Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.



Türkiye'de doğrudan bir Rusya-Ukrayna yüzleşmesi: Hiçbir ilerleme kaydedilmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 16 Mayıs'ta İstanbul'da Ukraynalı ve Rus müzakereciler arasındaki toplantıya başkanlık ediyor
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 16 Mayıs'ta İstanbul'da Ukraynalı ve Rus müzakereciler arasındaki toplantıya başkanlık ediyor
TT

Türkiye'de doğrudan bir Rusya-Ukrayna yüzleşmesi: Hiçbir ilerleme kaydedilmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 16 Mayıs'ta İstanbul'da Ukraynalı ve Rus müzakereciler arasındaki toplantıya başkanlık ediyor
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 16 Mayıs'ta İstanbul'da Ukraynalı ve Rus müzakereciler arasındaki toplantıya başkanlık ediyor

Bu hafta birçok alanda önemli gelişmeler yaşandı; Rusya ile Ukrayna arasında savaşı sona erdirecek olası bir anlaşmaya varılmasına dair umutlar yükselirken, ABD Başkanı Körfez'e başarılı ve iyi organize edilmiş bir resmi ziyaret yaptı ve uzun zamandır beklenen Suriye'ye yönelik yaptırımlar kaldırıldı.

Rusya, Ukrayna ve ABD temsilcileri 16 Mayıs'ta İstanbul'da bir araya geldi. Görüşmeler, ABD-Ukrayna-Türkiye ve Rusya-Ukrayna-Türkiye olmak üzere iki ayrı üçlü formatta gerçekleştirildi. ABD heyetine Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ukrayna heyetine Savunma Bakanı, Rus heyetine Putin'in danışmanlarından Vladimir Medinskiy başkanlık ederken, Türk tarafını Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil etti.

Bu, 2022'den bu yana savaşan ülkelerin Türk Dışişleri Bakanı'nın başkanlığında bir araya geldiği ilk toplantı oldu. Ancak ABD, Rusya, Ukrayna ve Türkiye'nin yer aldığı dörtlü bir toplantı gerçekleştirilmedi.

Trump, bölge turu sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Putin ve ben görüşmediğimiz sürece hiçbir şey olmayacak” dedi. Bu açıklama gerçeği yansıtıyor gibi görünüyor; zira İstanbul'da yürütülen müzakerelerde taraflar pozisyonları ve şartları görüşseler de başarının anahtarı hâlâ iki liderin elinde bulunuyor.

Alışılmadık, sık sık kuru ve tehditkâr siyasi tarzına rağmen Trump birçok alanda ilerleme kaydediyor. Seçim kampanyası sırasında, göreve geldikten sonra 24 saat içinde Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı bitireceğini defalarca dile getirmişti. Ama savaş bir günde bitmedi. Ancak şubat ayında Oval Ofis'te Trump ve ekibi ile Zelenskiy arasında yaşanan ve uluslararası ilişkiler tarihinin en dramatik ve muğlak olaylarından biri olarak değerlendirilen şok edici olayın ardından yeni bir başlangıç ​​başladı.

Trump, Ukrayna'nın NATO üyesi olamayacağını açıkça belirterek, ülkeye silah sevkiyatını durdurdu. ABD Başkanı Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, mart ayında Riyad'da bir araya gelen ABD-Rusya uzman gruplarının ikili ilişkilerin iyileştirilmesi ve Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi konularını görüşmesinden bir ay sonra Moskova'da Putin ile bir araya geldi.

Trump, X platformundan yaptığı paylaşımda, perşembe gününün “Rusya ve Ukrayna için harika bir gün” olabileceğini belirterek, katliamların durması yönündeki umudunu dile getirdi

Nisan ayında Amerikalı ve Ukraynalı bakanlar, nadir toprak elementleri, petrol ve gaz da dahil olmak üzere Ukrayna'nın doğal kaynaklarına ortak yatırım yapma şartlarını belirleyen bir maden kaynakları anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma Trump'ın seçmenlerine, ABD'nin Ukrayna savaşına harcadığı milyarların elle tutulur getiriler sağladığını söylemesini sağladı.

Geçtiğimiz cumartesi günü, Avrupa Beşlisi olarak bilinen ülkelerin liderleri- Ukrayna, Fransa, İngiltere, Almanya ve Polonya- 12 Mayıs'ta başlamak üzere 30 günlük koşulsuz ateşkes önerdiler. Putin ise buna karşılık ateşkes ilan ederek,15 Mayıs'ta Ukrayna ile Rusya arasında İstanbul'da doğrudan görüşmeler yapılmasını önerdi.

Bunun ardından yoğun bir diplomatik faaliyet yaşandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Putin, Zelenskiy ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile telefonda görüştü. Zelenskiy, X hesabından yaptığı paylaşımda, perşembe günü Türkiye'de Putin'i bekleyeceğini belirterek, “Umarım bu sefer Ruslar bahane aramaz” dedi.

Görsel kaldırıldı.Dışişleri Bakanı Hakan Fidan,16 Mayıs'ta İstanbul'da Türkiye, ABD ve Ukrayna arasında gerçekleştirilen üçlü görüşmeler öncesinde ABD'li mevkidaşı Marco Rubio ile konuşuyor (Reuters)

Trump da X platformundan yaptığı paylaşımda, perşembe gününün “Rusya ve Ukrayna için harika bir gün” olabileceğini belirten bir mesaj paylaşarak, katliamların durması yönündeki umudunu dile getirdi. “Bunun başarılmasını sağlamak için her iki taraf ile de çalışmaya devam edeceğim. Önümüzdeki hafta büyük bir hafta olacak” diye ekledi.

Bu gelişmeler, Trump'ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni kapsayan Ortadoğu turu ile NATO Dışişleri Bakanları'nın Türkiye'nin ev sahipliğinde Antalya'da yapılan gayrı resmi toplantısına denk geldi. Bu sırada İstanbul toplantısının yapılacağı teyit edilirken, katılımın düzeyi belirsizliğini korudu.

Trump yönetiminin yaklaşımı ile birlikte Ukrayna artık bir barış anlaşması imzalamaya hazır görünüyor, fakat anlaşmanın şartları üzerinde anlaşmak zor görünüyor

Erdoğan, Türkiye'nin, liderleri barış görüşmeleri için ağırlamaya hazır olduğunu açıkladı. Hatta bir ara Trump'ın Ortadoğu turunun programını değiştirerek Putin ve Zelenskiy'ye İstanbul'da katılacağı yönünde umutlar oluştu. Ancak Putin bizzat katılmadı, dahası Dışişleri Bakanı Lavrov'u değil, danışmanı Vladimir Medinskiy'yi gönderdi. Ukrayna tarafına gelince, Cumhurbaşkanı Zelenskiy, Ankara'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaklaşık 2 saat 40 dakikalık görüşmesinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Rus heyetinin yapısıyla ilgili duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Ancak Trump ve Erdoğan'a duyduğu saygıyı ve barışa olan bağlılığını açıkça göstermek amacıyla İstanbul'a bir heyet göndereceğini söyledi. Zelenskiy, Putin'in savaşı bitirmek istemediğine inandığını da sözlerine ekledi.

Türkiye, 2022'de savaşın başlangıcında diplomatik bir girişim başlatmış ve Antalya ve İstanbul'daki toplantılarla Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmıştı. Karadeniz Tahıl Koridoru ve esir takası konularında anlaşmalara arabuluculuk etmişti. O dönemde iki taraf bir anlaşmaya varmaya çok yaklaşmıştı ancak çabalar başarısız oldu ve Ruslar, Ukraynalılar ile kendilerini savaşmaya teşvik eden Batılı müttefiklerini suçlamıştı. O tarihten bu yana iki ülke yetkilileri yüz yüze görüşmedi.

Savaş sırasında her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Ukrayna, Rusya ile savaşmaya ve ona ağır kayıplar verdirmeye devam etti. Ancak Rusya'nın en büyük tarihi avantajı, yani neredeyse sınırsız sayıda askeri seferber edebilme kabiliyeti, bir kez daha belirleyici faktör haline geldi. Rusya sahada yeniden üstünlüğü ele geçirdi, uluslararası yaptırımlar Rus ekonomisini çökertmeyi başaramadı ve Rus savaş makinesi etkin bir şekilde çalışmaya devam ediyor.

Bu koşullar ve Trump yönetiminin yaklaşımı ile birlikte Ukrayna artık bir barış anlaşması imzalamaya hazır görünüyor, fakat anlaşmanın şartları üzerinde anlaşmak zor görünüyor. Zira Rusya, 2014'te işgal ettiği Kırım'ı ve 2022'de işgal ettiği Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson'u geri vermeyi düşünmüyor. Rusya bu bölgeleri ilhak etti ve Ukrayna'nın NATO üyesi olmaması, ittifakın Rusya topraklarına yakın bir yerde konuşlanmaması, Ukrayna içindeki Rusya karşıtı yapıların tasfiye edilmesi konusunda ısrarını sürdürüyor.

Biden döneminde soğuyan Türkiye-ABD ilişkileri Trump döneminde ısınmaya başladı

Ukrayna ise kaybettiği toprakların büyük bölümünü geri almasının imkânsız olduğunu anlamış olabilir, ancak bunları Rusya'nın dayattığı şartlarla ona devretmeye hazır değil. Yine Zelenskiy, Ukrayna'nın NATO üyeliğinin artık çok uzak bir ihtimal olduğunun farkında, ancak “güvenlik garantileri” elde etme konusunda ısrarcı. NATO'ya üye olamazsa Avrupa Birliği'ne üye olmak gibi bir yolla Batı ile bütünleşmek istiyor.

Trump, Ortadoğu turunun ilk durağı Riyad'da Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması kararını açıklamış, ertesi gün Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya gelmişti.15 Mayıs'ta da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ankara'da ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani ile bir araya geldi. Rubio, görüşmeyi “dostça ve yapıcı” olarak niteledi ve bu Türk yetkililer tarafından da doğrulandı.

Trump, Körfez turu sırasında milyarlarca dolarlık silah ve ticaret, gelecekte ABD'ye yönelik yatırım anlaşmaları imzaladı.

Görsel kaldırıldı.Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, 16 Mayıs'ta Arnavutluk'un başkenti Tiran'daki İskender Bey Meydanı'nda düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı karşılıyor (Reuters)

Bir diğer önemli gelişme ise Netanyahu'nun Trump'ın sabrını sınamaya başlaması, ancak onun yine de İsrail'in çıkarlarını savunmaya devam etmesi. Trump'ın Suriye'ye yönelik girişimleri de İsrail'in güvenliğine bağlıydı. Suriye ve Körfez ülkeleriyle yaptığı görüşmelerde İsrail ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve İbrahim Anlaşmaları'nın genişletilmesinin önemli yer tuttuğu belirtiliyor.

Körfez liderleri ve Cumhurbaşkanı Şara'nın yanı sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugünlerde yıldızdı. Biden döneminde soğuyan Türkiye-ABD ilişkileri Trump döneminde ısınmaya başladı. Başkan Trump, Erdoğan'ı önemli bir lider ve dost olarak tanımlıyor ve Suriye ile Ukrayna da dahil olmak üzere birçok konuda kendisiyle temas kuruyor.

Erdoğan ve hükümetinin iç ve dış baskılar altında olduğu, demokrasiden uzaklaşıp otoriter bir yönetime doğru yöneldiği yönündeki suçlamaların arttığı bir dönemde, Trump'ın dostluğu ve Erdoğan’ın barış arabulucusu imajını oluşturmasına zemin hazırlayan fırsatlar, onun için can simidi oldu.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.