İran, Şam’daki diplomatik misyonuna "İsrail'in saldırısında" 2 general dahil 7 yetkilinin öldüğünü açıkladı

Öldürülen lider Muhammed Rıza Zahedi'nin arşiv fotoğrafında (Mehr Ajansı)
Öldürülen lider Muhammed Rıza Zahedi'nin arşiv fotoğrafında (Mehr Ajansı)
TT

İran, Şam’daki diplomatik misyonuna "İsrail'in saldırısında" 2 general dahil 7 yetkilinin öldüğünü açıkladı

Öldürülen lider Muhammed Rıza Zahedi'nin arşiv fotoğrafında (Mehr Ajansı)
Öldürülen lider Muhammed Rıza Zahedi'nin arşiv fotoğrafında (Mehr Ajansı)

İran Devrim Muhafızları Ordusu, Şam’daki diplomatik misyonuna "İsrail'in düzenlediği" saldırıda 2 generalin de aralarında olduğu 7 kişinin öldüğünü duyurdu.
Devrim Muhafızları Ordusu, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlenen saldırıya ilişkin yazılı açıklama yayımladı.

Açıklamada, İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasına İsrail tarafından füze saldırısı düzenlediği belirtilerek, saldırıda Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ve Tuğgeneral Muhammed Hadi Hac Rahimi ile 5 yetkilinin hayatını kaybettiği belirtildi.

Saldırıda hayatını kaybedenlerin isimlerinin ise Hüseyin Emanullahi, Mehdi Celaleti, Muhsin Sadakat, Ali Aga Babayi ve Ali Salihi Ruzbehani olduğu açıklandı.

İran basını, İsrail'in İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenlediğini ve saldırıda Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin de aralarında olduğu en az 5 kişinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu.

İran'ın Şam Büyükelçisi Hüseyin Ekberi, İsrail'in İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasını F-35 savaş uçaklarından fırlatılan 6 füzeyle hedef aldığını açıklamıştı.

Ekberi, İsrail'in saldırısına ülkesinin "hızlı, doğrudan ve güçlü" şekilde karşılık vereceğini ifade etmişti.

Suriye'de son aylarda defalarca İran'a ait hedeflere hava saldırıları düzenleyen İsrail ise şu ana kadar saldırıyı üstlenmedi.

İran'ın Şam Büyükelçisi: İsrail'in saldırısına "hızlı, doğrudan ve güçlü" karşılık verilecek
İran'ın Şam Büyükelçisi Hüseyin Ekberi, İsrail'in, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlediği hava saldırısına ülkesinin "hızlı, doğrudan ve güçlü" şekilde karşılık vereceğini söyledi.

İran resmi haber ajansı IRNA'ya göre, İran'ın Şam Büyükelçisi Ekberi, İsrail'in İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesindeki konsolosluk binasını F-35 savaş uçaklarından fırlatılan 6 füzeyle hedef aldığını belirtti.

Saldırıda diplomatlar ve askeri danışmanların da aralarında olduğu en az 5 kişinin hayatını kaybettiğini aktaran Ekberi, hayatını kaybedenlerin kesin sayısı ve isimlerinin enkaz kaldırma çalışmalarının ardından açıklanacağını ifade etti.

İranlı Büyükelçi, İran'ın saldırıya "hızlı, doğrudan ve güçlü" şekilde karşılık vereceğini sözlerine ekledi.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad, İranlı mevkidaşı ile görüştü
Öte yandan Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad, saldırıya uğrayan İran'ın Şam Büyükelçiliği yerleşkesini ziyaret ederek İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ı telefonla aradı.

Burada basına açıklama yapan Suriyeli Bakan, "Masumların ölümüne neden olan bu terör saldırısını şiddetli şeklinde kınıyoruz. Suriye, İran'ın yanında durmaya devam edecektir. İsrail'in bu saldırısı Gazze'de Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşta yaşadığı sefil başarısızlığın bir göstergesidir." ifadelerini kullandı.

İsrail, diplomatik misyonlarında alarm durumuna geçti
İsrail'den Kanal12'nin haberine göre, Suriye'de İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan komutan Zahidi'nin düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybetmesiyle Tel Aviv yönetimi, diplomatik misyonlarında alarm durumuna geçti.

İsrail güvenlik makamlarının, İran'ın suikaste İsrail'in dünya genelindeki diplomatik misyonlarına saldırarak karşılık verebileceğini değerlendirdiği aktarıldı.

Suriye'de kendisine atfedilen diğer saldırılarda olduğu gibi Tel Aviv yönetimi Şam'da İran'ın konsolosluk binasına düzenlenen saldırıyı resmi olarak üstlenmedi.

İsrail basınına göre Şam'daki İran konsolosluğuna hava saldırısında öldürülenler askerdi
İsrail ordu radyosunun haberinde, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlenen saldırıda ölenlerin tamamının İran'ın askeri personeli olduğu ve İranlı diplomatların zarar görmediği aktarıldı.

Saldırıda öldürülen İran'ın Devrim Muhafızları Ordusu komutanlarından Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin Lübnan, Suriye ve Filistin'deki silahlı gruplardan sorumlu olduğu, "Tahran'ın bölgedeki vekilleri aracılığıyla İsrail'e saldırıları ve özellikle de İsrail içindeki silahlı saldırıları yönettiği" öne sürüldü.

Saldırıda öldürülen Zahidi'nin kara güçlerinin yanı sıra hava unsurlarından da sorumlu olduğu paylaşıldı.

Şam’daki saldırıda öldürülen İranlı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi, askeri kariyeriyle dikkat çekiyor
Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan İran Konsolosluğu’na yönelik saldırıda hayatını kaybeden İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanlarından Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi, Suriye ve Lübnan'da üstlendiği kritik görevlerle biliniyor.

AA muhabirinin İran medyasından derlediği bilgilere göre, Tuğgeneral Zahidi, 2 Kasım 1960 yılında İran’ın İsfahan kentinde dünyaya geldi.

Devrim Muhafızları'na 1980 yılında katılan Zahidi, İran-Irak savaşında saha komutanlığı yaptı.

Zahidi, 1986-1991 yılları arasında İmam Hüseyin 14. Tümen Komutanlığı yaptıktan sonra 1995 yılında kısa süreliğine Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevini üstlendi.

Devrim Muhafızları Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini 2005-2008 yılları arasında sürdüren Zahidi, 2008-2016 yılları arasında Kudüs Gücü’nde faaliyet gösterdi ve Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye ve Lübnan’da görev yapan komutanıydı.

Zahidi 2016-2019 yılları arasında ise Devrim Muhafızları Operasyonlar Komutan Yardımcılığı görevinde bulundu.

İran medyasında yayınlanan görüntülerde, Zahidi’nin ABD’nin Uluslararası Bağdat Havaalanı yakınındaki saldırısında öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutan General Kasım Süleymani ve aynı gücün hali hazırdaki komutanı İsmail Kaani başta olmak üzere İran’ın üst düzey komutanları ile farklı tarihlerde yayınlamış fotoğraflarına yer verildi.

Suriye'nin Dera ilinde İran destekli gruplara hava saldırısı düzenlendi
AA’nın yerel kaynaklardan aldığı bilgiye göre, aidiyeti bilinmeyen savaş uçakları, Dera’nın batısındaki Mariye köyünde, Beşşar Esedd rejimi saflarındaki İran destekli gruplara saldırı düzenledi. Saldırıda İran destekli gruplara ait bir karargah hedef alındı.

Suriye rejimine yakın sosyal medya hesapları ise, Dera ilinin Mariye köyü yakınlarındaki saldırıları, İsrail’e ait savaş uçaklarının düzenlediğini iddia etti. Söz konusu saldırıya ilişkin, İsrail tarafından ve Suriye rejiminden henüz açıklama yapılmadı.

ABD, İran'ın Şam'daki konsolosluğuna düzenlenen saldırı konusunda "beklemede"
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, günlük basın brifinginde, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği belirtilen saldırıya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Saldırıyı gördüklerini ancak şu aşamada İsrail ve bölgedeki ilgili ülkelerle görüşmelerin sürdüğünü aktaran Miller, saldırıya ilişkin sağlıklı şekilde bilgileri toplamaya çalıştıklarını söyledi.

Saldırının İsrail tarafından yapıldığını teyit veya inkar etmeyen Miller, ilgili taraflarla görüşmelerinin ardından saldırının faili ve bölge için ne anlama gelebileceğine ilişkin değerlendirme yapacaklarını dile getirdi.

Miller, "Spesifik olarak bu saldırıya ilişkin yorum yapmayacağım çünkü bir sonuca ulaşabilmek için daha fazla bilgi edinmemiz lazım. Genel bir prensip olarak biz elbette bölgede tansiyonun yükselmesinden endişe duyarız. Bölgede çatışmanın yayılmasına neden olabilecek herhangi bir eylemden ötürü endişe duyarız." diye konuştu.

Birleşik Arap Emirlikleri saldırıyı kınadı
İran resmi haber ajansı İRNA'ya göre, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanlığı, Şam'daki İran Büyükelçiliği'ne ait bir merkezin "İsrail tarafından" hedef alınmasının ardından açıklama yaptı.

Açıklamada, "BAE, Suriye'nin başkenti Şam'daki İran diplomatik misyonunun hedef alınmasını kınadı." ifadeleri yer aldı.

Açıklamada, kınama dışında başka bir ayrıntıya yer verilmedi.

Hamas, İran'ın Şam’daki diplomatik misyonuna düzenlenen saldırıyı kınadı
Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, İsrail saldırılarına karşı Suriye ve İran'la dayanışma mesajı verildi.

Açıklamada, "İsrail'in söz konusu saldırısı, uluslararası hukukun açık ihlalidir. Bu, hem Suriye hem de İran'ın egemenliğine yönelik saldırıdır ve tehlikeli bir gerilimdir." ifadeleri yer aldı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK), Gazze Şeridi ve bölgeye saldırılarını durdurması için İsrail makamlarını caydıracak adımlar atması çağrısının yapıldığı açıklamada, İsrail'in uluslararası güven ve istikrarı baltaladığına işaret edildi.



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.