Mücteba Hamaney, İran’ın Dini Lideri’nin yakınındaki gizemli adam

Mücteba Hamaney’in üstlendiği roller son yıllarda daha da büyüdü

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ikinci oğlu olan Mücteba Hamaney, 7 Eylül 1969 tarihinde Meşhed'de doğdu (Getty)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ikinci oğlu olan Mücteba Hamaney, 7 Eylül 1969 tarihinde Meşhed'de doğdu (Getty)
TT

Mücteba Hamaney, İran’ın Dini Lideri’nin yakınındaki gizemli adam

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ikinci oğlu olan Mücteba Hamaney, 7 Eylül 1969 tarihinde Meşhed'de doğdu (Getty)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ikinci oğlu olan Mücteba Hamaney, 7 Eylül 1969 tarihinde Meşhed'de doğdu (Getty)

Ali Rıza Nurizade

İran rejiminin kendisini ‘Mehdi’nin vekili’ olarak tanımlayan Dini Lideri Ali Hamaney’in en büyük oğlu olan Mustafa, daha sakalı ve bıyığı terlemeden henüz 12 yaşından itibaren molla (din adamı) kıyafetleri giymeye başlamıştı. Ceharmerdan bölgesinde münzevi bir hayat süren Mustafa, Hakkani ve Kalpaykani medreselerinde dini eğitim aldı. Mustafa, Tahran'da ailesinin yanında olduğu sürede Razi Şirazi'den ders aldı.

Evlendikten sonra Kum'a taşınan Mustafa, babası ‘Veliyyül Fakih'in talimatı ve rejimin muhaliflerinin mallarına el koymaktan sorumlu Emru’l-İmam Komitesi aracılığıyla orada bir ev satın aldı.

Hamaney’in oğullarından Mustafa, adı gizli siyasi suikastlar kampanyası sırasında siyasi aktivistler Dariush ve Parvaneh Forouhar'ın öldürülmesine adı karışan Ayetullah Huşugat'ın kızıyla evlendi. Mücteba Hamaney, İran Şura Meclisi eski başkanı Gulamali Haddad Adil'in kızıyla evlendi. Mesud Hamaney ise Sadık Harrazi'nin (İran'ın eski Paris Büyükelçisi) kız kardeşi Ayetullah Harrazi'nin kızıyla evlendi. İran’ın Dini Lideri Hamaney’in en küçük oğlu Meysem de Tahran'ın önde gelen mafyalarından biri olan Lolatşiyan ailesinden bir hanımla evlendi.

scdvfrtb
Nurali Şuşteri gibi bazı savaş komutanları Mücteba Hamaney’i savaş sırasında cesur bir asker olarak göstermeye çalıştılar (Reuters)

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ikinci oğlu olan Mücteba Hamaney, 7 Eylül 1969 tarihinde Meşhed'de doğdu. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve güvenlik servisleri çevresindeki en gizemli adam olarak bilinen Mücteba Hamaney, diplomasını aldıktan sonra Muhammed Taki Misbah Yezdi, Ahenkar Hürremabadi, Ayetullah Safi ve İran'ın şeker ticaretini tekeline almasıyla bilinen Makarim Şirazi gibi misyoner mollalara yakın olmak için Kum'a taşındı.

Mücteba Hamaney’in 1980'li yıllarda İran-Irak cephesindeyken eski İran Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani'nin en büyük oğlu Muhsin Haşimi ile birlikte savaştığı biliniyor. Aktarılan bilgilere göre Mücteba, Muhammed Resulullah Ordusu'nun Habib ibn Mazhar Taburu'na katılmak üzere savaşa gittiğinde henüz 17 yaşındaydı.

İranlı yetkililerin oğulları bu tabura katılmak istiyorlardı. Esasen Habib ibn Mazhar Taburu'na katılmaları, savaştan sağ çıkmaları halinde geleceklerinin garanti altına alınması demekti.

Bu taburun bazı üyeleri daha sonra İran rejiminin güvenlik alanındaki önemli isimleri haline geldiler. Şimdi de Mücteba Hamaney için çalışıyor ve rejimde üst düzey askeri ve siyasi mevkilere sahipler.

Bunlar arasında Dini Lider’in evine yakın bir molla olan Alirıza Penahiyan, eski DMO İstihbarat Teşkilatı Başkanı Mehdi Taib, DMO komutanlarından Ali Fazli ve Hasan Muhakik ve Dini Lider Ali Hamaney'in sekreteri Vahid Hakkaniyan da bulunuyor.

Şarku’l Avsat’ın rejime yakın haber ajanslarından aktardığı değerlendirmelere göre Mücteba Hamaney’in ‘Beytü’l-Makdis 2, 3 ve 4’ ve ‘El-Fecr’ gibi askeri operasyonlara katıldığını ve o dönemde herkesin kendisine ‘el-Hüseyni’ demesini istediğini öne sürdü.

Nurali Şuşteri gibi bazı savaş komutanları Mücteba Hamaney’i savaş sırasında cesur bir asker olarak göstermeye çalıştılar.

Şuşteri, Mücteba Hamaney ile bir anısını şöyle anlatmıştı:

Kudüs 3 Operasyonu'nda savaşıyorduk. Ben diğerleriyle konuşmakla meşgulken, Mücteba çarpışmak üzere cepheye gitti. Onları durduramadım, o da diğer savaşçılarla birlikte gitti. Tabur komutanlarını aradım ve onlardan Mücteba ve beraberindekilerin cepheye götürülmemelerini istedim.

vfrbgtnyhum
İbrahim Reisi öldü, umutları da onunla birlikte gömüldü. Peki Mücteba’nın umutları nerede son bulacak? (AFP)

O dönemde Ali Hamaney rejimin Dini Lideri değildi ve hiç kimse Mücteba Hamaney'in ‘Veliyyu’l-Fakih’ makamına getirilmesi muhtemel isimlerden biri olacağını düşünmüyordu. Aralarında Ali Fazli'nin de bulunduğu DMO komutanları savaşta Mücteba Hamaney'in ya da Muhsin Haşimi'nin öldürülebileceğinden endişe ediyorlardı. Bu yüzden baba Hamaney Mücteba'dan Tahran'a dönmesini istedi.

Dini Lider, Mehdi Kerrubi'nin Mücteba Hamaney'in seçimlere müdahalesini eleştirmesine, Kerrubi'yi ‘20 yaşından beri bağımsız bir adam’ olarak tanımlayarak yanıt vermişti.

Mücteba Hamaney, mollaların oğullarının kibirli davranışlarda bulunmak ve yolsuzluk yapmak gibi alışkanlıklara sahip olduğu bir dönemde 30’lu yaşlarında babasına danışmanlık yapmak üzere babasının ofisinde önemli görevler üstlendi. Ali Hamaney’in eşi Hüceste Bakırzade oğluna evlenmesi için Zehra Haddad’ı önerdiğinde Haddad lise dördüncü sınıftaydı. Haddad Adil, Hamaney ailesinin kızlarına görücü olmasını şöyle anlatmıştı:

Bir gün bizi aradı, eşim kim olduğunu sorduğunda, ‘Ben Lider'in eşiyim’ dedi.

Evlilik tarihinin Zehra'nın eğitimini tamamlamasına kadar ertelendiğini belirten Adil, “Kızımız diplomasını aldıktan sonra ön hazırlıklar yapıldı. Oğlu ve annesi evimize geldi ve geline hediye olarak bir parça kumaş getirmişlerdi. Sonra Mücteba Bey hakkında konuştuk. Görüşmeden sonra Zehra'ya ne düşündüğünü sorduk. O da bize evlenmeye hazır olduğunu söyledi” ifadelerini kullandı.

Haddad Adil ve Mücteba Hamaney, daha sonra düğün hediyeleri almak için Tahran'ın Kerim Han bölgesine gittiler. Adil, Mücteba'nın dükkandaki en ucuz saati seçtiğini ve alyansın da sadece 600 bin tümen (14 dolar) olduğunu söyledi.

Mücteba ve Zehra'nın düğün töreni gelinin babasının evinde yapıldı. Tören yapıldığında cumhurbaşkanlığı görevinde Muhammed Hatemi vardı. Davetlilerin çoğu gelinin ailesiydi çünkü damadın Tahran'da üç amcası ve onların aileleri dışında pek akrabası yoktu. Çiftin ikisi erkek biri kız olmak üzere üç çocuğu oldu. En büyük oğullarının şu an nerede ve nasıl doğduğuna dair birçok söylenti dolaşıyor.

DMO komutanlarının kaleme aldıkları hatıralarından edinilen bilgiler, Mücteba Hamaney 1998-1999 yılları arasında babasının ofisinde görev aldı. Üstlendiği görevi de babasının ofisinin gayri resmi bir üyesi olarak halen sürdürüyor. 

 Mücteba Hamaney, rejimin kurucusu Ruhullah Humeyni'nin hayatı boyunca benzer roller oynayan Ahmed Humeyni'nin kaderini paylaşsa da üstlendiği roller, Humeyni'nin oğlunun üstlendiklerinden daha büyüktü.

1990'lı yıllardan bu yana Dini Lider'in ofisinde çalışanlar ve rejimin birçok yetkilisi Mücteba'nın rejimin siyasi ve güvenlik işlerinde artan etkisinin boyutunu biliyorlar. İran-Irak savaşından dönen komutanların çoğu onun etrafında toplanmış durumda. Savaştan dönen bu komutanların çoğu Habib ibn Mazhar Tugay’ı üyesiydi. Şimdiyse güvenlik teşkilatlarındaki önemli mevkilerde bulunuyorlar. Ayrıca ülkede gerçekleşen seçimlerin gidişatına müdahale ediyorlar. Söz konusu kişiler, 2005 yılındaki seçimlere müdahale etmiş ve Mücteba'nın gözetiminde çalışarak o zamanlar pek bilinmeyen bir isim olan Mahmud Ahmedinejad'ı sandıktan çıkarmak için seçim mühendisliği yapmışlardı.

Eski Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani, bu seçimin kurbanlarından biriydi, ama sessiz kaldı. Mehdi Kerrubi ise dayanamadı ve oyların sayıldığı gece bir an için uyuyakaldığında büyük ölçüde değişmiş bir seçim sonucuyla karşılaştığını söyledi.

Mücteba'nın Mahmud Ahmedinejad'ın cumhurbaşkanlığına yükselmesinin önünü açmak için seçimlere müdahale ettiğini ilk kez söyleyen kişi de Kerrubi oldu. Ali Hamaney'in ise Kerrubi’ye yanıtı netti: “Mücteba adamdır.” Bu yanıtın günümüzde başka anlamları olsa da Hamaney'in oğlu için başka anlamları ve hesapları da barındırıyor. Bunlardan biri de Dini Lider’in halefi olmak olabilir.

Seçimleri protesto eden göstericiler, Mücteba Hamaney aleyhinde sloganlar attılar. Ardından Mücteba'nın Yeşil İsyan'ın bastırılmasında rol oynadığına ve ‘Yeşil Hareket’ liderleriyle görüştüğüne dair birçok haber basında yer aldı.

İran rejimindeki yetkililere göre uzun yıllardır siyasi ve güvenlik arenasında aktif olan Mücteba, sürekli olarak kurumlardan ve karar merkezlerinden raporlar talep ediyor. Buna bir örnek olarak Risalet gazetesi yönetim kurulu üyesi Ekber Nebevi’nin, eski Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani ile yaptığı özel bir görüşmede, "Mücteba Bey bizden ülkedeki üniversitelerin durumunu analiz etmemizi istedi” dediği biliniyor.

Mücteba Hamaney’in İran Radyo Televizyon Kurumu (İRİB) üzerinde geniş bir nüfuzu var. Dini Lider tarafından atanan İRİB yöneticileri, işlerin Dini Liderin kendisi tarafından değil, oğlu tarafından yürütüldüğünü biliyor. Örneğin eski İRİB Başkanı Muhammed Sarafraz, kaleme aldığı kitapta Mücteba’nın 2009 yılından beri birçok güvenlik teşkilatının müdürünü Dini Lider'in evinde topladığını ve bu kişilerin resmi devlet yapısı içinde paralel bir devlet gibi çalıştığını yazdı. Sarafraz’ın aktardığına göre bu kişilerin verdikleri ilk sınav, Dini Lider’in evi ile Muhammed Hatemi'nin ofisi arasında dokuz gün süren bir krizin ele alınmasıydı.

İRİB’in mevcut Başkanı Abdul Ali Askeri, Mücteba Hamaney’in kendisini doğrudan ve acil bir durum için aradığından bahsetmişti. Askeri, Mücteba'nın kendisini sabaha karşı aradığını, telefonu açtığında sakin bir ses tonuyla ‘Hacı Kasım Süleymani Bağdat havaalanında şehit edildi’ bilgisini verdiğini söyledi.

DMO’nun üst düzey komutanları da askeri ve güvenlik konularında Mücteba'nın doğrudan ve özel desteğinden söz etmişlerdi. Örneğin DMO'nun Füze Sanayi Teşkilatı'nın komutanı sızdırılan bir belgede bazı DMO komutanlarının Ali Hamaney ile DMO'nun füze ve insansız hava aracı (İHA) endüstrilerine mali kaynak sağlamak için Mücteba’yla özel yardım konusunda görüştüklerinden bahsetti.

Mücteba Hamaney'in iktidara yükselişi sadece güvenlik aygıtındaki nüfuzuna dayanmıyor, aynı zamanda 2008 yılından bu yana mollalar ve rejime başlı haber ajanları arasında popülerlik kazanmak için Kum’daki dini medreselerde hatırı sayılır bir zaman da geçirdi. Söz konusu haber ajansları Mücteba’ya ‘Ayetullah’ unvanını vermiş ve ileri fıkıh dersleri verdiğine dair haberler yapmıştır. Ancak ileri fıkıh derslerindeki öğrencilerinin sayısı hakkında herhangi bir haber bulunmuyor.

Ali Hamaney'in oğlunu Kum'daki mollalara tanıtmak için girişimlerde bulunduğu ve Mücteba'nın potansiyelini ve gücünü vurguladığı yönünde haberler zaman zaman basında yer alıyor. Kum'daki dini medreselerin bazı öğretmen ve öğrencileri tarafından 2009 yılında yayınlanan bir bildiride, Hamaney'in Kum'a seyahatinin amaçlarından birinin oğlu Mücteba'ya şehrin önde gelen mollaları tarafından ‘içtihat’ derecesi verilmesini talep etmek olduğu iddia edildi.

İran rejiminin mollaları ve güvenlik kurumlarının liderlerinin büyük bir kısmı rejimin mevcut haliyle korunması ve herhangi bir değişiklikten kaçınılması gerektiğine inanıyor ve bu yüzden Mücteba ile babası arasındaki benzerlikleri vurguluyorlar. Geçtiğimiz yıllarda rejim yetkililerinin ‘Mücteba'nın babasına benzediği’ gerçeği etrafında dönen pek çok anısı ve anlatısı yayınlandı.

Mücteba'nın kayınbiraderi Feriduddin Haddad Adil, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, “Onun (Mücteba'nın) bakış açısı ve uyanıklığı tam da bir liderin sahip olması gereken nitelikler. Bu yüzden kendimizi rahat ve güvende hissediyoruz” dedi.

Mücteba, tüm bunların yanında Dini Lider'in mali imparatorluğunu da yönetiyor. Rejimin destekçileri, İran ekonomisinin yüzde 60'ının aralarında Bonyad-e Mostazafin (Mazlumlar Vakfı), Yardım Komitesi ve DMO’nun ekonomi kanadı olan Hatemü'l Enbiya Karargâhı'nın da bulunduğu doğrudan Ali Hamaney’e bağlı olan kurumların kontrolünde olduğunu söylüyorlar.

Mücteba’nın siyasi geleceğine ilişkin tüm olasılıklar İran rejiminin ayakta kalmasına bağlı. Rejiminse kendi halkının kanını döktüğü, ülkeyi düşük bir meşruiyetle yönettiği, halkın uluslararası yaptırımlardan ve ekonomik krizlerden şikayet ettiği bir dönemde baskı ve tutuklamalarla bastırmaya çalıştığı halk protestolarının seline kapılıp kapılmayacağı belli değil.

Mücteba Hamaney, kârlı çıkması babasının ve rejiminin hayatta kalmasına bağlı olan büyük bir kumar oynuyor. Halk bir zamanlar “Öleceksin Mücteba ve Dini Liderlik makamını göremeyeceksin” diye slogan atmıştı. Irak Kralı 2. Faysal'ın Türk nişanlısı Prenses Fazile’ye “Kutsal Irak topraklarında kraliyet ve ilahi yönetimimizin köklerini sağlamlaştırmak için çalışacak bir oğlumuz olacak” dediği söylenir. Ancak Kral 2. Faysal, bu sözlerin üzerinden çok geçmeden General Abdulkerim Kasım'ın askerleri tarafından Bağdat sokaklarında tankların namlularıyla karşılaştı. İbrahim Reisi öldü ve umutları da onunla birlikte gömüldü... Peki Mücteba'nın umutları nerede son bulacak?



Herzog Park hamlesi, İrlanda ve İsrail'den tepki gördü

Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
TT

Herzog Park hamlesi, İrlanda ve İsrail'den tepki gördü

Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)
Cumartesi Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü vesilesiyle Dublin'de eylem düzenlendi (Reuters)

Dublin Belediye Meclisi'nin Herzog Park'ın adını değiştirmek için hamle yapması, hem İsrail'den hem de İrlanda'dan tepki topladı. 

İrlanda'nın başkentinin yerel yöneticileri, pazartesi günü yayımladıkları açıklamada İsrail'in 6. devlet başkanı Haim Herzog'un adını 1995'ten beri taşıyan parkın isminin değişmesi için harekete geçildiğini belirtti.

63 üyeli belediye meclisinin bu tasarıyı pazartesi oylaması bekleniyor. Parkın yeni adıysa henüz belirlenmedi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Belfast'ta doğup Dublin'de büyüyen babasının adının parktan silinmesi ihtimaline tepki gösterdi. 

Dün yapılan açıklamada parkın isminin değiştirilerek "Özgür Filistin" yapılmasının düşünüldüğü vurgulanarak bu girişimin "utanç verici bir hamle" olduğu savunuldu. 

İrlanda Dışişleri Bakanı Helen McEntee de "Bu ad değişikliği gerçekleşmemeli. Dublin Belediye Meclisi üyelerine bu tasarının aleyhinde oy vermeleri için sesleniyorum" ifadesini kullandı.

McEntee yaklaşık 3 bin Yahudi'nin yaşadığı İrlanda'nın hükümetinin, İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki politikalarına açıkça karşı çıktığını hatırlattı.  

39 yaşındaki siyasetçi, parkın adının değiştirilmesinin ülkenin kapsayıcılığını yansıtmadığını savundu. 

1983-1993'te devlet başkanlığı yapan Haim Herzog, 1997'de yaşamını yitirmişti. Oğluyla aynı adı taşıyan babası, İrlanda'nın ilk baş hahamıydı.

Mevcut Baş Haham Yoni Wieder, ad değişikliğinin ülkedeki Yahudilerin tarihini silmek anlamına geleceğini öne sürdü. 

İrlanda Yahudi Temsilci Konseyi (Jewish Representative Council of Ireland/JRCI) Başkanı Maurice Cohen de "Toplumumuz bunu iğrenç bir antisemitizm eylemi olarak algılıyor" dedi. 

Gazze savaşından beri yapılan anketler İrlanda'da Filistin'e yönelik desteğin güçlü olduğunu gösteriyor. 

Aralık 2024'te İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, İrlanda'nın "aşırı İsrail karşıtı politikalar" izlediğini öne sürerek Dublin Büyükelçiliği'ni kapatma emri vermişti.

Saar cumartesi sosyal medyadan yaptığı açıklamada da "Dublin, dünyadaki Yahudi düşmanlığının merkezi oldu" ifadesini kullandı. 

Independent Türkçe, Newsweek, RTÉ, Times of Israel, AFP


Papa Türkiye'de: Doğu Ortodoks Kilisesi ile ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan ilk yurt dışı gezisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
TT

Papa Türkiye'de: Doğu Ortodoks Kilisesi ile ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan ilk yurt dışı gezisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Papa 14. Leo'yu Ankara'da kabul etti, 27 Kasım (AFP)

Ömer Önhon

Papa 14. Leo'nun iki aşamalı gezisinin ilk durağını Türkiye, ikinci durağını ise Lübnan oluşturuyor. Ziyaret, yüzyıllara yayılan tarihi, dini bir bağlamda gerçekleşmesi ve açık siyasi ve sembolik boyutlar taşıması nedeniyle önem taşıyor.

Vatikan’ın resmi haber portalı, ziyarette kullanılan sembollerin ayrıntılarını ve anlamlarını, ziyaretin Doğu ile Batı arasındaki kardeşliği ve diyaloğu güçlendirme çağrısının sembolü olarak Boğaziçi Köprüsü'nü kullandığı logosunu açıklayan özel bir sayfa yayınladı.

Papa'nın bu ayın 27'sinde başlayan Türkiye ziyareti üç gün sürecek ve üç aşamadan oluşuyor.

Papa, ziyaretine Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün başkent Ankara'daki mozolesi Anıtkabir'i ziyaret ederek başladı. Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Papa 14. Leo ile bir araya geldi ve burada kendisine görkemli bir karşılama töreni düzenlendi. Bu kapsamda Antakya Medeniyetler Korosu sarayın kütüphanesinde bir konser verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Gazze'deki savaşa ve Filistin meselesine değinerek, İsrail'in Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere buradaki ibadethaneleri hedef aldığını vurguladı. Ancak Papa 14. Leo, ev sahibi ülkenin duymayı umduğu gibi, İsrail'in adını anmadan veya eylemlerini doğrudan eleştirmeden dünya genelinde devam eden savaşlardan bahsetmekle yetindi.

Papa, ziyaretinin ikinci gününde, Birinci İznik Konsili'nin 1700. yıldönümünü anmak üzere, İstanbul'un yaklaşık 130 kilometre güneydoğusunda, İznik Gölü kıyısında bulunan İznik ilçesine, dini bir ziyaret gerçekleştirdi.

Papa Leo'nun selefi Papa Francis, yıldönümünü kutlamak için bir papalık ziyareti sözü vermişti ve Papa Leo, selefinin ölümünün ardından bu sözünü yerine getirmeye karar verdi.

 Ziyaretin üçüncü günündeyse, çeşitli dini faaliyetlerin yanı sıra İstanbul'daki çeşitli Hristiyan kiliselerini gezecek.

Papa, ziyaretine başkent Ankara'da bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mozolesi Anıtkabir'i ziyaret ederek başladı. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi

Papa'nın ziyareti, Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi ve Aya Yorgi Patrikhanesi'ni ziyaret etmenin yanı sıra İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde bir dua ayinine katılmayı da içeriyor. Ayrıca Fener semtindeki Rum Patrikhanesi’nde yapılacak Aziz Andreas Bayramı kutlamalarına da katılacak.

Papa, Patrik Bartholomeos ile ortak bir bildiri imzalayacak ve İstanbul'un Fener semtindeki Patrikhane binasında kendisi ile resmi bir öğle yemeği yiyecek.

Kapasitesi 5 bin kişilik olan ve genellikle konser ve konferans gibi halka açık etkinliklere ev sahipliği yapmak için kullanılan Volkswagen Arena'da bir ayine başkanlık edecek. Bu ayin, daha önce Türkiye'yi ziyaret eden papaların genellikle kiliselerde ve yalnızca Katolik cemaati üyeleri arasında ayin düzenlemesi nedeniyle benzeri görülmemiş bir durum.

Bir diğer önemli adım ise bu sabah İstanbul'da turkuaz rengindeki çinileri nedeniyle Mavi Cami olarak da bilinen Sultan Ahmed Camii'ni ziyaret etmesiydi.

cdfgthy
Papa 14. Leo, İstanbul'daki Mavi Cami olarak da bilinen Sultan Ahmed Camii'ni ziyaret etti (Reuters)

85 milyonluk nüfusuyla Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 99'u Müslümanlardan oluşuyor. Gayrimüslimlerin oranı çok düşük; Katoliklerin sayısının ise yalnızca 33 bin olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye'de yaklaşık 180 bin Hristiyan ile yaklaşık 20 bin Yahudi yaşıyor ve bunların, çoğu yüzyıllar öncesine dayanan kiliseler ve sinagoglar da dahil olmak üzere 435 ibadethanesi bulunuyor.

Tarih, Osmanlı İmparatorluğu ile Papalık önderliğindeki Latin Avrupa devletleri arasında bir dizi kara ve deniz savaşına sahne oldu. Türkiye ile Vatikan arasında resmi diplomatik ilişkiler ancak 1960 yılında kuruldu.

O tarihten itibaren, ölümünden önce yalnızca 33 gün papalık yapan 1. Jean Paul hariç tüm Papalar Türkiye'yi ziyaret etti.

Bir diğer önemli adım, bu sabah İstanbul'da turkuaz rengindeki çinileri nedeniyle Mavi Cami olarak da bilinen Sultanahmet Camii'ni ziyaret etmesiydi

Papa 14. Leo, 6. Paul, 2. Jean Paul, 16. Benedict ve Papa Francis'in ardından Türkiye'yi ziyaret eden beşinci papadır.

Dini ve tarihi faktörler nedeniyle Türkiye, papalık ziyaretleri kayıtlarında özel bir yere sahip. Vatikan'ın Türkiye'ye olan ilgisi, bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan toprakların Hristiyanlığın ilk dönemlerinde oynadığı önemli rolden kaynaklanıyor; zira bu topraklar ilk sekiz ekümenik konsile ev sahipliği yaptı.

Bu ziyaretlerin bir diğer önemli motivasyonu da Katolik Kilisesi'nin İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi ile bağlarını güçlendirme arzusudur.

fg
Papa 14. Leo, İstanbul'da Doğu Ortodoks Kilisesi liderleriyle yaptığı görüşmede (Reuters)

Katolik Kilisesi ile Doğu Ortodoks Kilisesi arasındaki ayrılık yüzyıllar öncesine dayanıyor. 1054 yılında, Doğu Roma Kilisesi'nin Vatikan'dan ayrılarak “Ortodoks Kilisesi” adıyla bağımsızlığını deklare etmesiyle Büyük Bölünme adı verilen ayrılık yaşanmıştır. Ortodoksluk terimi, “doğru yolu izleyen Kilise” anlamına gelmektedir.

Bu kilisenin orijinal adı “Roma Ortodoks Kilisesi”ydi, ancak Osmanlı döneminde üyelerinin çoğunluğu Rum olduğu için “Rum Ortodoks Kilisesi” olarak anılmaya başlandı.

Teolojik anlaşmazlıkların yanı sıra, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i 1204'te yağmalayarak neredeyse tamamen yerle bir ettiler. Burada bir Latin İmparatorluğu kurdular ve Ortodoks Bizanslılar Konstantinopolis'i 1261'de geri almayı başarabildiler.

Ortodokslar, Konstantinopolis'in zayıflamasından papalığı ve Latin Katolikleri sorumlu tuttular. Bu zayıflama nihayetinde 1453'te şehrin Osmanlılar tarafından ele geçirilerek, İstanbul adını almasının yolunu açtı.

Papa 14. Leo, 6. Paul, 2. Jean Paul, 16. Benedict ve Papa Francis'in ardından Türkiye'yi ziyaret eden beşinci papadır

İki kilise arasındaki ilişkiler, Papa 2. Jean Paul'ün hem 2001'de hem de 2004'te, sekiz asır önce yaşananlar için pişmanlığını ifade edip özür dilemesinin ardından iyileşmeye başladı.

Papa 14. Leo'nun Türkiye gezisinin ikinci gününde İznik'e yaptığı ziyaret önemli bir anlam taşıyordu. Zira bu yer, MS 325 yılında Hristiyanlık tarihindeki ilk ekümenik konsile ev sahipliği yapmıştı. Hristiyan dünyasının dört bir yanından yaklaşık 200 din adamı bu konsile katılmıştı.

Birinci İznik Konsili sonunda, temel Hristiyan inançlarının birleşik bir formülasyonunu temsil eden ve Mesih'in mutlak ilahi doğasını onaylayan İznik İnanç Bildirgesi yayınlandı.

Papa, İstanbul’daki Fener Rum Patriği Birinci Bartholomeos ile birlikte, sular altında kalan Aziz Neophytos Bazilikası'nın kalıntılarının bulunduğu yerde dini ayin düzenledi. İznik Gölü'nün sularının 2015 yılında çekilmesinin ardından ortaya çıkan bu kilisenin, Birinci İznik Konsili'ne ev sahipliği yaptığına inanılıyor.

Papa 14. Leo, ayin sırasında yaptığı konuşmada, Birinci İznik Konsili'nin Hristiyanlık tarihindeki önemine değinerek, dinin asla savaş, şiddet veya herhangi bir köktencilik ya da hoşgörüsüzlük için bir gerekçe olamayacağını vurguladı.

Papa'nın ziyareti en yüksek güvenlik önlemleri altında gerçekleşiyor ve şimdiye kadar herhangi bir olay veya protesto bildirilmedi. Bununla birlikte ziyaret, sosyal medyada yayınlanan açıklamalar ve bildirilerle görüşlerini dile getiren milliyetçiler, laikler ve muhafazakârlar tarafından sert eleştirilere maruz kaldı.

Bunlar, Papa ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'u, Hristiyanlığı Türk topraklarında yeniden canlandırma planını uygulamaya çalışan bir haçlı ittifakı kurmakla suçluyorlar.

Türk Ortodoks Patrikhanesi Sözcüsü, Türk halkını bir komplo olarak nitelendirdiği şeye karşı birleşmeye çağırdı.

 Mayıs 1981'de Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'e suikast girişiminde bulunan Türk vatandaşı Mehmet Ali Ağca da İznik'e gitti.

Suikast girişiminin hemen ardından tutuklanan ve İtalya'da, ardından Türkiye'de cezaevinde kaldıktan sonra 2010 yılında serbest bırakılan Ağca, Papa'yı şahsen karşılamak istediğini söyledi, ancak güvenlik makamları ondan Papa gelmeden önce şehri terk etmesini istedi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majlla dergisinden çevrilmiştir.


Her neslin en az bir askeri darbeye tanık olduğu ülke: Gine-Bissau

“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
TT

Her neslin en az bir askeri darbeye tanık olduğu ülke: Gine-Bissau

“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)
“Bissau'yu seviyorum” yazan bir duvar resminin önünden geçen bir adam, 27 Kasım 2025 (AFP)

Sergey Eledinov

Batı Afrika ülkesi Gine-Bissau’da ordu, 26 Kasım 2025 günü, oyların yüzde 65'ini alarak seçimlerde zaferini ilan eden Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embalo’yu gözaltına aldıktan sonra Senegal tarafından tahsis edilen bir uçakla ülkeden ayrıldı. Ayrıca Genelkurmay Başkanı General Biagi Na N'Tam, yardımcısı Mamadou Touré ve İçişleri Bakanı Botche Cande de tutuklandı.

General Horta N'Tam, 27 Kasım 2025 tarihinde kendilerini Ulusal Güvenlik ve Kamu Düzeninin Yeniden Sağlanması Yüksek Askeri Komutanlığı olarak adlandıran bir grup subay adına, ‘geçiş dönemi cumhurbaşkanı’ sıfatıyla bir yıllık geçiş dönemi ilan etti.

Cumhurbaşkanlığı Askeri Ofisi Başkanı General Denis N'Canha, bu tür durumlarda olduğu gibi tipik bir açıklama yaptı. General N'Canha, ordunun yönetime el koymasını ‘ülkeyi istikrarsızlaştırmak için yapılan bir komplonun ortaya çıkarılması’ olarak gerekçelendirdi. Bu komploda yerel ve yabancı politikacılar, ismi açıklanmayan büyük bir uyuşturucu kaçakçısı ve seçim sonuçlarına yabancı müdahale girişimlerinin yer aldığı söyleniyor.

Askeri yönetim parlamento, hükümet ve seçim organları dahil olmak üzere tüm sivil kurumları askıya aldı, seçim sürecini durdurdu, sınırları kapattı, sokağa çıkma yasağı ilan etti, olağanüstü hal ilan etti ve başkentin önemli noktalarına takviye birlikler gönderdi.

Flightradar24 adlı internet sitesine göre yemin töreninin hemen ardından Fildişi Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak Bissau'dan, uzun süredir devrik cumhurbaşkanları ve çevresindeki kişilerin sığınağı olan Abidjan'a doğru havalandı.

Flightradar24 adlı internet sitesine göre yemin töreninin hemen ardından Fildişi Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçak Bissau'dan, uzun süredir devrik cumhurbaşkanları ve yakınlarındaki kişilerin sığınağı haline gelen Abidjan'a doğru havalandı.

Askeri yetkililer, seçimlerin fiili galibi bağımsız aday Fernando Dias da Costa ve ülkenin en büyük siyasi partisi olan Gine ve Yeşil Burun'un Bağımsızlığı için Afrika Partisi (PAIGC) lideri Domingos Simões Pereira'nın yanı sıra seçim komisyonunun bazı üyelerini de tutukladı.

Ülkede iktidar bir kez daha askeri cuntaya geçti. Gine-Bissau, siyasi laneti gibi görünen bu durumla bir kez daha karşı karşıya kalırken darbeler ülkede yapısal bir norma dönüştü. Gine-Bissau Portekiz'den bağımsızlığını kazandığından bu yana ülke ‘her nesilde en az bir darbe’ denkleminde yaşıyor.

Şarku’l Avsat2ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Afrika Birliği (AfB), ABD ve Portekiz'in tepkisi tahmin edilebilir oldu. Kınadılar ve yaptırım tehditlerinde, demokrasiye dönüş ve tutukluların serbest bırakılması taleplerinde bulundular.

Görünüşte yeni bir şey yoktu. Ancak 28 Kasım 2025'te Senegal, Umaro Sissoko Embalo’nun 27 Kasım 2025'te Senegal hükümeti tarafından özel olarak kiralanan bir uçakla Dakar'a güvenli bir şekilde ulaştığını resmi olarak doğruladı. Varış saati, uçak tipi, güzergâhın ayrıntıları ve eski cumhurbaşkanına eşlik eden heyette kimlerin olduğu ise açıklanmadı.

Bu hareket, bölgesel olarak koordine edilen ve teknik olarak Senegal tarafından organize edilen ve uygulanan pratik bir diplomatik girişimdi. ECOWAS tarafından Embalo’nun ülkeden tahliyesini resmi olarak onaylayan herhangi bir diplomatik nota veya açıklama olmadı.

Tahliyenin iktidardaki askeri cuntanın onayıyla mı başlatıldığı yoksa üçüncü bir taraf olan Senegal'in katılımıyla mı gerçekleştirildiği belirsizliğini koruyor.

Bu arada, ordu muhalefet kanadındaki politikacıları serbest bıraktı. Serbest bırakılanlardan Fernando Diaz da Costa konuyla ilgili bir açıklama yaparak, yeniden tutuklanma korkusuyla güvenli bir yerde kaldığını belirtti.

dfgrt
Eski Gine-Bissau Cumhurbaşkanı Umaro Sissoco Embalo, başkent Bissau'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gazetecilerle konuşurken, 10 Şubat 2022 (Reuters)

Ülkede bazı kısıtlamalar kaldırıldı, ancak hükümet bakanlıkları ve kurumları bir sonraki duyuruya kadar kapalı kalmaya devam edecek.

Klasik askeri darbe modelinin kaotik bir versiyonu

Bu olaylar, uluslararası toplumun son yıllarda uzun uzun incelediği, Afrika'daki klasik askeri darbe modelinin kaotik, parçalı ve kötü organize edilmiş bir versiyonuna işaret ediyor.

Tam kapsamlı bir askeri darbe genellikle, rejimin tamamen ve kesin olarak devrilmesini amaçlayan, disiplinli, merkezi ve mantıklı bir şekilde yapılandırılmış bir süreç olarak anlaşılır. Bu süreçte ordu, bütün bir yapı olarak hareket eder, iktidarın kontrolünü ele geçirir, devlet kurumlarını ve iletişim araçlarını ele geçirir ve siyasi liderliği kesin bir şekilde ortadan kaldırır.

Fakat son darbe, 1980, 1999, 2003 ve 2012 yıllarında Gine-Bissau'da gerçekleşen darbelerle karşılaştırıldığında, ülkenin darbeye yatkın geçmişinin soluk bir taklidi gibi görünüyor.

26 ve 27 Kasım'daki olaylar, bu modelin tam tersine işaret ederken, gerçek bir iktidar devri olmadı. Kurumlar üzerindeki kontrol geçici ve eksikken askeri konsey, yeterli etkiye sahip olmayan bir subayın liderliğindeki bir figüran olmaktan ibaret.

Ülkede daha önce 1 Şubat 2022 gerçekleşen darbe girişimini engellemedeki rolü nedeniyle Embalo'ya yakın bir isim olan General Horta N'Tam, 2001 yılında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Taburu Komutanlığı görevinden, kuvvetler içinde sağlam bir destek tabanı oluşturmadan, fiilen Genelkurmay Başkanlığı’na yükseldi.

Ordu, bölgede yaygın olarak görülen şiddet olayları ve kamuoyu önünde hakaret olmadan cumhurbaşkanı ve yakın çevresindekileri tutukladı.

Afrika'daki darbe tarihinde ilk kez, görevden alınan bir cumhurbaşkanı iletişim kanallarına erişimini sürdürürken yabancı liderlerle iletişim kuruyor ve uluslararası basına röportajlar veriyor. Bu yüzden tutuklama, bir darbe veya tasfiyeden çok bir güvenlik önlemi gibi görünüyor.

ECOWAS ve Senegal tarafından temsil edilen bölgesel diplomasi, cumhurbaşkanını derhal ülkeden uzaklaştırma görevini üstlendi. Cumhurbaşkanı özgür kalmakla kalmadı, aynı zamanda iletişim kanallarını ve uluslararası desteğini de korudu, bu da askeri cuntanın etkisini etkili bir şekilde zayıflattı.

Bu gerçekler, darbenin net bir yönü veya belirli bir hedefi olmadığını, amacının ve mantığının belirsiz olduğunu ve klasik darbelerin karakteristik özelliği olan inisiyatif ilkesini açıkça ihlal ettiğini doğruluyor.

Ordu, kontrol altında veya manipüle edilmiş gibi görünüyordu ve politika belirlemeden yürütme görevlerini yerine getiriyordu.

Embalo'yu darbenin planlanmasıyla doğrudan ilişkilendiren hiçbir kanıt olmasa da bu olayların tek siyasi yararlanıcısı olmaya devam ediyor.

df
Cumhurbaşkanlığı Askeri Ofisi Başkanı General Denis N'Canha, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'nda bir basın toplantısı düzenledi, 26 Kasım 2025 (AFP)

‘PAI Terra-Ranka’ adlı geniş kapsamlı bir seçim koalisyonu kuran önde gelen aday Domingos Simoes Pereira, seçimlerden önce elendi. Ancak, seçimler fiilen görevden ayrılan cumhurbaşkanına karşı ya da lehine bir referanduma dönüştüğünden Umaro Sissoko Embalo'nun seçmenlerin sandık başına gitmekte isteksiz olacağı üzerine kurduğu plan başarısız oldu. Protesto oyları bağımsız aday Fernando Diaz da Costa'ya gitti. Hile yapıldığı iddiaları hesaba katıldığında dahi Costa’nın zaferi kesin görünüyordu. Ordunun seçim komisyonuna ‘zaferi Embalo'ya ver’ diye baskı yapmaya çalıştığına dair haberler basında yer aldı.

Darbe, Embalo'yu yenilgiden kurtardı. Bu yenilgi, görevini kaybetmesinden çok daha büyük sonuçlar doğurabilirdi, çünkü kişisel özgürlüğünü tehdit edebilirdi.

Gine-Bissau eski Başbakanı Aristides Gomes, ordunun muhalefet figürlerini gözaltında tutarken Embalo'yu serbest bırakıp onu seçimlerin galibi ilan edebileceğine inanıyor. Bu bir spekülasyon olarak kalıyor, ancak 2019 ve 2020 krizleri, Embalou’yu iktidara getiren ordunun, ülkenin siyasi sisteminde nihai hakem rolünü pekiştirdiğini gösterdi.

Son tutuklamalar, hükümeti devirme veya ortadan kaldırma girişiminden çok bir güvenlik önlemi gibi görünüyor

Durum önümüzdeki haftalarda netleşecek olsa da darbenin niteliğinin kurumsal ortama bağlı olduğu aşikar. On yıllardır kokain ticaretiyle beslenen bir ekonomi, azalan askeri disiplin ve siyasi parçalanma sonrasında, Gine-Bissau'daki darbeler artık kararlı subayların değil, köklü idari kaosun bir ürünü haline geldi.

Bu sadece bir darbe değil, devletin kronik zayıflığıyla ilgili bir durum. Bu da kaos, parçalanmışlık, iktidarın kırılganlığı, elitlerin bölünmüşlüğü ve düzeni etkili bir şekilde sürdüremeyen veya ortadan kaldıramayan sistemin gerçek durumunu ortaya koyuyor.

Son olarak, iki önemli noktaya dikkati çekelim. Bunlardan birincisi, iktidar, araba paylaşım programındaki bir araba gibi pazarlık konusu olamaz. General N'Tam iktidarı ele geçirdikten sonra, emir verildiğinde geri vermeyi kabul edeceğini varsaymak için hiçbir neden yok. İkincisi, bu olayların arkasında hiçbir dış güç bulunmuyor. Afrika'daki güncel iktidar değişimlerinin çoğu, öncelikle Afrikalı aktörler tarafından başlatılıyor ve kendilerini küresel aktörler olarak gören ülkeler de dahil olmak üzere uluslararası toplum, yeni yapıya uyum sağlamaktan başka seçenek bulamıyor.