Çin-İran ortaklığını güçlendiren ne?

Tahran ile Pekin arsındaki ilişkilerin temeli üzerine bir okuma

İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla
İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla
TT

Çin-İran ortaklığını güçlendiren ne?

İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla
İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla

Shirley Ze Yu

*Al Majalla dergisinin nisan sayısının Riyad ve Washington arasındaki olası savunma anlaşmasına ilişkin kapak haberlerinden biri olan ve İsrail'in İran’ın Şam'daki konsolosluğunu bombalaması ve Tahran'ın ‘misilleme’ tehditleri ile askeri adımlarından ve açıklamalarından önce kaleme alınan bu makale, Tahran ve Pekin arasındaki ilişkilere dair derin bir okuma sunuyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Kızıldeniz’deki krizi yatıştırmak amacıyla Çin’e, Husilerin Batılı ülkelere ait ticaret gemilerine yönelik saldırılarını durdurması için İran üzerindeki nüfuzunu kullanması yönünde baskı yaptı. Bu diplomatik hamleye göre ABD, Çin'in İran ve Husiler üzerinde mutlak bir nüfuza sahip olduğunu varsayıyor.

ABD’nin hesaplamalarına göre Çin, ticari çıkarlarını Gazze’ye manevi desteğinden daha fazla önceliyor. Ancak ikisi de doğru değil. Çin’in İran'ın başlıca ekonomik ortağı olduğuna şüphe yok. Ancak iki ülkeyi birbirine bağlayan çıkarlar öncelikle ekonomik değil, jeostratejiktir. Her iki ülkenin izlediği jeostratejik hedefler, ticari çıkarlar güçlü olsa da olmasa da ortaklığın devam edeceği anlamına geliyor.

Çin ve İran arasındaki ticaret hacmi

Çin, geçtiğimiz on yılda İran’ın en büyük ticaret ortağı oldu. İran, Çin'in en büyük ticaret ortakları arasında 50’nci sırada yer alıyor. İran petrol ihracatının yüzde 90'ını Çin'e yapıyor. Ancak bu oran Çin'in toplam petrol ithalatının sadece yüzde 10'unu oluşturuyor. İran'a 2012 yılında büyük yaptırımlar uygulanmaya başlamasından bu yana, Çin ve İran arasındaki ticaret hacmi, zaman zaman önemli düşüşlerin kaydedildiği dönemlerle birlikte sabit kalabildi.

Çin'in 2020 yılında İran ile ticareti son 15 yılın en düşük seviyesine 14 milyar dolara gerilerken, Suudi Arabistan ile arasındaki ticaret İran ile olan ticaret hacminin yedi katına çıkarak 106 milyar dolara ulaştı.

İran, geçtiğimiz ocak ayında Çin'e ham petrol sevkiyatını durdurarak Pekin’e yaptığı önemli miktardaki indirimleri sonlandırmak istedi. İran’ın Çin üzerinde ekonomik bir baskı unsuru olduğu doğru, fakat Çin'in küresel petrol piyasasında başka alternatifleri olması sebebiyle bu baskı büyük bir önem arz etmiyor.

Çin'in 2023 yılında İran'a yatırımlarının değeri 50 milyon dolara geriledi.

Çin ile İran arasında doğrudan yatırım

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping 2020 yılında Tahran’a ziyareti sırasında iki ülke arasında Çin'in 2045 yılına kadar İran’a 400 milyar dolar yatırım yapmasını öngören bir yatırım anlaşması imzalandı. Anlaşma 25 yıllık uzun bir vadeye sahip olsa da anlaşmanın ilk üç yılında herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

Çin'in 2023 yılında İran’a yaptığı yatırımları 50 milyon dolar ile asgari düzeyde kaldı. Çin'in İran'daki yatırımları 3,5 milyar doları buluyor. Rusya, 2022 yılında 2,7 milyar dolarlık yatırım yaparak İran'daki en büyük yatırımcı oldu. İran’a yatırım yapan ülkeler arasında ikinci sırada Afganistan yer alırken, onu Irak ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) takip etti. Çin Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) bazında ise ilk beşte yer almadı.

Çin’in yatırımları ve yaptırımlar

Çin’in İran ile ticaret hacmindeki ve yatırımlarındaki gerilme İran'a yönelik yaptırımların bir sonucu mu? Çin'in İran ile ticaret hacminin ve yatırımlarının artmamasının ve gerilemesinin   ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlardan kaynaklandığını söylemek makul olsa da bu argümanda bulunmak yaptırımların etkisini abartmak olur.

sdfvrb
İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla

Peki yaptırımlar birçok kişinin düşündüğü kadar etkili mi? Rusya örneğinde kesinlikle değil. Rusya'nın kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) 2020 yılında 10 bin dolarken 2022 yılında 15 bin dolara yükseldi. Rusya’nın GSYİH’sindeki 2022 yılındaki bu yükseliş, petrol gelirlerindeki artıştan kaynaklanıyordu. Rusya’nın GSYİH’si her ne kadar 2023 yılında gerilese de Rusya'nın GSYİH'si Ukrayna'daki savaşın başladığı 2021 yılından daha yüksekti.

Çin, Körfez bölgesinin en büyük ticaret ortağı ve bölgenin limanlarına, sanayi sitelerine, yenilenebilir enerji ve dijital altyapısına istikrarlı bir şekilde yatırım yapıyor.

Peki Rusya Batı'nın uyguladığı yaptırımlara rağmen nasıl ekonomisini büyütmeye devam edebiliyor? Çin'in ekonomik desteği önemli bir değişken. Çin ve Rusya 2018 yılında uzlaşarak aralarındaki ticaret hacmini 2025 yılına kadar 200 milyar dolara çıkarma hedefi koydular. ABD’nin uyguladığı yaptırımlarla hız kazanan ikili ticaret hacmi 2023 yılında 240 milyar dolara ulaştı.

Çin, Rusya ve İran

O halde Çin neden İran'ı değil de Rusya'yı ekonomik olarak destekliyor? Ekonomik açıdan bakıldığında bunun nedeni Çin'in elindeki alternatifler olduğu görülebilir. Bu alternatiflerden biri de Körfez bölgesi. Çin Körfez bölgesinin sadece en büyük ticaret ortağı değil, aynı zamanda bölgenin limanlarında, sanayi sitelerinde, yenilenebilir enerji ve dijital altyapısında düzenli olarak yatırımlar yapan bir yatırımcı. Bununla birlikte Körfez ülkelerinin varlık fonlarının Çin'i de kapsayacak şekilde çeşitlendirilmesinin yanı sıra (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS grubu ülkeleri ve Arjantin, Mısır, Endonezya, Kazakistan, Suudi Arabistan, BAE, Nijerya, Senegal ve Tayland’ın yer aldığı) BRICS Plus platformu aracılığıyla doların hakimiyetini azaltmaya yönelik ortak çabalar da dahil olmak üzere mali alanda da daha fazla iş birliği söz konusu.

Büyük ölçekli yenilenebilir enerji ve dijital altyapı ile teknoloji ve finansal altyapının kurulması gibi büyük ölçekli ekonomik bir vizyon, İran’ın sahip olmadığı açıklık, finansal güç ve elverişli bir küresel ortam gerektiriyor.

Çin, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında stratejik ticaret koridorlarının haritasını çıkarırken uzun süredir Pakistan'ı Ortadoğu, Afrika ve Güney Avrupa ile merkezi bir bağlantı noktası olarak belirlemiş durumda. Hindistan, aynı zamanda Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlayacak bir ekonomi koridoru için ABD destekli son öneride merkez olarak seçildi. Her iki kıtalararası ticaret koridoru da bir zamanlar Asya, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlayan kadim ekonomi koridoru olan İran'ı saf dışı bırakmayı amaçlıyor.

Çin ve İran’ın ortak çıkarlarının başında ABD’nin hegemonyasına karşı çıkmak geliyor.

Çin ayrıca Orta Asya ve Kafkasya koridorları üzerinden Avrasya kıtasındaki ticaret alanlarını da genişletiyor. Çin son zamanlarda Stan devletlerinin (Afganistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan) en büyük ticaret ortağı olarak Rusya'nın yerini aldı.

Çin, coğrafi yakınlığa sahip olması, ABD kontrolündeki (Endonezya'ya bağlı Sumatra adası ve Malezya Yarımadası/Batı Malezya arasında bulunan) Malakka Boğazı’ndan geçmekten kaçınması ve Kuzey Buz Denizi'nde açık deniz enerji araştırmalarında ortak çalışmalar yürütmeleri nedeniyle enerji tedariği için Rusya'ya büyük ölçüde bağımlı bir ülke.

Öte yandan Çin, yerli yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar yapıyor ve bu enerji dönüşümünü ekonomik büyümenin yeni ve kritik bir itici gücü olarak kullanıyor. Yenilenebilir enerji kaynakları 2023 yılında Çin'in toplam enerji kapasitesinin yüzde 50,9'unu oluşturarak fosil yakıtları geride bıraktı. Böylece Çin'in petrol ithalatına olan bağımlılığının zaman içinde azalması bekleniyor.

İran ile ilişkilerin temeli

Çin ile İran arasındaki ilişki öncelikle ekonomik değilse nedir? Bu, jeostratejik bir ortaklıktır. Çin ile İran'ı birbirine bağlayan ilk ortak çıkar, ABD hegemonyasına karşı mücadele etmektir. İran Cumhuriyeti bölgesel bir güçtür ve ulaşmaya çalıştığı birçok siyasi hedeften biri de ABD'nin uyguladığı küresel hegemonyaya güçlü bir şekilde karşı durmaktır.

Çin, çok kutuplu bir dünya inşa etme vizyonunu açıkça dile getirirken şu an ABD ve Batı tarafından ekonomik olarak baskılandığını düşünüyor. Çin ister BRICS Plus platformu ister G20 isterse Küresel Güney aracılığıyla olsun, liberal dünya düzeninin kaybolmakta ve çok kutuplu yeni bir dünyanın doğmakta olduğuna, bununla birlikte Batı'nın 20’nci yüzyıldan kalma birkaç uluslararası kurum tarafından yönetilen liberal demokratik değerlerini dünyanın geri kalanına dayattığı dönem, artık gelişmekte olan ülkelerin ahlaki isteklerini ve ekonomik gerçeklerini yansıtmadığına inanıyor. Çin, liberal hegemonyaya karşı Küresel Güney'in ve ‘Küresel Öteki'nin yanında yer alıyor.

Çin, Kızıldeniz'de ABD'nin dikkatini dağıtmak için İran ve 'direniş ekseni’ gruplarını kullanıyor.

Çin'in izlediği jeopolitik çevreleme politikasının İran olmadan daha kötü olacağı gerçeği ikinci faktörü oluşturuyor. Çin'in Ortadoğu'daki konumuna ABD ile olan stratejik rekabeti çerçevesinde daha geniş bağlamda bakılmalı. İran'ın büyük bir bölgesel güç olduğuna şüphe yok. Desteklediği ‘direniş ekseni’ grupları ile birlikte Kızıldeniz'de ABD'nin dikkatini dağıtmaya çalışıyor. Sonuç olarak ABD, aynı anda hem Karadeniz’de hem de Kızıldeniz'de iki ayrı savaşı yönetmek zorunda kaldı. Körfez'e takviye bir uçak gemisi gönderilmesi, Asya-Pasifik bölgesinde bir uçak gemisinin eksilmesi anlamına geliyor.

ABD'nin hayati önem taşıyan savunma kaynaklarının çeşitli coğrafyalara dağıtılması ve askeri harcamalarının arttırılması demek, tartışmalı bir mesele olan Tayvan Boğazı aktif olarak kullanıldığı zaman bazı faydalar sağlamak ve daha az askeri kaynak harcamak demektir.

ymj
İllüstrasyon: Edward Ramon/Al Majalla

Gücünün sınırlarının farkında olan ve bölgede bir güç dengesi kurmayı isteyen Çin, 2023 yılının ilk yarısında Suudi Arabistan ve İran arasında arabuluculuk yaparak iki ülke arasında yakınlaşma sağlamayı başardı. Bu yakınlaşma, dikkate değer bir şekilde Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarının test edilmesi temeline dayanıyordu. Eğer bu yakınlaşma geçtiğimiz ekim ayında Gazze'de başlayan savaştan önce sağlanamamış olsaydı, Ortadoğu'daki çatışma muhtemelen daha fazla bölgesel gücü içine alacaktı. Bu açıdan bakıldığında Çin’in bölgesel barışa katkıda bulunan bir ülke olduğu söyleyebiliriz.

ABD, 20’nci yüzyılın sonlarında Ortadoğu’daki büyük güçler arasında bir denge sağlamayı amaçladıysa da Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi bu dengeyi bozdu. Bu bakımdan Çin’in Ortadoğu’ya müdahil olması, bölgedeki başlıca devletler arasındaki güç dengesini yeniden tesis etme çabalarının bir göstergesidir.

Çin, Ortadoğu’da sınırlı güce sahip olduğunu bildiğinden kısmen müdahaleci olmayan bir tutum sergiliyor.

Dünyanın önde gelen ticaret ülkelerinden biri olan Çin, ihracat pazarının canlanması için büyük ölçüde ticari gemilerinin hayati önem taşıyan deniz yollarından geçişinin devam etmesine bağımlı olsa da ABD liderliğindeki Refah Muhafızı Operasyonu (Operation Prosperity Guardian) girişimine katılmadı. Bunun yerine Kızıldeniz krizini ele almanın birincil yolu olarak iki devletli bir çözümü savunan Çin, barış hedefine ters düştüğü gerekçesiyle ABD liderliğinde Husilere karşı başlatılan askeri operasyonları reddettiğini açıkladı.

Çin, Ortadoğu’da sınırlı güce sahip olduğunu bildiğinden kısmen müdahaleci olmayan bir tutum sergiliyor ve çatışmaya girmektense barış aracısı olarak hareket etmeyi tercih ediyor. Bununla birlikte Çin'in Kızıldeniz'deki durumla ilgili olarak Husileri açıkça kınamaktan kaçınması, uzun vadeli ahlaki vizyonun bir yansıması. Çin'in 1940'lı yıllardan bu yana, hatta Çin Halk Cumhuriyeti kurulmadan önce Filistin davasına verdiği destek, Küresel Güney'deki egemenlik taleplerine uzun süredir verdiği desteğin de bir göstergesi.

Sonuç olarak, uluslararası ticaretin garanti altına alınması ve güvenliğin sağlanması ABD'nin askeri harcamalarına bağlı olduğundan halen Amerikan barışının gölgesinde yaşıyoruz. Çin bir yandan bu durumdan faydalanırken diğer yandan ABD'nin gücünün azalması Çin'in çıkarlarına hizmet edebilir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Ekonomistler, İsrail-İran savaşının küresel ticarete sert yansımaları konusunda uyardı

Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
TT

Ekonomistler, İsrail-İran savaşının küresel ticarete sert yansımaları konusunda uyardı

Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)
Tahran'da İsrail hava saldırılarında hasar gören bir alanda çalışan itfaiye ekipleri (Reuters)

Ekonomistler, İsrail-İran savaşının uzaması sonucu ortaya çıkacak ciddi küresel ekonomik ve ticari sonuçlar konusunda uyardı. Uzmanlar, savaşın olumsuz etkilerinin bölgenin ötesine geçerek, özellikle enerji ve gaz fiyatları, havacılık, sigorta, dış ticaret ve denizcilik gibi küresel piyasaları da kapsamasını bekliyor.

Suudi Arabistan Şura Konseyi Üyesi Fadl el-Buayneyn Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, İsrail ve İran arasındaki askeri çatışmanın küresel enerji sektörünü etkilediğini, bunun da savaşın başlamasından hemen sonra petrol fiyatlarının rekor seviyelere yükselmesine yansıdığını ve fiyatların halen üst sınırlarda seyrettiğini söyledi.

İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidi ışığında enerji fiyatlarının yükselmeye devam edeceğini öngören el-Buayneyn, bunu tüketici ülkelere yönelik düşmanca bir eylem olarak değerlendirdi. El-Buayneyn söz konusu adımın zaten birçok zorlukla karşı karşıya olan küresel ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini belirtti.

El-Buayneyn, enerji sektörünün savaşlara ve askeri çatışmalara karşı en hassas sektör olduğunu açıkladı. Üretici ülkelerin petrollerini ya da üretimlerini ihraç etme kabiliyetlerinin etkilenmesi halinde, bunun rekor düzeyde yüksek petrol ve gaz fiyatlarına sebep olacağını ifade eden el-Buayneyn, küresel ekonomi üzerinde doğrudan olumsuz yansımaları olacağına da dikkat çekti.

El-Buayneyn, askeri hedeflerin üretim ve ihracat üzerindeki etkilerinin şu ana kadar nispeten sınırlı kaldığını söyledi, ancak iki sektöre yönelik doğrudan saldırıların petrol fiyatlarının hızla yükselmesine, muhtemelen varil başına 100 doları aşmasına neden olabileceği uyarısında bulundu.

Etkilenen ekonomik sektörler

Savaşın uçuşların aksamasına ve uçak rotalarının yeniden belirlenmesine yol açtığını belirten el-Buayneyn, savaşın havayolları için daha yüksek işletme maliyetlerine ve artan risklerin bir sonucu olarak sigorta maliyetlerinde önemli bir artışa neden olduğunu söyledi. Ayrıca dış ticaretin ve deniz seyrüseferinin de artan gerilimden doğrudan etkileneceği öngörüsünde bulundu.

Savaşın etkisinin bölge ülkeleri arasında farklılık göstereceğini de sözlerine ekleyen el-Buayneyn, Suudi Arabistan'ın stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz'deki limanları aracılığıyla dış ticaretinin sürdürülebilirliğini sağlayabildiğini ve petrolün doğudan batıya taşınmasını sağlayan boru hatlarının varlığının krizin petrol ihracatı ve dış ticaret üzerindeki yansımalarını sınırladığını belirtti.

Enerji sektörünü ‘küresel ekonominin gerçek motoru’ olarak tanımlayan el-Buayneyn, enerji ve dış ticaretin ekonomik açıdan savaştan en çok etkilenen sektörler olduğunu, yıkım ve insan kayıplarının ise kalkınma ve insani düzeylerde savaşların en kötü sonuçları arasında yer aldığını ifade etti.

Hızlı çözümler için fırsatların sınırlı olduğunu ifade eden el-Buayneyn, savaşları başlatmanın durdurmaktan daha kolay olduğunu ve çatışmaların hızının artmasını beklediğini kaydetti. İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidini yerine getirmesi halinde, pratikte bunu başarmanın zorluğuna rağmen, başta ABD ve diğer Batılı ülkeler olmak üzere dünya güçleriyle kapsamlı bir çatışmanın kapısını aralayabileceğini söyledi. El-Buayneyn, ABD'nin çıkarlarını hedef almanın Washington'u savaşa doğrudan dahil edeceğini ve savaşın kapsamının endişe verici bir şekilde genişleme potansiyeli taşıdığını vurguladı.

Pazar sıkıntısı ve tedarik zinciri aksaklıkları

Kahire'deki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Halid Ramazan, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, savaşın devam etmesinin, özellikle de İsrail'in günde 700 bin varil üretim kapasitesine sahip Abadan Rafinerisi gibi İran enerji tesislerini hedef alması halinde, petrol ve gaz arzını azaltma tehdidi oluşturduğunu söyledi. Ramazan, Kuzey yarımkürede kış talebi artarken olası bir kesintinin piyasalarda kıtlık yaratabileceği uyarısında bulundu.

İsrail saldırılarının ardından petrol fiyatlarının şimdiden yüzde 8 ila 13 arasında arttığını ve Brent ham petrolünün varil başına 78 doları aştığını belirten Ramazan, çatışmanın devam etmesi halinde, özellikle de Hürmüz Boğazı'nın kapatılması durumunda fiyatların rekor seviyelere çıkabileceği konusunda uyardı.

Ramazan, savaşın yansımalarının özellikle Hürmüz Boğazı üzerinden küresel tedarik zincirlerinin aksamasına kadar uzanacağını, bunun da elektronik ve gıda maddeleri gibi petrol dışı emtia ticaretine yansıyacağını, nakliye ve sigorta maliyetlerinin artacağını, bunun da emtia fiyatlarının yükselmesine ve ticaret oranlarının düşmesine yol açacağını vurguladı.

Ramazan, artan enerji ve nakliye maliyetleri ile düşük piyasa güvenine atıfta bulunarak, buğday ve mısır gibi gıda maddelerinin yanı sıra petrokimya ürünleri, giyim, elektronik, teknoloji yedek parçaları ve ilaçları fiyat artışları için en olası adaylar olarak sıraladı.

Savaşın ekonomik sonuçlarına gelince, Ramazan bunların yüksek enflasyon oranları, tedarik zincirlerinin bozulması, özellikle turizm ve teknoloji sektörlerinde yatırımların azalması ve para birimlerinin zayıflaması olduğunu belirtti. İran riyali ve İsrail şekeli, Avrupa'nın alternatif kaynaklara daha fazla bağımlı hale gelmesiyle küresel enerji ittifaklarının yeniden şekilleneceği beklentileri arasında bu yılın en düşük seviyelerini gördü.