Netanyahu'nun Refah'a girmeden önceki siyasi ve stratejik hesapları

Olacaklara dair erken konuşmalar, İsrail'in kritik anlarda toplandığı ve devam eden askeri harekatın sadece bir zaman meselesi olduğu gerçeğini unutturabilir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyasi yansımaların tehlikelerine kulak asmadan, mümkün olduğuna inandığı büyük hedeflere odaklanarak yoluna devam edecek. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyasi yansımaların tehlikelerine kulak asmadan, mümkün olduğuna inandığı büyük hedeflere odaklanarak yoluna devam edecek. (AFP)
TT

Netanyahu'nun Refah'a girmeden önceki siyasi ve stratejik hesapları

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyasi yansımaların tehlikelerine kulak asmadan, mümkün olduğuna inandığı büyük hedeflere odaklanarak yoluna devam edecek. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, siyasi yansımaların tehlikelerine kulak asmadan, mümkün olduğuna inandığı büyük hedeflere odaklanarak yoluna devam edecek. (AFP)

Tarık Fehmi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tüm açıklamaları, askeri operasyonun tam olarak tamamlanması için Refah'a girişin teyit edilmesi bağlamında geldi. Netanyahu, kendince Refah'a girilmeden, İsrail'in Gazze Şeridi'nin kaderini belirleyebileceği kapsamlı bir askeri operasyon yapamayacağını düşünüyor. Bu da Refah’a giriş süreciyle ilgili bazı gelişmelere rağmen işlerin belirli ve kontrollü tercihler çerçevesinde ilerlediğini yineliyor. Aslında Netanyahu, İsrail hükümetinin hesapları ve Gazze Şeridi'nin nasıl yönetileceğine ilişkin meydana gelebilecek gelişmelerin sonuçlarını bekliyor. Netanyahu, askeri operasyonun tamamlandığının, Gazze'deki güvenlik ve stratejik düzenlemelerin yönetilmesinde yeni bir aşamanın başlangıcının ilan edilmesini bekliyor. Bütün bunlar aslında Netzarim Koridoru’nun inşasıyla başladı.

Yeni hedefler

İsrail istihbarat servisleri, özellikle de İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) liderleri, Refah operasyonunun sonuçlarının, İsrail'in güvenliği ve başta Mısır olmak üzere komşu ülkelerle ilişkiler üzerinde yol açabileceği olumsuz yansımalarla ilgili sürekli uyarıda bulundu. Buna rağmen Netanyahu, Genelkurmay Başkanlığı'ndan bazı generaller ve Savunma Bakanlığı'ndan bazı danışmanlar bu yolda ilerlemeye devam ediyor. ABD ve İngiltere'nin operasyonun tamamlanmaması yönündeki uyarıları devam etse de Netanyahu ve ekibi, İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad ve Genelkurmay Başkanı tarafından onaylanan belirli bir zamanda gerçekleşebilecek operasyona hazırlık amacıyla siyasi ve güvenlik seviyelerinde daha yüksek düzenlemeler yapmak için çalışıyor. Zira bu düzenlemelerle Refah'ı işgal edecekler. Bu işgal gerçekleşene kadar İsrail hükümeti söz konusu hedefe ulaşmak için çeşitli idari tedbirler alacaktır. Bunlardan ilki Han Yunus ve Gazze şehrinden Refah'a doğru istihbarat ve lojistik tespit operasyonları ve askeri malzeme sevkiyatı gerçekleştirmektir. Şu anda da yaptıkları şey budur. Öyle ki güney tümenlerinden istihbarat ve güvenlik unsurları, Golani Tugayı ve güney yönetiminden ileri birlikler Refah'ın derinliklerine konuşlandırıldı.

İkincisi ise doğrudan sızma yöntemiyle Refah'ın derinliklerinde niteliksel operasyonlar yürütmek olacaktır. Çünkü İsrail, direnişin Han Yunus ve Gazze şehrinde yaşananlardan tamamen farklı çatışmalar düzenleyeceğini bekliyor. Bu yüzden İsrail, Filistinli direnişçileri ve ekipmanlarını izliyor. İsrail güçleri Refah'a en az kayıpla girmek için farklı yönlerde ve temas seviyelerinde hareket edecektir.

Üçüncüsü ise gerçek bir kısıtlama olmaksızın İsrail güçlerinin önünü açmaktır. Aslında şu an bunu da yapmaya çalışıyorlar. İsrail güçlerinin her yöne hareketini kolaylaştırmak için ana ve tali yollar inşa ediyorlar. Böylece İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nin tümünü orta ve batı yönünde ikiye bölerek çeşitli yollardan ve doğrudan hareket edebilecek. Bu da özel topografik karakteriyle Refah şehrine ilerlemek için fırsatlar sunuyor.

Dördüncüsü, ateşkesin ilk aşamasının tamamlanarak yürürlüğe girmesidir. Kuşkusuz bu, İsrail ve askeri operasyonu azami sınırlarına ulaştırmaya hevesli Netanyahu'nun kişisel planlarıyla çelişmeyecektir. Söz konusu durum, önerilen ateşkesle ilgili herhangi bir yetkiyi uygulamaya başlarken bile İsrail hükümetinin önündeki seçeneklerin genişlediğini doğruluyor.

Belirli yollar

Netanyahu, Refah'a girerek gerçekten ulaşılabileceğine inandığı başlıca hedeflere odaklandığı için siyasi yansımaların tehlikelerine kulak asmadan yoluna devam ediyor. İstihbarat servisleri, Muhammed ed-Dayf, Yahya Sinvar, Mervan İsa ve diğerlerinin başını çektiği Filistin direnişi liderlerinin ya da birinci dereceden kadroların Refah'ta bulunmayacağı ihtimali hakkında konuşsa da bu seslere pek kulak verilmiyor. Dolayısıyla Netanyahu’nun ana hedeflerden bahsetmesi kolay olmayacaktır. Gerçekten de Refah'taki askeri operasyonun tamamlanması hayal edildiği gibi sonlanmayacak. İsrail şu anda Gazze Şeridi'nde olanları başarmak için sınırlı bir zaman çerçevesi belirlese de bu daha fazla zaman alacak.

Netanyahu'nun önerisi ve Refah'a girme kararlılığı sadece Gazze direnişi ve direnişin İsrail güçleriyle çatışma ihtimaliyle ilgili sorunlarla karşı karşıya değil. Aynı zamanda dış pozisyonla da ilgili. ABD ve İsrail arasında bir yaklaşım farkı var. Biden yönetimi kongre kararıyla Amerikan silahlarını kullanmamak ya da sivillere zarar vermemek gibi diğer siyasi prosedürler dışında başka önlem alamayacak. Yoğun nüfuslu bir şehirde sivilleri korumak ve onlara yaklaşmamak zor olduğundan bu önlemlerin sembolik olduğu görülecek.

Bu bağlamda İsrail hükümeti, Mısır sınırı boyunca binlerce vatandaşı iç bölgelere, el-Muvasi bölgesine, merkeze ve batı yönüne doğru nakletmeyi hedefliyor. Yani Refah'taki Filistinlilerin mevcut varlığını güvenli bölgelere taşımak istiyor. Ancak asıl soru şu: Bu eylem nasıl gerçekleşiyor? Peki bunu kim yapıyor? İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin derinliklerine girerse ne olur?

Ortada uluslararası müdahaleyi gerektiren onlarca sorun var. Üstelik İsrail hükümeti ve Netanyahu'nun bizzat aşiret üyelerini ve üst düzey aşiret liderlerini bulmaya çalışmasına rağmen henüz tespit edilemeyenler var. Bu da aşiret kesiminin kendi içinde daha fazla bölünmesine yol açtı. Aşiretler, İsrail planını reddeden peş peşe açıklamalar yayınladılar. Bu nedenle Filistinlilerin alternatif yerlere nakli büyük zorluklarla karşılaşmaya devam ediyor. Hükümetin atabileceği herhangi bir adımın sonuçlarıyla yüzleşmek için gerçek bir çözüm bulmak zor gözüküyor.

Alternatifler mevcut

İsrail hükümetinin elinde ufukta görünen bazı alternatifler var. Bir deniz ve hava limanının açılması da bu alternatifler arasında. Bu, Gazze Şeridi sakinlerine yardım aktarmaya başlamak için bekleyen ilgili kurumlarda stratejik düzeyde tartışılan bir öneri. Gönüllü veya zorunlu göç olarak bilinen çerçevede Filistinlilerin yurtdışına taşınmasında hiçbir sakınca yok. Ancak bu durum siyasi, güvenlik ve stratejik değerlendirmeler ışığında dikkate alınmalı. Özellikle de bu bölgede görev yapacak Amerikan güçlerinin varlığı göz önüne alındığında iskele ve limanı devre dışı bırakmak çok fazla çaba gerektirmiyor. Belki de Washington ve Tel Aviv yönetimleri arasında başka amaçlarla ayarlamalar yapılıyor.

Biden yönetimi ile Netanyahu arasında görüş ayrılıkları olduğu yönündeki tüm haberlere rağmen bundan sonra gerçekleşecek ortak koordinasyonun gerçekliğini ortaya koyan bir adım olarak Biden yönetimi, Amerikan karar tasarısının son taslağının ateşkesin derhal uygulanmaya başlanması için diplomatik bir çaba sarf edilmesini işaret etmesiyle Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne başvurdu.

İsrail'in tahminlerine göre ABD, İsrail için açıkça olumsuz bir nitelik taşıyacak başka bir rakip karar tasarısı sunma endişesiyle BM Güvenlik Konseyi'ndeki oylamayı mümkün olduğunca hızlandırarak karar tasarısı üzerinde bir oylama yapmaya çalışacak.

Her halükârda, kuzeydeki eylem, güvenlik ya da stratejik önceliklerin tek taraflı olarak yeniden düzenlenmesi, Refah operasyonunun tamamen tamamlanmasına hazırlık için sonraki diğer adımları dayatacaktır ki Netanyahu'nun planladığı da bu. İsrail, Mısır'la bir çatışmaya girmekten büyük korku duyuyor. Çünkü İsrail’in ana planı Philadelphia (Selahaddin) Koridoru’nu tamamen işgal etmek. Kahire ile Tel Aviv arasındaki mesajlar ve güvenlik toplantıları Kahire'yi Netanyahu’nun planladığı şey konusunda ikna etmiyor. Dolayısıyla bu tür önlemler aslında Mısır'la güvenlik protokolünü dondurmaya ve resmi barış yolunu tehlikeye atmaya yol açabilir.

Hareket yolları

Buna rağmen Netanyahu askeri ve siyasi yoluna devam edecek. Zira İsrail içişleri onunla birlikte çalışıyor. Gerçekleşen ve halen devam eden büyük protestolara rağmen onu destekliyor. ‘Bölgede devletin bekası ve devamı’ sloganını söyleyip duran Netanyahu, bunu destekleyen medya aracılığıyla da bir korku ve panik iklimi yayıyor. Netanyahu, ‘her şeyden önce İsrail'in güvenliği’ seçeneğini ve sürecin bu noktada durdurulamayacağını vurgulayarak, tüm hedeflere ulaşmaya devam etmek ve Hamas hareketinin egemenliğine son vermek gerektiğini ifade ediyor. Bunu engelleyen şey ise tutukluların, Filistinli direniş üyelerinin ve büyük grupların liderlerinin varlığıdır. Bu nedenle, bazı direniş cephelerinin devam edeceği beklentisiyle, direniş tugaylarının ve Gazze Şeridi’nin derinliklerindeki tugayların varlığı sona erene kadar Netanyahu mücadeleye devam edecek. Bu, İsrail'in güvenlik seçenekleri aracılığıyla ele alacağı doğal bir konudur. Direnişin Refah'taki varlığı, askeri operasyonu sona erdirmeyecek olsa bile Netanyahu, Refah'a girip meseleyi çözmek için belirli ve doğrudan bir seçenek üzerinde çalışacaktır. Direniş unsurlarının, özellikle de Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin liderleri yakalanmazsa mevcut ve olası koşullar değişecek. Bu, istihbarat servislerinin liderlerinin daha önce sonuçları konusunda Netanyahu'yu uyardığı bir durum.

Sonuç

Bu çerçevede Netanyahu’nun üzerinde çalıştığı belirli hesaplar var. Netanyahu, sahnede kalmaya devam ederek kişisel hedefleri olduğunu ya da yargılanmaktan korktuğunu teyit etse de İsrail'in yeni parlamento seçimlerine tanıklık edecek. Oldu bitti stratejisinin empoze edilmesi ve kalıcı bir işgal temelinde, Gazze Şeridi’nde veya dışında henüz netlik kazanmamış uluslararası bir ortaklık üzerinden durumun yönetilmesi, Gazze Şeridi'nde askerî harekâta devam edilmesi ve Refah'a girilmesi an meselesi. Bu durum, İsrail'in iç merkezler ve düşünce kuruluşları ile uluslararası muadilleri tarafından yayınlanan fikirlerinin kesişmesinin bir sonucu. Bunlardan bazıları, mevcut koalisyonun bileşenleri içinde herhangi bir gelişme ya da eylem için güçlü bir zemin bulunmamasına rağmen teorik çerçevelere girmektedir. Bütün bunlar esasen Netanyahu'nun çıkarına. Dolayısıyla Netanyahu, onun yönelimlerini destekleyen, Benny Gantz ve Yair Lapid’in temsil ettiği milliyetçi sağ alternatifine güvenoyu verilmesini şimdilik kabul etmeyecek. Savaşın sürdürülmesi ve Gazze Şeridi'ndeki Hamas varlığının bertaraf edilmesi fikrini destekleyen son kamuoyu yoklamalarına göre, her ikisi de savaşı veya çatışmayı yöneterek zafere ulaşamıyor. İsrail halkının çoğunluğu gösterilerde bunu doğrulasa da Netanyahu'nun atacağı adımları destekliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan tercüme edilmiştir.



Beyaz Saray'dan BBC'ye yaylım ateşi: Yüzde 100 yalan haber

1922'de kurulan BBC, 42 farklı dilde yayın yapıyor (AP)
1922'de kurulan BBC, 42 farklı dilde yayın yapıyor (AP)
TT

Beyaz Saray'dan BBC'ye yaylım ateşi: Yüzde 100 yalan haber

1922'de kurulan BBC, 42 farklı dilde yayın yapıyor (AP)
1922'de kurulan BBC, 42 farklı dilde yayın yapıyor (AP)

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısını hedef aldı. 

Telegraph'a röportaj veren Leavitt, BBC'nin araştırmacı gazetecilik programı Panorama'nın, Donald Trump'ın bir konuşmasını kurgulama biçimine tepki gösterdi: 

Dürüstlükten kasten uzak, özel olarak montajlanmış video, BBC'nin yüzde 100 yalan haberden ibaret olduğuna bir kanıt daha sunuyor. Birleşik Krallık'ın müthiş halkının TV ekranlarında kendilerine vakit ayrılmasını hak etmiyorlar. Ne zaman Başkan Trump'la Birleşik Krallık'a seyahat edip otel odamda BBC'yi izlemek zorunda kalsam, Amerika'yı daha iyi, dünyayıysa daha güvenli bir hale getirmekten başka bir şey yapmayan Birleşik Devletler Başkanı'na dair bariz propaganda ve yalanlarıyla günümü mahvediyorlar.

BBC'nin geçen yıl düzenlenen ABD başkanlık seçimlerinden bir hafta önce yayımladığı program bir süredir tartışılıyor.

6 Ocak 2021'deki ABD Kongresi Baskını öncesinde Donald Trump'ın yaptığı konuşmanın montajı eleştiriliyor. 

Trump'ın destekçileriyle ABD Kongresi'ne yürüme sözü verip mücadele çağrısı yaptığı kısımlar videoda yer alırken barışçıl davranmalarını söylediği kısım atlandı. 

Telegraph, BBC'nin bu kurgudan dolayı özür dilemeyi planladığını bildiriyor. BBC Yönetim Kurulu Başkanı Samir Shah'ın Birleşik Krallık Parlamentosu'nun Kültür, Medya ve Spor Komitesi'ne pazartesi günü özürlerini sunacağı aktarılıyor. 

BBC'nin yayın ilkelerinden sorumlu komitesine dışarıdan danışmanlık verirken bu yaz görevden ayrılan Michael Prescott'ın hazırladığı raporda şu ifadeleri kullandığı bildiriliyor.

Görüntüyü Panorama'nın yayımladığı gibi kurgulamak tamamen yanıltıcıydı. Kendisine isyana teşvik suçlamasının federal düzeyde yöneltilmemesinin sebeplerinden biri de, ABD Kongresi'nde kavga etmeleri için destekçilerini doğrudan cesaretlendirmemesiydi.

Birleşik Krallık merkezli gazete, ülkedeki kamu yayıncısının Prescott'ın 19 sayfalık raporunda iki konuda daha eleştirilerle karşı karşıya olduğunu vurguluyor: BBC Arapça'nın Gazze savaşındaki yayın çizgisi Yahudi düşmanı ve Hamas yanlısı bulunuyor ve BBC genelinde LGBT propagandası yapıldığı iddia ediliyor.

Görüş hakkı çerçevesinde kendilerine ulaşan Guardian'a açıklama yapan BBC, "Sızdırılan belgelerle ilgili yorum yapmasak da BBC geri bildirimleri ciddiye alır ve dikkatli bir şekilde değerlendirir" dedi.

Independent Türkçe, Guardian, Telegraph


Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

Arabulucular, Hamas'ın elinde tuttuğu İsrailli rehine cesetlerinin iadesi konusunda ilk aşamada yaşanan karmaşıklıklar nedeniyle, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi çağrısını giderek daha fazla dile getiriyor. Birinci aşama halen bir sonraki aşamanın ayrıntıları üzerinde uzlaşmaya varılamaması gibi karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Tüm bunlar, İsrail’in geçtiğimiz ocak ayında yaptığı anlaşmayı bozması örneğinin tekrarlanabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.

Ocak ayındaki ateşkes anlaşması üç aşamadan oluşuyordu. İlk aşama anlaşmanın imzalandığı tarihte başlamış ve 1 Mart'ta sona ermişti, ancak Hamas ve İsrail ikinci aşamaya nasıl geçileceği konusunda anlaşmaya varamamıştı.

O dönemde Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve hareketin elinde tuttuğu tüm canlı rehinelerin serbest bırakılmasını öngören ikinci aşamaya geçmek istiyordu. Bunun yerine İsrail, savaşı sona erdirme veya güçlerini geri çekme taahhüdünde bulunmadan birinci aşamanın uzatılmasını istedi ve 18 Mart'ta savaşı yeniden başlattı.

Mısır, ‘Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi gerekliliği’ yönündeki çağrısını yineledi. Bu açıklama, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’tan cuma akşamı aldığı bir telefon görüşmesi sırasında yapıldı. Söz konusu ateşkes anlaşması, geçtiğimiz 10 Ekim’de yürürlüğe girmişti.

Ekim anlaşmasının birinci aşaması, askeri operasyonların durdurulmasını, İsrail ordusunun kısmi olarak geri çekilmesini, esir takası anlaşmasını ve Gazze’ye insani yardımların girişini kapsıyordu. Şimdiye kadar Gazze’deki Filistinli gruplar, İsrailli esirlerin 20’sini sağ olarak, 25’inin ise cesedini teslim etti. Ancak Refah Sınır Kapısı hâlâ açılmadı ve İsrail zaman zaman bölgeye hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor.

İsrail Ordu Radyosu’na konuşan bir kaynak, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in, ‘Gazze’deki İsrailli esirlerin tümünün cenazeleri geri alınmadan, Hamas ile yapılan anlaşmanın bir sonraki aşamasına geçilmemesini; ayrıca bölgenin tamamen silahsızlandırılmasına yönelik operasyon tamamlanmadan Gazze’nin yeniden imarına kesinlikle izin verilmemesini tavsiye ettiğini’ belirtti.

İsrail, Gazze Şeridi'nin Filistin yönetimi tarafından yönetilmesini reddediyor ve teknokratik bir komitenin kurulmasını engelliyor, Washington ise uluslararası bir güç kurulmasını istiyor. Gözlemcilere göre, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının kaderi ise belirsizliğini koruyor.

z
İsrail'in yerle bir ettiği evlerin enkazı yakınında oturan Filistinliler (AFP)

Filistinli siyasi analist Ekrem Atallah, “İsrail’le yapılan anlaşmaların aşamalara bölünmesi, İsrail’e bu anlaşmaları bozma imkânı veriyor. Bu durum ocak anlaşmasında olduğu gibi daha önce Oslo Anlaşması’nda da yaşandı. İsrail, askeri gücünü kullanarak ve fiili durumu dayatarak Filistinlilerle adeta oyun oynuyor. Bu nedenle sonraki aşamaya geçmek bir düğüm gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

Oslo Anlaşması, Eylül 1993’te İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalandı. Anlaşma, Filistin özerk yönetimi düzenlemelerine ilişkin ilkeler bildirisinden başlayarak, anlaşmazlıkların çözümü ve bölgesel programlarla ilgili İsrail-Filistin iş birliğiyle sona eren toplam 17 maddeden oluşuyor.

Atallah, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “İsrail'i Ekim anlaşmasının geri kalan aşamalarını uygulamaya zorlamak, arabulucular ve Arap ve İslam ülkeleri aracılığıyla ABD Başkanı Donald Trump'a anlaşmanın geri kalan şartlarını yerine getirme konusunda baskı uygulayarak başarılacaktır. Şu ana kadar, ABD'nin anlaşmayı uygulamaya istekli olduğu söylenebilir” dedi. Mevcut anlaşmanın önündeki engellerden de bahseden Atallah sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunların başında İsrail'in niyetleri, uluslararası gücün ayrıntılarına odaklanılması, görevlerinde değişiklik yapılması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nde güvenlik operasyonları yürütmesine izin verilmesi geliyor. Bu durum, anlaşmayı destekleyen ülkeleri öfkelendiriyor.”

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre, Washington pazartesi akşamı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine, en az iki yıl süreyle görev yapacak bir uluslararası görev gücü kurulmasını öneren bir karar taslağı sundu.

Washington, bu uluslararası gücün oluşturulmasının, anlaşmanın ikinci aşamasına geçilebilmesi için anahtar rol oynadığına inanıyor. Anlaşmanın bu aşaması, yönetişim, silahlar, uluslararası istikrar güçleri ve yeniden inşa konularını kapsıyor.

sdfrgt
Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde imzalanan ateşkes anlaşmasının imza töreninden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Birkaç gün önce, Yedioth Ahronoth gazetesi, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in, Amerikan yönetimiyle Gazze’de İsrail’in hareket özgürlüğünü sağlamasına yönelik bir anlaşma belgesi üzerinde müzakereler yürüttüğünü belirtti. Bu anlaşmanın amacı, İsrail’in hareket alanını belirleyecek bir çerçeve oluşturmak ve uluslararası gücün Hamas’ı silahsızlandırmada başarısız olması durumunda Amerika'nın garanti sağladığı önlemleri belirlemek.

Askeri ve stratejik uzman Tümgeneral Hamdi Behit, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “İsrail ile ateşkes anlaşmalarının ileri aşamalarına geçiş, ‘düğüm’ haline geldi. Bu, İsrail hükümetlerinin anlaşmaları aşamalara ayırmakta ısrar ettiklerinde alıştıkları bir davranış. Mevcut anlaşmayı ilerletme sorumluluğu arabuluculara aittir ve ABD, anlaşmanın garantörü olarak bunu uygulamaya istekli olmalıdır” şeklinde konuştu.

Behit sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Hamas şu anda zor bir durumla karşı karşıya. Çünkü elindeki tüm canlı rehineleri teslim etti ve tüm cesetleri teslim etmeye yakın. Şimdi odak noktası, ikinci aşamaya geçmek ve anlaşmanın şartlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak için kullanılabilecek silahların teslim edilmesi meselesi.”

Birkaç gün önce İstanbul’da, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün, Pakistan ve Endonezya dışişleri bakanlarının katıldığı genişletilmiş bir bakanlar toplantısı düzenlendi. Toplantıda, ateşkesin pekiştirilmesi ve Trump girişimi ile ardından gelen Şarm eş-Şeyh Deklarasyonu’nun uygulanmasının takibi ele alındı. Ayrıca, Riyad'da düzenlenen İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Koalisyon'un son toplantısının sonuçları da müzakere edildi.


Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García
TT

Şara, Beyaz Saray'a gidiyor: Suriye’nin DMUK’a katılması ne anlama geliyor?

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García

Subhi Franjieh

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, iki aydan kısa bir süre içinde ikinci kez ABD'ye gitti. Bu kez Washington’a giden Şeraa, Suriye'nin bağımsızlığından bu yana bir Suriye devlet başkanının Beyaz Saray'a yaptığı ilk ziyareti gerçekleştirdi. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ziyaretin gündeminde neler olacağından bahseden bir açıklamada bulundu ve ziyaretin amaçlarından birinin Suriye'nin ABD liderliğindeki DAEŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyon’a (DMUK) katılması olduğunu belirtti. Bu adımın ‘Washington ile ilişkilerde tarihi bir dönüşüm ve dönüm noktası’ olduğunu söyleyen Barrack’a göre Washington, bu adımı gerçekleştirmek için Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve İçişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin küresel terörist yaptırım listesinden çıkarılması, Şam ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki anlaşmanın uygulanması ve coğrafi ve lojistik açıdan Washington'ın Suriye'deki askeri varlığı için seçeneklerin incelenmesinin yanı sıra Suriye hükümetinin DMUK’a katılımını desteklemek için askeri eğitim ve yeterlik dosyaları dahil olmak üzere yasal ve siyasi engelleri aşmaya çalıştı.

Washington, Suriye'yi DMUK’a dahil ederek birçok hedefe ulaşmayı amaçlıyor ve Suriye hükümeti de bu katılımdan kazanç sağlayacak. Bu adım, bölgedeki gerilimi azaltmak, DAEŞ sorununu sona erdirmek ve Suriye'nin Doğu kampıyla önceki ittifaklarına geri dönmemesini sağlamak açısından hem siyasi hem de askeri olarak her iki tarafa da fayda sağlıyor. Ayrıca İran'ın bölgedeki müdahale yöntemlerini yenilemesini ve Washington ile müttefiklerinin çıkarlarını tehdit etmesini de engelliyor.

Washington neden Suriye'nin uluslararası koalisyona katılmasını istiyor?

Washington, Suriye cumhurbaşkanının Beyaz Saray ziyaretinden önce belirli hedefleri gerçekleştirmek için önemli siyasi baskı uyguladı. Bu hedeflerin başında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Cumhurbaşkanı Şara ve Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab yaptırım listesinden çıkarılması yönünde oy kullanmasından önce aradaki anlaşmazlıkları azaltmak geliyordu.

Jfjj
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper ile yaptığı görüşme sırasında, 12 Eylül 2025 (CENTCOM/Suriye Cumhurbaşkanlığı)

İkinci hedef, Washington ve DMUK’un Suriye'de DAEŞ karşıtı askeri operasyonlar için üs olarak kullanması ve Ortadoğu'daki Suriye ve DMUK’a lojistik destek sağlaması beklenen hükümet bölgelerindeki belirli askeri noktaların saha araştırmasını yapmaktı. Washington ayrıca bu askeri varlığı, Şam ile müzakerelerin ilerlemesini engelleyen İsrail'in endişelerini hafifletmede ve bölgedeki herhangi bir askeri varlığın, Washington ve Batı'daki müttefiklerinin çıkarlarını, özellikle de Rusya'nın varlığını etkilemesini önlemede etkili bir faktör olarak görüyor.

DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.

Bunun yanında Washington'ın Suriye’de askeri bir üssünün bulunması, ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) yeni Suriye hükümetine yönelik olumlu tutumundan endişe duyduğu için, ABD yönetimi içindeki görüş ayrılıklarını azaltmayı amaçlıyor. Bu yüzden operasyonları koordine etmek için Suriye hükümeti kontrolündeki bölgelerde DMUK için bir üssün bulunması, Pentagon ve DMUK’un bazı üyelerinin endişelerini hafifletecek. Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre DMUK’tan bir heyet yakın zamanda Dumayr Askeri Havaalanı, es-Sin Askeri Havaalanı ve bazı yakın askeri üsler dahil olmak üzere birkaç askeri bölgeyi ziyaret etti. Bu havaalanlarının bulunduğu coğrafya, DEAŞ’ın çok aktif olduğu Suriye’nin el-Badiye (çöl) bölgesine açıldığı için birkaç açıdan stratejik öneme sahip. Suriye'nin güneyi ile Lübnan sınırına yakın et-Tanf Askeri Üssü’ne bağlanan uluslararası yol üzerinde bulunuyor. Al Majalla kaynakları, özellikle DMUK heyeti bu ayın başlarında ikinci kez ziyaret ettiği es-Sin Askeri Havaalanı'nın Dumayr Askeri Havaalanı'ndan daha fazla ilgi göreceğini tahmin ediyor. Heyetin havaalanı ve çevresindeki coğrafyayı kapsamlı bir şekilde incelemesi, DMUK’un havaalanına yakın gözlem noktaları kurmak istediğini ve bu havaalanının DMUK operasyonlarının ana üssü olacağını gösteriyor olabilir. DMUK için bir üs kurma kararı halen tartışılıyor olsa da Al-Majalla'ya konuşan bazı Batılı kaynaklar, bu konuda önümüzdeki dönemde hızlı ilerleme kaydedileceğini ve fiili adımların Suriye'nin resmi imzasıyla bağlantılı olacağını öne sürdü.

Washington, başından itibaren Suriye'ye destek vermek için bazı koşullar koydu. Bunların başında Suriye'nin DMUK’a katılımı geliyor. Bunun yanı sıra, Suriye ordusundaki yabancı savaşçılar sorununu çözmek, İran'ın Suriye topraklarına daha fazla girmesini engellemek, uyuşturucu ticaretiyle mücadele etmek, İsrail ile müzakere etmek ve Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlamak gibi bazı konular da bulunuyor.

Kfjf
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke’ye bağlı Samandağ’da (Suveydiye) petrol sahalarının yakınlarında devriye gezen ABD askerleri, 13 Şubat 2021 (AFP)

Suriye'nin DMUK’a katılması, Washington ve Batı'ya birçok siyasi ve askeri kazanım sağlıyor. Suriye hükümeti, terörle mücadelede resmi olarak bir ortak olacak ve bunu başarmak için, yabancı savaşçıların dosyalarını kapatmak, orduyu ve terörizm konusunda uzmanlaşmış güçleri yeniden yapılandırmak, DMUK ile bilgi paylaşmak ve DMUK güçlerinin Suriye hükümeti ile koordineli olarak operasyonlar yürütmesine izin vermek için içeride bazı adımlar atması gerekiyor. Suriye’nin DMUK’a katılımı, doğal olarak Suriye ordusu ile DMUK güçleri arasında eğitim ve koordinasyonun yanı sıra, aynı konuda Suriye ve Irak hükümetleri arasında koordinasyon kurulmasını da gerektirecek. Bu durum, Suriye-Irak sınırında konuşlu İran bağlantılı milislerle mücadelede iki hükümet arasında iş birliği kapısını aralayabilir. Bunun yanında bu katılım, Suriye'deki DMUK güçlerinin askeri varlığına meşruiyet kazandıracak ve bu da Washington ve müttefiklerine bölgede meşru siyasi ve askeri ağırlık kazandıracak. Aynı zamanda uzun vadede radikal akımların bölgeye geri dönmesini engelleyecek ve Suriye'yi geleneksel Doğu kampından çıkaracak.

Suriye hükümeti karar aşamasında

Suriye hükümeti, özellikle Savunma ve İçişleri bakanlıkları, son iki ay içinde Suriye'nin uluslararası koalisyona katılımını, bunun en iyi şekilde gerçekleştirilmesinde ortaya çıkabilecek faydaları ve engelleri tartışmak üzere birkaç toplantı düzenledi. Suriye’nin DMUK’a katılımının birçok faydası var. Bunlar arasında hükümetin meşruiyeti, koalisyonla ortaklık ve SDG ile müzakereler üzerinde yaratacağı etki sayılabilir. Zira SDG, DMUK’un Suriye'deki tek ortağı olmaktan güç alıyor. Savunma Bakanlığı'nın elde edeceği faydalar arasında, DEAŞ saflarında yer alan veya daha önce almış kişilerle ilgili DMUK’un elindeki bilgilere erişim yer alıyor. Bakanlık böylece kendi bünyesine katılmak isteyen kişiler üzerinde güvenlik kontrolleri yapma konusunda içsel bir güç kazanacak. Aynı durum İçişleri Bakanlığı için de geçerli. DMUK’un terörle mücadelede ortak olarak Suriye’ye sağlayacakları arasında eğitim ve silahlanma gibi askeri kazanımlar da bulunuyor.

Ancak bazı engeller de yok değil. Her iki bakanlığın en önde gelen isimleri Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılmasını destekliyor olsa da bu adıma karşı çıkan daha az etkili taraflar da var. Bunlar arasında, bu adımın kendileri için fiilen sonun başlangıcı olacağına inanan yabancı savaşçılar da bulunuyor. Belki de bir süre önce Fransız kampında yaşananlar, bu muhalefet akımlarının varlığının bir göstergesidir. Bu yüzden Suriye hükümeti, bu akımların varlığını dikkate almakta ve onları Suriye devletiyle yüzleşemeyecek kadar zayıf bulsa da DEAŞ’ın bu unsurları kendi çıkarları için kullanacağı ve onları kendi saflarına katacağı endişesiyle, onları kontrol altına alacak bir plana ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor. SDG dosyası da Suriye hükümeti tarafından incelenen engellerden biri. SDG üyeleri, Washington tarafından terörle mücadele için eğitilmiştir ve Washington, Şam hükümeti ile koordinasyon pahasına, bu unsurların etkisiz hale getirilmesini ve önümüzdeki dönemde rollerinin iptal edilmesini kabul etmeyecek. Bu yüzden, bu güçleri Suriye ordusu ve İçişleri Bakanlığı'nın terörle mücadele güçlerine entegre etmek için bir formül bulunması gerekiyor.

Kdkd
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi, 14 Mayıs 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre bir sonraki aşamada Suriye hükümeti, SDF ve koalisyon arasında askeri operasyonlarda bir ilerleme ve ortak koordinasyona tanık olunabilir. Eş zamanlı olarak DEAŞ ile savaşmaktan sorumlu SDG'nin başlıca birliklerinin İçişleri ve Savunma bakanlıklarına entegrasyonu için yürütülen müzakereler devam ediyor. Müzakereler, Cumhurbaşkanı Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın uygulanmasına ilişkin iki taraf (SDG ve Şam) arasındaki müzakerelerin sonuçlanmasını bekliyor.

İki bakanlık arasındaki müzakerelerin yanı sıra her iki bakanlık da Cumhurbaşkanı Şara’nın Washington ziyareti ve Suriye'nin DMUK’a resmi olarak katılması için gerekli ön adımları ele almak üzere üst düzey yetkililer arasında iç toplantılar düzenledi. Geçtiğimiz dönemde atılan bu adımlar arasında, Savunma Bakanlığı'nda düzenlenen askeri oryantasyon derslerinde terörle mücadele ve DMUK’la iş birliğinin önemi tartışıldı ve bu adımın DMUK’un Suriye'nin iç işlerine müdahale edeceği anlamına gelmediği, aksine Suriye'nin terörle mücadelede uluslararası toplumun önemli bir ortağı haline geldiği vurgulandı. İçişleri Bakanlığı da terörle mücadele güçlerinin eğitim operasyonlarının yoğunlaştırılmasını onayladı ve son dönemde gerçekleştirilen ortak operasyonlarla uluslararası koalisyonla birlikte hazırlık durumlarını test etti.

Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor.

SDG seçeneklerini değerlendiriyor

Suriye hükümetinin DMUK’a katılımı, SDG’nin iç toplantılarına gölge düşürdü, zira bu adımın doğal olarak uluslararası ivmesinin ve DEAŞ'a karşı savaşta kilit bir ortak olarak kendisine sağlanan desteğin büyük bir kısmını kaybetmeye başlayacağı anlamına geldiğini biliyor. Edinilen bilgilere göre SDG, bu konu ve Şam hükümetine siyasi koruma, lojistik destek, askeri koruma ve hapishaneler açısından kaybedebileceği destek açısından oluşturduğu riskler hakkında birkaç toplantı düzenledi.

SDG, ilk adımın Şam ile müzakere sürecini ilerletmek ve topu Suriye hükümetine atmak olabileceğine karar verdi. Bu yüzden SDG, Suriye ordusu ve terörle mücadele güçlerinde görev almaları için kendi saflarından liderlerin isimlerini önerdi. Ayrıca, SDG birliklerini coğrafi özelliklerini koruyarak Savunma Bakanlığı'na entegre etmek için aşamalı bir plan sundu. Suriye hükümeti bu önerilere henüz yanıt vermedi. Sunduğu formülü, kendisiyle müzakere sürecinde hükümetin belirlediği birçok kuraldan taviz vermek olarak gören SDG, birlikleri için bir dereceye kadar bağımsızlık ve ortak operasyonlarda Washington’ın arabulucu olmasını talep ediyor. Her iki talep de Şam'ın aradığı ordu ve devlet merkezileştirme kavramıyla çelişiyor.

Kfmkx
Cumhurbaşkanı Şara, Şam'da Suriye’nin yerel komitelerinin üyeleri geçici Halk Meclisi’ni seçmek için oy kullandıkları bir sandık merkezini ziyaret ederken, 5 Ekim 2025

ABD, Suriye’de mümkün olan en yüksek istikrarı sağlamak istediğini son haftalarda defalarca SDG'ye bildirdikten sonra, Şam ile bir anlaşma imzalaması için SDG'ye baskı yapıyor. Bu da ABD-İsrail'in Suriye, Lübnan ve Irak sınırındaki İran nüfuzuna karşı herhangi bir eyleminin habercisi niteliğinde. Suriye'de devam eden gerginlik ve istikrarsızlık, Washington'da İran'ın bölgedeki nüfuzunu genişletmesine olanak tanıyacak yeni bir şiddet patlamasının yaşanması endişesini artırıyor. Bundan dolayı ABD yönetimi, Suriye'nin DMUK’a katılmasını, SDG ile Şam arasındaki müzakerelerin hız kazanmasını ve Suriye hükümetine siyasi ve ekonomik destek sağlamasını istiyor.

DMUK ve DEAŞ'a karşı 11 yıllık savaş

ABD, 10 Eylül 2014 tarihinde, Irak ve Suriye'de DEAŞ’a karşı uluslararası bir koalisyon kurulduğunu duyurdu. O dönemde, Washington muhalefetteki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile müzakereler yürüttüğü için Suriye'deki eğitim programı henüz kesinleşmemişti. Ancak ÖSO, programa katılmayı reddederek görevlerini sadece DEAŞ ile mücadeleyle sınırladı ve Beşşar Esed liderliğindeki Suriye rejimine karşı herhangi bir operasyon yapmayacağını açıkladı. Sonunda Washington, Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) gibi Kürt grupların liderliğinde Suriye Demokratik Güçleri adlı gücü desteklemeye karar verdi.

Hapishaneler konusu, eskiden DAEŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle, hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor.

O zamandan beri DMUK’un operasyonları, Suriye'deki DEAŞ kalıntılarını ortadan kaldırmaya ve örgütün bölgede yeniden güç ve nüfuz kazanmasını engellemeye yönelik oldu. DMUK ve SDG yabancı, Arap ve Suriyeli DEAŞ liderlerini ve üyeleri için çeşitli hapishaneleri kullandı. Bu hapishanelerin başında Haseke'deki es-Sina Hapishanesi ve Rakka'daki Merkez Hapishanesi geliyor. Çatışmalardan kaçan yabancı uyruklu DEAŞ üyelerinin aileleri ve siviller, önce el-Hol Mülteci Kampı’na, ardından Suriye'deki Roj Mülteci Kampı’na yerleştirildi. Hapishaneler konusu, eskiden DEAŞ üyesi olan ve çatışmalar veya sonraki güvenlik operasyonları sırasında tutuklanan binlerce savaşçının varlığı nedeniyle hem yasal hem de güvenlik açısından hâlâ çetrefilli bir sorun olmaya devam ediyor. Washington, ülkelere hapishanelerdeki vatandaşlarını geri göndermeleri için baskı yapmaya çalışıyor. Ancak bazı ülkeler başka bir seçeneğin de uygulanabilir olduğunu, yani Suriye DMUK’a katılırsa, farklı milletlerden olan DEAŞ üyesi tutuklar, işledikleri suçların Suriye topraklarında işlendiği gerekçesiyle Suriye yasalarına göre Suriye'de yargılanabileceklerini düşünüyor. Suriye hükümeti, yaptığı toplantılardan birinde, örgütün savaşçılarına özel bir hapishane kurulması olasılığını inceledi. Bu hapishane Suriye tarafından yönetilecek ve uluslararası koalisyonla koordineli çalışacaktır. Bu durumda, bu ülkeler için mülteci kampları sorunu çözülmesi gereken bir sorun olmaya devam ediyor. Söz konusu ülkeler, bu sorunu DEAŞ saflarındaki mahkumlar ve eski savaşçılar sorunundan daha az karmaşık olarak görüyor.