Avrupa ülkeleri Filistin devletini tanıdıklarını açıkladı

Filistinliler, Nekbe’nin yıldönümünde Ramallah sokaklarında ülkelerinin bayrağını taşıyor. (Reuters)
Filistinliler, Nekbe’nin yıldönümünde Ramallah sokaklarında ülkelerinin bayrağını taşıyor. (Reuters)
TT

Avrupa ülkeleri Filistin devletini tanıdıklarını açıkladı

Filistinliler, Nekbe’nin yıldönümünde Ramallah sokaklarında ülkelerinin bayrağını taşıyor. (Reuters)
Filistinliler, Nekbe’nin yıldönümünde Ramallah sokaklarında ülkelerinin bayrağını taşıyor. (Reuters)

İrlanda, Norveç ve İspanya, liderleri tarafından yapılan eş zamanlı basın açıklamalarıyla Filistin devletini tanıdıklarını duyurdu.

Üç Avrupa ülkesi, Filistin devletini tanımalarının 28 Mayıs'ta resmiyet kazanacağını açıkladı.

Dublin geçen hafta Mayıs sonundan önce Filistin devletini ‘kesinlikle’ tanıyacağını belirtirken, Oslo da ilkbaharda benzer bir girişimin sinyalini vermişti.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez geçtiğimiz hafta Madrid'in Filistin devletini ne zaman tanıyacağını 22 Mayıs Çarşamba günü (bugün) açıklayacağını duyurdu.

Sanchez, Mart ayında İspanya ve İrlanda'nın yanı sıra Slovenya ve Malta'nın da kalıcı barış için iki devletli bir çözümün şart olduğunu savunarak, İsrail'in yanı sıra bir Filistin devletini tanımaya yönelik ilk adımları atmayı kabul ettiklerini açıklamıştı.

Ancak İsrail, bir Filistin devletini tanımanın ‘terörizmi ödüllendireceği’ ve Gazze Şeridi'ndeki savaşa müzakere yoluyla bir çözüm bulma şansını azaltacağı uyarısında bulundu.

On yıllardır Filistin devletinin tanınması, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki barış sürecinin sonu olarak görülüyor.

ABD ve çoğu Batı Avrupa ülkesi bir gün Filistin devletini tanımaya hazır olduklarını, ancak nihai sınırlar ve Kudüs'ün statüsü gibi çetrefilli konularda bir anlaşmaya varmadan bunu yapamayacaklarını söylediler.

Ancak 7 Ekim'deki Hamas saldırıları ve İsrail'in buna karşılık Gazze Şeridi'ne açtığı savaşın ardından diplomatlar geçmişte tartışmalı olan fikirleri yeniden gözden geçirmeye başladı.

Büyük bir Filistin toplumunun bulunduğu İsveç, 2014 yılında Batı Avrupa'da Filistin devletini tanıyan ilk Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke oldu.

Filistin daha önce altı Avrupa ülkesi (Bulgaristan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Romanya) tarafından daha tanınmıştı.



Esed ve Hizbullah: 2024, 2006 değil

Esed ve Hizbullah: 2024, 2006 değil
TT

Esed ve Hizbullah: 2024, 2006 değil

Esed ve Hizbullah: 2024, 2006 değil

İbrahim Hamidi

Emareler, Şam'ın Gazze savaşındaki tutumunun devam edeceğini ve 18 yıl önceki Lübnan savaşındaki tutumundan farklı olacağını gösteriyor.

Dikkatler Gazze'den, Şeridi'nden ve trajedilerinden Lübnan'a ve güneyine kayıyor. İsrail ile Hizbullah arasında, asıl ve değiştirilmiş "angajman kurallarından" saparak kapsamlı bir savaşa dönüşebilecekleri yönündeki uyarıların ortasında karşılıklı saldırılar, açıklamalar, tehditler, sızıntılar yaşanıyor.

Endişenin kaynağı, Hizbullah'tan ve İsrail ordusundan yapılan “caydırma” amaçlı sızıntıları, Binyamin Netanyahu'nun savaşa girmek için bazı “pencerelerden” yararlanarak savaş kararı alıp tırmandırması. Bu pencereler şunlardır; İsrail Knesseti'nin yaz tatiline girmesi, ABD Kongresi'ndeki konuşması, ABD Kongresi’ne girmesine izin verilmesi, başkanlık seçimi sezonu. Yaz ayları genellikle İsrail- Arap savaşlarının dönemleridir.

Eğer Hizbullah ile Tel Aviv arasında bir çatışma çıkarsa, Tahran'ın, vekillerinin ve müttefiklerinin tutumunun ne olacağı ile ilgili pek çok soru öne çıkıyor. En önemli sorular arasında ise Şam'ın tutumunun ne olacağı yer alıyor. Şam’ın tutumu birkaç nedenden dolayı önemli; bunlardan biri İran ve Irak'tan Hizbullah'a silah ve uzmanlık aktarımı için bir koridor olması.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in tutumu ne olacak? Lübnan savaşına yönelik tutumu Gazze savaşındakinden farklı mı olacak? 2024'teki savaşa katılımı, Temmuz 2006'daki savaştan farklı mı olacak?

Kısaca bütün göstergeler, Şam'ın böyle bir savaştaki tutumunun Gazze saldırısına ilişkin tutumunun devamı olacağını ve 18 yıl önceki Lübnan savaşına ilişkin tutumundan farklı olacağını gösteriyor. Ancak müdahale etmesi ve Hizbullah’a silah ulaştırılmasını kolaylaştırması yönünde daha fazla İran baskısına maruz kalacak ki, Hamas için bu tür bir baskıya maruz kalmamıştı. Bu konu daha önce el-Mecelle’de meslektaşımız Hayed Hayed tarafından irdelenmişti.

Bugünkü durumu anlayabilmek için 18 yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Temmuz 2006'daki savaş şimdikinden farklı koşullar altında gerçekleşmişti. Suriye ordusu, aynı yılın şubat ayında Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesinin ardından, Nisan 2005'te Lübnan'dan çekilmişti. O dönemde Şam'a Arap ve uluslararası izolasyon uygulanıyordu.

Şam’ın ne Hamas için ne de İran'ın taleplerini yerine getirmek amacıyla Golan cephesini açmaya niyeti yok

Temmuz Savaşı, Şam için askeri olarak geri çekilmesinden sonra Lübnan'daki nüfuzunun etkilenmediğini "söylemek" için kullandığı bir sınav oldu. Daha da önemlisi, Lübnan'da kartları olduğunu göstermek için savaşı kullanarak izolasyonunu kırmaya çalıştı. Nitekim tüm bilgiler Şam'ın savaşta rol oynadığını, zorlu yollar ile tünellerden Lübnan ve Hizbullah'a silah ulaştırmak için "kaçakçılık becerileri" karşılığında hapishaneden serbest bırakılan kaçakçılar ve tüneller aracılığıyla füze ve mühimmat gönderdiğini gösteriyor.

Zaman ve yıllar geçtikçe işler değişti. Hizbullah, 2011'den sonra Suriye ordusunu siyasal, medyatik ve askeri yollarla desteklemek için müdahale etti. Sayıları binleri bulan unsurları savaş alanlarına, özellikle de hâlihazırda üç nüfuz alanına bölünmüş olan Suriye topraklarının hayati bağlantı noktalarına yayıldı.

Hizbullah üyelerinin ve İranlı milislerin Suriye’den çıkarılması, askeri baskı veya teşvikler yoluyla Batı ile Arapların talebine dönüştü. Birkaç yıldır da İsrail, Suriye'de en güçlü askeri nüfuza sahip Rusya'nın onayıyla, İran ve Hizbullah mevzilerine yönelik bir dizi saldırı başlattı. Geçtiğimiz aylarda İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah'ın güney, orta, batı ve doğu Suriye'deki liderlerini hedef alan operasyonlarını artırdı.

Şam'a gelince, Suriye topraklarındaki İsrail-İran savaşını en azından takip ediyordu. Bazı yetkililerinin, “kendilerinden uzakta ikisinin birbirini yemesini” izlemekten mutluluk duyduklarını söyleyenler de var. Ekim ayında Gazze'deki savaş Suriye'nin yeni pozisyonunu ortaya çıkardı. Aslında Suriyeli yetkililer ile Hamas arasında İran arabuluculuğunun tamamen ortadan kaldıramadığı büyük bir örtülü gerilim var, bu nedenle Şam savaştan yararlanarak tarafsızlığını açıkladı. Ancak bu tutumunun özünde Hamas ile gerilimi yoktu. Aksine bunun özünde, Şam'ın tutumunun Tahran'dan farklı olduğunu söyleme isteği yatıyordu. İran'ın Kızıldeniz, Irak, Suriye ve Lübnan'daki vekilleri ABD'ye saldırıyor veya İsrail'i tehdit ediyorlar ama Şam’ın ne Hamas için ne de Tahran'ın isteklerini yerine getirmek amacıyla Golan cephesini açmaya niyeti yok. Bu tutum, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin cenaze törenine katılmamasıyla daha da güçlenen Suriye-İran gerginliğine yol açtı (Esed cenazeden sonra Tahran'ı ziyaret etti).

Şam'ın 2006 savaşına katılmayı Arap ve Batı izolasyonunu kırmak için kullandığı göz önüne alındığında, 2024'te çıkacak herhangi bir savaşa katılmamayı da aynı amaç için kullanacaktır.

Şam, Lübnan savaşında da aynı tutumu benimseyecek mi?

Rejimin ayakta kalması artık İran ve Hizbullah'ın müdahalesine bağlı değil. Bu ikisinin müdahalesi sadece ABD, Türkiye ve onların Suriyeli müttefiklerinin ülkenin kuzeyi ile doğusundaki müdahalelerini sınırlamak için önemli. Ancak tüm Suriye topraklarında, özellikle de başkent Şam ve çevresinde o kadar önemli değil. Dolayısıyla Suriye’nin Lübnan savaşı ile ilgili kararının unsurları muhtemelen aşağıdakilere dayanacak:

Birincisi, Şam'ın 2006 savaşına katılmayı izolasyondan çıkmak için kullandığı dikkate alındığında, 2024'te olası herhangi bir savaşa katılmamayı da aynı amaç için kullanacak. Bu kez savaşa girmeyerek ve “direniş ekseninden” uzak durarak, bir kez daha izolasyonunu kıracak.

İkincisi, Şam'da Hizbullah ile İsrail arasında gelecekte yaşanacak herhangi bir savaşın, bazı Hizbullah oluşumlarının Suriye topraklarından çekilmesi, yani Batı’nın ve Arapların bu talebinin bir anlaşma ile değil fiili olarak karşılanması için fırsat oluşturmasını ümit edenler var. Zira söz konusu oluşumların varlığı artık “rejimin hayatta kalması” açısından on yıl önceki kadar hayati öneme sahip değil.

Arap normalleşmesi ve ivme kazanması, aktif "askeri" üyeliğini dondurarak direniş ekseninde kalma yoluyla Şam'ın Tahran'ın baskısı ve Hizbullah'ın hesapları ile başa çıkması için ek cephane sağlıyor.

Üçüncüsü, bir “kemik kırma” savaşı yaşanması durumunda Tahran, tüm ağırlığını ve araçlarını, bölgeye yönelik saldırılarının, nükleer programının ve ABD ile olan anlaşmalarının temel garantisi olan Hizbullah için seferber edecektir. Bu nedenle Şam'ı doğrudan ya da Irak, Suriye ve diğer yerlerdeki vekilleri veya silahları Suriye toprakları üzerinden Lübnan'a nakletmeye çalışma yoluyla bu savaşın içine itmek için kendisine ek baskı uygulayacaktır.

Dördüncüsü, Arap normalleşmesi ve ivme kazanması, Şam'a Tahran'ın baskısı ve Hizbullah'ın hesapları ile baş çıkması için ek cephane sağlıyor. Şam direniş ekseninde aktif “askeri” üyeliğini dondurarak kalmayı seçebilir.

İsrail'in Hizbullah ile herhangi bir savaşında Şam’ın önündeki manevra alanının Gazze savaşındakinden daha dar olduğu kesinlikle tartışılmaz. Gazze savaşında, Arapların kendileri veya ABD adına Esed ile temasları Suriye'nin tarafsızlığının sağlanmasına katkıda bulundu. İsrailli ateş topunun, Lübnan'ın güneyinden kuzeyine doğru yuvarlanması halinde, Şam’a yönelik Arap teşviklerinin ve İran baskılarının ayrıntılarını takip etmek önemli olacaktır.