Suriye: Arap zirvesine katılma, İran cenazesine katılmama

Merkezi Arap ülkeleri Suriye tercihlerini bölgedeki çıkarlarına göre ilerletiyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Suriye: Arap zirvesine katılma, İran cenazesine katılmama

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümü, anahtarı Dini Lider Ali Hamaney'de bulunan Suriye ile İran arasındaki stratejik ilişkilerde depreme neden olmadı. Ancak hiç şüphesiz Reisi'nin yokluğu bu ilişkilerin son dönemde girdiği yolu izlemesini destekleyecektir. O yol da Arap kucağında daha fazla sıcaklık, İran ittifakında soğukluk ve Şam-Tahran ilişkisinin yeniden tanımlanmasıdır.

Arap yakınlaşmasının son iki kanıtından ilki, siyasi ve resmi iletişimi geliştirmek amacıyla Suudi Arabistan'ın Suriye'ye büyükelçi atamasıydı. Bu adım, uçuşların yeniden başlatılması, Suriye Vakıflar Bakanlığı aracılığıyla Suriyeli hacıların kabul edilmesi, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi için çalışılması gibi atılan diğer adımlar ile birlikte geldi. İkinci kanıt ise Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in bu ayın ortasında Bahreyn'de düzenlenen Arap zirvesine katılmasıydı.

Esed, Şam'ın üyeliğinin dondurulduğu ve Arap ülkelerinin ilişkileri kestiği 10 yılın ardından ilk kez, bir yıl önce Cidde'de düzenlenen bir önceki Arap zirvesine katılmıştı. O zirvede İsrail ile siyasi ilişkilerin kesilmesi çağrısında bulunduğu bir konuşma yapmıştı. Ancak Bahreyn zirvesinde bir konuşma yapmadı. Resmî açıklama bunun sınırlı süreden kaynaklandığı yönünde iken, karşıt açıklama ise normalleşme sürecinin başlamasının üzerinden geçen bir yılın ardından yaşanan hayal kırıklığının sonucu olduğu yönündeydi. Ancak devam eden Suriye-Suudi Arabistan yakınlaşması bu iddiaları çürütüyor. Bu ise sessizliğin ardında, Esed'in kendisi ile stratejik müttefik olan, son 10 yılda her türlü yolla desteklenmesine güçlü katkıda bulunan bir ülkenin liderinin cenazesine katılmamasıyla desteklenen siyasi bir mesajın olduğu olasılığını güçlendiriyor (Esed'in katılmamasının eşi Esma'nın hasta olduğunun ve Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad'ın Moskova'da göz ameliyatı olacağının duyurulması ile bağlantılı bir nedeni daha var. Suriye Devlet Başkanı'nın bu ay sonunda Tahran'a yapması planlanan ziyaretinin düzenlenmesi için temaslar yapılıyor).

Suriye'nin Manama'daki sessizliği ile Tahran'daki yokluğu aynı anlama geliyor, o da Şam’ın, “Arap kucağı” ile “İran ittifakını” temkinli bir şekilde birleştirdiğidir.

Manama'daki katılım ile Tahran'daki yokluk aynı anlama geliyor, o da Şam’ın, “Arap kucağı” ile “İran ittifakını” temkinli bir şekilde birleştirdiğidir. Bunu açıklamak için gelinen aşamada Suriye dosyasındaki ana gelişmelere göz atmak doğru olur.

Şam-Tahran yolunda suyun düzgün ve ılık akmadığı açık. İsrail, Şam hiçbir şey yapmadan İranlı liderleri Suriye topraklarında takip ediyor. Hatta Suriyeli yetkililerin İran'a baskı yapılmasından memnuniyet duyduğunu söyleyenler bile var. Ayrıca Suriye hükümetinin, İran kurumlarıyla ilişkilerin azaltılması yönünde sözlü ve yazılı talimatlar gönderdiği de söyleniyor. Reisi'nin yılın başında gerçekleştirdiği Şam ziyaretinin defalarca ertelenmesinin ardından, iki taraf arasındaki karşılıklı ziyaretlerin düzeyi de son dönemde önemli ölçüde azaldı.

Öte yandan Arap ilişkileri, temasları ve ziyaretlerinde bir artış var. Özellikle Suriye ile Ürdün arasında örtülü bir gerilimin olduğu ve bu durumun, Amman'ın talebi üzerine bu ayın 8'inde Bağdat'ta Suriye tarafıyla yapılması planlanan Arap bakanlar toplantısının iptal edilmesine yol açtığı doğru. Aynı şekilde Suriye ve Ürdün tarafının diplomatik kanallar aracılığı ile birbirlerine sert mesajlar ilettikleri de doğru. Ancak Mikdad ile mevkidaşı Eymen el-Safadi arasında Manama'da yapılan son toplantı, "yol haritası" kapsamındaki karşılıklı yükümlülüklerin uygulanmasına yönelik yeni bir girişim için fırsat sunacaktır. Suudi Arabistan büyükelçisinin atanması adımı da yakınlaşma sürecine yeni bir şemsiye sunmak ve düğümlerini çözmek için atıldı.

Tahran ile yaşanan soğukluk ve Araplarla yaşanan sıcaklık arasında Washington'da önemli bir gelişme yaşandı. ABD Başkanlık Ofisi, Arapların Esed ile normalleşmesine karşı çıkan yasa taslağının geri çekilmesi için Kongre ile temasa geçti.

Tahran ile yaşanan soğukluk ve Araplarla yaşanan sıcaklık arasında Washington'da önemli bir gelişme yaşandı. ABD Başkanı Joe Biden'ın ofisi, Arapların Esed ile normalleşmesine karşı çıkan bir yasa taslağının geri çekilmesi için Kongre ile temasa geçti (Captagon ile mücadeleyle ilgili başka bir yasa taslağı ise kabul edildi). İlk yorum, yasa taslağının Başkanın yetkilerine bir müdahale olduğu ve onaylanmasının yasama ve yürütme erklerinin iç içe geçmesine bir emsal teşkil edeceği yönündeydi. Ancak siyasi açıklama şöyle; Ortadoğu Koordinatörü Brett McGurk, Şam ile müzakerelerde "ellerinin bağlanmasını" ve ABD'nin müttefiklerinin tercihlerine karışmayı istemiyor. Bu nedenle, taslağın geçmesini engellemek için Başkanın adıyla sürece müdahale etti. Diğer yandan, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler “Sezar Yasası” yaptırımlarının sürdürülmesinde bir sakınca görmüyorlar ve yasa büyük olasılıkla yıl sonuna kadar uzatılacak. Ancak Biden ekibi bunu Şam'a baskı yapmanın bir aracı olarak görüyor.

Merkezi Arap ülkeleri Suriye tercihlerini bölgedeki çıkarlarına göre ilerletiyor

Biden yönetiminden gelen yeni sinyallerin yanı sıra, Avrupa'nın Şam meselesinde yaşadığı bölünme de güçlendi. Fransa, Almanya ve İngiltere'nin katılığı ve Suriyeli yetkililerin birçok başkentte yargılanmasına karşılık, İtalya, GKRY ve Yunanistan gibi ülkeler Şam ile diplomatik normalleşme yönünde ilave adımlar attı. Nisan ayının sonunda üst düzey bir Çek yetkili, on yıl aradan sonra ilk kez Şam'ı ziyaret etti. Avrupalı ​​siyasi temsilciler ve istihbarat şefleri de Şam’ı gizlice ziyaret etti.

Bu adımlar çelişkili değil, aksine normalleşme rüzgarlarının birden fazla yönden estiği bölgede görülen uyuma daha yakın. ABD ve Avrupa ülkeleri, artık Şam ile iletişim kanallarını engellemiyor. Arap ülkeleri, Batı yaptırımlarının sınırları dahilinde hareket etmek istiyor. Merkezi Arap ülkeleri Suriye seçimlerini bölgedeki çıkarlarına göre ilerletiyor.

Dolayısıyla zirveye katılma, cenazeye katılmama ile Suriye, Arap kucağı ile İran ittifakı arasında bir yerde duruyor. Manama'daki sessizliği de İsrail'in, Suriye'deki İran çıkarlarını hedef almasına karşı sessizliğinin devamı niteliğindedir.



Komutanı tarafından Gazze'ye girmeye zorlanan İsrail askeri intihar girişiminde bulundu

Geçtiğimiz nisan ayında Kudüs'teki askeri mezarlıkta bir askerin mezarına bayrak diken İsrail askeri (Reuters)
Geçtiğimiz nisan ayında Kudüs'teki askeri mezarlıkta bir askerin mezarına bayrak diken İsrail askeri (Reuters)
TT

Komutanı tarafından Gazze'ye girmeye zorlanan İsrail askeri intihar girişiminde bulundu

Geçtiğimiz nisan ayında Kudüs'teki askeri mezarlıkta bir askerin mezarına bayrak diken İsrail askeri (Reuters)
Geçtiğimiz nisan ayında Kudüs'teki askeri mezarlıkta bir askerin mezarına bayrak diken İsrail askeri (Reuters)

İsrail medyası, Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın zorlukları nedeniyle sadece bir hafta içinde dört İsrail askerinin intihar ettiğini bildirdi. İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, komutanlarının sorumsuz davranışlarına karşı çıkan birlikteki arkadaşlarının uyanıklığı olmasaydı neredeyse listeye katılacak olan beşinci bir askerin hikayesini açıkladı.

Muhabir Carmela Menashe, askerlerden alıntı yaparak, arkadaşlarının ‘Gazze'ye girmeyi reddettiğini, ancak komutanının onu zorladığını, bunun üzerine askerin silahın namlusunu ağzına dayadığını ve kendini vurmakla tehdit ettiğini, bunun üzerine komutanın onu hafta sonu izninden men ederek cezalandırmaya karar verdiğini’ anlattı.

dfgthy
Meslektaşlarının cenaze töreni için mezarlığa giden yaralı İsrail askerleri, 8 Temmuz 2025 (AP)

İsrailli muhabire göre, ‘asker başlangıçta kabul etti ve Gazze'ye girdi. Ancak sonra geri döndü ve tekrar dışarı çıkmak istedi; komutana orada kalamayacağını açıklamaya çalıştı. Komutan onu hafife aldı ve onu başka cezalarla tehdit etti. Birlikteki arkadaşları son anda devreye girerek intihar etmesini engelledi ve onu psikolojik destek subayıyla görüşmeye zorladı.’

Psikolojik destek subayı, askerin durumunun Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermediğine karar vererek onu birlik dışında tedavi görmesi için göndermiş; psikolojik durumunun ciddi olduğu teşhis edilmiş ve askerin ordudan tamamen terhis edilerek tedavi altına alınmasına karar verilmiş.

Muhabir, “Askerin durumu benzersiz değil; savaş binlerce askeri travmatize ediyor. Zamanında gerekli tedaviyi görmeyenler kendilerini ciddi bir depresyon içinde buluyor ve bu da aşırı durumlarda intihara yol açabiliyor” dedi.

4 asker intihar etti

Tel Aviv medyası sadece geçen hafta dört askerin intihar ettiğini ve savaşın başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana intihar eden asker sayısının 44'e yükseldiğini duyurdu.

İntihar eden askerlerin çoğunluğunun aktif görevdeki yedek askerler olduğunu belirten Haaretz gazetesi, İsrailli askeri kaynaklara dayandırdığı haberinde intihar eden askerlerin büyük bir kısmının savaş sırasında psikolojik durumlarını önemli ölçüde etkileyen durumlara maruz kaldıklarını aktardı.

xcvfgbh
Temmuz 2025'te Gazze Şeridi'nde öldürülen meslektaşlarının cenaze töreninde ağlayan İsrailli askerler (AFP)

Gazete, orduda aktif görevde olan İsrailli askerlerin intihar oranlarının önceki yıllara göre artış gösterdiğini doğruladı.

Kaynaklar, intiharların bazen iç raporlarda ‘çatışma dışı ölüm’ veya ‘soruşturma altındaki durumlar’ gibi muğlak etiketler altında kategorize edilmesi nedeniyle gerçek sayının daha yüksek olabileceğini tahmin ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Haaretz'den aktardığına göre İsrail ordusu, 2024 yılının başından bu yana yaklaşık bin 600 askerin travma sonrası stres semptomlarından mustarip olduğunu kabul ediyor ve bu da yaklaşık 250 askeri ruh sağlığı nedenleriyle terhis etmesine neden oldu.

Veriler intihar eden askerlerin çoğunun geçtiğimiz mart ayında yeniden başlayan savaştan bu yana çatışmaların devam ettiği Gazze'deki çatışmalara katıldığını gösteriyor.

cdfgthy
Temmuz ayında Gazze'de öldürülen bir İsrail askerinin cenaze töreninden (EPA)

Cepheden dönen askerlerin psikolojik olarak yalnızlaştığı ve özellikle muharebe tugaylarına yeni katılanlar ile dışlanmış sosyal sınıflara mensup askerlere yeterli psikolojik bakım sağlanmadığı belirtiliyor.

Ordu, sahadan dönen askerlerle ilgili sessiz bir iç krizle karşı karşıya; bu askerler fiziksel yaralanmaların ötesinde derin psikolojik yaralar da taşıyor ve bu da bazılarının son bir kaçış olarak intiharı seçmesine neden oluyor.

Gözlemciler Gazze savaşının sadece Filistinlileri tüketmekle kalmadığını, aynı zamanda İsrail'in iç cephesinde de giderek artan bir çatlağa neden olduğunu, askerlerin karada savaşırken psikolojik kaderlerinin havada asılı kaldığını düşünüyor.