‘Parçalanmış demokrasi’... Gazze Savaşı’nda Fransız üniversiteleri ne yaptı?

‘Terörizmi yüceltmek’ ve ‘antisemitizm’ suçlamaları her an kullanıma hazır

Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
TT

‘Parçalanmış demokrasi’... Gazze Savaşı’nda Fransız üniversiteleri ne yaptı?

Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)

Fransa Başbakanı Gabriel Attal, altı ayı aşkın bir süredir devam eden ve en az 34 bin kişinin ölümüne neden olan Gazze Şeridi'ndeki katliamı protesto etmek için ABD'den Fransız üniversitelerine ve enstitülerine ulaşan öğrenci hareketine karşı yetkililerin sert tutumunu somutlaştırmak istiyor.

Endişe verici sayıdaki ölüme ek olarak on binlerce yaralı ve açlıktan ölüm gibi başlıkları olan bu insani kriz, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'i Gazze'yi İkinci Dünya Savaşı'nda tamamen yok edilen Alman şehirlerine benzetmeye sevk etti.

Attal geçtiğimiz Cumartesi günü, Paris'teki Siyasal Bilimler Enstitüsü'nde devam eden öğrenci gösterilerini ‘üzücü ve şok edici bir hareket’ olarak yorumlayarak, “Öğrencilerimize ve öğretim görevlilerimize kendi kurallarını dayatmaya çalışan aktif ve tehlikeli bir azınlığa tolerans gösterilmeyecektir” dedi.

ferth
Fransa Başbakanı Gabriel Attal, geçtiğimiz Cumartesi günü bir dizi yetkiliyle birlikte gerçekleştirdiği tur sırasında (AFP)

Sloganı ‘eğitim sektörüne güç ve prestij kazandırmak’ olan Başbakan, enstitü ve üniversitelerin kapatılmasını ve eğitimin engellenmesini eleştirerek, oklarını ‘siyasi güçlere’, özellikle de ‘çalışmaların devamını engellemeye çalışan azınlığın’ provokatörü olarak gördüğü Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’ne (LFI) yöneltti.

Sorbonne Üniversitesi

Siyasal Bilimler Enstitüsü'nde yaşananlar tarihi Sorbonne Üniversitesi'ne de sıçradı ve onlarca öğrenci üniversitenin avlusunda oturma eylemi yaptı. Üniversite yönetimi güvenlik güçlerini çağırmadan önce oturma eylemini dağıtmak, çadırları kaldırmak ve protestocuları uzaklaştırmak için müdahale etti.

Yaygın olarak dolaşıma sokulan videolar polisin protestoculara karşı uyguladığı şiddeti gözler önüne serdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre, güvenlik güçleri geldiğinde orada bulunan Sorbonne öğrencisi Louis Mazer şunları söyledi: “Birçok Amerikan üniversitesinde olduğu gibi biz de çadırlar kurduk. Filistin'de yaşananlar ve Gazze Şeridi'nde devam eden soykırım hakkında farkındalık yaratmak için elimizden geleni yapıyoruz. Polis hızla geldi, çadırları yıktı, öğrencileri yakalarından tutup yerlerde sürükledi. Bu kabul edilemez. Tamamen şok olduk.”

frgbthyn
Gazze yanlısı öğrenciler Pazartesi günü Paris'teki Sorbonne Üniversitesi önünde protesto gösterisi düzenledi. (EPA)

Üniversite kampüsünde yaşananları protesto etmek amacıyla Sorbonne'un dışında yüzlerce öğrenci, polis müdahalesini ve Gazze Şeridi'nde devam eden katliamı protesto eden spontane bir gösteri düzenlendi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bir polis kaynağı şiddet kullanıldığını reddederek, ‘tahliye işleminin sadece birkaç dakika sürdüğünü ve herhangi bir sorun yaşanmadan barışçıl bir şekilde gerçekleştirildiğini’ doğruladı.

Daha önce, günlerce süren öğrenci protestolarının ardından Siyasal Bilimler Enstitüsü yönetimi, öğrenci temsilcileriyle protestoculara karşı yasal işlemleri geri çekme ve Perşembe gününü Gazze'deki durumla ilgili bir diyaloğa ayırma konusunda anlaşmaya vararak kampüste polis müdahalesini önlemeyi başarmıştı.

Sorbonne Üniversitesi ve Siyasal Bilimler Enstitüsü öğrencileri, İsrail'in kınanması ve İsrail ile bu iki eğitim kurumu arasındaki iş birliğinin sona erdirilmesi çağrısında bulundu. Fransa Ulusal Öğrenci Birliği, geçtiğimiz Pazartesi günü bir bildiri yayınlayarak üniversitelerde ‘yoğunlaştırılmış seferberlik’ çağrısında bulundu. Aşırı solcu LFI da destekçilerini eylemcilere destek vermeye ve katılmaya çağırdı.

Fransa Ulusal Öğrenci Birliği bir açıklama yayınlayarak ‘seferberlik’ çağrısında bulundu ve ‘kendilerini susturma girişimleri’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınamak için ‘meşru’ gördükleri tüm yöntemlere başvuracaklarını duyurdu.

Yargıya başvurmak

Öğrencilerin sesini bastırmak ve kampüslerde protestoların genişlemesini önlemek için güvenlik güçlerinin kullanılmasına paralel olarak, Gazze'ye destek açıklamalarını caydırmak için kullanılan bir başka araç daha var: mahkemeye gitmek ve şikâyette bulunmak.

Sayıları onlarca olan bu şikayetler iki ana suçlama etrafında dönüyor: ‘terörizmi yüceltmek ve antisemitizm’. Söz konusu suçlama ve şikayetlere üç kuruluş öncülük ediyor: Avrupa Yahudi Örgütü, Fransa'daki Yahudi Kurumları Temsil Konseyi ve Fransız Yahudi Gençliği.

Davaların boyutunu göstermek için geçtiğimiz Ekim ayından bu yana ‘terörizmi yüceltmek’ ya da ‘antisemitizm’ suçlamasıyla 386 dava açıldığını belirtmek yeterli olacaktır.

LFI parlamento grubu başkanı Mathilde Panot dün (Salı), yaklaşık yedi ay önce, 7 Ekim'de yaptığı ve Hamas'ın yaptıklarını ‘Filistin güçlerinin silahlı saldırısı’ olarak nitelendirdiği bir açıklamaya dayanılarak Avrupa Yahudi Örgütü tarafından ‘terörizmi yüceltme’ suçlamasıyla Paris'teki Kriminal Polis Müdürlüğü merkezine geldi.

gbfthn ht
Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) parlamento grubu başkanı Mathilde Panot, dün (Salı) ifade vermeden önce açıklamalarda bulunuyor. (AFP)

Aynı gün Filistin asıllı Fransız avukat Rima Hasan, Le Crayon dergisine verdiği ve Hamas'ın yaptıklarını ‘meşru bir eylem’ olarak nitelendirdiği röportaj nedeniyle benzer bir suçlamayla ifade vermeye çağrıldı.

Avrupa Parlamentosu seçimleri için LFI listesinden aday olan Rima Hasan, bu iddiaya yanıt olarak ‘açıklamasının bağlamından koparıldığını’ ve hangi taraftan gelirse gelsin ‘terörizmi’ doğal olarak kınadığını söyledi. Panot ifade vermeye gitmeden önce, yüzlerce protestocu Panot'un ifade vermeye çağrılmasını ve uygulanan siyasi sansürü kınamak üzere toplandı. Panot yaptığı kısa konuşmada, “Hangi demokraside siyasi aktivistlere ve sendikacılara karşı terörle mücadele yöntemleri kullanılır?” diye sordu.

İsrail lobisi

Panot, “Beni ve diğerlerini ‘terörizmi yüceltmek’ ve ‘antisemitizm’ suçlamalarıyla kovalayan İsrail yanlısı kuruluşlara, açtıkları davaların bizi susturamayacağını söylemek istiyorum” dedi.

Rima Hasan da ‘Gazze katliamları’ olarak tanımladığı olaylara atıfta bulundu. Ünlü Fransız-Yahudi avukat Gisele Halimi'nin bir zamanlar söylediği “Dünya Holokost'un barbarlığın mutlak sonu olacağını ummadı mı?” ifadesini aktararak Gazze Şeridi'nde yaşananların da benzer bir Holokost olduğunu ima etti.

fvgtyhn
Filistin asıllı Fransız avukat Rima Hasan, dün (Salı) Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI)  tarafından düzenlenen bir mitingde konuşuyor. (AFP)

Eski cumhurbaşkanı adayı ve LFI lideri Jean-Luc Melenchon, 23 Nisan'da X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, bazı isimlerin ifade vermeye çağrılmasını “Gazze'deki katliamı korumak için tasarlanmış, Fransız demokrasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olay” olarak nitelendirdi.

Melenchon'un kendisine de Rima Hasan'ın katılımıyla Lille kentinde düzenlenmesi planlanan basın toplantısından iki kez menedildiğinde yaptığı açıklamalar nedeniyle Eğitim Bakanı’nın talebi üzerine soruşturma açıldı.

Melenchon dün X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, Rima Hasan’a atıfta bulunarak “Fikirleri nedeniyle polis soruşturması altında olan bir aday var. Fransız demokrasisi paramparça olmuş durumda ve dünya bize hayretle bakıyor” ifadelerini kullandı.

En büyük iki topluluk

LFI, muhalifleri tarafından Gazze savaşını istismar etmek ve ‘seçimlerde oy toplamak amacıyla’ Filistinlilerin yanında yer almakla suçlanıyor. Aşırı sağ ve geleneksel sağ, eski Başbakan Edouard Philippe'in lideri olduğu Ufuklar Partisi ve eski bakan François Bayrou'nun lideri olduğu Demokratik Hareket ile birlikte partiyi en çok eleştirenler arasında yer alıyor.

Her seçim döneminde Melenchon ve partisine yönelik saldırılar yoğunlaşıyor. Sağ kesim, eleştirmenlerin iddia ettiği gibi özellikle büyük şehirlerin banliyölerindeki göçmenlerin, onların çocuklarının ve Müslümanların oylarını çekmeye çalışan LFI’yı ‘solcu-İslamcı ittifak’ olarak adlandırmayı seviyor.

LFI, Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri için Gazze'deki Filistinlilerin savunulmasını, kampanyasının ana odağı haline getirdi. Gazze savaşı, Batı Avrupa'daki en büyük Müslüman ve Yahudi topluluklarının yaşadığı Fransa'da son derece bölücü bir nitelik taşıyor.

Savaşın başlangıcında Fransız yetkililer kamu düzenini bozacağı endişesiyle Filistin yanlısı gösterileri yasaklamıştı. Ancak mahkeme kararları hükümetin kararlarını bozdu. O tarihten bu yana her Cumartesi başkent sokaklarında ve birçok Fransız şehrinde gösteriler düzenleniyor.



UCM kararı ve İsrail'in adalet tanımındaki ikilemi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
TT

UCM kararı ve İsrail'in adalet tanımındaki ikilemi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'nin kuzeyine yaptığı ziyaret sırasında askerlerle konuşuyor (Reuters)

Hayfa: Asad Ghanem

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarma kararı, İsrail'de büyük tepkiye yol açarken, kararı reddettiğini açıklamayan hiçbir yayın organı, makam sahibi ve gazeteci kalmadı.

Burada kararın analizine, yansımalarına ve olası sonuçlarına girmeyeceğim. Zira hem karardan önce hem de sonra bunlar üzerine derinlemesine incelendi, düşünüldü ve analiz edildi. Fakat ben burada İsrail'in karar karşısındaki öfkeli tutumunu anlatmakla ilgileniyorum. Bunun için kendi aralarında iç meselelerde anlaşmazlıklar yaşayan, ama UCM’nin kararını reddetme konusunda birleşen resmî kurumlardan gelen bazı tepkilere bakmamız yeterli.

Bir yandan bizzat suçlanan Netanyahu'nun tepkisi, diğer yandan her gün Netanyahu'yu yolsuzluk, dolandırıcılık ve diğer suçlardan sanık sandalyesine oturtmaya ve İsrail mahkemeleri önünde hesap verdirmeye çalışan İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara tepkisi.

Netanyahu'yu yolsuzluk yapmakla ve İsraillilerin yaşadıklarıyla ilgilenmemekle eleştiren Yeş Ahid Partisi lideri Yair Lapid ve Mavi-Beyaz İttifakı (Kahol Lavan) Lideri Benny Gantz gibi İsrailli merkez ve sol parti liderlerinin Gazze Şeridi’nde Hamas Hareketi tarafından kaçırılıp rehin alınanların geri dönmesi için bir esir takası anlaşmasına varılamamasına karşı verdikleri tepkilere hızlıca bir göz atacak olursak, Netanyahu ve Baharav-Miara’nın tepkilerinden temelde farklı olmadıklarını görebiliriz. İç meselelerde farklı düşünseler de Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'daki suç politikalarını destekleme ve uluslararası meşru kararları reddetme konusunda hemfikirler.

İsrail, devleti ve kurumlarını, sözde İsrail demokrasisini, hukukun üstünlüğünü korumak, yolsuzluğu önlemek gibi ciddi anlam taşıyan konularda büyük tezatlar gösteriyor.

İç meselelerdeki anlaşmazlıklarda, önemli ve ciddi meselelerde bunlar tartışılır, protesto edilir, gösteri düzenlenir. İşte tamda bu yüzden birçok ayrıcalığa sahip olan ülkenin yarısı, ülkenin diğer yarısına karşı soluğu mahkemede alıyor. Devletin kuruluşundan günümüze kadar geçen süre zarfında kendilerine yapılan haksızlıkların intikamını diğer yarıdan almak istiyorlar.

İsrail, devleti ve kurumlarını, sözde İsrail demokrasisini, hukukun üstünlüğünü korumak, yolsuzluğu önlemek gibi ciddi anlam taşıyan konularda büyük tezatlar gösteriyor.

Dolayısıyla bu, muhalefetin ‘yargıya yönelik bir darbe’ olarak değerlendirdiği, hükümetin ‘yargı düzenlemesi’ reformu bağlamında olup bitenlerin ya da en azından olayın bir kısmının temel açıklamasıdır ve tarihte ezilmiş toplulukların daha fazla güç kazanmaya ve kendi görüşlerine göre kurucularının, kabilelerinin ve çevrelerindekilerin çıkarlarını gözeten kurumlara saldırarak siyasi zaferin meyvelerini toplamaya çalışırken ayrıcalıkların korunmasıyla ilgilidir. Bu tür anlaşmazlıklar, Arap basınındaki bazı analistlerin İsrail'in çöküşe doğru gittiğini ve bunun çok yakında gerçekleşeceğini öngörmelerine yol açtı.

Ancak İsrail'in kendisi, Filistinlilerden intikam almada, komşularıyla savaş ve barış konularında ve İsrailli liderleri suçlayan UCM kararı karşısındaki tutumunda bunu bize tekrar tekrar gösteriyor. İsrail, ordusuyla, halkıyla, güvenlik, siyasi ve yargı kurumlarıyla 7 Ekim 2023 tarihinden sonra soykırım suçları, yerinden etme, etnik temizlik, aç bırakma, aşağılama ve devletin doğuşundan bugüne kadar insan aklının tüm ahlaksızlıklarını içeren topyekûn bir savaşa girişti. Bu konuda birlik ve beraberlik içinde bir tutum sergileyen İsrail, uluslararası iradeye meydan okuyor, özür dilemeyi reddediyor ve hatta daha fazla suç işlemeye hazır olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

İsrail, uluslararası iradeye meydan okuyor, özür dilemeyi reddediyor ve hatta daha fazla suç işlemeye hazır olduğunu vurgulamaya çalışıyor.

Tüm bunlar temelde Avrupa'dan ve başka yerlerden Filistin topraklarına zorla ya da seçilerek getirilen Yahudi yerleşimcilerin özüne ilişkin uluslararası toplumda, Arap dünyasında, akademik çevrelerde ve halk arasındaki tartışmalarla ilgili. Bu tartışma esasen şiddetin Siyonizm'in doğasında var olduğu fikri ile şiddetin siyasi gelişmeler bağlamında ve aşamalı olarak edinilen bir durum olduğu fikri arasında yapılıyor. Bu tartışma, sonuçlanması ve çözüme kavuşturulması mümkün olmadığından uzun yıllar daha devam edecek.

Yerleşimci-sömürgeci bir hareket olarak Siyonizm’in amacı yerli Filistinlilerin yerine Yahudileri ve diğerlerini geçirmekti. 1948 yılında yaşanan Nekbe (Büyük Felaket) öncesinde, sırasında ve sonrasında Filistinlilere karşı çeşitli şiddet yöntemleri geliştiren İsrail’in bu şiddeti geçtiğimiz yıldan bu yana Gazze Şeridi’nde ve Lübnan'da eşi ve benzeri görülmemiş suçlarla doruğa ulaştı.

Öte yandan, Siyonizm'in şiddete, Filistinlilerin ve Arapların kanına bulaşmayan başka bir yol izleyip izleyemeyeceğini anlayamayız, çünkü bunu yapmadı. Örneğin 1979 yılında Mısır'la, 1994 yılında Ürdün'le ve Oslo'da Filistinlilerle yapılan barış anlaşmalarından sonra bu konuda umut veren aşamalar ya da dönüm noktaları olduysa da bunların hepsi geçiciydi. Hatta İsrail barış ve göreceli olarak sakin denilebilecek zamanlardan faydalanarak başka bölgelerde başka suçlar da işledi.

xcsvfg
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve görevden alınan Savunma Bakanı Yoav Gallant (AFP)

İsrailli, Filistinli ve uluslararası çevrelerden akademisyenlerin Filistin'in Siyonizm tarafından sömürgeci bir kolonizasyon hareketi olarak kontrol edilmesine ilişkin gelişmeleri belgeleyen çalışmalarını ele alırsak Nekbe'den önce ve sonra Filistin'de yerleşimci sömürgeciliğinin devam eden şiddetine dair önemli belgelere ulaşmış oluruz.

Princeton Üniversitesi’nden Filistinli akademisyen Areej Sabbagh-Khoury tarafından kaleme alınan ve 2023 yılında yayınlanan Colonizing Palestine: The Zionist Left and the Making of the Palestinian Nakba (Filistin'in Kolonileştirilmesi: Siyonist Sol ve Filistin Nekbesi Süreci) adlı kitap, Siyonist solun ve genç muhafız Hashomer Hatzair'in, Nekbe'ye giden iki dünya savaşı arasındaki ve sonrasındaki dönemde Filistin topraklarının orta kesimlerinde yer alan Emir Vadisi’ne bağlı Filistin köylerinin ele geçirilmesindeki ve Filistinlilerin coğrafi olarak bu önemli bölgede neredeyse tamamen etnik temizliğe uğramasındaki rolüne ilişkin önemli belgeler içeriyor.

İsrail'in kuruluşundan önce ve sonra ‘halkların kardeşliği’, ‘çoğulculuk’ ve ‘eşitlik’ sloganları atan Siyonist hareketin sol kanadından isimler, Ben Gurion ve haleflerinin hükümetlerine katıldılar. Başka bir deyişle, sömürgeci projenin başlangıcından bu yana Filistinlilere karşı işlenen suçlara ve devletin kuruluşundan bu yana Filistinlilere ve Araplara karşı işlediği suçlara dahil oldular. Bu da iç meselelerde kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşayan, ancak iş Filistinlilerin anavatanlarını kontrol etmek, onları sürüp yerlerine başkalarını getirmek ve kapsamlı bir ırksal üstünlük sistemini pekiştirmek için Filistinlileri ve diğer Arapları ezmek, öldürmek, terörize etmek ve sürgün etmek olunca bunda hemfikir ve bunu yapmak için en iğrenç suçları işlemeye hazır olan Siyonist hareket ve İsrailli akımlar arasındaki bu birlik ve beraberlik halinin bir diğer tezahürü.

İsrail'in UCM’nin kararına verdiği tepkileri gözden geçirirken, bunu İsrail'in iç meselelerdeki ciddi anlaşmazlıkları ve Filistinlileri ezmek, anavatanlarını kontrol etmek ve hatta Filistin'den en uzak noktada olsalar bile onları destekleyen ya da onlara yaklaşanları anti-Semitizmle suçlayarak haklarında soruşturma başlatmakla ilgili konularda tamamen hemfikir olmaları bağlamına oturtmak gerekir. Kısacası İsrail, içeride birbirinden kopuk görünen -ki bu doğru değildir- ve dışarıda ya da dışarıdan düşman olarak gördükleri karşısında uyumlu görünen -ki bu doğrudur- bir makinedir.

Hem eksik olan hem de ortaya koyulması gereken irade Filistin iradesidir.

İsrail’in hem dışarıdan hem de içeriden gelen baskılara karşı çok hassas ve duyarlı olduğuna şüphe yok. Bu da İsrail'i siyasi olarak kuşatmayı amaçlayan adımlar arasında en üst düzeyde koordinasyon ya da en azından bir homojenleşmenin olmasını gerektiriyor. İsrail'in Filistinli vatandaşlarına olduğu kadar organize ve etkin bir Filistin ulusal hareketinin yeniden canlandırılmasında Filistinli politikacılara, kararlılıklarını güçlendirmede Batı Şeria ve Kudüs’ün Filistinli sakinlerine, Filistinlilerin bu kararlılıklarını ortaya koymaları için sarf edilen diplomatik çabalarda ve destekte Arap dünyasına ve Filistin mücadelesini destekleyen ülkelere, rasyonelleştirilmesi ve devam ettirilmesi büyük önem taşıyan protesto gösterilerine ve boykot çabalarında Birleşmiş Milletler (BM) organları, uluslararası insan hakları kurumları, Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama emri çıkarma kararı alan UCM ve İsrail'in Gazze'de soykırım suçu işlediğine dair Güney Afrika tarafından açılan davada yakında benzer bir karar alması beklenen Uluslararası Adalet Divanı (UAD) da dahil olmak üzere İsrail uygulamalarını ifşa eden uluslararası kurumlara çok önemli bir siyasi rol düşüyor. Filistin'de adaleti sağlamaya ve İsrail'in Filistinli, Lübnanlı, Arap ve Müslüman komşularına karşı kontrolsüz canavarlığını engellemeye yönelik diğer faaliyetlerin ve çabaların da rolü büyük.

Tüm bunlar, Filistin'de yerleşimci sömürgeciliğinin sonuçlarını ortadan kaldırmayı, öncelikle Siyonizm’in ve İsrail'in işlediği suçlara bir son vermeyi ve ırksal üstünlük (apartheid) sistemini ve yansımalarını gidermeyi amaçlayan birikmiş bir süreç bağlamında bir gelişme olarak anlaşılmalı. Hedefleri olan, bunun için gerekli araçları içeren bir Filistin stratejik projesi geliştirmek ve çabaları, özelde Filistinlilerin, genel olaraksa Arapların çektiği acıların sona erdirecek açık bir yola ulaşacak şekilde organize etmek ve düzenlemek önemli.

Tüm bunlar için, meseleleri yönetebilecek bir liderlik ekibine sahip olunması büyük önem taşıyor. Filistinli ve Arap liderlerin bunu yapabilecek kapasitede olmaları önemli. Arapların performansı yetersiz ve Filistinlilerin şimdiye kadar sergiledikleri performans tam bir fiyasko. Ortak, yetenekli ve etkili bir Filistin liderliği inşa etmek, UCM kararının da bir parçası olduğu birikmiş sürecin Filistinlileri içinde bulundukları durumdan çıkarmayı amaçlayan başarılara ulaşmasının ön şartıdır. Hem eksik olan hem de ortaya koyulması gereken irade Filistin iradesidir. Her şeyden önce, Filistinliler olarak bu yönde çalışmaya başlamamız ve aynı anda hem iç hem de dış zorluklarla başa çıkma konusundaki başarısızlıklar serisine bir son vermemiz gerekiyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla tarafından çevrilmiştir.