önemli bilgiler sağladı” ifadelerini kullandı.

Bulunan her ipucunun bu yıkıcı ağların farklı boyutlarının ortaya çıkarılmasına yol açabileceğini ifade eden Senayirad, kurumların daha önce bunlar hakkında kısmi bilgiye sahip olduğunu, ancak son olayların bunları daha geniş bir şekilde açığa çıkardığını açıkladı.

Yerel basına göre DMO dün ülkenin batısında, İran-İsrail savaşı sırasında İsrail bombardımanının vurduğu bir bölgede patlayıcıları imha etmeye çalışan iki üyesinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın DMO'ya bağlı Tesnim haber ajansından aktardığına göre, iki DMO üyesi dün ülkenin batısında bulunan Hürremabad'da Siyonist rejimin saldırısı sonucu geride kalan patlayıcıların bulunduğu bir alanı temizlerken, patlayıcıların infilak etmesi sonucu öldü.

İsrail saldırıları, İran'ın nükleer programındaki üst düzey askeri yetkililerin ve bilim adamlarının ölümüne neden oldu. İran yargısı, savaşın en az 936 kişinin ölümüyle sonuçlandığını bildirdi.