Arap siyasi sınıfının siyasi literatür üretmedeki yoksulluğu

Öyle görünüyor ki Arap ve Mağrip dünyası, kelimenin tam anlamıyla siyasi anı literatürünün bir arenası haline geldi

Tüm seçim tarihleri ​​ve büyük siyasi, ekonomik, sağlık ve kültürel krizlerle birlikte, siyasi literatür okuma ve satış oranları niteliksel bir sıçramaya tanık oluyor (Sosyal ağ siteleri)
Tüm seçim tarihleri ​​ve büyük siyasi, ekonomik, sağlık ve kültürel krizlerle birlikte, siyasi literatür okuma ve satış oranları niteliksel bir sıçramaya tanık oluyor (Sosyal ağ siteleri)
TT

Arap siyasi sınıfının siyasi literatür üretmedeki yoksulluğu

Tüm seçim tarihleri ​​ve büyük siyasi, ekonomik, sağlık ve kültürel krizlerle birlikte, siyasi literatür okuma ve satış oranları niteliksel bir sıçramaya tanık oluyor (Sosyal ağ siteleri)
Tüm seçim tarihleri ​​ve büyük siyasi, ekonomik, sağlık ve kültürel krizlerle birlikte, siyasi literatür okuma ve satış oranları niteliksel bir sıçramaya tanık oluyor (Sosyal ağ siteleri)

Emin Zavi

Yazı, mürekkeple yapılan bir dövmedir, korku ve dehşet uyandıran bir etkidir, silinmez ve unutulmaz bir durumdur. Bu nedenle Arap ve Mağrip siyasetçileri siyasi yazıları önemsemezler. Kahvehane gevezeliklerini, toplantılardaki boş konuşmaları, yaşlı kadınlarınkine benzeyen sohbetleri ya da kör televizyon ekranlarındaki horoz dövüşlerini tercih ederler.

Arap ve Mağrip siyasetçilerinin gözünde siyasi yazarlık, mesleki hayata veda eden emekli siyasetçilerin işidir. Onlar için yazmak, yaşlılar için bir eğlencedir, işi olmayan bir emekli için bir şekerlemedir.

Bizde bir siyasetçi yazıyorsa bunu; acılarını, gözyaşlarını, nefretlerini ve ötekileştirmelerini sergileyerek bize kendisinin ölü bir yaşayan ya da yaşayan bir ölü olduğunu hatırlatmak için yapar.

Diğer siyasi semaların altında, siyasi sınıf ile yazı arasında, siyasi olan ile yazılı olan arasında organik bir ilişki vardır. Toplum başkanlık, parlamento veya yerel seçimler gibi büyük bir siyasi olayın eşiğine gelir gelmez siyasetçiler belirli ideolojik, siyasi, ekonomik ve ekolojik konumları analiz etmek, görüş bildirmek ve savunmak için kalemlerini kuşanırlar. Herkes kendine göre olayları değerlendirir. Gelişmiş toplumlarda bir siyasetçinin sesinin duyulabilmesi ve konumuna saygı duyulabilmesi için televizyon ekranlarında, radyo programlarında, gazete sayfalarında veya çeşitli sosyal medya platformlarında bulunması yeterli değildir. Aksine, kitapların vatandaş üzerinde kendine has bir çekiciliği ve büyüsü olduğundan, deneyimini yazma serüveni ile daha ileriye taşımalıdır.

Her ne kadar etrafımızdaki dünya, sahibinden ve kullanıcısından daha akıllı bir akıllı telefonun ekranına bağımlı hale gelmiş olsa da Avrupa ve ABD’de siyasetçiler, önemli bir seçim yarışı tarihi geldiğinde veya siyasi, ekonomik, sağlık, ekolojik veya demografik bir krizin ortaya çıkması durumunda kitaplar, binlerce kitap yayınlamakta gecikmezler. Kitap, içerdiği ve sahip olduğu büyü ile hâlâ klasik ve çağdaş bir araç olmayı sürdürüyor. Siyasetçilerin çevrelerinde olup bitenler hakkında doğru yerde, doğru zamanda ve doğru dilde görüşlerini ifade etmek ve kanaatlerini savunmak için başvurdukları bir araç olmaya devam ediyor. Kitap, siyasi açıdan en etkili olmaya devam ediyor.

Tüm seçim tarihleri ​​ve büyük siyasi, ekonomik, sağlık ve kültürel krizlerle birlikte siyasi literatür, okuma ve satış oranlarında niteliksel bir sıçramaya tanık oluyor. Avrupa ve ABD’deki yayınevleri, milyonlarca okuyucuya ulaşan başka bir edebiyat türüyle zenginleşiyor ve bu vesile ile yapılan tartışmalar aracılığıyla gerçek bir tarihsel farkındalık değişimine fırsat tanıyor. Bu aynı zamanda başka tür kitapların yani roman, öykü, tiyatro, şiir gibi yaratıcı edebiyat türlerinin okunmasına, sinema, tiyatro, opera salonlarına gidilmesine de olumlu etki yapıyor.

Devlet liderleri, krallar, hükümet başkanları, bakanlar, deneyimli diplomatlar, parti liderleri ve üst düzey siyasi figürler, önemli seçimleri, savaşları veya bölgesel, yerel ya da uluslararası çatışmaları siyasi, sosyal ve stratejik tartışmaları başlatmak için bir fırsat olarak görürler. Sıradan vatandaşların çevrelerinde olup bitenler ve kendilerini yakın, orta ve uzak yarınlarında nelerin bekleyebileceğine dair endişelerini ele alan, farklı görüşler taşıyan kitaplar yayınlayarak buna katkıda bulunurlar.

Arap dünyası ve Kuzey Afrika'ya gelince, siyasi sınıf, eğer gerçekten bir siyasi sınıf varsa, sürekli bir kış uykusu halinde yaşıyor. Sadece seçim için alarm zili çalınca uyanıyor ve kimsenin izlemediği televizyon ekranlarına, kimsenin dinlemediği radyo programlarına, okuyucusu olmayan bazı yazılı gazetelerin veya onlardan geride kalanların sayfalarına koşuyor. Seçim oyunu bitene ve yeni bir seçim tarihini bekleyerek tekrar sürekli kış uykusuna dönene kadar saatlerce, günlerce saçmalıyor!

Görünen o ki, Arap ve Mağrip dünyası, kelimenin tam anlamıyla siyasi anı literatürünün bir arenası haline geldi. Toplum, siyasi edebiyata tek alternatif olarak anı kitaplarına boğuldu. Siyasetçilerimiz artık bir yönetici görev üstlenme trenini kaçırdıklarını ve üst düzey sorumluluklar üstlenme fırsatlarının geçip gittiğini hissettikleri zaman, gazetecilerden birini ya da kendilerine “köle gazeteci” (Le nègre) denilen kişilerden birini çağırır, dikte ettirdikleri siyasi anılarını düzenleme görevini onlardan birine verirler. Anılar çoğu zaman siyasi ve entelektüel saçmalıklar, ne doğrulayamayacağımız ne de inanamayacağımız kahramanlıklar ile doludur. Bunlar genellikle dün kardeş sayılanların ne öldürücü ne de dürüst olmayan dost ateşi ile vurulduğu Don Kişot türü savaşlardan ibarettirler.

Yeni Arap ve Mağrip siyasi sınıfına gelince, üniversite mezunları ve üst düzey profesyonellerden oluşmuş olsa da hiç kimse mevcut durumun analizini yapmaya cesaret edemiyor. Siyasi sınıfın gözleri yalnızca geçmişi gördüğü için kitap yazanlar bile, geçmiş tarihi aşamalara dalmayı tercih ediyorlar. Şimdiki zaman onları korkutuyor, çünkü onlar da bir şekilde şimdiki zamanın krizlerine dahiller.

Örneğin Cezayir, büyük, onurlu, bilge ve eğitimli siyasi figürler tanıdı. Özgürlük devriminden Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın iktidara geldiği dönem ve arada yaşanan kanlı kara on yıl dönemine uzanan yaklaşık 70 yıl boyunca, Cezayir tarihinde önemli olaylarla dolu bir siyasi hayat yaşayan büyük özgürlük savaşçısı Abdulhamid Mehri bu figürlerden biri idi. Mehri, arkasında tek bir yazılı belge bırakmadı. Hayatı boyunca yeni siyasi sınıfa referans olabilecek hiçbir kitap yazmadı. Gençlik ve spor bakanlığından 20 yıl boyunca kaldığı cumhurbaşkanlığı makamına gelene kadar, uzun süre sürdürdüğü dışişleri bakanlığına, yarım asırdan fazla bir süre yürütme organlarında görev yapan eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika da Mehri gibi hayatında tek bir paragraf yazmadı.

Ancak 1950'li yılların siyasi sınıfına mensup, tarih yapımına katılan, analizlerini ve görüşlerini o dönemde okuyucuya sunabilen bazı siyasi isimleri de sayabiliriz. Bunlar arasında Sayın Ahmed Talip el-İbrahimi, Mustafa Eşref ve diğerleri de bulunuyor.

Dengeli ve açık toplumlar, ideolojik yönelimleri ne olursa olsun, siyasi literatüre ihtiyaç duyarlar. Bu literatür, kabul veya ret yoluyla vatandaşın siyasi oluşumuna eşlik eder. Düzeyi ne olursa olsun bu siyasi, ideolojik ve partizan literatür aracılığıyla, vatandaşlık devletinin inşasına katılan vatandaşın kendi bağımsız ,siyasi, sosyal, kültürel ve kimlik bakış açısını oluşturmasına olanak tanınır.



Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
TT

Türkiye, Afrika'daki varlığını silah ve ticaretle güçlendiriyor

Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)
Türkiye, Afrika'ya çok sayıda ticari ve askeri teklifte bulunuyor (Reuters)

Sagir el-Haydari

Fransa'nın Afrika'daki nüfuzunun gerilediği ve Rusya ve Çin gibi diğer küresel güçlerin kıtada nüfuz mücadelesine girdiği bir dönemde, Türk diplomasisi, çok sayıda silah kullanarak kaynak zengini Afrika kıtasında daha geniş kapsamlı bir varlık gösterme arayışında kararlılıkla ilerliyor.

Türkiye, son dönemde Afrika ülkelerine Bayraktar İHA'ları gibi Türk askeri teçhizatı tedarik ederek verimli askeri ortaklıklar kurmayı başardı. Ancak iş bununla da bitmiyor, Ankara’nın, Afrika Boynuzu gibi bölgelerdeki ciddi krizlerin yatıştırılmasını sağlayan arabuluculukları da bulunuyor.

Bu çabaların bir parçası olarak geçtiğimiz günlerde düzenlenen Antalya Forumu'na, Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud başta olmak üzere çok sayıda Afrikalı yetkili katıldı. Ne var ki Ankara'nın oynamaya başladığı ileri rollere rağmen Fransa gibi diğer güçlerin yerini alıp alamayacağı belirsiz.

Stratejik ortak

Aralık 2024'te Türkiye Etiyopya ile Somali arasında arabuluculuk yapacağını duyurdu ve bu adım iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesiyle sonuçlandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, anlaşmayı “tarihi” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Türkiye, Afrika'daki diplomatik varlığını önemli ölçüde pekiştirdi. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında 12 olan büyükelçilik sayısı, 2022 yılında 44 büyükelçilik ve konsolosluğa yükseldi. Bu arada Ankara'daki Afrika diplomatik temsilcilikleri 2008'de 10 iken 2023'te 38'e çıktı.

Siyasi araştırmacı Taha Avdetoğlu, “Türkiye, Fransa gibi diğer sömürgeci ülkelerin aksine, Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı. Coğrafi konumu ve birçok alandaki uzmanlığından yararlanarak uzun vadeli ilişkiler geliştirdi, Afrika, Türkiye'nin jeostratejik çıkarları için önemli bir derinlik haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

fdghyjukı
Türkiye Afrika kıtasındaki varlığını stratejik bir ortak olarak güçlendirmeyi başardı (Reuters)

Avdetoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye'nin, askeri üs kurmuş olduğu Somali'de, enerji güvenliği ve petrol arama gibi birçok kanaldan nüfuzunu artırmaya çalıştığını da gözlemledik. Türkiye, Afrika'da nüfuzunu tesis etme konusunda zorlu meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Özellikle uluslararası alanda Türkiye’nin rolünden derinden rahatsız olan bir diğer büyük güç olan Fransa ile karşı karşıya geldi. Türkiye yumuşak diplomasiyle başarıya ulaştı, dolayısıyla özellikle kıtada elde edilen başarıların ışığında, Türk-Afrika ilişkilerinin Ankara'nın dış politikasında önemli bir yer tutacağına inanıyorum. Bu sadece siyasi ve ekonomik yakınlaşmayla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda savunma sanayi gibi hassas ve önemli bir alanı da kapsayacak.”

Nitekim Türkiye, birçok Afrika ülkesine askeri teçhizat temin etti ve Bayraktar İHA'ları şu anda kıta semalarında uçuyor. Bu adımların, Fransa'nın kıtadan güçlerini ve askeri teçhizatını çekmek zorunda kalmasının neden olduğu zararı telafi etme amacı taşıdığı düşünülüyor.

Ekonomik iş birliği

Türkiye'nin Afrika'ya olan ilgisi yeni değil. Ankara, 2005 yılında Afrika Birliği'nde daimi gözlemci statüsü elde etti ve o tarihten bu yana zorlu Afrika denkleminde kendine yer edinmeye çalışıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, 2008'den bu yana yaklaşık 30 Afrika ülkesini ziyaret etti ve kobalt ve uranyum gibi değerli madenlere ev sahipliği yapan kaynak zengini bu ülkelere yatırımların yönlendirilmesini istedi.

Avdetoğlu şunu da söyledi: “Türkiye, ekonomik iş birliğiyle Afrika'da ilişkiler kurdu ve güçlendirdi. Son yıllarda enerji ve altyapı yatırımlarını artırarak geniş bir diplomatik rol üstlendi. Afrika ülkelerinde yeni konsolosluklar açıldı, önemli insani yardımlar sağlandı, güvenlik ve askeri iş birliği arttı. Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret hacmi 2003 yılında 3 milyar dolar seviyesinden 2023 yılında yaklaşık 35 milyar dolara yükseldi.”

Genişleyen nüfuz

Afrika meseleleri konusunda uzman siyasi araştırmacı Muhammed Turşin ise, “Türkiye'nin Afrika'daki nüfuzu, birçok bölgesel güç gibi, giderek genişlemeye başladı. Ankara bu nüfuzu uzun yıllar boyunca burslar, yardımlar, yardım projeleri ve sivil toplumu destekleme yoluyla yumuşak diplomasiyi kullanarak oluşturdu” dedi.

Turşin, yumuşak diplomasinin Afrika'da Türkiye’nin nüfuzunu güçlendirme ve pekiştirmede başarılı olduğunu, son olarak Türkiye’nin, askeri ortaklıklardan yararlanarak Afrika ülkelerine Bayraktar gibi gelişmiş silah sistemleri tedarik etmeye başladığını sözlerine ekledi.

Turşin’e göre “Türk stratejisi askeri ve ekonomik boyutlara dayandı ve genellikle yumuşak diplomasiyi kullandı. Ankara, pek çok uluslararası güçten farklı bölgesel yönelimlere sahip ve her zaman kendi çıkarlarını ve ortaklık kurduğu ülkelerin çıkarlarını ön planda tutuyor.”

Türkiye, Fransa'nın Burkina Faso, Nijer, Mali gibi ülkelerden çekilmesinden faydalanmaya çalışarak, bu ülkelere askeri teçhizat temin etmeyi teklif etti. Bayraktar İHA'ların teslim edildiği Mali gibi bunlardan bazılarıyla anlaşmalar yapılmış durumda.

Sınırlı güç ve kapasite

Erdoğan, son döneminde ülkesinin Afrika ile ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkarma arzusunda olduğunu dile getirdi. Ancak Rusya ve Çin gibi diğer bölgesel güçlerin de aynı şeyi yapmaya çabaladığı bir ortamda Ankara'nın bunu başarabileceği belirsiz.

Türkiye'nin Afrika'da yaklaşık 71 askeri ataşesi bulunuyor ve askeri satışları, insansız hava araçları ve diğer ekipmanlarla birlikte yaklaşık 328 milyon dolara yükseldi.

Nijeryalı siyasi araştırmacı Muhammed Aval, “Türkiye'nin gücü ve kapasitesi, Rusya gibi doğrudan çatışmalara dahil olmuş diğer ülkelerle karşılaştırıldığında sınırlı. Ancak Ankara'nın politikasının olumlu bir yönü de var; müdahalede bulunduğunda riskleri azaltması” dedi.

Aval, “Türkiye'nin ekonomik ve ticari alan ile sınırlı kalması, kendisi açısından olumlu bir nokta. Ancak askeri teçhizatını tanıtma hamlesi, ulusal güvenlikleri üzerindeki olumsuz etkilerinden zaten korkan diğer Afrika ülkelerinin öfkesini uyandırabilir” diye ekledi. “Özellikle Sahel bölgesinde yeni nesil yöneticilerin yükselişiyle birlikte Türkiye'nin Afrika'da yaşanan siyasal ve ekonomik değişimleri dikkatle ele alması gerektiğini” vurguladı.

.