İran-İsrail çatışmasının denklemleri ve yansımaları

İran ve İsrail arasındaki son gelişmeler, Ortadoğu'daki kırılganlığı daha da derinleştirdi

İran devlet televizyonu tarafından 19 Nisan günü sabahın erken saatlerinde yayınlanan ve İsrail saldırılarının ardından İsfahan şehrinin ana meydanından canlı aktarıldığı söylenen bir görüntü (AFP)
İran devlet televizyonu tarafından 19 Nisan günü sabahın erken saatlerinde yayınlanan ve İsrail saldırılarının ardından İsfahan şehrinin ana meydanından canlı aktarıldığı söylenen bir görüntü (AFP)
TT

İran-İsrail çatışmasının denklemleri ve yansımaları

İran devlet televizyonu tarafından 19 Nisan günü sabahın erken saatlerinde yayınlanan ve İsrail saldırılarının ardından İsfahan şehrinin ana meydanından canlı aktarıldığı söylenen bir görüntü (AFP)
İran devlet televizyonu tarafından 19 Nisan günü sabahın erken saatlerinde yayınlanan ve İsrail saldırılarının ardından İsfahan şehrinin ana meydanından canlı aktarıldığı söylenen bir görüntü (AFP)

Hattar Ebu Diyab

İran'ın 13 nisanı 14 nisana bağlayan gece insansız hava araçları (İHA), kruz (seyir) füzeleri ve balistik füzelerle İsrail'e ilk kez doğrudan saldırmasının ardından Ortadoğu büyük bir savaşın eşiğine geldi.

Kırmızı çizgiler geçerliliğini yitirdi ve İran, yeni bir caydırıcılık denkleminin belirginleşmeye başladığını anladı. İran’ın İsrail’i hedef aldığı saldırıdan önce ise İsrail, İran’ın Şam'daki konsolosluk binasında İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarını hedef almasının 7 Ekim’de Hamas Hareketi’nin gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Operasyonu sonrası sarsılan caydırıcılığını yeniden tesis etmesini sağladığına inanıyordu. Ardından İsrail'in İran'a verdiği karşılık sınırlı ve ölçülü olmuş, İsrail'in caydırıcılığını geliştirememişti.

gty6j7
İran’ın bu ayın ortalarında İsrail'e düzenlediği hava saldırısında düzen bir İran füzesinin kalıntılarının yakınlarında duran İsrail askerleri (AFP)

Belirleyici denklemler, bu yeni durum karşısında henüz netleşmedi. Çünkü her iki tarafın da caydırıcılığı vekalet savaşlarının ve uzaktan kontrol edilen doğrudan saldırıların ardından zayıfladı.

Dolayısıyla İsrail'in İsfahan saldırısı, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Refah cephesi ile Lübnan ve Suriye cephelerine odaklanması ile doğrudan angajman kuralları arasındaki boşluğu kapatabilir. Ancak durumun gelişimine bağlı olarak İsrail tarafı daha sonra kabul edilebilir bir caydırıcılık düzeyini yeniden tesis etmeye çalışacağına şüphe yok. İsrail, ‘çatışma mühendisliğinin’ ABD’li maestronun kontrolünden çıkması halinde bölgesel bir savaşın patlak vereceğini de göz ardı etmiyor.

“Gölge savaşından doğrudan çatışmaya”

İsrail ile İran arasında Şah dönemindeki tarihi ve yakın ilişki, İran'ın nükleer programını geliştirmesi ve (nükleer gücün tekelleştirilmesini ve 1981'de Irak'a karşı olduğu gibi, herhangi bir potansiyel düşmanın nükleer güç elde etmesinin önlenmesini amaçlayan) ‘Begin Doktrini’ni atlatma arayışıyla yaşanan gerilimler ile stratejik bölgesel denklemde Arap ülkelerinin aleyhine olan ortak çıkarlar bağlamında bu gerilimleri yatıştırma arasında gidip gelen bir ilişkiye dönüşmüştür.

Bununla birlikte İran, 2003 yılında Irak'a karşı başlatılan (stratejik olarak hem İran'a hem de İsrail'e hizmet eden) savaştan faydalanarak ‘direniş ekseni’ ve Filistin davası bayrağı altında emperyalist projesinin temellerini güçlendirmeye başladı.

Böylece Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Ensarullah (Husiler), Irak'ta Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi), Filistin'de İslami Cihad gibi vekillerden oluşan bir ağ aracılığıyla ya da Hamas Hareketi’ni destekleyerek ‘İsrail'e karşı bir vekalet savaşı’ geliştirmeyi başardı.

İsrail, son on yıldır İran ve desteklediği milis grupların Suriye'deki varlığına karşı ‘iki savaş arası savaş’ olarak adlandırdığı hava saldırıları düzenlese de Beşşar Esed'in liderliğindeki Suriye, İran için hayati bir koridor ve direniş ekseninin merkezi olmaya devam ettiğinden bu saldırılar etkili olamadı.

Washington, saldırıların çatışma mühendisliğini yapan ve her iki tarafın da imajını kurtaran maestro olmayı başardı.

Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'de İsrail’e düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, İran'ı saldırının hazırlık aşamasında parmağı olmakla suçladı ve bu da riskleri arttırdı. Ancak Washington, kısa sürede İran'ı bu suçlamadan akladı. Ancak İran yönetimi, özellikle tüm işaretler Netanyahu'nun İran’ı savaşa çekme ve ABD'yi da dahil etmek istediğini gösterdiğinden, topyekûn bir savaşa girmemek şartıyla ‘saha birliklerini’ hafif ateş altında harekete geçirmeye karar verdi. Hizbullah Gazze'yi desteklemek için İsrail'e karşı harekete geçti, ABD’nin Irak ve Suriye'deki üsleri hedef alındı ve Husiler Kızıldeniz'de seyrüsefer güvenliğine ve ticaret gemilerine karşı saldırılar başlattı.

cdfgb
Gazze Şeridi sınırına yakın İsrail tankı, 17 Nisan 2024 (AFP)

İsrail Gazze’deki başlattığı yıkıcı savaşla birlikte geçtiğimiz aralık ayında Lübnan ve Suriye’de ‘İran eksenine’ karşı saldırılarını da yoğunlaştırdı. İsrail son olarak İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını hedef aldı. Saldırıda DMO’nun önde gelen komutanlarından Tuğgeneral Rıza Musavi ile yardımları öldürüldü. Bu gelişmelerle gerilim tırmandı ve eşiği aştı.

Tüm bunlar olurken Ortadoğu'daki başlıca iki karşıt güç olan ve her biri diğerini ulusal güvenliğine yönelik en önemli tehdit olarak gören İsrail ve İran arasında doğrudan çatışmaya doğru bir ilerleme olduğu görüldü.

İran saldırısı sonrası senaryolar ve İsrail'in tepkisi

Nisan 2024, 1 Nisan’da İsrail’in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını hedef alan saldırısı, 13 nisanı 14 nisana bağlayan gece İsrail semalarında İran’a ait İHA’ların ve balistik füzelerin görülmesi ve 19 Nisan’da İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği gizemli saldırıyla İsrail ile İran arasındaki gerilim ve çatışmada belirleyici bir dönüm noktası olarak tarihe not düşülebilir. Tüm bu güç gösterileri ve bunlarla verilen siyasi mesajlar, 2006 yılından bu yana devam eden ‘gölge savaşı’ ve ‘vekalet savaşı’ aşamasından ‘doğrudan çatışma’ aşamasına geçildiğini gösteriyordu.

Öte yandan Washington, saldırıların çatışma mühendisliğini yapan ve bir taraf için diğerine göre somut bir ilerleme sağlamadan her iki tarafın da imajını kurtaran maestro olmayı başardı. Elbette bu çaba, kasım ayında başkanlık seçimlerine sahne olacak olan ABD'nin 7 Ekim'den bu yana Ortadoğu'da geniş çaplı bir savaşın çıkmasını önleme ve hem Irak’ta hem de Afganistan’da yaşananlardan sonra ABD'nin müdahalesinden kaçınma stratejisinin bir parçası.

İran'ın inkârcı, İsrail'in ise gizemli tutumu, bölgede gerilimin tırmanmasını ve geniş çaplı bir savaşın patlak vermesini önlemeyi amaçlayan belirli bir sınırlama çerçevesinde olması dikkati çekiyor.

İran'ın İsrail’e misillemesi sınırlı ve kısıtlı, seviyesi ise askeri sonuçlar kaydetmeden taktiksel ve göstermelikti. Tahran, İsrail’e ya da ABD’ye topyekûn savaş açmadan ya da doğrudan bir çatışmaya girmeden İsrail karşısında caydırıcılığını yeniden tesis etmek istedi.

İran, tarihte ilk kez İsrail'e kendi topraklarından saldırdığından somut bir askeri sonuç alamasa da İsrail'in derinliklerini hedef almasına ahlaki, medyatik ve siyasi olarak yatırım yapması bekleniyor. Şarku’l Avsat’ın ABD televizyonu CNN'den aktardığı habere göre İran'ın saldırısı ‘insanlık tarihinde İHA’lar ve balistik füzelerle yapılan en büyük saldırıydı’ fakat sürpriz bir saldırı olmaması ivme kazanmasına engel oldu. Saldırı, iki ülke arasındaki gerilimin maestroluğunu yapan ABD önderliğinde Batılı güçlerin aktif katılımıyla engellendi.

Sonuç nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, bu saldırıyla bölgede yeni bir denklemin kurulduğunu söyledi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise buna “İranlılar, Ortadoğu’da hava sahası savaş uçaklarımıza açıkken bize karşı farklı bir caydırıcılık denklemi kuramazlar” diyerek yanıt verdi.

cdfbrgt
İran'ın İsrail'e İHA’lar ve balistik füzelerle düzenlediği saldırı sırasında Aşkelon'da füze savunma sistemi devreye girdi, 14 Nisan 2024 (Reuters)

İran'ın misillemesinin ardından İsrail'in karşılık vermesi bekleniyordu. Ancak ABD ve Batılı ülkeler, İsrail’e sadece saldırıyı önlemekle yetinmesi için baskı yaptılar. ABD, İngiltere ve Fransa'nın 13 nisanı 14 nisana bağlayan gece gerçekleşen İran saldırısının püskürtülmesinde verdikleri koşulsuz destek nedeniyle İsrail'in ABD ve Batılı ülkelerin isteklerine yanıt vermekle İran’a karşılık vermek arasında seçim yapması kolay değildi. Bu yüzden ABD’nin özellikle Joe Biden yönetiminin İran’a karşı sert bir yanıt verilmemesi baskısı nedeniyle İran'a yönelik herhangi bir büyük saldırı planlamaktan kaçındı. Zira ABD, İngiltere ve Fransa'nın verdiği koşulsuz destek, her koşulda ve her seçenekte Binyamin Netanyahu'nun peşinden gidecekleri anlamına gelmiyordu. Ayrıca Washington, Hürmüz Boğazı'nın ablukaya alınmasını ve savaşın yayılması halinde küresel bir ekonomik krizin patlak vermesini istemiyor.

Nihayetinde hem İran hem İsrail, ihtiyatlı bir şekilde ele alınan sınırlı bir yanıt senaryolarına başvurdular. İki ülke arasındaki gerilim, diğer alternatif çatışma sahaları olarak siber uzayda ve istihbarat savaşı alanında yoğunlaşabilir. İsrail'in 19 Nisan Cuma günü sabaha karşı İran'ın orta kesimlerindeki İsfahan şehrine düzenlediği saldırının detayları halen belirsizliğini koruyor. İran'ın inkârı ve İsrail'in gizliliğinin, gerilimin tırmanmasını ve bölgesel bir yangının çıkmasını önlemek amacıyla belirli bir sınıra tabi olduğu dikkat çekiyor. İran'ın inkârcı, İsrail'in ise gizemli tutumu, bölgede gerilimin tırmanmasını ve geniş çaplı bir savaşın patlak vermesini önlemeyi amaçlayan belirli bir sınırlama çerçevesinde olması dikkati çekiyor. İran'a göre İsrail İsfahan’a küçük İHA’larla sınırlı bir saldırı gerçekleştirirken, İsrailli kaynaklar sessizliklerini koruyorlar. Batılı kaynaklardan sızdırılan bilgilerde İsrail’in üç adet F-35 savaş uçağıyla saldırdığı bildirilirken ABD'li bir kaynak saldırının amacının Natanz'daki hayati öneme sahip nükleer tesisin hava savunma sistemini test etmek olduğunu söyledi. Bu sebeple İsrail’in İran saldırısı, İran'ın iç kesimlerine kadar girebildiğine ve nükleer tesislerine ulaşabildiğine dair verilen bir mesajdı.

İsfahan saldırısından sonra bir çıkmaza daha girmek üzere olduğumuz ortada. Muhtemelen doğrudan çatışma faslını kapatan bir senaryoyla karşı karşıyayız.

İsrail tarafı caydırıcılık konusunda üstünlüğü yeniden ele geçirmeye çalıştı. Ancak bunu başarıp başaramadığı net değil. Çünkü verilen yanıt, bölgeyi topyekûn bir savaşa sürüklemeyecek, ABD tarafından kabul edilebilecek ve uluslararası müttefikleri kızdırmayacak ya da Gazze’deki savaşı ve orada yaşanan insani trajedinin bir sonucu olarak uluslararası tecridi sona erdirip Tahran'a karşı stratejik bir uluslararası koalisyon kurma fırsatını heba etmeyecek bir şekilde tasarlandı.

İsfahan saldırısından sonra bir çıkmaza daha girmek üzere olduğumuz ortada. Muhtemelen ya bu doğrudan çatışma faslını kapatıp vekalet savaşına dönme senaryosuyla ya da büyük bir savaşın ilk adımı olan bir senaryoyla karşı karşıyayız.

ABD bölgede topyekûn bir savaşın patlak vermesini istemiyor. Basına yapılan açıklamalarda, Gazze'deki askeri operasyonun sona erdiği vurgulanırken İsrail'in güvenliğinin korunacağının altı çiziliyor. Ama bu, İsrail'in Refah'a kara harekâtı düzenlemeyeceği ya da Lübnan’a ve Suriye'ye karşı askeri adımlar atmayacağı anlamına gelmiyor.

İran-İsrail çatışması, çok taraflı çatışmalara sahne olan, Filistin yarası kanamaya devam eden, devletlerin egemenliğinin aşındığı, adil bir barışın sağlanması ve bu yolda ilerlenmesi fırsatlarının kaybedildiği, dini saltanatların geri döndüğü ve uluslararası çatışma ve stratejik kaos arenasına dönüşen Ortadoğu'nun kırılganlığını daha da derinleştirdi.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”