İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

İçerde baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi.

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.



Yeni serbest bırakılan 10 Gazzeli mahkûm İsrail hapishanelerindeki ihlallerden şikayetçi

Serbest bırakılan mahkumların bir kısmı (AP)
Serbest bırakılan mahkumların bir kısmı (AP)
TT

Yeni serbest bırakılan 10 Gazzeli mahkûm İsrail hapishanelerindeki ihlallerden şikayetçi

Serbest bırakılan mahkumların bir kısmı (AP)
Serbest bırakılan mahkumların bir kısmı (AP)

İsrail güçleri tarafından serbest bırakılan ve dün Gazze'ye dönen Gazzeli 10 Filistinli, gözaltındayken kötü muameleye maruz kaldıklarını söyledi.

İsrail, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'in güneyine düzenlediği saldırıya karşılık olarak Gazze'ye yönelik askerî harekâtı başlattığından bu yana binlerce Filistinliyi gözaltına aldı.

Savaş boyunca belirli aralıklarla tutukluları serbest bırakan İsrail, Hamas ile ateşkesi ihlal ederek mart ayı ortasında savaşı yeniden başlatmasından bu yana ilk kez tutukluları serbest bıraktı.

sdfrt
Serbest bırakılan tutuklulardan biri (AP)

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardığı habere göre hepsi gri eşofman altı ve tişört giyen 10 kişi otobüsle Gazze'nin orta kesimindeki Deyr el-Belah kentindeki bir hastaneye götürüldü ve burada aileleri tarafından karşılandı.

Hepsi de İsrail'in ocak ayındaki ateşkesten önceki son saldırısı sırasında Gazze Şeridi'nin kuzeyinde gözaltına alınmışlardı. Zamanlarının en azından bir kısmını Gazze'deki tutuklulara yönelik kötü muameleleriyle ünlü bir askeri gözaltı kampı olan Sde Teman'da geçirdiklerini ifade ettiler.

Serbest bırakılanlardan biri olan Fayiz Eyub bir deri bir kemik kalmış görünüyordu ve başka bir kişinin yardımı ile ve güçlükle yürüyordu.

Kızı Merih Eyub gözyaşları içinde ona şunları söyledi: "Yemin ederim baba, her an senin serbest bırakılmanı bekliyorduk. Ne zaman bir mahkûm serbest bırakılsa, görmeye giderdik" dedi ve “İşkence, işkence” ifadesini kullandı.

6 Kasım'da tutuklandığını ve "156 gün boyunca acı içinde yaşadığımızı" söyledi. İşkence ve acılara maruz kaldık. Tutukluların her gün kötü muameleye maruz kaldığını ve çok az uyuduklarını ifade etti.

Kızı, bir hava saldırısında pelvis ve omurga kırıkları geçirdikten sonra Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi'nden taburcu edildikten hemen sonra tutuklandığını söyledi.

Görünüşüne bakarak şöyle dedi: “Babam da böyle miydi? Değildi.”

Bir başka adam, Hani Ebu Şerif, defalarca dövüldüklerini, iç çamaşırları dışında çırılçıplak soyulduklarını, taşların üzerinde yalınayak durmaya zorlandıklarını, bu yüzden ayaklarının kanadığını ve sadece bir ila iki ayda bir yıkanmalarına izin verildiğini söyledi.

Askeri gözaltı kamplarında ve sivil hapishanelerde Filistinli tutuklulara kötü muamele yapıldığına dair raporlar vardı; bunlar arasında tekrarlanan dayaklar, tıbbi bakım ve yiyecek eksikliği de vardı ve beş asker Sde Timan' kampında bir tutukluya tecavüz etmekle suçlanıyordu.

fgrt
Serbest bırakılan tutuklulardan biri (AP)

Mart ayında 17 yaşındaki bir Filistinli sivil bir hapishane olan Megiddo Cezaevi'nde ölmüş ve doktorlar ölümün ana nedeninin açlık olduğunu belirtmişti.

Filistin Yönetimi savaşın başlamasından bu yana İsrail hapishanelerinde en az 61 Filistinlinin öldüğünü açıkladı.

Binlerce Filistinli İsrail hapishanelerinde herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın tutuklu bulunuyor.

İsrail, Hamas'la bağlantısı olduğundan şüphelendiği kişileri gözaltına aldığını ve hareketle bağlantılı olmadıklarını tespit ettikten sonra serbest bıraktığını söylüyor.

İki aylık ateşkes sırasında İsrail, Gazze'de Hamas tarafından tutulan rehinelerin serbest bırakılması karşılığında yüzlerce Filistinliyi serbest bıraktı.