Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız: Filistin'in BM'ye tam üyeliği kabul edilmeli

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Dışişleri Bakan Yardımcısı Yıldız: Filistin'in BM'ye tam üyeliği kabul edilmeli

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ahmet Yıldız, Gazze'de bir an önce ateşkesin sağlanması ve Filistin'in Birleşmiş Milletlere (BM) tam üyeliğinin kabul edilmesi gerektiğini belirtti.

Yıldız, BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) bakanlar düzeyinde düzenlenen "Orta Doğu" oturumundaki hitabının ardından AA muhabirinin sorularını yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.

Gazze'deki son durum ve Türkiye'nin pozisyonuna ilişkin soruya yanıt veren Yıldız, endişeli olduklarını söyleyerek, Gazze'nin yerle bir edildiğini, 40 binden fazla kişinin öldüğünü hatırlattı.

Yıldız, tüm uyarılara rağmen özellikle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından Refah'a operasyon yapılacağının söylendiğini belirterek, "O konuda endişeliyiz. Aslında bu tür çatışmalarda uluslararası toplumun bir ateşkes için her zaman yek vücut olması gerekir, bu konuda baskı yapması gerekir. Ama İsrail söz konusu olunca bu çok işlemedi." ifadelerini kullandı.

İki gündür BMGK'de yapılan toplantılarda da yıkımın boyutunun anlatıldığını kaydeden Yıldız, Gazze'de aralarında BM kuruluşlarının 200'ü aşkın çalışanı ve diğer yardım kuruluşlarının 100'ü aşkın çalışanı da dahil olmak üzere 40 bin kişinin öldüğünü ve tablonun vahim olduğunu dile getirdi.

Yıldız, şöyle devam etti:

Tabii Refah önemli. Şu anda o bir sığınak. Aynı zamanda Mısır tarafından yardımların da geçiş noktası. İnşallah olmaz. Bir de tabii aynı şekilde bu biliyorsunuz İsrail ile İran arasında yaşanan tırmanma, gerginlik, onun bitmesi ümit ediliyor. Herkes artık onu istiyor. O konuda da çelişkili ve endişe verici açıklamalar var. Dileriz İsrail yeni bir maceraya girişmez.

- "İsrail gerçekten tırmanma istemiyorsa yeni bir mukabelede bulunmaması gerekir"

İran-İsrail gerginliğinin İsrail tarafından Gazze'yi gölgede bırakmak için atılmış bir adım olup olmadığının sorulması üzerine Yıldız, her türlü niyetin ve manipülasyonun olabileceğine dikkati çekti.

Yıldız, diplomatik ve konsüler temsilciliklerinin her zaman korunması gerektiğinin altını çizerek, "(İran'ın Şam'daki konsolosluk binası) Onun vurulmasını tabii kabul etmek mümkün değil. Zaten Bakanlığımız da yaptığı açıklamada bunu kınadı. İran'ın misillemesini izledik. Onun da etkisi sınırlı oldu. Dolayısıyla burada bunun kalması gerekir, durması gerekir. Eğer İsrail gerçekten tırmanma istemiyorsa yeni bir mukabelede bulunmaması gerekir." değerlendirmesini yaptı.

BMGK'de bu konuda İran tarafından açıklamalar yapıldığını kaydeden Yıldız, Gazze için endişeli olduklarını ifade etti.

Filistin'in tam üyeliği için BM Güvenlik Konseyinde yapılacak oylamada ABD'nin veto sinyali vermesine ilişkin soruya Yıldız, "Tabii bu aslında utanılası bir durum." dedi.

Yıldız, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) fonlarının kesilmesi ve kaldırılması yönünde haksız karalama kampanyası düzenlendiğini hatırlatarak, "Genel Sekreter dahil hemen herkes bunun mümkün olmadığını, buna ne gerek ne de imkan olduğunu anlattı. Ama İsrail temsilcisi hala o kendi görüşlerinde, iftiralarında ısrar ediyor ki kanıtlanmış değil." ifadelerine yer verdi.

Filistin'de bir "işgalci güç" olduğunu, işgalci gücün kendisinden beklenen, uluslararası hukukun kendine yüklediği sorumlulukları hiçbir şekilde yerine getirmediğini vurgulayan Yıldız, "(İsrail) Bunun tam tersini yapıyor. Biliyorsunuz Gazze bunun bir örneği. Ama 7 Ekim olaylarından önce zaten Kudüs'te de Batı Şeria'da da bunu yapıyordu. Bu on yıllardır süren bir şey." değerlendirmesinde bulundu.

- "Bir an önce ateşkes sağlanmalı"

Yıldız, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) bir soykırım davasının olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:

Dolayısıyla şu noktaya gelindi. Artık bu işgali burada sürdürmek mümkün değil. Dolayısıyla en azından şu anda geçmiş yıllarda gözlemci devlet olarak kabul edilmiş olan Filistin'in örgüte tam üye olarak dahil edilmesi, bununla ilgili bir tartışma yapıldı. Biz de orada müdahalemizde artık böyle devam edemeyeceğini, Filistin'in tam üyeliğe kabul edilmesi gerektiğini anlattık. Bunun birçok gerekçesi var. Zaten Uluslararası Adalet Divanının verdiği ihtiyati tedbir kararları da bunu doğruluyor. Bunları işlemiş bir işgalci güçle devam edilmesi söz konusu değil. Bir an önce ateşkes sağlanmalı, Filistin tam üyeliğe kabul edilmeli ve iki devletli çözüm için iki devlet arasında uluslararası toplumun yardımıyla müzakerelere başlanmalı.

Yıldız, karar tasarısı veto edilirse daha sonra genel kurula geleceğini ancak bu durumda bağlayıcı olmayacağını belirterek, "Şu ana kadar tanımış olan 140 ülkenin üzerinde, 160 civarında bir destek sağlanırsa, bu uluslararası toplumun yönünü, kararlılığını, desteğini göstermiş olur. Ümidimiz o." değerlendirmesini yaptı.

Herkesin İsrail'i eleştirdiğini ancak Filistin'i tanımaya gelince çekinceleri ve itirazları olan ülkeler olduğunu kaydeden Yıldız, "Umarım orada daha sağduyulu davranırlar. (Filistin'in tanınması) Hiçbir dünya barışı için, bölge için, İsrail için bir zarar olacağını düşünmüyorum." ifadelerini kullandı.



Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca
TT

Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca

Steve Hewitt

18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.

Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.

Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.

Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.

Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var

Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.

grtyuı
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.

Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.

Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?

Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

ghyjukı
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)

Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.

Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi

Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.

Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.

Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.

ymum
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.