Türkiye: Tel Aviv'le yaşanan kavga ve ABD'nin desteğine yönelik eleştirilerhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5025512-t%C3%BCrkiye-tel-avivle-ya%C5%9Fanan-kavga-ve-abdnin-deste%C4%9Fine-y%C3%B6nelik-ele%C5%9Ftiriler
Türkiye: Tel Aviv'le yaşanan kavga ve ABD'nin desteğine yönelik eleştiriler
Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ve pazar günü Brüksel'de Ortadoğu konulu bir toplantıya katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (AP)
Türkiye, ABD'nin İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki katliamlarına verdiği desteğe yönelik eleştirilerini yineleyerek, son olarak Refah'ta yerlerinden edilmiş insanların bulunduğu bir kampta yaşanan katliama dikkat çekti ve başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin desteği olmadan İsrail'in bu soykırımı sürdüremeyeceğini vurguladı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Kamboçya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Sok Chenda Sophea ile dün (Salı) Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, “İsrail’in yürüttüğü bu soykırımın elbette cezasız kalmayacağı, hem insanlık vicdanında hem deuluslararası hukuk tarafından gerekli muameleyi göreceğine yürekten inanıyoruz. Bu konudaki çalışmalarımıza da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Fidan, “Gazze Şeridi'ndeki sivillerin sığındığı Refah'a yönelik İsrail saldırıları, başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkeler tarafından kayıtsız şartsız desteklenen İsrail'in insanlık dışı uygulamalarının bir devamıdır” ddi. İsrail'in güvenliğini savunmak adına başka bir halkın soykırımının sürdürülmesinin kabul edilemeyeceğini belirten Fidan, “Biz Gazze'de işlenen katliamların durdurulması için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.
Refah'ta bir Mısır askerinin İsrail tarafından öldürülmesinin, durumun ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirten Fidan, Mısır hükümeti ve halkına başsağlığı diledi.
Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, Fidan'ın bugün Suudi Arabistan'daki olağanüstü Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesi temas heyeti üyeleriyle birlikte Gazze'deki gelişmeleri ve İspanya'nın bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte Filistin devletini tanımasını görüşmek üzere İspanya'yı ziyaret edeceği bildirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pazartesi akşamı İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede İspanya'nın Filistin devletini tanıması ve Gazze Şeridi'ndeki şiddetin tamamen sona erdirilmesi için bir barış anlaşmasına varılması ihtiyacı ele alındı.
Kamboçya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Sok Chenda Sophea, Fidan'la birlikte düzenlediği basın toplantısında, “Şu anda Gazze'de olanları anlatacak kelime yok. Böylesine bir trajediyi anlatmaya kelime bulamıyorum. Umuyoruz ki, Türkiye'nin katkılarıyla bu trajedi bir son bulacak” ifadelerini kullandı.
Sok, Kamboçya'nın iki devletli çözüm ile Filistin'in 5 Haziran 1967 öncesi sınırlarını savunduğunu vurgulayarak, “Birleşmiş Milletler'de (BM) konuşulanlar bir yana, Filistin BM'in tam üyesi olmalı” dedi.
Türkiye, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ‘diktatör’ olarak nitelendirdiği sözlerini ‘saygısız ve temelsiz’ olarak nitelendirerek şiddetle eleştirdi.
Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Katz'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik ‘saygısız üslubu ve asılsız ithamlarının, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde işlediği suçlara ilişkin gündemi değiştirmeye yönelik beyhude bir çaba’ olduğunu bildirdi.
Açıklamada, “Ekim ayından bu yana 40 bine yakın Filistinliyi öldüren ve en son bir çadır kampına yönelik saldırıda onlarca masum Filistinliyi barbarca katleden Netanyahu hükümetidir. Bu suçlara ortak olan herkes, uluslararası mahkemelerde yargılanacaktır. Türkiye olarak adaleti ve Filistinlilerin haklarını savunmaya devam edeceğiz” denildi.
Katz, Erdoğan'ın pazartesi günü yaptığı ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerlerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir çadır kampına yönelik İsrail baskınına cevaben ülkesinin ‘insanlıktan nasibini almamış bu barbar katillerden hesap sormak için elinden gelen her şeyi yapacağını’ vurguladığı açıklamaları yorumladı. Katz, X hesabında şunları yazdı: “Soykırımla suçlanması gereken tek kişi Kürt vatandaşlarını öldüren, Kuzey Kıbrıs'ı işgal eden ve insanlığa karşı suç işleyen diktatör Erdoğan'dır.”
İsrail'in Refah'a yönelik saldırısının ardından Türkiye'nin dört bir yanında İsrail ile ilişkilerin tamamen kesilmesi çağrısında bulunan protesto gösterileri ve yürüyüşler düzenlendi.
İstanbul'daki İsrail Konsolosluğu önünde toplanan binlerce protestocu, İsrail'in Refah'ta gerçekleştirdiği katliamı kınadı. Konsolosluk binasına yürüyen protestocular ‘İsrail'e ölüm’ ve ‘Özgür Filistin’ sloganları attı.
İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde toplanan binlerce kişi, İsrail'in Refah'taki Filistin mülteci kampını bombalamasını protesto etti ve Filistinlilere yönelik acımasız katliamına tepki olarak hükümeti, İsrail ile bağlarını tamamen koparmaya çağırdı.
Gaziantep'te düzenlenen bir başka gösteride ise İsrail'in vahşeti ve dünyanın buna karşı sessizliği kınandı.
Lübnan'ın güneyindeki Sayda şehrinde bir adam Lübnan bayrağı sallıyor, 27 Kasım 2024 (AFP)
Daniel Byman
İsrail ve Hizbullah ateşkes anlaşmasına vararak on üç ayı aşkın süredir devam eden savaşa son verdi. Anlaşma salı günü ABD Başkanı Joe Biden tarafından duyuruldu ve yerel saatle 04.00’da yürürlüğe girdi.
Savaş, şimdiye kadar yaklaşık 4 bin Hizbullah üyesi ve Lübnanlı sivilin yanı sıra 100'den fazla İsrailli sivil ve askerin ölümüne neden oldu. Ayrıca yaklaşık 60 bin İsrailli ve 1,2 milyon Lübnanlı da yerlerinden edildi.
Ateşkes, Lübnan ordusunun İsrail ile Hizbullah arasında bir tampon görevi görmek üzere Lübnan'ın güneyinde konuşlandırılması fikrine dayanıyor. Ancak genel duruma ilişkin pek çok ayrıntı belirsizliğini koruyor.
İsrail Hizbullah'a ne kadar hasar verdi?
Hizbullah, Hamas'ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail'e düzenlediği ve yaklaşık bin 200 İsraillinin ölümüne ve İsrail'in Gazze'de yıkıcı bir savaş başlatmasına yol açan acımasız saldırılarından bir gün sonra mücadeleye girdi.
Dünyanın en güçlü silahlı gruplarından biri olarak kabul edilen Hizbullah'ın savaşın başlarında yaklaşık 150 bin rokete ve füzeye, 30 bin daimî savaşçı ve 20 bin yedek askerden oluşan bir savaş gücüne sahip olduğu tahmin ediliyor. Hizbullah Lübnan genelinde geniş bir müstahkem mevki ağının yanı sıra son derece yetkin ve saygın bir askeri komuta kademesi tarafından destekleniyor. İsrail’in askeri üslerini, havaalanlarını ve kritik öneme sahip altyapıyı tam isabetle hedef almasını sağlayan bazı sistemlere sahip olan Hizbullah’ın İsrail’in yerleşim merkezlerine doğru büyük bir füze yağmuru başlatmak için büyük bir güdümsüz füze cephaneliği bulunuyor.
İran gözetiminde üst düzey askeri eğitim alan Hizbullah üyeleri, Suriye'de Beşşar Esed rejimini desteklemek için yıllarca savaşarak kapsamlı bir savaş deneyimi kazandılar.
Ancak İsrail geçtiğimiz yıl, Hizbullah'a karşı büyük hasara yol açan bazı saldırılar gerçekleştirerek örgütün gücünü önemli ölçüde zayıflattı. İsrail geçtiğimiz eylül ayında ustaca planlanmış bir istihbarat operasyonuyla Hizbullah tarafından kullanılan binlerce çağrı cihazı, telsiz ve dizüstü bilgisayara sabotaj saldırısı düzenleyerek çok sayıda Hizbullah üyesinin ölümüne ya da yaralanmasına neden oldu. Bu saldırının ardından İsrail, Hizbullah'ın karizmatik ve tecrübeli lideri Hasan Nasrallah'ın da aralarında bulunduğu üst düzey liderlerini ve diğer bazı önde gelen komutanlarını sistematik olarak hedef almaya başladı.
İsrail, Hizbullah’a karşı savaşının kapsamını, Hizbullah'ın sınırdaki saldırılarının durdurulmasını gerektiren yerinden edilen İsraillilerin evlerine geri dönmelerini sağlama sloganı altında genişletti.
İsrail, düzenlediği hava saldırılarıyla yüzlerce Hizbullah üyesini öldürdü. ABD’li ve İsrailli yetkililer, İsrail'in Hizbullah'ın roket ve füze cephaneliğinin yarısını imha ettiğini açıkladılar. İsrail'in Lübnan-İsrail sınırı boyunca düzenlediği kara operasyonlarında Hizbullah'a ait tüneller ve mevziler imha edildi.
Hizbullah halen İsrail'e füzeli saldırılar düzenleme kapasitesine sahip olsa da çatışma tek taraflıydı ve İsrail'in kayıpları Hizbullah'ınkilere kıyasla çok daha az oldu. İran destekli grup, lider kadrosunun içine düştüğü kaos ve itibarının büyük ölçüde zedelenmesi nedeniyle bir yıl öncesine kıyasla oldukça zayıf.
Hizbullah yeniden silahlanabilir mi?
Hizbullah’ın cephaneliğini yeniden oluşturmaya ve sistemlerinin kalitesini arttırmaya çalışacağına şüphe yok. İsrail ile Hizbullah arasında 2006 yılında yaşanan savaşın ardından İran, İsrail'e karşı hala kilit bir müttefik olarak gördüğü ve Tahran'ın diğer müttefiki Hamas'ın yıkımı arttıkça kendisi için önemi de artan Lübnanlı gruba önemli ölçüde maddi ve askeri destek sağladı.
İran, Hizbullah'a hassas güdümlü sistemler ve İsrail'e karşı daha etkili silahlar sağlamaya çalışabilir. Öte yandan Hizbullah, İsrail ile olası yeni bir çatışmadan duyduğu korku nedeniyle askeri yeteneklerini yeniden inşa etmeye hevesli. Ayrıca devlet içinde devlet olarak faaliyet göstermeye devam ettiği Lübnan'da en güçlü askeri güç olmak istiyor.
Rusya bu denklemde esrarengiz bir kart. Hizbullah ve Rusya, Suriye'de iş birliği yaptı. Rusya ve İran arasındaki ilişkiler, 2022 yılında Rusya'nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşın başlamasından bu yana güçlendi. İsrail, Hizbullah'ın elinde büyük miktarlarda Rus silahı bulmuş olsa da bu silahların çoğu uzun süredir Moskova tarafından desteklenen Suriye'den gelmiş olabilir.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Rusya, ABD karşıtı dış politikasının bir parçası olarak bu yardımın bir kısmının Lübnan'a ulaşabileceğini bilerek İran'a yaptığı yardımı arttırmaya karar verebilir.
İran vekilleri arasındaki kayıplara nasıl tepki verecek?
İsrail'in Hizbullah'ı hedef alan saldırıları İran'a da zarar veriyor. Tahran, Irak'taki milisler, Yemen’deki Husiler ve Ortadoğu'daki diğer radikal gruplar gibi başka silahlı gruplara destek sağlasa da Hizbullah en önde gelen vekili olmaya devam ediyor.
İran son aylarda İsrail ile doğrudan çatışmaya girdi. Bu çatışmalar tek taraflı yaşandı. İsrail hava savunma sistemleri İran'ın büyük füze ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarını püskürtmeyi başardı. İsrail'in İran'ın hava savunma tesislerine ve diğer askeri hedeflerine yönelik nokta atışı saldırıları üstün kabiliyetlerini ortaya koydu.
İran’ın Hizbullah’a desteğini arttırmasının yanı sıra Yemen’deki Husilere de desteğini arttırabilir. Husiler Tahran'ın İsrail'le çatışmasındaki tek parlak noktası, zira İran son çatışmadan önce onlara eğitim ve silah desteği sağladı. Husilerin 7 Ekim'den sonra Hamas'la dayanışma içinde Kızıldeniz'deki gemilere saldırması İsrail, Mısır, ABD ve İran'ın diğer düşmanları için bir darbe oldu.
Ancak burada en önemli soru, İran'ın mevcut çatışmadaki kayıplarının, yeni gelen Trump yönetiminin düşmanca söylemleriyle birleştiğinde, onu nükleer silah geliştirmeye itip itmeyeceği sorusu. ABD tarafından temmuz ayında yayınlanan ve İran'ın uranyum stokunu arttırmaya, zenginleştirme kapasitesini yükseltmeye ve gelişmiş santrifüjler geliştirmeye, üretmeye ve çalıştırmaya devam ettiğini bildiren bir istihbarat raporuna göre Tahran bu hedefe çoktan yaklaşmış durumda. Tahran, bunu yapmaya karar vermesi halinde birden fazla tesiste hızla nükleer silah elde edebilecek düzeyde uranyum üretebilecek altyapıya ve uzmanlığa sahip.
İran, henüz kararını vermemiş olabilir, ama vekilini kaybetmesi ve füze caydırıcılığını elde edememesi, nihai bir caydırıcı silah geliştirme motivasyonunu güçlendiriyor. Bu durum, bu felaket senaryosunun gerçekleşmesini önlemek için İsrail ve ABD'nin öncülüğünde bir savaş olasılığını arttırıyor.
İsrailliler ve Lübnanlılar evlerine dönebilecek mi?
İsrail, Hizbullah'a karşı savaşı, yerinden edilmiş İsraillileri evlerine geri döndürme sloganı altında genişletti ki bu da Hizbullah'ın sınır saldırılarını durdurmayı gerektiriyor. Lübnanlı sivillerin de güney Lübnan'a dönebilmeleri ve orada hayatlarına devam edebilmeleri için Lübnan-İsrail sınırında istikrara ihtiyaçları var.
Lübnan ordusunun istikrarı sağlama kabiliyetinin şüpheli olduğu ve Hizbullah'ın askeri yeteneklerini yeniden elde etme girişimlerinde bulunmasının beklendiği göz önünde bulundurulduğunda İsrail, tehdit olarak gördüğü Hizbullah'ın silah sistemlerini ve depolarını hedef almaya devam edebilir.
Hem İsrailli hem de Lübnanlı sivillerin evlerine dönerken temkinli davranacaklarına şüphe yok. İstihbarat ve askeri alanda 7 Ekim'de yaşanan başarısızlıklar, İsrail'in etkinliğiyle bilinen istihbarat servisleri ve silahlı kuvvetlerinin güvenilirliğini zedeledi. Hizbullah'a yönelik operasyonlar bu güvenilirliğin bir kısmını geri getirmiş olsa da İsrailliler, hükümetin bu kez krizin kontrol altına alındığına dair verdiği sözlere şüpheyle yaklaşmaya devam edecektir. Zira korkularının tamamen yatışması için birkaç aylık sakinliğe ihtiyaçları var.
Güneyden ve Beyrut'ta Hizbullah'ın kontrolündeki bölgelerden ve ülkenin diğer bölgelerinden göç eden Lübnanlı siviller yeni bir savaş korkusu altında yaşıyor. Muhtemelen İsrail'in Hizbullah'ın güneye döndüğüne ya da güçlerini yeniden oluşturduğuna dair herhangi bir işareti bombardımanı yeniden başlatmak için gerekçe olarak göreceğinden endişe ediyorlar. Ayrıca, ateşkesin gerçekten devam edip etmeyeceğini görmek için beklerken güvenebilecekleri bir güvenlik ağı olmamasına rağmen birçoğu geri dönmekte isteksizler.
Savaş yeniden başlar mı?
Çok sayıda soru işareti olsa da ateşkesin devam edeceğine dair umut devam ediyor. İsraillilerin çoğu 2006 yılındaki Lübnan Savaşı’nda ordularının yetersiz performans gösterdiğine ve Hizbullah'ın yeni bir çatışma arayışına girebileceğini düşünüyordu. Ancak bu karamsarlığın yersiz olduğu ortaya çıktı. 2006 yılından sonra 7 Ekim saldırılarına kadar her iki taraf da ateşkese büyük ölçüde bağlı kaldı ve neredeyse 20 yıl boyunca barış sağlandı.
Ancak Hizbullah bu kez çok daha ağır kayıplar verdi. İsrail'le çatışabilmek için güçlerini ve cephaneliğini yeniden toparlamak zorunda kaldı. Dahası, karşı istihbarattaki yıkıcı başarısızlıkları onu daha da temkinli olmaya zorlayacak, çünkü İsrail'in iletişim ağına sızabileceği ya da kendisini izleyebileceği ve kendisine karşı hassas saldırılar düzenleyebileceği endişesini taşımaya devam ediyor.
Birçok konu barışı kimin uygulayacağına ve ne kadar etkili olacağına bağlı. Basında yer alan haberler Lübnan ordusunun İsrail ve Hizbullah arasında bir tampon bölge olması planlanan Lübnan'ın güneyinde konuşlandırılacağına işaret ediyor. Ancak Lübnan ordu, Hizbullah'tan daha zayıf ve İsrail'in güvenliği için özellikle de kötü geçmişi göz önüne alındığında Lübnan ordusuna güvenmesi pek olası görünmüyor.
Lübnan ordusunun istikrarı sağlama kabiliyetinin şüpheli olduğu ve Hizbullah'ın kabiliyetlerini yeniden inşa etme girişimlerinin beklendiği göz önünde bulundurulduğunda, İsrail ateşkes anlaşması yapılmış olsa bile tehdit olarak gördüğü Hizbullah’ın silah sistemlerini ve silah depolarını hedef almaya devam edebilir. Bunun yanında Hizbullah'ı destekleyen İranlı askeri danışmanların yanı sıra Hizbullah'ın üst düzey isimlerine de saldırabilir.
İsrail 7 Ekim'den sonra konvansiyonel caydırıcılığa daha az inanır hale geldi. Düşmanlarını sürekli olarak zayıf durumda tutması gerektiğine daha fazla ikna oldu. Bu yüzden sınırlı saldırıları net bir mesaj göndermenin bir yolu olarak görebilir ve bu politika etkili olabilir. Ancak bu tür saldırılar her zaman gerilimin tırmanması ve savaşın yeniden başlaması riskini taşır.
*Bu makale Foreign Policy ortaklığında yayımlanmıştır.