FBI, Filistin yanlısı paylaşımları nedeniyle Müslüman kadını sorgulamak istedi

Rolla Abdeljawad: Bir Amerikalı olarak çok şaşırdım. Bu çok kaygı verici bir şey

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

FBI, Filistin yanlısı paylaşımları nedeniyle Müslüman kadını sorgulamak istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de Facebook hesabından yaptığı Filistin yanlısı paylaşımları nedeniyle Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ajanlarının sorgulamak istediği Müslüman kadın Rolla Abdeljawad, “Bir Amerikalı olarak çok şaşırdım. Bu çok kaygı verici bir şey.” dedi.

Oklahoma’nın Stillwater şehrinde yaşayan Abdeljawad ve avukatı Hassan Shibly, olay hakkında AA muhabirine konuştu.

Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler üzerine yüksek lisans eğitimi aldığını belirten Abdeljawad, kapısına sabah vakti gelen kişilerin varlığından evdeki köpeğinin havlamasıyla haberdar olduğunu, önce kim olduklarını anlayamadığını, kendilerini FBI olarak tanıtmalarıyla şoke olduğunu söyledi.

Abdeljawad, ajanların “Facebook’un kendilerine paylaşımlarıyla ilgili ekran görüntüsü gönderdiğini” söylediğini aktararak, “Bildiğim kadarıyla (Facebook’un sahibi) Meta bu şekilde çalışmıyor ama bu konuda hiçbir bilgim yok.” diye konuştu.

FBI ajanlarının kastettiği paylaşımın hangisi olduğu konusunda da “hiçbir fikri olmadığını” vurgulayan Abdeljawad, “Hesabıma gidilerek paylaşımlarıma, içeriklerine kolayca ulaşılabilir. Hiçbir paylaşımım ifade özgürlüğü sınırlamalarını ihlal etmiyor. Özellikle hangi paylaşım için bana geldiler, hiçbir fikrim yok.” dedi

Abdeljawad, şöyle devam etti:

Açıkçası çok şaşırdım. Dünyayı gezmiş bir insan olarak, gittiğim her ülkede beni eşsiz kılan şey Amerikalı olmamdır. Amerika'da ifade özgürlüğünü el üstünde tutarız. Biz bireysel olabiliriz, düşünce polisliğimiz yoktur. Bunlar doğuştan Amerikalı olan şeyler. Dürüst olmak gerekirse, (FBI ile girdiğim) diyalog sırasında, vergi gelirlerinin daha iyi yerlerde kullanılabilecekken nasıl yanlış kullanıldığını düşündüm. Suç işleyen gerçek suçlular varken, bu insanları aramak yerine FBI için bu ne büyük bir zaman kaybı. Dolayısıyla bir Amerikalı olarak çok şaşırdım. Bu çok kaygı verici bir şey.

- “Hiç kimse evinde kendini güvensiz hissedecek noktaya gelmemeli”

Her vatandaşın evinde kendini güvende hissetmesi gerektiğinin altını çizen Abdeljawad, FBI ajanlarının eve geliş şeklinin doğru olmadığını dile getirdi ve “Kendi evimde, kendi topluluğumda kendimi güvensiz hissetmeme neden oldu ve hiç kimse evinde kendini güvensiz hissedecek noktaya gelmemeli.” dedi.

Abdeljawad, sosyal medya platformunu “sessizlerin sesi olmak” için ve eğitim amaçlı kullandığına işaret ederek, Gazze hakkında yaptığı paylaşımlara atfen şunları anlattı:

“Benim platformum sadece sessizlerin adına konuşmak, çok önemli konulara dikkati çekmek için var. Böylece ebeveynler bunun neden başka birinin çocuğunun başına geldiğini anlayabilir, sıradan vatandaşlar modern tarihte görmediğimiz ölçüde başkalarının nasıl acı çektiğini anlayabilir. Bu, tırnak içinde ‘çatışma’ diyeceğim ama dürüst olmak gerekirse gözlerimizin önünde olan en vahşi bir soykırımdır. Benim ise en az katkıda bulunabileceğim şey bu. Yani sadece bilgi aktarıyorum ve düşüncelerimi söylüyorum.”

Gazze'de her dakika çocukların, masum insanların öldürüldüğünü ve bunun için vergi paralarının kullanılmasının kesinlikle yanlış olduğunu vurgulayan Abdeljawad, “Amerikalı dostlarıma tavsiye edeceğim tek şey, gözünüzü korkutmalarına izin vermeyin. Bir anayasamız var. Konuşma özgürlüğümüz var. Kendinizin ve kendisini savunamayanların savunucusu olmalısınız.” ifadelerini kullandı.

- “Hakları anlayacak ve savunacak daha fazla insana ihtiyacımız var”

Abdeljawad’ın avukatı Hassan Shibly de ABD hukuk sistemine göre FBI’ın bu şekilde sorgulama yapmaya hakkı olmadığına dikkati çekerek, “Amerikan yasalarına göre, bu bir yabancı veya FBI olabilir, evinize gelip kapınızı çalan, size sorular sormaya çalışan birine özellikle bir avukat olmadan, konuşmayı reddetme konusunda mutlak hakkınız vardır.” dedi.

Shibly, ifade özgürlüğünün Anayasa tarafından korunduğunu hatırlatarak, “Eğer FBI, ifade özgürlüğünü kullandığı için onu hedef alıyorsa, o zaman onun haklarını ve korumaya yemin ettikleri ABD Anayasası'nı kısıtlıyorlar. Bu çok endişe verici.” diye konuştu.

Müvekkilinin FBI'ın karşısında haklarını bilerek ve kullanarak konuşmayı reddetmesinden memnun olduğunu söyleyen Shibly, “Hakları anlayacak ve savunacak daha fazla insana ihtiyacımız var, aksi takdirde bu hakların hiçbir anlamı kalmaz.” diye konuştu.

Shibly, FBI’ın seçiminde Müslüman karşıtlığına (İslamofobik) yönelik bir tavır olup olmadığı sorusuna da şöyle cevap verdi:

Şu bir gerçek ki FBI orantısız bir şekilde Amerikalı Müslümanları hedef alıyor. Amerikalı Müslümanlar, istatistiksel olarak çok daha düşük suç ve şiddet oranlarına sahip, ABD’deki topluma muazzam katkılarda bulunan güzel bir topluluk. Ancak yine de FBI, Amerikan Müslüman toplumunu hedef almak için çok fazla çaba ve kaynak harcıyor. Ve bence açıkça, bu sadece ajansın bir şeyler yapıyormuş gibi görünme ve bireylerin terfi alma arzularından kaynaklanıyor.

Müslüman toplumunda FBI’ın hedef almasını gerektirecek haklı bir tehdit olmadığını belirten Shibly, buna rağmen ajanların yasal tehdit veya para teklifleriyle Müslüman toplumundan “muhbir” devşirmeye çalıştığını söyledi.

Shibly, şunları kaydetti:

“Bu adamlara, toplumdaki zihinsel engelli genç çocukları bulmaları, sonra onların asla yapmak istemeyecekleri veya yapmayı düşünmeyecekleri ve kesinlikle yapamayacakları korkunç şeyleri yapmaya itmek için para ödüyorlar. Sonra bu akıl hastası kişiyi tutuklayıp 'Bakın bir teröristi daha yakaladık. O yüzden bize milyarlar göndermeye devam et, bana terfi ver.’ diyorlar Her şey bir tiyatro. Açgözlülük ve parayla ilgili. Bu aslında Amerika'yı güvende tutmakla ilgili değil.”

Shibly, müvekkili Abdeljawad için FBI’ın Oklahoma ofisi ile irtibata geçtiklerini ve geri dönüş beklediklerini sözlerine ekledi.

- “Hiçbir zaman anayasada korunan faaliyete dayalı bir soruşturma açamayız"

AA muhabirinin konuyla ilgili temasa geçtiği FBI Oklahoma ofisi sözcüsü Kayla McCleery ise yazılı açıklamasında, Amerikan halkını korumak ve ABD Anayasası'nı desteklemek için her gün halkla temas halinde olduklarını savunarak, “Hiçbir zaman Anayasa’da korunan faaliyete dayalı bir soruşturma açamayız. FBI, tüm Amerikalıların anayasal haklarını korurken, faaliyetlerimizin geçerli bir yasal uygulama veya ulusal güvenlik amacıyla yürütülmesini sağlamaya kararlıdır." ifadelerini kullandı.

- Olayın geçmişi

Rolla Abdeljawad, "sosyal medyada yaptığı paylaşım hakkında" konuşmak istedikleri gerekçesiyle evine gelen 3 FBI ajanı ile olan diyaloğunu cep telefonu ile kayıt altına alarak sosyal medyada paylaşmıştı.

Ajanların sorularına "avukatım ile konuşun" diyerek cevap vermeyen Müslüman kadın, “Biz artık istediğimizi söyleyebileceğimiz özgür bir ülkede yaşamıyor muyuz? İfade özgürlüğü hakkımı kullandığım için gelip benimle konuşmak istemeniz tuhaf." şeklinde tepki göstermişti.

Ajanlar bunun üzerine Abdeljawad’a kendilerine konuşmak zorunda olmadığını ve FBI ofisini araması gerektiğini belirterek ayrılmıştı.

Meta'nın internet sitesinde, Facebook verilerinin paylaşımı konusunda resmi politikasının, mahkeme emirlerine ve "bir çocuğa zarar verme veya herhangi bir kişinin ölüm veya ciddi fiziksel yaralanma riski" içeren acil durumlara yanıt olarak ilgili verilerin ABD kolluk kuvvetlerine teslim edildiği belirtiliyor.

Sitede, ABD kolluk kuvvetlerinden 2023'ün ilk altı ayından 73 bin 956 talep geldiği ve bu bağlamda verilerin yaklaşık yüzde 88'inin teslim edildiği kaydediliyor.



Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
TT

Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)

İsrail'in, Türkiye'nin Gazze'deki barış sürecinde oynayacağı rolle ilgili itirazları, Tel Aviv-Washington hattındaki gerilimleri göz önüne seriyor. 

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin Gazze'deki Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Türkiye, ABD'nin barış planı kapsamında kurulacak güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamış ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Haaretz'in analizinde, Doha'daki toplantıya Türk yetkililerin katılmadığına dikkat çekiliyor. 

Bu durumun, "Ankara'nın Gazze'de oynamak istediği role karşı Tel Aviv'in itirazlarının Washington tarafından kabul edildiği yönünde bir işaret olduğu" savunuluyor. 

Diğer yandan Liza Rozovsky'nin kaleme aldığı analizde, Gazze'ye insani yardım ve bölgenin yeniden inşasına destek sağlama da dahil Ankara'nın süreçte rol oynaması için ABD ve İsrail arasındaki görüşmelerin sürdüğü yazılıyor. 

Türkiye'yle ilgili meselenin, ABD ve İsrail ilişkilerindeki gerginlikleri ön plana taşıdığı belirtiliyor. 

Binyamin Netanyahu'nun "her şeyden önce radikal sağcı koalisyonunu korumayı" istediğine dikkat çekiliyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın da Gazze planı etrafında kurduğu "kırılgan koalisyonu" korumaya çalıştığı ifade ediliyor. 

Washington'ın aynı anda Tel Aviv'i memnun etmek, Arap ve Müslüman ortaklarına istediklerini vermek ve Gazze'nin yeniden inşası için önemli miktarda finansman sağlamasını beklediği Avrupalı müttefiklerinin desteğini güvence altına almak istediği belirtiliyor. 

Diğer yandan Times of Israel'in dünkü haberinde de Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Gazze'deki geçiş yönetiminin denetlenmesi amacıyla kurulacak Barış Kurulu'nda görmek istediği aktarılmıştı. 

Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceği belirtilmişti. Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği de yazılmıştı.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Haaretz, Times of Israel, Reuters


Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
TT

Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)

Gazze Şeridi'nde oluşturulacak Barış Kurulu'na Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık, İtalya ve Almanya'nın katılma taahhüdü verdiği aktarılıyor.

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan yetkililer, ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik barış planı kapsamında kurulacak Barış Kurulu'na 6 ülkenin katılma taahhüdü verdiğini söylüyor.

Trump yönetimi, Barış Kurulu'na katılacak ülkeler sayesinde Gazze'de kurulacak yapının uluslararası meşruiyetinin artacağını düşünüyor.

Sözkonusu ülkelerin fon, asker veya diğer türden destekleri sağlama olasılığının da artacağı değerlendirmesi paylaşılıyor.

Diğer yandan ABD, İsrail ve Arap ülkelerinden diplomatlar, Barış Kurulu'na katılmanın Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) asker gönderme taahhüdü anlamına gelmediğini vurguluyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Türkiye de güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamıştı ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Diplomatlar, Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceğini belirtiyor.

Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği aktarılıyor.

Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı da kurulda görmek istediği aktarılıyor.

Diğer yandan yetkililer, Riyad yönetiminin Gazze'deki durum netleşene kadar böyle bir karar almaktan kaçındığını söylüyor.

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin ISF'ye çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Ancak Arap yetkililer, ISF'nin Hamas'ı silahsızlandırma planıyla ilgili sorunların devam ettiğine dikkat çekiyor. Örgüt, bağımsız Filistin devletinin kurulmasına ilişkin bir süreç başlatılmadan silah bırakmaya yanaşmayacağını bildirmişti.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Times of Israel, Reuters


Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
TT

Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'a saldırıları çok daha önceden planlamış.

Washington Post'un aktardığına göre Trump ve Netanyahu, İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları şubatta yaptıkları ilk görüşmede planlamaya başladı.

Beyaz Saray'da gerçekleştirilen toplantıda Netanyahu'nun Trump'a 4 seçenek sunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında İsrail ordusunun tek başına saldırı düzenlemesi, ABD'nin asgari yardımda bulunması, tam işbirliğiyle harekat yapılması ya da ABD'nin saldırıyı yönetmesi yer alıyordu.

Haberde, Trump'ın ilk etapta İran’ın nükleer programıyla ilgili diplomatik sürece şans vermeyi tercih ettiği belirtiliyor. Washington ve Tahran, nükleer program ve uranyum zenginleştirme konularıyla ilgili bu yıl birçok görüşme düzenlemişti.

Diğer yandan bu süreçte İsrail ve ABD'nin muhtemel saldırı planlarını gizlice hazırlamaya devam ettiğine dikkat çekiliyor.

ABD ve İsrail'in İran'ı hazırlıksız yakalamak için medyaya yanıltıcı bilgiler servis ettiği de ortaya çıktı.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir yetkili şunları söylüyor:

Netanyahu'nun Witkoff veya Trump'la fikir ayrılığı yaşadığına dair haberlerin hiçbiri doğru değildi. Ancak böyle bir genel algının yaratılması iyi oldu. Bu sayede birçok kişi fark etmeden planlamalara devam ettik.

Haberde, Mossad'ın operasyon için 100'den fazla İranlıyı devşirip silahlandırdığı aktarılıyor. Bu kişilerin bir kısmı İsrail'de özel eğitimden geçirilmiş.

Ajanlara belirli görevler verildiği ancak bunların İran'ın nükleer ve balistik füze programına yönelik geniş çaplı bir operasyonun parçası olduğu söylenmedi.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) "Narnia Operasyonu" adı verdiği harekatta Tahran'da Mossad'a ait drone rampaları ve çeşitli askeri düzenekler kurulduğu da ortaya çıkmıştı.

İran ve İsrail arasında Gazze savaşı nedeniyle tırmanan gerginlik haziranda sıcak çatışmaya dönüşmüştü. İsrail'in 13 Haziran'daki saldırısıyla başlayan çatışmalarda İran vakit kaybetmeden misilleme yapmıştı.

Washington Post, çatışmalar sürerken Trump yönetiminin Tahran'a gizli bir teklif götürdüğünü de yazıyor. 15 Haziran'da iletilen teklifte, İran'ın Ortadoğu'daki milislere desteğini kesmesi ve uranyum zenginleştirme tesislerini kapatması istendi. Bunun karşılığında Washington tüm yaptırımların kaldırılacağını söyledi.

Ancak kaynaklar, ABD'nin Katar aracılığıyla İran'a gönderdiği teklifin reddedildiğini söylüyor. Bunun ardından Trump'ın İsrail'in yanında savaşa katılmaya karar verdiği aktarılıyor.

Çatışmalarda ABD'ye ait bombardıman uçakları İran'daki İsfahan, Fordo ve Natanz tesislerine 22 Haziran'da hava saldırısı düzenlemiş, operasyonda 14 "sığınak delici" GBU-57 bombası kullanılmıştı.

İran, ABD'nin saldırısına cevap olarak 23 Haziran'da Amerikan ordusunun Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'ne saldırmıştı. Operasyonda Tahran'ın önceden Washington'a haber verdiği ve hiçbir can kaybı yaşanmadığı aktarılmıştı.

Washington operasyonun ardından 24 Haziran'da taraflar arasında ateşkes sağlandığını duyurmuştu.

Saldırılarda İran, İsrail'e 500 balistik füze ve binden fazla drone göndermişti. İsrail'de 32 kişi yaşamını kaybetmiş, 3 binden fazla kişi de yaralanmıştı. İran'da ise binden fazla kişi ölmüş, 4 bini aşkın kişi yaralanmıştı. 

İsrail ve ABD, İran'ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmeye çalıştığını savunurken Tahran iddiaları reddediyor. 

Independent Türkçe, Washington Post, Times of Israel