Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.



Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
TT

Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)

Hattab Ebu Diyab

Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki seçmenler, Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) temsilcilerini seçmek üzere 6-9 Haziran tarihleri arasında sandık başına gitmeye hazırlanıyorlar. Parlamento seçimleri, özellikle Ukrayna savaşından sonraki ilk seçim olmasının yanında satın alma gücünün zayıflaması, tarım sektöründeki kriz, göç ve egemenlik tartışmaları ile rakip güçlerin bölündüğü diğer konuların gölgesinde 27 ülkede siyaset sahnesindeki değişimleri izleme fırsatı sunuyor.

Mercek altına alınacak en önemli konu aşırı sağın oy oranı, Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda yeri ve Avrupa'nın iç ve dış politikaları üzerindeki etkisinin boyutu olacak. Aşırı sağın beklenen yükselişi ve Yeşiller ile Liberallerin çöküşünün haziran seçimlerinden sonra Avrupa Parlamentosu'nun yapısını kökten değiştirmeyeceği ve AB politikalarını etkilemeyeceği düşünülse de geleneksel ve aşırı sağcı simalarıyla sağa doğru bu keskin kaymanın etkilerinin orta vadede hissedileceğine şüphe yok.

Avrupa’nın çehresi yeniden mi şekilleniyor?

Avrupa, parlamento seçimlerinin arifesinde, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil. Ekonomik durum, Rusya’nın petrolüne bağımlılığın sona ermesi ve Ukrayna'ya verilen mali, insani ve askeri destekle daha da kötüleşti.

Tüm bunlarla birlikte ticari faaliyetleri düzenlemek için yeni stratejiler geliştirmek, dijital pazar ve yapay zekâ, rekabet gücü krizi, zayıf kalan enerji geçişi (yeni teknolojiler ve yeşil ekonomiye geçiş), jeopolitik ve teknolojik riskler ile bölünmeye neden olan tartışmalı göç politikası gibi başka zorluklar da söz konusu.

Avrupa, egemenlik yaklaşımı konusunda ulusal bütünleşmeden yana olanlarla, AB'nin siyasi birliğini güçlendirmekten yana olanlar arasında bölünmüş durumda. Tartışma artık AB'nin içinde ya da dışında olmakla değil, Avrupa, Avrupa'nın inşası ve dünyadaki yerinin geleceğiyle ilgili yapılıyor.

Seçim sonuçlarının (1979'dan bu yana her beş yılda bir yapılan genel seçimle işbaşına gelen) parlamentonun önümüzdeki beş yıllık gündemini etkileyeceği şüphesiz.  Ancak Avrupa’nın siyasi manzarasının yeniden şekillenmesine yönelik sonuçlara dikkat etmek en önemli konu.

AB üyesi 18 ülkeyi kapsayan son ankete göre parlamentoda çoğunluğu yüksek ihtimalle (720 sandalyeden 398'ine sahip olan) AB yanlısı en büyük koalisyonun alması bekleniyor. Aynı koalisyon mevcut parlamentoda da çoğunluğa sahip. (Merkez sağ) Avrupa Halk Partisi (EPP) 177 sandalye ile koalisyonun birincisi partisi olurken, onu sosyalistler ve liberal demokratlar takip ediyor.

Avrupa, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil.

Anketlere göre AB’nin önde gelen ülkelerinden Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika'da aşırı sağcılar ve muhafazakârlar öne çıkabilir.

sxcdfrgt
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, başkent Budapeşte’de düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 21 Aralık 2022 (AFP)

Başta yeni liberallerin ve yeşillerin Fransa ve Almanya'daki kalelerinde sayısının azalması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un partisinin gerileyerek Marine Le Pen'in partisi (seçim listesi Jordan Bardella tarafından yönetilen) Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) ardından ikinci ya da üçüncü parti olması bekleniyor. Aynı durum, aşırı sağcı çizgideki Almanya için Alternatif (AfD) ile üçüncü sırada yer almak için yarışan Alman Yeşiller Partisi için de geçerli. Almanya Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) birinci parti, Demokratik Sosyalizm Partisi’nin (PDS) ikinci parti olacağı tahmin ediliyor.

Aşırı sağın yükselişinin yansıması

Aşırı sağın, liberallerin, solcuların ve çevrecilerin aleyhine Avrupa Parlamentosu'nda (merkez sağ ve merkez soldan sonra) üçüncü blok haline gelebileceği tahmin ediliyor.

Anket sonuçlarının ve yüzdelerin ötesinde, geniş bir sağ kanat koalisyonu gibi olası ittifakların ortaya çıkma ihtimali halen var. Fakat bu ihtimal, popülist muhafazakârlık ile Avrupa’nın merkez sağı arasındaki karmaşık müzakerelerin sonucuna bağlı. Bu da Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın merkez sağ partisi Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) Partisi’nin merkez sağa kabul edilmesi ve Avrupalı reformistlerin Orban'ın müttefiki İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) Partisi ve Polonya’nın milliyetçi muhafazakâr çizgideki Adalet ve Hukuk Partisi (PiS) ile kucaklaşmasıyla mümkün olabilir.

Tüm bunlara dayanarak, önümüzdeki dönemde güç dengesinin önemli ölçüde değişmeyeceğini söyleyebiliriz. AB yanlısı EPP, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Avrupa'yı Yenile Grubu (Renew Europe) gibi partilerin önümüzdeki dönemde Avrupa metinleri için ortak bir zemin bulma konusunda bolca zamanı olacak.

Sağa doğru olan bu eğilim, yeni küresel güç dengesi ve ABD-Çin iki kutupluluğunun ortaya çıkışıyla ‘güçlü bir Avrupa’ ve jeopolitik bir kutup oluşturma ihtiyacının aciliyet kazandığı bir dönemde, Avrupa projesine daha düşman olan radikal siyasi grupların gücünü de arttıracaktır.

Avrupa deneyiminin geleceği

Avrupa seçimleri nispi sisteme göre yapılır ve kamuoyunun gelişimini ve ulusal meseleler ile Avrupa boyutu arasındaki etkileşimi anlamanın bir yoludur. Son AP seçimlerinde Avrupa Komisyonu kararlarının insanların günlük yaşamlarını ve ekonomilerini etkilemesi ve İngiltere’nin 2016 yılında Brexit (İngiltere’nın AB’den çıkışı) referandumundan sonra öneminin iki katına çıkması nedeniyle çekimser oylar azalmış ve katılım artmıştır.

Ukrayna’da 2022 yılında savaşın başlamasından sonra, Avrupalılar kendi kıtalarında da savaş çıkabileceğini anlayınca, sürdürülebilir barış fikrinin sarsıldığı açıkça ortaya çıktı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı konuşmada zorlukların büyüklüğü ve müdahale edilmemesi bakımından Avrupa'nın ölebileceğini söylemekten çekinmedi. Konuşmasında Avrupa'nın stratejik olarak kırılganlığına dikkat çeken Macron, ABD’nin korumasına olan bağımlılığın devam etmemesi için ortak bir Avrupa askeri gücü kurulması ve nükleer caydırıcılığın füzesavar programlarıyla ilişkilendirilmesi gibi Avrupa’ya dair vizyonunu ve tezlerini ifade etti.

Son yıllarda, Brexit'ten sonra Avrupa’nın iki tabusu yıkıldı. Bunlardan ilki, üye bir ülkenin AB’den ayrılması, ikincisi ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkim olan kalıcı barış ve istikrar fikrinin yerle bir olmasıydı.

AB üyesi 27 ülkenin seçim kampanyalarındaki tartışmalar, bazıları hassas ve bölünmeye neden olan çeşitli konular üzerinde yoğunlaştı. Ancak tüm bunlar, Avrupa fikri yavaş yavaş kök saldıkça ve AB bir gerçeklik haline geldikçe, birçok alana (çevre, ortak tarım politikası, sanayinin teşviki, ortak savunma, enerji, işgücü vb.) müdahale ettikçe ve kararları insanların hayatlarını etkiledikçe, zaman faktörünün Avrupa deneyiminin güçlendirilmesi lehine işlediğini gösterdi. Bununla birlikte Avrupa yasaları çoğu zaman üye ülkelerin yasalarının, kendi ulusal anayasalarının önüne geçebiliyor.

dcvfv
RN lideri Marine Le Pen, düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 24 Kasım 2023 (EPA)

Avrupalı seçmenlerin öncelikleri arasında, Avrupa'nın ‘gücüne’ ve uluslararası sahnede etkili bir jeopolitik kutba dönüşmesine odaklanmadan önce; göç, güvenlik, sosyal reformlar ve iklim değişikliği gibi insanların günlük hayatını ilgilendiren konular yer alıyor.

Yaklaşan AP seçimleri, kimilerinin ortak pazar ve ekonomik birlik konusundaki başarılarından dolayı övdüğü, kimilerinin ise sadece bir ‘uluslar ve devletler birliği’ olmasını istediği, kimilerinin de kendi kaderini tam olarak tayin edemeyen minyatür bir Birleşmiş Milletler (BM) örgütü yerine ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olmayı arzuladığı Avrupa deneyiminin geleceğine ilişkin tartışmaların çözümüne katkı sağlayacak gibi görünmüyor. Tüm bunların arkasında ise güç sahibi bir Avrupa'nın önünde duran, ulusal öncelikler ve ideolojik çelişkiler yatıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Üniversite öğrencilerinin devriminin neden bir faydası yok?

Danimarka’nın başkentindeki Kopenhag Üniversitesi kampüsünde bir öğrenci kampı, 6 Mayıs Pazartesi (Reuters)
Danimarka’nın başkentindeki Kopenhag Üniversitesi kampüsünde bir öğrenci kampı, 6 Mayıs Pazartesi (Reuters)
TT

Üniversite öğrencilerinin devriminin neden bir faydası yok?

Danimarka’nın başkentindeki Kopenhag Üniversitesi kampüsünde bir öğrenci kampı, 6 Mayıs Pazartesi (Reuters)
Danimarka’nın başkentindeki Kopenhag Üniversitesi kampüsünde bir öğrenci kampı, 6 Mayıs Pazartesi (Reuters)

Emced İskender

Amerikan üniversitelerindeki öğrenci protestoları, üniversite öğrencileri ve sendikaların "Beşinci Cumhuriyet"in kurucusu başkan Charles de Gaulle'ün temsil ettiği otoriteye karşı ayaklanmasıyla Fransa'yı sarsan ve başkanın istifasına yol açan "Mayıs 1968" olaylarını hatırlattı. O dönemde Fransız ayaklanması, Amerika Birleşik Devletleri'nde Vietnam'daki savaşa karşı çıkan bir gösteri dalgasıyla aynı zamana denk gelmişti. Pek çok Batılı ülkeye yayılan bu hareketten birkaç ay önce, tam olarak Ocak 1968'de “Prag Baharı” yaşanmıştı. Çekoslovakya, yörüngesindeki ülkelerde her türlü özgürlüğe düşman olan Sovyetler Birliği'nin pençesinden kurtulmayı talep eden bir halk hareketine sahne olmuştu. Batı demokrasilerinde gösterilere komünist partiler ile Avrupa ve Amerikan solu öncülük ediyordu. Prag Baharı’nda ise Çekoslovak Komünist Partisi Genel Sekreteri Alexander Dubček, halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin reformlar uygulamaya çalışmış ve Komünist Partinin toplum üzerindeki vesayetini kaldırma sözü vermişti. Batı ülkelerindeki gösterilerin gürültüsü demokratik kurumların mekanizmaları tarafından kontrol altına alınırken, ​​Prag Baharı’nın tomurcuklarını ezmeyi Sovyet tankları üstlendi. Hayaller, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Moskova'da komünizmin yıkılmasıyla gerçekleşen "Kadife Devrim"e kadar gömüldü.

Mevcut “üniversite devriminin” başlığı, İsrail'in Gazze savaşındaki vahşetini protesto etmek, Filistin halkıyla dayanışmak ve bağımsız bir Filistin devleti kurma ilkesini desteklemektir. Arap dünyasında da, farklı başlık ve sloganlarla da olsa, 1968 ve 2024 olaylarına eşlik eden benzer hadiseler bulmak mümkün. Ekim 2019'da Lübnan ve Irak'ta, yozlaşmış idareden kurtulma özlemi, rejimin yapısını değiştirme isteği taşıyan ve İran'ın iki ülkenin içişlerine müdahalesini kınayan geniş çaplı halk gösterileri patlak verdi. 1968, 2019 ve 2024 yıllarındaki tüm devrimlerin, bazı farklılıklarla da olsa, istenilen sonuçlara ulaşmadığı sonucuna varılabilir. Bunlar hükümetlerde çatırdamalara neden olan ancak onları deviremeyen, yerine alternatif bir otorite getiremeyen hareketlerdir. Nitekim Fransa'da de Gaulle istifa etti ama güvendiği yardımcısı Georges Pompidou başkanlık görevini üstlendi. ABD'de başkan Richard Nixon'ı deviren Vietnam Savaşı karşıtı gösteriler değil, "Watergate skandalı"ydı. Hem Lübnan hem de Irak’taki "Ekim Hareketi" belirli siyasi sonuçlar ile sınırlı kaldı ve bunlar da her iki ülkede "derin devlet" tarafından hızla çökertildi. Öte yandan, bugün dünyayı kasıp kavuran Amerikan “üniversite devrimi” ve Filistin yanlısı gösteriler de ne İsrail hükümetinin tutumunu değiştirdi ne de Washington'da bir dönüşüme neden olacak gibi görünüyor. Önümüzdeki Kasım ayında, ya polis gücüyle oturma eylemlerinin sona erdirilmesini haklı gören Joe Biden Beyaz Saray'da kalacak ya da Amerikan solunun muhalifi ve İsrail'in sonuna kadar destekçisi olan Donald Trump geri dönecek. Peki, yarım yüzyılı aşkın süredir "öğrencilerin ve değişimcilerin devrimleri" neden otoritelerin yapısında yalnızca çizikler ve dar gedikler bıraktı?

Bu "devrimler" fikri kaynaklardan yoksun değildi ve büyük filozoflar, düşünürler ve hükümetlerin kararlarını etkileyen ve kamuoyunu şekillendiren büyük bir uluslararası gazete grubu tarafından savunuluyordu. Başarısız olmalarının nedenlerine verilecek cevaplardan biri de söz konusu devrimlerin istikrarlı temellere sahip partiler oluşturamaması olabilir. Bu nedenle hızla kendilerinden daha fazla siyasi ve tarihsel meşruiyete, kendi örgütsel çerçeveleri içinde sembolleri ve liderleri yeniden üretmeye yönelik köklü mekanizmalara sahip olan partilerin elindeki kartlara dönüştüler. Lübnanlı akademisyen, siyasetçi ve diplomat Gassan Selame, gösteri yapan, "X" platformunda tweet atan ile sandığa oyunu atanın mutlaka aynı kişi olması gerekmediğini söylüyor. Selame'ya göre sosyal medya, toplumlara "yatay seferberlik" hastalığını bulaştırıyor ve bir yönetim programı oluşturmaktan veya yeni liderler yetiştirmekten aciz olduğu için de hayal kırıklığına ve kırgınlığa neden oluyor. Fransa'da "68 Mayıs"ın en önde gelen öğrenci devrimcilerinden biri, "anarşist-sosyalist" olmakla övünen Daniel Cohn-Bendit adında bir Alman Yahudisiydi. Bu hadiseler sırasında edindiği şöhret, bugünkü sosyal medya fenomenlerinin şöhretiyle eşdeğer olsa da bugün ondan geriye kalan tek şey “Kızıl Danny” lakabı ile daha sonra "nefret dolu bir provokasyon" olduğunu kabul ettiği, eşit olmayan erkek çocuklar ile cinsel ilişkiyi teşvik eden makalesidir.


Trump'ın gizli belgelerin yasadışı olarak saklanmasıyla ilgili davası süresiz olarak ertelendi

 Eski ABD Başkanı Donald Trump, mahkemeye gitmek üzere Manhattan'daki evinden ayrılırken (AFP
Eski ABD Başkanı Donald Trump, mahkemeye gitmek üzere Manhattan'daki evinden ayrılırken (AFP
TT

Trump'ın gizli belgelerin yasadışı olarak saklanmasıyla ilgili davası süresiz olarak ertelendi

 Eski ABD Başkanı Donald Trump, mahkemeye gitmek üzere Manhattan'daki evinden ayrılırken (AFP
Eski ABD Başkanı Donald Trump, mahkemeye gitmek üzere Manhattan'daki evinden ayrılırken (AFP

Donald Trump'ın gizli belgeleri saklamasıyla ilgili davasını yürüten yargıç, eski ABD başkanının bu davadaki duruşmasını süresiz olarak erteledi.

ABD Bölge Yargıcı Eileen M. Cannon dün (Salı) yaptığı açıklamada, mahkemeye sunulan ön taleplerin çokluğu nedeniyle, 20 Mayıs olarak belirlenen duruşmanın bu tarihte başlamasının mümkün olmadığına hükmetti ve duruşmanın yapılması için yeni bir tarih belirtmedi.


Grossi: İran'la nükleer iş birliği çıkmaza girdi

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami İsfahan'da düzenledikleri basın toplantısında (AFP)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami İsfahan'da düzenledikleri basın toplantısında (AFP)
TT

Grossi: İran'la nükleer iş birliği çıkmaza girdi

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami İsfahan'da düzenledikleri basın toplantısında (AFP)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami İsfahan'da düzenledikleri basın toplantısında (AFP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi, İran'da iki gündür devam eden görüşmelerin gidişatından duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi.

Grossi dün (Salı), Viyana Havaalanı’nda gazetecilere yaptığı açıklamada, Tahran ile nükleer programı konusundaki iş birliğinin ‘tamamen tatmin edici olmadığını’ belirterek ‘mümkün olan en kısa sürede somut sonuçlar’ alınması gerektiğini vurguladı. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Grossi, iş birliğinin ‘pratik olarak çıkmaza girdiğini ve bunun değişmesi gerektiğini’ ifade etti.

Bu açıklama, Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami'nin İran'ın İsfahan kentinde düzenledikleri ve görüşmelerin ‘olumlu ve yapıcı’ geçtiğini belirttikleri basın toplantısından saatler sonra yapıldı.

Grossi ve İslami, UAEA ile Tahran arasında Mart 2023'te imzalanan anlaşmaya, özellikle de beyan edilmemiş sahaların açık bir şekilde soruşturulmasına bağlılıklarını bir kez daha yinelediler.

“Ortak anlaşmamız angajman için iyi bir temel oluşturuyor ve bu yolun İran ile UAEA arasında bir yol haritası olduğunu vurguladık” diyen İslami, UAEA'nın ‘İsrail'den gelen düşmanca imalara’ bel bağlamasına tepki gösterdi.

Grossi ise 2023 anlaşmasının şartlarının halen geçerli olduğunu belirtti. Ancak UAEA ile Tahran arasındaki ilişkilerde üçüncü tarafların herhangi bir etkisinin olduğunu reddederek, ‘daha ileri adımların’ belirlenmesi gerektiğini vurguladı.


İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
TT

İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)

İsrail ordusu bugün (Çarşamba) Gazze Şeridi'ne insani yardım götürmek üzere Kerem Şalom kapısının yeniden açıldığını duyurdu.

Ordu yaptığı açıklamada, Mısır'dan gelen kamyonların gıda, su, barınma malzemeleri, ilaç ve tıbbi ekipman gibi yardımları taşıdığını ve  sınır kapısına geldiğini belirtti.

swefrght6
Bir uydu görüntüsü, İsrail askeri araçlarının İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısı yakınındaki bir bölgede toplandığını gösteriyor (AFP)

Axios haber sitesi, Başkan Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan dün yaptığı telefon görüşmesinde, Hamas'ın yakındaki bir İsrail ordusu mevzisine düzenlediği ve dört askerin ölümüyle sonuçlanan saldırısının ardından Pazar günü kapatılan sınır kapısını yeniden açılmasını istediğini bildirdi.


Rakamlarla Gazze’deki yıkım

Gazze şehrinin dörtte üçü yerle bir oldu (EPA)
Gazze şehrinin dörtte üçü yerle bir oldu (EPA)
TT

Rakamlarla Gazze’deki yıkım

Gazze şehrinin dörtte üçü yerle bir oldu (EPA)
Gazze şehrinin dörtte üçü yerle bir oldu (EPA)

İsrail ve Hamas Hareketi arasında yedi aydır devam eden savaş 34 binden fazla insanın ölümüne, çok sayıda inanın yaralanmasına ve açlık gibi felaket boyutlarına ulaşan sorunlara neden olurken, Gazze Şeridi’nde büyük bir fiziksel yıkıma yol açtı.

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) aktardığına göre Gazze'nin uydu görüntülerini inceleyen New York Şehir Üniversitesi'nden (CUNY) Corey Scher, “Hasar oranı daha önce incelediğimiz hiçbir şeye benzemiyor. Şimdiye kadar haritaladığımız her şeyden çok daha hızlı ve kapsamlı” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusunun tankları Gazze'de kara birliklerinin henüz girmediği son yerleşim merkezi olan Refah'a girerken AFP, 7 Ekim'de Hamas'ın saldırısıyla tetiklenen savaşın başlamasından yedi ay sonra bölgenin yerle bir olan görüntüsünü inceledi:

Gazze şehrinin dörtte üçü yıkıldı

Gazze Şeridi, savaştan önce 2,3 milyon insanın 365 kilometrekarelik bir toprak parçası üzerinde yaşadığı, dünyanın en yoğun nüfuslu yerlerinden biriydi.

Corey Scher ve Oregon Eyalet Üniversitesi'nde coğrafya doçenti olan Jamon Van Den Hoek tarafından yapılan uydu analizlerine göre 21 Nisan itibariyle Gazze'deki binaların yüzde 56,9'u yani 160 bin bina ya hasar görmüş ya da yıkılmış durumda.

Scher, en hızlı ve büyük yıkım oranlarının bombardımanın ikinci ve üçüncü aylarında kaydedildiğini söyledi.

Savaştan önce 600 bin kişiye ev sahipliği yapan Gazze şehrinde yıkımın boyutu son derece ciddi. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre şehirdeki binaların neredeyse dörtte üçü (yüzde 74,3) ya hasar görmüş ya da yıkılmış halde.

Beş hastane enkaza dönüştü

Hamas'ın hastaneleri askeri amaçlarla kullandığını öne süren İsrail, savaş sırasında Gazze Şeridi’ndeki hastanelere defalarca kez saldırdı. Hamas ise bu suçlamayı reddetti.

Scher’in aktardığına göre savaşın ilk altı haftasında, sağlık tesislerinin yüzde 60'ı ya hasar gördü ya da tamamen yıkıldı.

Gazze Şeridi’ndeki en büyük hastane olan Gazze şehrindeki Şifa Tıp Kompleksi, ilki kasım ayında, ikincisi ise mart ayında olmak üzere İsrail ordusu tarafından iki kez kuşatıldı ve ağır saldırılara uğradı.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre ikinci saldırı hastaneyi ‘cesetlerle dolu bir harabeye’ dönüştürdü.

AFP tarafından OpenStreetMap projesinden, Hamas’a bağlı Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’ndan ve Birleşmiş Milletler Uydu Merkezi'nden (UNOSAT) derlenen rakamlara göre Gazze Şeridi’nde beş hastane tamamen yıkıldı. BM’nin verilerine göre Gazze’deki her üç hastaneden biri (yani yüzde 28) halen kısmen hizmet veriyor.

Okulların yüzde 70'inden fazlası hasar gördü

Gazze’de çatışmalardan kaçan çok sayıda sivilin sığındığı BM’ye bağlı okullar da ağır hasar aldı.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 563 okuldan en az 408’inin yani yüzde 72,5'inin hasar gördüğünü belirledi.

Bu okullardan 53’ü tamamen yıkılırken, 274'ü saldırılar sırasında çıkan yangın sonucu hasar gördü.

BM, okulların üçte ikisinin yeniden eğitim verebilmesi için tamamen ya da büyük ölçüde yeniden inşa edilmesi gerekeceğini tahmin ediyor.

Öte yandan UNOSAT ve OpenStreetMap verileri, Gazze’deki camilerin yüzde 61,5'inin ya hasar gördüğünü ya da yıkıldığını ortaya koydu.

Almanya’nın Dresden şehrindeki yıkımdan daha büyük bir yıkım

Gazze'nin kuzeyindeki yıkımın boyutu, 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın en tartışmalı saldırılarından birinde Müttefik kuvvetler tarafından bombalanan Almanya’nın Dresden şehrindeki yıkımı geride bıraktı.

Financial Times gazetesinin aktardığı ve ABD tarafından 1954 yılında yapılan bir askeri araştırmaya göre İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında düzenlenen bombardıman, Dresden'deki binaların yüzde 59'una zarar vermişti.

BM Mayın Eylem Servisi'nin (UNMAS) Filistin topraklarıyla ilgili programının başkanı Mungo Birch, geçtiğimiz nisan ayında yaptığı bir açıklamada, Gazze'de kaldırılması gereken moloz miktarının, iki yıldan uzun bir süre önce Rusya tarafından işgal edilen Ukrayna'daki moloz miktarından daha fazla olduğunu söyledi.

BM, bu ayın başlarında savaştan sonra Gazze'nin yeniden inşasının 30 ila 40 milyar dolar arasında bir maliyeti olacağı tahmininde bulundu.


ABD Ordusu, Husiler tarafından Aden Körfezi'ne fırlatılan iki İHA ile karşılaştı ve İHA ise düştü

Kızıldeniz'deki bir uçak gemisinden Husilere saldırmak için havalanan Amerikalı bir savaş uçağı (Arşiv-AFP)
Kızıldeniz'deki bir uçak gemisinden Husilere saldırmak için havalanan Amerikalı bir savaş uçağı (Arşiv-AFP)
TT

ABD Ordusu, Husiler tarafından Aden Körfezi'ne fırlatılan iki İHA ile karşılaştı ve İHA ise düştü

Kızıldeniz'deki bir uçak gemisinden Husilere saldırmak için havalanan Amerikalı bir savaş uçağı (Arşiv-AFP)
Kızıldeniz'deki bir uçak gemisinden Husilere saldırmak için havalanan Amerikalı bir savaş uçağı (Arşiv-AFP)

ABD Merkez Komutanlığı (Centcom) bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Husiler tarafından pazartesi günü Aden Körfezi üzerinde fırlatılan iki İHA'ya güçlerinin karşılık verdiğini, üçüncüsünün ise düştüğünü duyurdu.

"X" platformunda yapılan açıklamada "Amerika, koalisyon güçleri veya ticari gemilerden herhangi bir kayıp veya hasar bildirilmediği" belirtildi. Açıklamada, Husi grubunun dün (Salı) Aden Körfezi üzerinde bir gemisavar balistik füze fırlattığı ama herhangi bir yaralanma veya hasar bildirilmediği ifade edildi.


ABD’den UCM’ye İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarması halinde yaptırım uygulama tehdidi

UCM Başsavcısı Kerim Han (Arşiv - Reuters)
UCM Başsavcısı Kerim Han (Arşiv - Reuters)
TT

ABD’den UCM’ye İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarması halinde yaptırım uygulama tehdidi

UCM Başsavcısı Kerim Han (Arşiv - Reuters)
UCM Başsavcısı Kerim Han (Arşiv - Reuters)

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael McCaul, Axios haber sitesine yaptığı açıklamada, Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi üyelerinin, İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarmaları halinde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) yetkililerine ‘tedbir amacıyla’ yaptırım uygulanmasını öngören bir yasa tasarısı hazırladıklarını söyledi.

ABD Kongresi'nin İsrail destekçisi ve iki partiden (Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti) üyeleri, UCM'nin İsrailli yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkarması halinde, ABD'nin tepkisini çekeceği konusunda daha önce de defalarca kez uyarıda bulundular.

McCaul, Axios’a, Temsilciler Meclisi’nin birkaç Cumhuriyetçi üyesiyle birlikte UCM Başsavcısı Kerim Han'a ulaşarak, İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarılmasının ‘ilişkileri bozacağını’ vurguladıklarını açıkladı.

İsrailli yetkililer hakkında yakında bir tutuklama emri çıkarılıp çıkarılmayacağından emin olmadıklarını ifade eden McCaul, “Bu sadece, eğer böyle bir şey yaparlarsa, yasa tasarısının hazır olduğunu bilmelerini sağlamak için alınan bir tedbir. Mecbur kalmadıkça buna başvurmayacağız” şeklinde konuştu.


İsrail'in kara harekatı: Refah'ta yeraltı tünelleri bulduk

IDF, tank birliklerinin Refah sınır kapısının Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini bildirdi (IDF)
IDF, tank birliklerinin Refah sınır kapısının Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini bildirdi (IDF)
TT

İsrail'in kara harekatı: Refah'ta yeraltı tünelleri bulduk

IDF, tank birliklerinin Refah sınır kapısının Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini bildirdi (IDF)
IDF, tank birliklerinin Refah sınır kapısının Filistin tarafında kontrolü ele geçirdiğini bildirdi (IDF)

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki Refah şehrinin "teröristlerin geçişi için kullanıldığını" savunarak, bu yüzden bölgeye operasyon düzenlendiğini bildirdi. 

İsrail Savunma Kuvvetleri'nden (IDF) bugün yapılan açıklamada, "Refah'ın doğusundaki sınır kapısının teröristler tarafından kullanıldığını gösteren istihbarat bilgileri doğrultusunda bölgeye operasyon düzenlendiği" savunuldu.

Açıklamada, pazar günü Refah sınır kapısı yakınından, Gazze Şeridi ve İsrail arasındaki Kerem Şalom sınır kapısı tarafına saldırı düzenlendiği, olayda 4 İsrail askerinin öldürüldüğü, üç askerin de yaralandığı hatırlatıldı. 

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları da kısa menzilli füzelerle saldırı düzenlendiğini açıklamıştı. 

IDF, Refah sınır kapısının Gazze tarafındaki kısmının ele geçirildiğini bildirdi. Ayrıca buradaki çatışmalarda en az 20 Hamas militanının öldürüldüğü ve aktif olarak kullanılan üç yeraltı tünelinin tespit edildiği öne sürüldü. Hamas'tan iddialara ilişkin henüz açıklama yapılmazken IDF, Kerem Şalom kapısının da kapatıldığını duyurdu.

Diğer yandan Amerikan gazetesi Wall Street Journal (WSJ), ABD'nin İsrail'e göndermeyi planladığı 6 bin 500 Müşterek Doğrudan Saldırı Mühimmatı'nın (JDAM) satışını Refah'a yönelik büyük kara operasyonu sinyallerinin artışından sonra durdurduğunu aktardı.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen yetkililer, Washington'ın bombaları güdümlü hale getiren JDAM ekipmanıyla ilgili süreci ilerletmediği için 260 milyon dolar değerindeki anlaşmanın duraksadığını söyledi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Kongre yetkilisi, bunun "alışılmadık bir durum" olduğunu belirtti. Washington merkezli düşünce kuruluşu Ortadoğu Demokrasi Merkezi'nden Seth Binder, Joe Biden yönetiminin "ilk kez böyle bir adım attığına" dikkat çekti. 

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, dünkü açıklamasında silah satışlarının durdurulduğuna dair iddialara yönelik doğrudan yorum yapmayı reddederek, "İsrail'in güvenliğine desteğimiz sarsılmaz" demişti.

İsrail ordusu, dün Refah'ın doğusundaki sivilleri bölgeden çıkarmak için operasyon başlatmıştı. Ordu, broşürler ve telefon mesajlarıyla sivillerin tahliyeyle ilgili bilgilendirildiğini belirtmişti. IDF, en az 100 bin kişinin şehrin kuzeyinde hazırlanan Mavasi "insanı bölgesine" gönderileceğini açıklamıştı. Kaç kişinin buraya sevk edildiği henüz bilinmiyor.

Refah'ın doğusunda yaşayan Muhammed Ganim, ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'e "Bize burayı terk etmemiz gerektiğini söyleyen broşürlerden verdiler. 17 yıldır yaşadığım evimi bırakmak zorunda kaldım. Çocuk, yetişkin, militan ya da sivil ayırmadan tüm bölgeyi bombalıyorlar" dedi.

Adını paylaşmayan bir başka Filistinli kadın da "Burada güvende değiliz. Gitmek zorunda kaldık" ifadelerini kullandı.

Refah'ın doğusuna düzenlenen kara harekatı, Hamas'ın dün ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini duyurmasının ardından geldi. Tel Aviv yönetimiyse anlaşmayı onaylamadıklarını duyurmuştu. İsrailli bir heyetin bugün Mısır'ın başkenti Kahire'ye giderek anlaşmayla ilgili görüşme düzenleyeceği bildirilmişti.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Wall Street Journal, CNN


İsrail'e Refah'a yönelik saldırısını durdurması için uluslararası çağrılar sürüyor: Daha fazla sivili öldürecek

İsrail'in Refah’a gece boyunca düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin yakınları, Refah Sahra Hastanesi önünde yas tutuyor. (EPA)
İsrail'in Refah’a gece boyunca düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin yakınları, Refah Sahra Hastanesi önünde yas tutuyor. (EPA)
TT

İsrail'e Refah'a yönelik saldırısını durdurması için uluslararası çağrılar sürüyor: Daha fazla sivili öldürecek

İsrail'in Refah’a gece boyunca düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin yakınları, Refah Sahra Hastanesi önünde yas tutuyor. (EPA)
İsrail'in Refah’a gece boyunca düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin yakınları, Refah Sahra Hastanesi önünde yas tutuyor. (EPA)

İsrail'in Refah'a yönelik saldırı kararını geri alması için yapılan uluslararası çağrılar devam ederken, saldırının daha fazla sivilin ölümüne yol açacağı ve insani sonuçlarının yıkıcı olacağı uyarısında bulunuldu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell bugün (Salı) yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a yönelik saldırısının daha fazla sivilin ölümüne yol açacağını belirterek, İsrail'in AB üyesi ülkeler ve ABD'den gelen açık uyarılara rağmen bu saldırıyı gerçekleştirdiğini ifade etti.

Borrell gazetecilere verdiği demeçte, “Refah'a yönelik saldırı, uluslararası toplumun, ABD'nin ve AB üyesi ülkelerin tüm taleplerine rağmen yeniden başladı. Herkes İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan Refah’a saldırmamasını istiyor. Söz konusu saldırının siviller arasında çok sayıda can kaybına yol açacağından korkuyorum. Ne derlerse desinler Gazze Şeridi'nde güvenli bölge yok” şeklinde konuştu.

Guterres

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail'in Refah'ı işgal etmesinin ‘kabul edilemez’ olacağı uyarısında bulundu ve İsrail hükümeti ile Hamas'ı ateşkese varmak için ‘ekstra çaba göstermeye’ çağırdı.

Guterres, İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella'yı kabulü sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Refah'ın karadan işgali, yıkıcı insani sonuçları ve bölge üzerindeki istikrarsızlaştırıcı etkisi nedeniyle kabul edilemez olacaktır. Bugün İsrail hükümetine ve Hamas liderliğine, kesinlikle hayati önem taşıyan bir anlaşmaya varmak için ekstra çaba göstermeleri yönünde çok güçlü bir çağrıda bulundum. Bu kaçırılmaması gereken bir fırsat” ifadelerini kullandı.

BM Sözcüsü Stephane Dujarric, Hamas'ın arabulucuların ateşkes anlaşması önerisini kabul ettiğini açıklamasından kısa bir süre sonra neredeyse tamamen aynı sözleri sarf etti.

Dujarric gazetecilere şunları söyledi: “Bugün Refah'ın doğusu için verilen tahliye emirleri sivillerin çektiği acıları daha da arttıracaktır. Bu büyüklükte bir toplu tahliyenin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün değil.”

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk de Refah'ın doğusunda yaşayanlara yönelik tahliye emirlerini ‘insanlık dışı’ olarak nitelendirdi.

Çin

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian bugün yaptığı açıklamada İsrail'i ‘Refah'a saldırmaktan vazgeçmeye’ çağırdı. Jian, “Çin, İsrail'i uluslararası toplumun taleplerine kulak vermeye, Refah'a saldırmayı durdurmaya ve Gazze Şeridi'nde daha ciddi bir insani felaketi önlemek için elinden gelen her şeyi yapmaya çağırıyor” ifadesini kullandı.

İsrail ordusu dün (pazartesi) sabah Refah'ın doğu bölgelerinde yaşayanlardan bölgeyi boşaltmalarını ve Refah'ın kuzeybatısındaki el-Mevasi'ye taşınmalarını isteyerek, operasyonun 100 bin kişiyi kapsayacağını belirtti.

Hamas dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nde arabulucular tarafından sunulan ateşkes önerisini kabul ettiğini duyurdu. Ancak İsrail, şartların taleplerini karşılamadığını söyleyerek Refah'a saldırmaya devam etti. Diğer yandan İsrail, bir anlaşmaya varmak üzere müzakereleri sürdürmeyi planlıyor.