Erdoğan'ın Washington ziyareti neden ertelendi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Brüksel'deki görüşmesinden bir kare, 14 Haziran 2021 (DPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Brüksel'deki görüşmesinden bir kare, 14 Haziran 2021 (DPA)
TT

Erdoğan'ın Washington ziyareti neden ertelendi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Brüksel'deki görüşmesinden bir kare, 14 Haziran 2021 (DPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Brüksel'deki görüşmesinden bir kare, 14 Haziran 2021 (DPA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında mayıs ayında Beyaz Saray'da yapılması beklenen görüşmenin ertelenmesi tartışma yarattı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden'ın başkanlık döneminde Washington’a gerçekleştirmesi planlanan bu ilk ziyaretinin ertelenmesinin nedenini ‘birbiriyle uyuşmayan diplomatik programlar’ olarak açıkladı. Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyareti için daha sonra ‘her iki taraf için de uygun’ bir tarihin belirleneceğini söyleyen Keçeli, Türkiye ile ABD arasındaki üst düzey görüşmelerin devam edeceğini vurguladı.

Ziyaretle ilgili tartışmalar

Geçtiğimiz hafta Türk basınında yer alan ziyaretin ABD tarafından ‘iptal edildiği’ yönündeki haberler, Cumhurbaşkanlığı'na yakın kaynaklar tarafından yalanlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Biden’ın başkanlığı döneminde ABD'ye yapması planlanan bu ilk resmi ziyaretin iptaline ilişkin son günlerde artan spekülasyonlar, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby'nin perşembe günü yaptığı ‘planlanmış bir şey yok’ açıklamasıyla daha da alevlendi. Ardından ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeffry L. Flake, cuma günü İstanbul'da yapılan Türkiye - ABD İş Konseyi toplantısı sırasında ‘ziyaret için hazırlıkların devam ettiğini ancak resmi açıklamanın planlanan tarihe yakın bir zamanda yapılacağını’ açıkladı.

dcvrftb
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın, NATO Zirvesi sırasında yaptıkları ikili görüşmeden bir kare, 11 Temmuz 2023 (Reuters)

ABD'li bir muhabir, Beyaz Saray’daki haftalık basın brifingi sırasında Kirby'ye “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki hafta içinde Beyaz Saray'a bir ziyaret gerçekleştirmesi bekleniyor. Erdoğan geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul'da Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’yi ağırladı. Görüşmeler sırasında bu konu da gündeme gelecek mi, yoksa ziyarete gölge düşürür mü? diye sordu.

Kirby, şu yanıtı verdi:

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretine ilişkin programlanmış bir şey yok. Dolayısıyla bu konuda bir yorum yapamayacağım. Bu konu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmeleri sırasında konuşulacak. Hamas'a, kim olduklarına ve neyi savunduklarına ilişkin tutumumuzu açık bir şekilde ortaya koyduk.

Türk basınında üst düzey yetkililere ve diplomatik kaynaklara dayandırılan haberlerde Kirby'nin açıklamasının gerçeği yansıtmadığı ve ziyaretin planlandığı gibi gerçekleşeceği bildirildiyse de Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Keçeli, cumayı cumartesiye bağlayan gece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin ertelendiğini açıkladı.

Erdoğan-Heniyye görüşmesinin etkisi

Erdoğan hükümetine yakın kaynaklar, geçtiğimiz hafta Odatv haber sitesinde yayınlanan ‘ziyaretin Washington'ın İsrail'e 26 milyar dolarlık yardım paketini onaylamasının ardından iptal edildiği’ haberini teyit etmeyi reddettiler.

Geçtiğimiz pazartesi günü Erdoğan'a Irak ziyaretinde eşlik eden ve iktidara yakınlığıyla bilinen Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, ABD'nin ziyareti iptal etmediğini ve hazırlıkların devam ettiğini söyledi. Erdoğan'ın ilgili birimlere ziyaretin iptal edilmesi ya da ertelenmesi yönünde herhangi bir talimat vermediğini belirten Selvi, ABD'nin İsrail'e yardımı konusunun Türkiye tarafından bilindiğini ve ‘Washington ile ilişkilerini etkilemediğini’ vurguladı.

fvgvb gfb
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Henniye ile tokalaşırken, 20 Nisan 2024 (DPA)

Biden'ın başkanlık süresinin bitmesine sadece yedi ay kaldığına dikkati çeken Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretinin ortak çıkarlara ilişkin konuları görüşmek üzere ‘hem Türkiye hem de ABD için önemli bir fırsat’ oluşturduğunun altını çizdi.

Ziyaretin önündeki olası engellerden birinin ABD’li bir grubun ve ABD'deki İsrail lobisinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hamas Siyasi Büro Başkanı Heniyye ile görüşmesinin ardından Erdoğan-Biden görüşmesinin gerçekleşmesini engelleme çabaları olduğunu düşünen Selvi, “İsmail Heniyye ile Erdoğan görüşmesinden sonra ABD tarafında bir grup, Erdoğan-Biden görüşmesini engellemek istiyor. Erdoğan-Haniye fotoğrafından sonra verilecek bir Erdoğan-Biden fotoğrafının seçimlerde aleyhlerine olacağını düşünüyorlar” yorumunda bulundu. Selvi, söz konusu tarafların ziyaretin iptal edilmesi için Türkiye'nin inisiyatif almasını tercih edeceklerini de sözlerine ekledi.

NATO kartı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington ziyareti için yeni bir tarih belirlenmemesi halinde, Biden-Erdoğan görüşmesinin önümüzdeki temmuz ayında Washington'da yapılması planlanan NATO Zirvesi sırasında artık geleneksel hale gelen gayri resmi görüşme şeklinde gerçekleşmesi bekleniyor.

sdvrfbt
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hollanda Başbakanı Mark Rutte, İstanbul'da bir araya geldi, 26 Nisan 2024 (EPA)

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in yerine seçilecek isim yarışını kullanarak ülkesinin çıkarlarını önde tutmaya çalışıyor. Erdoğan, geçtiğimiz cuma günü İstanbul'da NATO Genel Sekreterliği görevi için adaylardan biri olan Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile görüştü. Erdoğan Rutte'un adaylığıyla ilgili görüşmeleri, bazı NATO ülkelerinin Türkiye'ye uyguladığı savunma sanayi ihracatına yönelik kısıtlamaları kaldırılmaları konusunda destekleyici bir pozisyon kazanmak için kullanmaya çalıştı.

Erdoğan, Rutte ile birlikte düzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin NATO Genel Sekreteri seçimiyle ilgili kararını ‘stratejik ve adil düşünce’ çerçevesinde vereceğini söyledi. NATO’nun bazı üyelerinin bazı diğer üyelerin savunma sanayisine uyguladığı kısıtlamaların ve engellerin kaldırılmasının önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, NATO Genel Sekreterliği için adı geçen bir diğer isim olan Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis ile geçtiğimiz hafta yaptığı telefon görüşmesinde de bunu belirttiğini sözlerine ekledi.

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki gümrük birliği anlaşmasının modernize edilmesi çalışmalarına başlanması gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara'nın bu konuya verdiği önemi görüşmeleri sırasında Rutte ile de paylaştığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB'nin Türkiye ile ilişkilerini ‘adalet ve stratejik perspektif’ çerçevesinde ele alması konusunda Hollanda'dan destek beklediğini de ifade etti.

Hollanda parlamentosu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Hollanda ziyareti sırasında Türkiye-AB Gümrük Birliği modernizasyonunu için Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2017 yılından bu yana tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile sivil toplum aktivisti ve iş adamı Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasına ilişkin kararları uygulamasını şart koşan öneriyi kabul etmişti.



Avustralya: Müfettişler, Bondi Plajı saldırısının faillerinin DEAŞ mensubu olduklarına inanıyor

Bondi Plajı saldırısının şüphelisinin evini çevreleyen şeridi kaldıran Avustralyalı bir polis memuru (Reuters)
Bondi Plajı saldırısının şüphelisinin evini çevreleyen şeridi kaldıran Avustralyalı bir polis memuru (Reuters)
TT

Avustralya: Müfettişler, Bondi Plajı saldırısının faillerinin DEAŞ mensubu olduklarına inanıyor

Bondi Plajı saldırısının şüphelisinin evini çevreleyen şeridi kaldıran Avustralyalı bir polis memuru (Reuters)
Bondi Plajı saldırısının şüphelisinin evini çevreleyen şeridi kaldıran Avustralyalı bir polis memuru (Reuters)

Avustralya Yayın Kurumu (ABC), Avustralya istihbarat biriminin altı yıl önce Bondi Plajı saldırganlarından birinin DEAŞ ile bağlantıları olduğunu araştırdığını bildirdi.

Avustralya polisi, 50 yaşındaki bir adam ile 24 yaşındaki oğlunun pazar günü Sidney’de ünlü bir plajda Hanuka Bayramı kutlaması yapanlara ateş açtığını, saldırıda 15 kişinin hayatını kaybettiğini ve 40’tan fazla kişinin yaralandığını açıkladı.

Avustralya medyası, saldırganların Sajid Akram ile oğlu Naveed Akram olduğunu ve Sajid Akram’ın polisle çıkan çatışmada öldüğünü, Naveed Akram’ın ise polis gözetiminde hastanede tedavi gördüğünü bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın ABC’den aktardığına göre, Bondi Plajı saldırısını soruşturan ortak terörle mücadele ekibindeki üst düzey bir yetkili, Avustralya Güvenlik ve İstihbarat Teşkilatı’nın (ASIO) 2019 yılında Naveed Akram ile ilgili bazı şüpheleri araştırdığını belirtti.

Haberde, Naveed Akram’ın, Temmuz 2019’da yakalanan ve Avustralya’da bir terör eylemi planlamakla suçlanan DEAŞ üyesiyle yakın bağlantısı olduğunun düşünüldüğü ifade edildi.

ABC, terörle mücadele soruşturmacılarının, Bondi Plajı saldırısını gerçekleştiren silahlı kişilerin DEAŞ mensubu olabileceğine inandığını bildirdi.

ABC’ye konuşan yetkililer, silahlı kişilerin araçlarında iki DEAŞ bayrağı bulunduğunu da açıkladı.

ASIO Genel Direktörü Mike Burgess dün gazetecilere yaptığı açıklamada, saldırganlardan birinin kendileri tarafından bilindiğini ancak ‘acil tehdit’ olarak görülmediğini belirterek, “Dolayısıyla burada yaşanan olayın şartlarını yeniden gözden geçirmemiz gerektiği açık” dedi.

Yeni Güney Galler polisi ise ABC’nin haberini doğrulayamayacaklarını belirtirken, ASIO da ‘bireyler veya devam eden soruşturmalar hakkında yorum yapmadığını’ açıkladı.


Cezaevindeki 4 bin 200 PKK-KCK’lı için kademeli düzenleme: Suça karışmamış 950-1.050 PKK’lı eve dönüş yolunda mı?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Cezaevindeki 4 bin 200 PKK-KCK’lı için kademeli düzenleme: Suça karışmamış 950-1.050 PKK’lı eve dönüş yolunda mı?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Türkiye’de “Terörsüz Türkiye” süreci, kimilerine göre 2. çözüm süreci olarak değerlendiriliyor; bu konuda çok şey yazılıp çiziliyor. Sürecin toplumsallaşması adına tartışılması doğru; ancak bu tartışmanın gündelik siyasi çekişmeler, öne çıkma çabaları ya da kısır hesaplar üzerinden yapılması, sürece yarardan çok zarar veriyor. Burada herkesin dikkatli olması gerektiğinin altını bir defa daha çizmek gerekiyor.

Siyasetin bu süreçte daha cesur olması, daha fazla adım atması ve daha fazla inisiyatif alması gerekiyor. Çünkü artık top, güvenlik bürokrasisinin sahasından siyasetin sahasına geçmiş durumda.

Elbette süreçte daralmalar olacaktır. İşin doğası gereği bu daralmaların olması son derece doğaldır; ancak siyasi aktörlük meselesi üzerinden herkesin kendisini tekrardan sorgulaması gerekiyor. “Her meseleyi Öcalan’a soralım” yaklaşımı, bana göre doğru değil. Siyasetin inisiyatif alması bir bütün olarak gerçekleşmeli ve inisiyatifler alınabilmelidir. Her meselede Öcalan’ı öne çıkarma, aktör yapma isteğinin toplumsal güvende yara açtığı da görülmelidir. Belki artık örgütün partiyi kurma paradigması tersine dönmeli ve parti, örgütü dönüştürebilmelidir.

Pedal çevirme teorisi işlemeye devam ediyor. Örgütün el yükseltme sebebi ya da farklı seslerin çıkma sebebi, bence devlette ciddiyetin ilk defa bu kadar net görülmesidir. Artık herkes yeni bir paradigmaya dönüleceğini görmeye başladı ve doğal olarak bir bocalama süreci yaşanıyor. Süreç tamamlanırsa siyasetin de paradigmasının değiştiği görülmelidir.

Çünkü şu ana kadar siyaseten “zaten masa devrilecek, güvenmiyoruz, gel gel yapıyorlar, sonra yine bizi hapishanelere atacaklar” anlayışı çok hakimdi. Ama atılan adımlar neticesinde işin ciddiyeti anlaşılıyor ve bu da ezber bozuyor. Bu bakımdan şu ana kadar yaşananların, ben sürecin özüne bir tahribat verdiğini düşünmüyorum. Bu düşüncemi görüştüğüm farklı kaynaklarım da doğruluyor.

Sürecin geldiği yerde iki mesele, en çok sorulan ve merak edilen konuların başında geliyor: Yasal düzenlemeler ve SDG meselesi.

İmralı Adası’ndan Meclis’e: Fırsat yasası ve sürecin kritik eşiği

Komisyon üyelerinin İmralı Adası’na gitmesi, bir eşiğin daha aşılmasını kolaylaştırdı. MHP Genel Başkanı Feti Yıldız Bey’in okuduğu özet, kendi tuttuğu notların özetiydi. Dolayısıyla 16 sayfalık raporun özeti değildi. Beklenti, hem AK Parti adına Hüseyin Yayman’ın hem de DEM adına Gülistan Koçyiğit’in de notlarını okumasıydı; ama bu gerçekleşmedi. Keşke onlar da komisyon üyelerine notlarını aktarsaydı ve sorulacak olan sorulara da cevap verseydi.

Komisyon üyelerinin tuttuğu 16 sayfalık raporun aslında komisyon üyelerine dağıtılması gerekiyordu. Sürecin şeffaflığı, toplumsal rıza üretme konusunda bunun yapılmasının hâlâ geç olduğunu düşünmüyorum. Görüştüğüm ve raporu bilen kaynaklarım, burada anlatılamayacak bir şeyin olmadığını, Öcalan’ın bugüne kadar söylediği görüşlerin benzerlerinin yer aldığını ifade ediyorlar.

Şimdi top Meclis’te. Nasıl bir yasa çıkarılacak? Toplumda cezasızlık algısına da yol açmadan, süreci de sahiplenerek nasıl bir yol bulunacak?

Görev, öncelikli olarak Komisyon’da bulunan partilere düşüyor. Onlar tekliflerini yavaş yavaş Meclis Başkanlığı’na verecekler. Meclis hukukçuları ve güvenlik bürokrasisi de sürece destek verecek.

Kesinleşen bir şey olmamakla beraber, anladığım kadarıyla çıkarılacak olan “Fırsat Yasası” iki ayağa cevap verecek:

A- Eve dönüş durumu
B- Mevcut tutuklu ve hükümlülerin durumu

KCK-PKK örgüt üyeliğinden şu an Türkiye’de cezaevlerinde bulunanların sayısının 4 bin 200 kişi civarında olduğu belirtiliyor. Bunlar içerisinde müebbet hapis cezası alanlar olduğu gibi, cezası bitmeye yakın insanlar da var.

Bunlar için kademeli bir anlayış ve bakış açısı geliştiriliyor. Kişi bazında durumlar incelenecek, toptancı bir anlayışla düzenleme yapılmayacak. Cezaevindekiler için düzenleme yapılırken, aynı zamanda eldeki bazı uygulamalardan da yararlanılacak. Denetimli serbestlik meselesi, yararlanılacak uygulamaların başında geliyor.

PKK’lıların Türkiye’ye dönüşü: Suça karışmamış 950-1.050 kişi için yasal çerçeve nasıl şekillenecek?

Eve dönüş olarak adlandırılan PKK’lıların Türkiye’ye dönme meselesine gelince…

Öncelikle Ankara, Bağdat ve Erbil arasındaki mekanizmanın hâlâ çalıştığını ifade etmek lazım. Bu mekanizma hem silahların hem mağaraların teslimi hem de Irak’ta kalmak isteyen örgüt mensupları için son derece hayati.

Benim gerek Irak makamları, gerek Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi yetkilileri, gerek PKK ve gerekse de Ankara’dan aldığım bilgiye göre PKK içerisinde suça karışmamış militan sayısı 950-1050 arasında. Bu kişilerin gelmesinin önünde şu an herhangi bir engel bulunmuyor. Diyarbakır annelerinin çocukları başta olmak üzere ilk etapta suça karışmamış kişilerin gelmesi, “Fırsat Yasası” ya da “Çerçeve Yasası”nın şekillenmesiyle birlikte gerçekleşebilir.

Burada yapılacak olan yasal düzenleme netleştiğinde, atılacak olan adımların daha da hızlanacağını göreceğiz. Meclis’ten çıkacak olan yasa büyük bir ihtimalle özel bir yasa olacak. Hukukçular bu yasayı çalıştırırken bir taraftan Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnenmemesine, diğer taraftan da FETÖ başta olmak üzere diğer örgütlerin yararlanmasının önünü kapatacak. Burada kendisini fesheden bir örgüt olduğu için yeni bir yasa zorunluluğu ortaya çıkıyor.

Hem eve dönüş hem de mevcut cezaevindekilerle ilgili düzenleme yapılırken iki ayrımın altını çizmek gerekiyor. Yapılacak olan düzenleme ile birlikte “örgüt” ortadan kalkarsa örgüt üyeliği ya da örgüte üye olmamakla birlikte oluşan suç ortadan kalkacak; ancak işlenen suçlar ortada duracağı için yapılacak olan düzenlemede kademeli olarak buna cevap verilecek.

Örneğin, örgütte yıllarca kuryelik yapan ama silahlı eylemlere katılmayan kişiler örneğinde olduğu gibi belirli ayrımların yapılması gerekiyor. Benim kaynaklarımdan aldığım bilgiye göre, kişinin durumu üzerinden bir değerlendirme yapılacak, toptan bir değerlendirme yapılmayacak.

Çıkarılacak olan yasada bir süre sınırı konulması, denetimli serbestlik vb. uygulamaların işletilmesi de karşımıza çıkacak gibi duruyor. Burada belki tekrar altını çizeceğim, bireylerin durumunun tek tek ele alınacağı.

Örgüt üst düzey yönetici dediğiniz 232 kişi civarında. Bunlardan 30-40’ı en önemli üst düzey yönetici olarak karşımıza çıkıyor. Bunların büyük bir kısmının Irak’ta kalması ya da seyahat özgürlüğü kapsamında Avrupa ve Irak arasında olması bekleniyor. Burada da Bağdat-Erbil ve Ankara arasındaki mekanizmanın devreye girmesi öngörülüyor.

SDG meselesinde kilit güç ABD: Mazlum Abdi ve YPG’nin silahlı sayısı gerçekçi rakamlarla değerlendiriliyor

SDG meselesine gelince:
Öncelikle Mazlum Abdi’nin verdiği 100 bin rakamı çok abartılı bulunuyor. Hem Suriye’deki kaynaklar hem Ankara’da görüştüğüm kaynaklar, SDG ve onun silahlı kanadını oluşturan YPG’nin silahlı sayısının 45 bin civarında olduğunu belirtiyor.

Suriye’de muhatabın esas olarak ne Şara ne Abdi olduğu, muhatabın ABD olduğu ve SDG meselesinin çözümünde sürecin ABD ile yürütüldüğünün altı çiziliyor. Yani esas patron kimse, müzakereler de onlarla yürütülüyor.

Bu noktada özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la olan kişisel ilişkisinin, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın temaslarının ve zamanın ruhunun Türkiye’nin işini kolaylaştırdığı belirtiliyor. Erdoğan-Trump görüşmesi, ardından Şara-Trump görüşmesi, CENTCOM’un Trump politikalarıyla paralel hareket etmesi ve Tom Barrack’ın Mazlum Abdi’ye ABD politikaları konusunda net mesajları, aslında Suriye’de önümüzdeki haftalarda bazı olumlu adımların SDG tarafından atılacağını gösteriyor.

Bu aşamada süreci bozma noktasında Fransa, İran ve İsrail gibi ülkelerin SDG’nin kulağına fısıldadığı da gözlerden kaçmıyor.

Sınır kapılarının devri, enerji sahalarının devri ve silahlı unsurların Savunma Bakanlığı’na entegrasyonu sağlanırsa, SDG Türkiye açısından tehdit olmaktan çıkacak.

SDG içerisinde iki anlayış hâkim.

1- Anlayış, “Ankara’nın hem SDG’nin tamamen tasfiyesini hem de 10 Mart mutabakatının uygulanmasını aynı anda talep etmesi, Suriye’de siyasi çözümü engellemeye yönelik politikasını açıkça ortaya koyuyor” derken,

2- Anlayış, “Türkiye Şam Hükümeti ile aramızda garantör ülke olsun. Kolaylaştırıcı olursa süreç daha çabuk ilerler” anlayışında.

Peki SDG bu adımı atar mı?

Bana göre zaman içerisinde SDG bu adımı beş sebepten dolayı atmak durumunda kalacak.

1- Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu istemesi
2- SDG’yi oluşturan en büyük güçlerden Arap aşiretlerinin tavrı
3- YPG içerisindeki silahlı dağılım
4- Türkiye ve ABD’nin arabuluculuğu ve garantörlüğü meselesi
5- Zamanın ruhu

Şam yönetimi SDG’den ne istiyor?

Şara yönetimi, SDG’den askerlerinin %75’ini kendilerine vermesini ve Savunma Bakanlığı’na dâhil olmasını istiyor. Geri kalanların ise yerel yönetimlerde asayiş gücü olarak kullanılabileceği belirtiliyor.
SDG, Şam’a üç tümen vereceğini ve komutanların isimlerini Şam’a bildirdiğini ifade ediyor.

Önce saha gerçekliği adına şunu görmemiz gerekiyor:
SDG’nin sahip olduğu 45 bin kişilik gücün %75–%80’inin Arap aşiretlerden oluştuğu, geri kalanının ise farklı Kürt yapılardan oluştuğunun altı çiziliyor.

Saha kaynakları YPG içerisindeki formülasyonu şöyle yapıyorlar:

Irak’tan gelen Irak Kürtlerinin sayısı yaklaşık olarak 1350 civarında.

PKK’dan YPG’ye gelen militan sayısı 1500 civarında.

Suriye Kürtlerinin ise 6 bin civarında olduğu belirtiliyor.

Şam ve SDG anlaşırsa kalan silahlı güç nasıl entegre edilecek: Savunma Bakanlığı mı, polis gücü mü?

Peki diyelim ki Şam Hükümeti ve SDG arasında bir anlaşma oldu; kalan %25 silahlı güç ne olacak sorusuna cevap, silahlı unsurların Savunma Bakanlığı’na bağlanması gibi Suriye Hükümeti’nin karar vereceği bir konu, ancak asayiş ya da polis gücü olarak kullanılmaları güçlü bir olasılık.

Burada özellikle polis gücü olmak istedikleriyle ilgili olarak, merkezi hükümetin denetiminde bir yapı oluştuğunda; Dürzi bölgelerinde Dürzilerden, Arapların yoğun olduğu yerlerde Araplardan, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde ise Kürtlerin alınması son derece doğal. Burada anlaşmazlık, bunların kimin kontrolünde olacağı. Merkezi hükümet, bu polis gücünün Suriye Devleti’nin polis gücü olacağını söylüyor ve Kamışlı’da görev alan bir polisin Süveyda’ya, Lazkiye’de görev alan bir polisin de Kamışlı’ya tayinle gönderilebileceğini ifade ediyor. Aynı şekilde Savunma Bakanlığı bünyesine katılacak olan yapıların da komuta merkezinin Suriye Hükümeti’nde olacağı belirtiliyor.

Suriye’de tamamlanmamış devlet tamamlanırsa, hem anayasal güvence hem de diğer haklar garanti altına alınmış olacak ve Dürzilerin de, Nusayrilerin de olduğu gibi Kürtlerin de devlette karar alma süreçlerinde yer alacağını görmemiz gerekiyor.

Bu geçiş sürecinde SDG yasal garanti istiyor. Bu garanti büyük ihtimalle ABD tarafından verilecek. Türkiye’nin istediği adımlar atılmaya başlanırsa, Türkiye de bu noktada süreci kolaylaştıracak her adımı atacak. Bu adımlardan en önemlisi Nusaybin Sınır Kapısı’nın açılması ve Kamışlı ile ticaretin Türkiye üzerinden devam etmesi olacak.

Amerikalılar Esad döneminde Arap aşiretlerini SDG bünyesine dahil ettiler ve hâlen maaşlarını ödemeye devam ediyor. ABD Kongresi’nden geçen bütçenin büyük bir kısmı bu maaşlara gidiyor.
PKK, Türkiye’de sürecin ciddileştiğini görüyor; SDG de Suriye’de ABD’nin entegrasyonu istediğini ve bu konuda ısrarcı olduğunu biliyor.

Nitekim yakın zaman içerisinde Şammar Aşireti’nin lideri el-Cerba, Şam’a gidip Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya gelmiş, daha sonra da Mazlum Abdi ile görüşmüştü. Saha kaynakları, Cerba’nın SDG’yi de 10 Mart Anlaşması çerçevesinde Şam ile anlaşmaya ikna etmek için arabuluculuğa başladığını ifade ediyor.

Toparlayacak olursam, Arap aşiretlerini SDG’ye entegre eden ABD’nin kendisi ve şu ana kadar maaşlarını da ödemeye devam ediyor. ABD’nin tavrı burada çok net: Şam’a entegrasyon, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesi, bununla birlikte toprak bütünlüğü ve politik birliğin sağlanması noktasında Şara’nın güçlendirilmesi. Nitekim CENTCOM Komutanı Brad Cooper, ABD’nin Suriye’deki üç önceliğini, “IŞİD’e karşı mücadele, SDG’yi Suriye devlet yapısına entegre etmek ve Suriye hükümetiyle koordinasyon sağlamak” olarak açıkladı.

10 Mart Mutabakatı ile Suriye’de Kürt, Dürzi ve diğer grupların güvenliği sağlanıyor

Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin garantörlüğünde 10 Mart mutabakatının hayata geçirilmesi, Kürtlerin, Dürzilerin ve diğer grupların Suriye’de güvenceye kavuşmaları ve Suriye’nin geleceğine Suriyelilerin karar vermesi herkesin faydasına olacaktır.

Ankara’da görüştüğüm kaynaklar, “Bugün Türkiye çatışma ortamının oluşmamasını istiyorsa, İsrail’in Suriye’de nüfuzunu genişletmemesi için yapıyor. Bu yapamadığımızdan değil, İsrail’e alan açmama isteğimizden kaynaklanıyor” diyorlar.

SDG konusunda 10 Mart mutabakatının bana göre iyi niyet adımı Deyrizor’da görülecek.
Suriye’de 10 Mart mutabakatıyla ilgili önümüzdeki hafta birkaç adımın atılma ihtimali, aynı adımların Kuzey Irak’ta da (IKBY) gelme ihtimali çok yüksek. Güven artırıcı adımların atılmasına devam edilecek.

Başta ifade ettiğimi tekrar söyleyeyim. Devlet iradesi devam ediyor, ABD’nin Türkiye ve Şara’yı destek politikası devam ediyor, uluslararası konjonktür uygun, Öcalan paradigmada ısrar ediyor ve sürece katkı vermekten geri durmuyor.

Sürecin ciddiyeti noktasında iki hafta içerisinde güzel şeyler görmeye devam edeceğiz. Partiler taleplerini dillendirecekler; bu, hepsinin kabul edildiği ya da edileceği anlamına gelmez. Herkes kendi tabanına sesleniyor ama bu işin siyaset üstü olduğunu da artık görmek gerekiyor.


Zelenskiy, Ukrayna’nın NATO üyesi olması hedefinden vazgeçti

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, dün Berlin'de ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner'ı karşıladı (EPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, dün Berlin'de ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner'ı karşıladı (EPA)
TT

Zelenskiy, Ukrayna’nın NATO üyesi olması hedefinden vazgeçti

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, dün Berlin'de ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner'ı karşıladı (EPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, dün Berlin'de ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner'ı karşıladı (EPA)

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy dün, ülkesinin Rusya ile savaşı sona erdirecek bir uzlaşı olarak Batı'nın güvenlik garantileri karşılığında NATO üyesi olma hedefinden vazgeçtiğini açıkladı. Bu adım, Rusya'nın saldırılarına karşı bir koruma olarak Batılı ülkelerin askeri ittifakına katılmak için mücadele eden Ukrayna için önemli bir dönüşüm anlamına geliyor.

Zelenskiy bu açıklamayı, Berlin'de ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner'ın Avrupalı yetkililerle yapacakları üst düzey görüşmeler önce yaptı.

Ukrayna Devlet Başkanı, ülkesi ile Rusya arasındaki savaşı sona erdirecek bir uzlaşı sağlamayı amaçlayan görüşmelerde ‘diyaloga’ hazır olduğunu vurguladı. Zelenskiy ayrıca, ABD'yi Ukrayna'daki cephe hatlarını dondurma fikrini desteklemeye ikna etmeyi umduğunu ifade etti.