İran’ın nükleer doktrinini değiştirme tehdidi ve nükleer bomba yapma kararı

İran geçtiğimiz nisan ayında İsrail ile yaşanan gerilimin ardından nükleer doktrinini değiştirmekle tehdit etti

Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
TT

İran’ın nükleer doktrinini değiştirme tehdidi ve nükleer bomba yapma kararı

Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)
Tahran'da İran-Irak Savaşı ile ilgili kurulan bir müzede sergilenen İran füzeleri, 7 Şubat 2024 (AFP)

Hanan Azizi

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Dış Politika Danışmanı ve İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi, İsrail'in İran’ın bekasını tehdit etmesi halinde Tahran'ın nükleer doktrinini değiştirebileceğini söyledi.

Harrazi, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, “İran henüz nükleer bomba yapmaya karar vermedi, ama eğer bekası tehdit edilirse askeri doktrinini değiştirmekten başka çaresi kalmaz. Siyonist oluşum (İsrail) nükleer tesislerimize saldırırsa caydırıcılığımız değişir. İran nükleer silah üretebilecek teknik kapasiteye sahip” ifadelerini kullandı.

Harrazi’nin bu açıklamasından kısa bir süre önce Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi, İran'a yaptığı son ziyaret sırasında Tahran'ı UAEA müfettişleriyle iş birliği yapmadığı ve çözüm bekleyen sorunları masaya yatırmadığı için eleştirmişti.

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Ahmad Haktaleb, geçtiğimiz nisan ayında İsrail'in nükleer tesisleri vurmakla tehdit ederek İran üzerinde baskı kurmaya çalışması halinde İran'ın nükleer politikalarını gözden geçirebileceğini açıklamıştı.

İran Meclisi Ulusal Güvenlik Konseyi Üyesi Cevad Kerimi Kuddusi, iznin çıkarılmasıyla ilk nükleer silah denemesinin yapılması arasındaki sürenin bir hafta olduğunu söyledi.

Civan gazetesinde Hamid Habiri imzasıyla yayınlanan ‘(İsrail ile İran arasındaki) gerilim nisan ayında artarken İran nükleer doktrinini değiştiriyor’ başlıklı makalede şu ifadeler yer aldı:

“İsrail'in İran'ın Şam’daki konsolosluğuna düzenlediği hava saldırısından İran’ın İsrail’e düzenlediği el-Vaat es-Sadık Operasyonu arasında geçen 18 gün içinde İran ile Siyonist oluşum arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir gerilim yaşanırken birçok şey de değişti. Artık daha büyük gelişmeler ve değişimler de olacak. Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi’nin de belirttiği gibi, bu saldırılardan sonra değişebilecek şeylerden biri de İran'ın nükleer programının yönüdür.”

Hamid Habiri: İsrail'in İran'ın Şam’daki konsolosluğuna düzenlediği hava saldırısından 18 gün sonra İran ile Siyonist oluşum arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir gerilim sırasında birçok şey de değişti.

Bu değişimin nedeninin temelde Tahran ve Tel Aviv arasındaki eşi ve benzeri görülmemiş gerginlik döneminden kaynaklandığını belirten Habiri, “Bu gerginlik dönemi bir ölçüde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki 1962 Küba Füze Krizi benzetilebilir” yazdı.

Aynı zamanda İran’ın Dini Lideri Hamaney’in dış politika danışmanı olan Harrazi'nin sözlerinin nedenlerini sorgulayan Habiri, “Harrazi’nin sözlerinin nedenleri konusunda, (ABD Başkanı Joe) Biden yönetimini İran'la müzakere masasına oturmaya zorlamak için tehditkâr bir tutum olduğunu söyleyenlerin yanı sıra bunun İran'ın nükleer bombaya yaklaştığına dair bir tehdit olduğunu düşünenler de olduğundan farklı analizler ve görüşler söz konusu” ifadelerini kullandı.

Bazı uzmanların Harrazi’nin sözlerini 7 Ekim'den sonraki gelişmelerin bir parçası olduğunu düşündükleri belirtilen makalede, “Gazze’deki savaş devam ederken İran, UAEA ile iş birliğini azaltmış ve UAEA Başkanı Raphael Grossi'nin İran'ın nükleer bomba yapmaya yaklaştığından bahsetmesine yol açmıştı” denildi.

xcvfgb
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney Tahran'da düzenlenen bir toplantıda İranlı din adamlarına hitap ederken, 16 Ocak 2024 (AFP)

Uluslararası Kriz Grubu (Crisis Group) İran Program Direktörü Ali Vaez, Gazze’deki savaşın koşullarının İran'ı nükleer bir güç olmaya doğru ittiğini ve Tahran'ın Gazze’deki savaştan sonra daha güçlü olduğunu, ancak kendisini her zamankinden daha savunmasız hissettiğini değerlendirdi.

Mevcut şartların durumu Tahran ve Tel Aviv arasında nisan ayında yaşanan gerginlikten daha fazla kötüleşmesine yol açtığını söyleyen Vaez, “Çünkü Tahran, İsrail'in nükleer tehdidine maruz kalabileceğini düşünüyor. Askeri liderler kriz zamanlarında en kötüsünü beklerler. Bu yüzden Tahran ve İsrail arasında nisan ayında yaşanan gerilimin ardından İran rejiminin üst düzey yetkililerinin gerilimin tırmanması halinde nükleer bir devletle nasıl baş edebileceklerini düşünmeye başlamış olabilirler” ifadelerini kullandı.

Harrazi’nin sözleriyle ilgili olarak BBC Farsça'ya konuşan Uluslararası ilişkiler uzmanı Sina Hadadi, “Harrazi'nin tehdidini dikkate almalıyız. Çünkü İran nükleer silah yapabilecek kapasiteye, teknolojiye, bilime ve kapsamlı bilgiye sahip bir ülke. İran şu an tarihi bir dönüm noktasında. Nükleer doktrinini yeniden gözden geçirebilir. Harrazi'nin sözleri, ABD ve İsrail'e yönelik doğrudan bir tehdit ve uyarı niteliği taşıyor” yorumunda bulundu.

İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik Komitesi eski üyesi Ahmed Ardestani, Ham-Mihan gazetesi tarafından aktarılan açıklamasında “İran'ın nükleer bombayı çoktan yaptığını ve Harrazi'nin sözlerinin Tahran'ın nükleer silah elde ettiğinin duyurulmasının bir başlangıcı olduğunu düşünüyorum” dedi. Ham-Mihan gazetesi tarafından Ardestani'nin açıklamalarına dair “Bu açıklamalar pek inandırıcı olmayabilir, ancak gerçek şu ki nisan ayında İran ve İsrail arasında yaşanan askeri gerilim İran'ın nükleer programı konusundaki tutumunda radikal bir değişikliğe yol açtı” değerlendirmesi yapıldı.

Tahran, Gazze’deki savaştan sonra daha güçlü, ama kendini her zamankinden daha savunmasız hissediyor.

Resul Salimi, KhabarOnline tarafından yayınlanan ‘İran'ın Nükleer Yaklaşımını Değiştirmek: Tahran tarafından gönderilen önemli mesaj ne?’ başlıklı makalesinde, Dış İlişkiler Stratejik Konseyi Başkanı Kemal Harrazi’nin İran'ın nükleer programının askeri niteliğine değindi.

xcfvgbnth
Arad bölgesinde İran’a ait bir füzenin parçalarını inceleyen İsrail askerleri, 24 Nisan 2024 (AFP)

Makalede eski İran Dışişleri Bakanı ve Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Ali Ekber Salihi’nin şubat ayında yaptığı bir açıklamada nükleer bombanın bir arabaya benzediğini, İran’ın bu arabanın tüm parçalarına sahip olduğunu, ancak bunları başka amaçlar için kullandığını söylediği hatırlatıldı.

Makalede şöyle deniyordu:

“Yetkililer nükleer silahların İslam hukukunda yer olmadığını altını her zaman çizdiler. Buna Hamaney'in nükleer bomba ve tüm kitle imha silahlarının üretiminin haram olduğuna dair fetvası da dahil. Ancak İran'ın nükleer doktrini Gazze'deki savaş ve İsrail'in artan tehditleri sonrasında taktiksel bir değişim geçirdi. Kemal Harrazi'nin açıklaması, İran'ın nükleer doktrininin yeniden gözden geçirilmesinin İran'ın bekasına yönelik bir tehditle karşı karşıya kalmasına bağlı olduğunu ve ülkenin siyasi ve askeri yetkililerinin İran'ın konvansiyonel silahlarının kullanımını yeniden tanımlayacağı konusunda hemfikir olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla siyaset uzmanları, İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınmasının, İran için bekasına yönelik bir tehdit oluşturan ülkelere karşı caydırıcılığı arttırmak amacıyla nükleer silah yapımına yönelik ilk adımların başlangıcı olacağını düşünüyorlar. Kemal Harrazi'nin sözleri ve İranlı yetkililerin İran'la gayri resmi olarak savaş halinde olan ülkelere yaptıkları uyarılar, İranlı siyasetçilerin kararlarını öngörülebilir kılmaya çalıştıklarını gösteriyor. Çünkü İran'ın öngörülemeyen eylemlerden uzak durması, uluslararası sahnede bilinçli hareket eden aktif bir devlet olduğunun önemli bir göstergesidir. İran'ın nükleer doktrinini yeniden gözden geçirmesine yol açan faktörlere ABD ve İsrail'in nasıl tepki vereceği ve Batılı ülkelerin sahadan ziyade diplomasiye yönelip yönelmeyeceği ise henüz netleşmiş değil.”

İran'ın yarı resmi ajansı ISNA, ‘İran askeri doktrinini yeniden mi gözden geçiriyor?’ başlıklı bir haber yayınladı. İran’ın nükleer doktrinin değiştirilmesinin çeşitli programların ve projelerin hayata geçirilmesi anlamına geldiği belirtilen haberde, “Ancak bu İranlı yetkililer tarafından yasaklanan ve UAEA tarafından kabul edilmeyen nükleer bir bomba yapılması anlamına gelmiyor” denildi.

Siyaset uzmanları, İran'ın nükleer tesislerinin hedef alınmasının, İran için bekasına yönelik bir tehdit oluşturan ülkelere karşı caydırıcılığı arttırmak amacıyla nükleer silah yapımına yönelik ilk adımların başlangıcı olacağını düşünüyorlar.

Arif Dehgan Dar, İtimad gazetesinde yayınlanan ‘İran ve gizli caydırıcılık stratejisi’ başlıklı makalesinde, Kemal Harrazi'nin sözlerinin, İsrail'in eylemlerini kontrol altına almak için bir baskı aracı olarak kullanılmak istendiğini öne sürdü. DMO Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Haktaleb’in İran’n nükleer tesislerinin hedef alınmasının İran'ın nükleer ve savunma doktrininde değişikliğe yol açabileceğini söylediğini hatırlatan Dar, “Bu açıklamaların ardından İran ve İsrail arasındaki gerginliğin büyük ölçüde azaldığını, nükleer ve uranyum zenginleştirme tesislerini hedef alınmadığını gördük” diye yazdı.

Arif Dehgan Dar, makalesinde şu ifadelere yer verdi:

Ancak her şey bölgedeki gelişmelere, Gazze'deki savaşın devam etmesine ve İran ile ABD arasında yeni bir müzakere turunun başlamasına bağlı. İranlı yöneticiler, Gazze'de derhal ateşkes talep etmeli ve ABD’lilerle müzakerelerde Gazze'deki savaşın sona ermesini ve İsrail'in ateşkesi kabul etmesini şart koşmalı.



Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi ‘MWAN’: İddialı planlar... Etkili girişimler... Etkileyici başarılar

Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi ‘MWAN’: İddialı planlar... Etkili girişimler... Etkileyici başarılar
TT

Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi ‘MWAN’: İddialı planlar... Etkili girişimler... Etkileyici başarılar

Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi ‘MWAN’: İddialı planlar... Etkili girişimler... Etkileyici başarılar

Dr. Faysal b. Abdurrahman Usra / Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi

Suudi Arabistan, sağlıklı bir yaşam tarzına sahip canlı bir toplum yaratmak adına, çevre güvenliği konusunda ileri düzeyde çevresel sürdürülebilirliğe ulaşmayı hedefliyor. Vizyon 2030, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında üç ana sütundan biri olarak çevre ve doğal kaynakların korunmasına büyük önem veriyor. Suudi Arabistan, tüm çevre alanlarını ilerletmek ve çevre sektörünü yeniden yapılandırmak için 64 girişimi içeren Ulusal Çevre Stratejisi’ni onayladı. Bunun yanı sıra, küresel anlamda en iyi uygulamalarla uyumlu yeni bir çevre sistemi benimsendi. Dahası, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek amacıyla döngüsel ekonominin temellerine dayanan yeni bir atık yönetim sistemi geliştirildi. Söz konusu hedeflere ulaşmak için birçok devlet kurumu katı atık yönetimi, çevresel davranışların teşvik edilmesi ve çöpün çevre üzerindeki zararlı etkilerinin azaltılması için iş birliği yapıyor.

Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi (National center for Waste Management ‘MWAN’), sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için atık yönetimi faaliyetlerini düzenlemek, denetlemek, bunlara yatırımı teşvik etmek ve atık yönetiminde döngüsel ekonomi ilkesine dayalı olarak kaliteyi artırmak amacıyla Hicri 1440 yılında kuruldu. Merkezin CEO'su Dr. Abdullah es-Sıbai, bir grup uzman ve ilgili makam temsilcilerinden oluşan Yönetim Kurulu üyeleriyle beraber Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman önderliğinde Vizyon 2030 hedeflerine ulaşılmasına büyük ve takdire şayan çabalarla katkıda bulunmak için uğraşıyor. Suudi Arabistan, sürdürülebilirliği sağlamak, çevrenin korunmasını ve yaşam kalitesini artırmak için döngüsel ekonomi ilkelerini benimseyerek atık yönetimi sektörünün düzenlenmesine liderlik etmek istiyor. En iyi uygulamaları, teknolojileri ve standartları uygulayarak şeffaflığı, etkinliği, uyumluluğu, dijitalleşmeyi ve yenilikçiliği artırarak cazip bir sektör organize etmeye çalışıyor. Bir dizi değer yaratmak istiyor. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, genel olarak hedeflerine ulaşmak için dijital dönüşümü kullanarak çalışmalarında ileri teknolojilerden ve modern uygulamalardan yararlanmak istiyor. Mesela bu yılki (Hicri 1445) Hac sezonunda izleme ve denetleme çalışmalarını desteklemek için modern dijital teknolojilerden yararlanıldı. Bu sayede operasyonel verimlilik artırıldı, izleme ve denetim çalışmalarının yönetimi sağlandı. Karar mekanizmasını desteklemek için verilerin kullanılması ve analiz edilmesi kolaylaştırıldı. Hizmet sağlayıcılar için uyumluluk oranı artırıldı. Son olarak ilgili makamlarla dijital entegrasyon kuruldu. MWAN, Hac mevsimi boyunca çevresel hususları iyileştirmeye ve atık yönetimi sektörünü düzenlemeye adandı. Bu da gelecek nesiller için doğal kaynakları korurken aynı zamanda Kâbe’ye gelen tüm hacılar için temiz ve sağlıklı bir çevre sağlanmasına katkıda bulundu.

Hicri 1445 Hac sezonunda çevreyi koruma ve çevre bilincini artırma yönündeki sürekli çabalarının bir parçası olarak MWAN, Hac dönemi boyunca hacılara sağlıklı ve temiz bir çevre sağlamayı amaçlayan ve dünyanın en temiz bölgelerinde atık yönetimi sektörünü düzenlemeye ve geliştirmeye yönelik çeşitli program ve girişimleri de içeren bir dizi kilit girişimi hayata geçirdi. Söz konusu girişimlerden biri olan ‘Atık Yönetiminde Model Kamp’ girişimi, atık üretimini kaynağında azaltmak, kaynakların kullanımını ve geri dönüşümünü en üst düzeye çıkarmak, hacıları ve kamp personelini sürdürülebilirlik standartları konusunda eğitmek ve bunları uygulamaya teşvik etmek amacıyla hacı kamplarında sürdürülebilir katı atık yönetimi standartlarının uygulanmasına odaklandı.

Atık Yönetiminde Model Kamp girişiminde, geri dönüşüm süreci boyunca herhangi bir emisyon veya koku olmaksızın dinamik ve güvenli bir şekilde çalışarak sadece 12-18 saat içerisinde yaklaşık 200 kilogram gıda atığını emerek, cihaza giren gıda miktarının yüzde 10'u kadarını gübreye dönüştüren bir cihaz kullanıldı. Bu cihaz, kutsal mekânlarda ilk kez kullanıldı. Ayrıca, üçüncü yılına giren ve hacıların ihram, yastık, battaniye ve yatak örtülerinden oluşan tekstil atıklarını toplayıp ayırarak ve daha sonra bunları geri dönüştürüp dağıtarak, geri dönüşümün önemi ve çevrenin korunmasına nasıl katkıda bulunulacağı konusunda eğitim vermeyi amaçlayan ‘Sürdürülebilir İhram’ girişimi uygulandı. Hacıların tekstil atıklarını toplamak için Mina kamplarına ve Mekke otellerine konteynerler yerleştirilerek, ilgili makamlarla iş birliği içinde yaklaşık 50 ton ihram ve 300 binden fazla yastık toplandı.

‘Mezbaha Karkaslarından Kaynaklanan Katı Atıkların Arıtılması için Mühendislik Hücresinin Kurulması ve İşletilmesi’ girişimiyle bu yılki Hac sezonunda 12 bin tondan fazla karkas atığının arıtılması için çalışma yapıldı. MWAN, sezon boyunca hacıların ve bölge sakinlerinin mezbaha karkas atıklarını almak ve arıtmak için Mekke'de bir mühendislik hücresini donatmaya ve işletmeye başladı. Ayrıca MWAN, sezon boyunca yaklaşık 121 hizmet sağlayıcıya ‘Sürdürülebilir Atık Yönetimi’ başlıklı eğitimler vererek ‘Hac Hizmet Sağlayıcılarının İyi Atık Yönetimi Uygulamaları Konusunda Farkındalıklarının Artırılması’ girişimini hayata geçirdi. Hac hizmet sağlayıcılarının beceri ve yeteneklerini geliştirmek ve atık miktarını azaltmanın önemi konusunda farkındalık yaratmak için bunları yapan MWAN ayrıca, kirliliğin azaltılmasına ve çevre güvenliğinin korunmasına katkıda bulunan çevre dostu malzemeler kullanmayı da teşvik ediyor. MWAN, hacılar tarafından üretilen atıklardan faydalanmak, Hac sezonu boyunca çevresel sürdürülebilirliğin teşvik edilmesini sağlamak amacıyla basit davranışlarımızın çevre üzerindeki etkisinin önemi konusunda farkındalık yaratmaya da çalışıyor. Tüm bunlar, MWAN’ın birçok girişimi hayata geçirme konusundaki istekliliğini somutlaştırıyor.

Suudi Arabistan Ulusal Atık Yönetimi Merkezi’nin dünyanın en kutsal yerinin çevresini koruma çabalarının bir parçası olarak, Merkez'den ekipler, güvenli atık yönetimini sağlamak ve Hac ritüellerinin kolaylıkla ve gönül rahatlığıyla yerine getirilmesini kolaylaştırmak için düzenli denetimler gerçekleştiriyor. Mayıs ayında Mekke ve Medine'de atık yönetimi sektöründe faaliyet gösteren 49 tesis, atık yönetimi yönetmeliklerine uygunlukları açısından denetlendi.

Diğer yandan Suudi Arabistan Ulusal Çevre Uyum Merkezi (NCEC), Hac sezonu öncesinde, sırasında ve sonrasında veri toplanması ve hava kalitesinin izlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu rakamlar doğrudan merkezi izleme istasyonuna gönderilmekte, burada ulusal uzmanlar bunları analiz ederek Hac Komitesine günlük raporlar sunmaktadır.

Mekke bölgesi sokaklarında plastik atıkları toplamak için canla başla çalışan birkaç bin temizlik görevlisinin çalışmalarına ek olarak Merkez, bu yılki operasyonel planının bir parçası olarak çevre yönetmelikleri ve standartlarına uygunluklarını sağlamak için sağlık, belediye, sanayi, tarım ve akaryakıt istasyonları ile hacılar tarafından kullanılan yollardaki saha ve tesislere denetim turları düzenledi. Bu ziyaretler sırasında, Hac sezonu çalışmaları başlamadan önce çevre koşullarının kalitesini sağlamak için uygunsuz olduğu tespit edilen tesisler ilgili makamlara bildirildi. İkinci aşamada merkez, Mekke bölgesi ve kutsal mekânlar çevresindeki saha ziyaretlerini yoğunlaştırarak su, toprak ve hava örneklerini izledi. Bu yılki izleme planına, kutsal mekânlardaki kamplarda çevre ihlallerinin izlenmesi ve çevresel acil durumlara müdahale edilmesi de dâhil edildi.

Böylece Merkezin müfettiş ve çevre uzmanlarından oluşan ekibi, bu yılki Hac sezonu boyunca sürekli çevresel izleme yaparak ve çevre standartları ile gürültü kirliliği ihlallerini anında tespit ederek hacıların konforunu sağlamak için gece gündüz çalıştı.