Rusya ve Sudan’daki savaş: Deniz diplomasisinin değişkenleri

Kızıldeniz’deki deniz üssü ve Moskova'nın stratejik kazanımları

Sudan'ın güneydoğusundaki Gadarif şehrinde yapılan bir mezuniyet töreni sırasında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’a bağlı güçler, 27 Mayıs 2024 (AFP)
Sudan'ın güneydoğusundaki Gadarif şehrinde yapılan bir mezuniyet töreni sırasında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’a bağlı güçler, 27 Mayıs 2024 (AFP)
TT

Rusya ve Sudan’daki savaş: Deniz diplomasisinin değişkenleri

Sudan'ın güneydoğusundaki Gadarif şehrinde yapılan bir mezuniyet töreni sırasında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’a bağlı güçler, 27 Mayıs 2024 (AFP)
Sudan'ın güneydoğusundaki Gadarif şehrinde yapılan bir mezuniyet töreni sırasında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’a bağlı güçler, 27 Mayıs 2024 (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Orta Doğu ve Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, 27 Nisan 2024 tarihinde Port Sudan’ı ziyaret etti. Bu ziyaret, Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki savaşın patlak vermesinden bu yana bir ilkti.

Bu ziyaretin ardından Sudan'ın Kızıldeniz’e bakan kıyısında Rusya tarafından bir deniz üssü kurulmasına ilişkin anlaşmadan söz edilmeye başlandı. Söz konusu üsle ilgili tartışmalar, Sudan’ın devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in 2017 yılında Rusya'ya yaptığı ziyaretin ardından başlamıştı. Beşir, ziyareti sırasında üssün kurulması için Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma, 2019 yılının nisan ayında Beşir rejimini düşüren Sudan Devrimi’nin 2018 yılının aralık ayında patlak vermesiyle kesintiye uğradı.

Devrim sonrası kurulan hükümet, anlaşmanın gerçekleşmesini engelledi. Öyle ki 25 Ekim 2021 darbesine kadar ne bu anlaşmadan ne de Rusya’nın deniz üssünün kurulmasından bahsedildi.

Darbeden sonra HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Rusya'yı ziyaret ederek Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini destekledi. Hamideti, ülkesine döndükten sonra, Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında Rusya tarafından bir deniz üssü kurulmasına destek verdiğini açıkladı. Bunun üzerine Rusya’nın deniz üssüyle ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.

HDK Komutanı’nın açıklamaları, Libya, Çad ve Orta Afrika'daki faaliyetleri için HDK'nın desteğine ihtiyaç duyan ve Batı Afrika'dan Gana ve Mali'ye faaliyet göstermeye başlayan Rus paramiliter grup Wagner ile HDK arasındaki ortaklığı pekiştirdi.

“Sudan’da 2023 yılının nisan ayı ortalarında savaşın patlak vermesinden bu yana, etkileri Sudan sınırlarını aşan yakın bir ilişkinin uzantısı olan HDK milislerine yönelik Rus desteğinin boyutları ortaya çıktı.

Bu ortaklık askeri boyutlarla sınırlı kalmayıp, başta altın arama olmak üzere ekonomik faaliyetlere de yayıldı. Rusya merkezli şirket Kush, 2017 yılının temmuz ayında Kızıldeniz'deki Blok 30'da çalışma yapması için ruhsat almasının yanı sıra 14 yeni blokta altın aramak üzere HDK'ya bağlı bir altın madenciliği şirketi olan Al Junaid ile anlaştığını duyurdu. Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in 2017 yılında Rusya'ya yaptığı ziyaret sırasında, Sudan'da altın arama çalışmaları için Kuch şirketine yeni bloklar verilmesini öngören bir anlaşma imzalanmış, blokların sayısı açıklanmamıştı.

ABD ve Avrupa Birliği (AB) daha önce HDK himayesinde Sudan'da faaliyet gösteren altın madenciliği şirketlerine Wagner ile olan ilişkileri ve bağlantıları nedeniyle ekonomik yaptırım uygulama kararı almış ve bu şirketleri aslında Wagner’e bağlı gölge şirketler olmakla suçlamıştı. Bu şirketler, 2021 yılının şubat ayında Sudan'dan Rusya'ya Suriye'deki Lazkiye Havaalanı üzerinden altın kaçıran 16 Rus uçağı gibi etkili bir ekonomik faaliyete sahipti.

Sudan'ın Omdurman şehrinde yıkıma uğrayan dükkanları gösteren bir fotoğraf, 30 Mayıs 2024 (AFP)Sudan'ın Omdurman şehrinde yıkıma uğrayan dükkanları gösteren bir fotoğraf, 30 Mayıs 2024 (AFP)

Bu şirketler, çalışmalarını açıktan sürdürdüler. Hatta HDK’nın himayesinde işlettikleri bazı maden sahalarında eski Sovyetler Birliği bayrağı dalgalanıyordu. Wagner'in eski lideri Yevgeniy Prigojin bir açıklamasında, Sudan’da Wagner’in teknik danışmanlarının olduğunu teyit etmişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Sudan’daki savaşın patlak vermesinden haftalar önce, yani 2023 yılının ocak ayında Hartum'a yaptığı ziyaret sırasında, Wagner'i ve Sudan'daki varlığını açıkça savunmaktan çekinmedi.

Sudan’daki savaşın başından itibaren Rusya'nın HDK milislerine verdiği desteğin boyutları ortaya çıktı. Bu destek, Wagner'in Libya ve Afrika'nın Sahel bölgesindeki varlığına lojistik destek sağlamayı da içerecek şekilde Sudan sınırlarının ötesinde, Batı Afrika'ya kadar uzanan yakın bir ilişki çerçevesinde veriliyor. (Prigojin’in isyanının sona ermesinden ve geçtiğimiz yıl ağustos ayında ölümünden sonra Afrika Kolordusu olarak yeniden adlandırılan) Wagner, HDK saflarında Sudan savaşına katıldı. O dönemde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Wagner'in Sudan'daki faaliyetlerine ilişkin olarak ‘derin endişelerini’ dile getirmiş ve Wagner'i faaliyet gösterdiği her yere ‘daha fazla ölüm ve yıkım getirmekle’ suçlamıştı.

“ABD’nin, Wagner'in müttefiki HDK'nın işlediği suçlara karşı tutumu şaşırtıcı derecede esnek olmaya devam etti. Öyle ki bu tutum, paralı askerler tarafından işlenen suçları kamufle etmeye kadar gitti.

Wagner ile HDK arasındaki ilişki geçtiğimiz yıl nisan ayında savaşın patlak vermesinden sonra güçlendi. CNN, uydu görüntüleriyle desteklediği bir haberinde, Wagner'in HDK'nın silahlandırılmasına ve komşu ülke Libya'dan karadan havaya füzeler tedarik edilmesine karıştığını ortaya çıkardı. Wagner'in önemli bir nüfuza sahip olduğu Libya'nın doğusundan ve Orta Afrika'dan HDK’ya yakıt, silah ve savaşçı sağlandığına dair haberler basında yer almaya devam etti. Wagner'in kurucusu Prigojin, Moskova yakınlarında içinde bulunduğu özel jetin kazaya uğraması sonucu ölmesinden birkaç gün önce, Orta Afrika'da Hamideti’nin temsilcileriyle bir araya gelmişti. Daha sonra Ukrayna basınında yer alan haberlerde Ukrayna ordusunun HDK milisleriyle birlikte savaşan bazı Wagner üyelerini tutukladığı bildirildi.

Bu arada ABD’nin Wagner’in müttefiki HDK’nın suçlarına karşı tutumu da şaşırtıcı olmaya devam etti. Bu tutum, milislerin paralı askerleri tarafından işlenen suçları kamufle edecek kadar ileri gitti ve HDK’ya askerleri tarafından işlenen suçlar için kurumsallaşmış bir siyasi dokunulmazlık görüntüsü verdi.

ABD’nin Wagner'in müttefiki HDK'nın işlediği suçlara karşı tutumu şaşırtıcı derecede esnek olmaya devam etti. Öyle ki bu tutum, HDK’nın paralı askerleri tarafından işlenen suçları örtbas etmeye kadar gitti. Bu da HDK'ya üyeleri tarafından işlenen suçlar için kurumsallaşmış bir siyasi dokunulmazlık imajı verdi. Putin'in Prigojin'den kurtulması ve Wagner'in Afrika’daki varlığını, çalışmalarının içeriğini ve yeni görevlerini yansıtacak şekilde Afrika Kolordusu olarak yeniden adlandırılması, durumun tuhaflığını daha da arttı. Bu durum, Sudan’daki savaşta HDK’nın zafer kazanmasının imkânsız olduğu herkes tarafından anlaşıldıktan sonra, uzun süre Batı kampını bekleyen Sudan ordusunun komuta kademesinin Rusya’ya yönelmesine neden olmuş gibi görünüyor.

Rusya’nın Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurması konusunun yeniden gündeme gelmesiyle birlikte, Rusların ellerini taşın altına koymaya ve Sudan'daki çatışmanın her iki tarafıyla da uzlaşı kanalları açmaya istekli oldukları görülüyor. Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Yasir el-Ata üssün kurulmasına ilişkin anlaşmanın imzalanmaya hazır olduğunu açıkladı. Ata, Sudan ordusunun bunu yapmak isteyen tüm uluslararası güçlerle iş birliğine hazır ve açık olduğunu belirtti.

“Henüz imzalanmamış olan anlaşma taslağı, nükleer güçle çalışan dört savaş gemisine ev sahipliği yapabilecek bir lojistik tedarik üssünün kurulmasını öngörüyor.

Hiçbir zaman büyük ya da ciddi anlamda etkili bir deniz gücüne sahip olmayan Rusya’nın kara sınırları dışında sahip olduğu tek deniz üssü, Suriye'nin Akdeniz kıyısındaki Tartus'ta bulunuyor. Ancak Sudan’ın Kızıldeniz kıyılarında bir deniz üssünün kurulması, Rusya’ya Kızıldeniz’deki küresel ticaret trafiğini kontrol etme ve herhangi bir küresel çatışma durumunda bunu durdurabilmesi açısından stratejik üstünlük sağlıyor. Sudan kıyılarının Babu’l-Mendeb Boğazı ile Süveyş Kanalı arasında bulunması ve Kızıldeniz’deki seyrüsefer rotasının görece dar olması da bu avantajda önemli rol oynuyor.

Henüz imzalanmamış olan anlaşma taslağı, nükleer güçle çalışan dört savaş gemisine ev sahipliği yapabilecek bir lojistik tedarik üssünün kurulmasını öngörüyor. Taslağa göre lojistik görevler için bir kara mürettebatı konuşlandırılacak ve aynı anda en fazla 300 Rus askeri burada görev yapabilecek. Taraflardan herhangi birinin isteğine bağlı olarak anlaşmanın her an iptal edilebilmesine imkân tanıyan bir maddeyi de içeren anlaşmanın süresi ise 25 yıl.

Kerma şehrinde Sudanlı bir asker, 19 Mayıs 2024 (AFP)Kerma şehrinde Sudanlı bir asker, 19 Mayıs 2024 (AFP)

Öte yandan Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre kaynaklar, Sudan ordusuna Rus silahlarının tedarikiyle ilgili ayrı bir anlaşma yapıldığını bildirirken, Sudan Ordusu Başkomutan Vekili Orgeneral Şemseddin Kebbaşi, 5 Haziran'da başta Rusya'nın büyük ölçüde nüfuz sahibi olduğu Mali ve Nijer olmak üzere, Batı Afrika ülkelerine ziyaret turuna başladı. Kebbaşi’nin ziyaret turu, Sahel bölgesinde HDK’ya silah ve asker desteğini kesmeyi amaçlayan bir hamle olarak görülürken, Rusya'nın tutumundaki önemli değişikliği de yansıttı.

Öte yandan Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Malik Agar, 4 Haziran’da Rusya’ya gitti. Agar'ın ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Putin'e doğrudan bir mesaj ileteceği ile ilgili haberler dolaştı.

Rusya’nın Sudan kıyılarında bir deniz üssü kurmasına ilişkin müzakerelerin yeniden canlandırılmasından bahsediliyor. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı arayarak Cidde’de HDK ile müzakere masasına yeniden oturmaya çağırdı. Ancak telefon görüşmesi verimli geçmedi. Öyle ki; ABD'li diplomat Susan Page, ABD Dışişleri Bakanı'nın üslubunu ‘uygunsuz’ olarak nitelendirdi. ABD'li analist Cameron Hudson, ABD'nin Sudan'a yönelik diplomatik hamlelerini tiye alarak, Blinken'ın yılda bir kez yaptığı geçici müdahalelerden hiçbir sonuç beklenemeyeceğini söyledi. Hudson, ABD'nin Sudan'a yönelik diplomasisini ‘kötü bir televizyon dizisi’ olarak tanımladı.

ABD Kongresi, HDK üyelerini destekleyen bazı zengin ülkelere silah satışının yasaklanmasını öngören bir yasa tasarısı önerdi.

Bu eleştiriler ABD yönetiminde, özellikle de ABD'nin Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısının, Libya'nın doğusundaki güçlerin komutanı Mareşal Halife Hafter'den Orta Afrika'ya ve Burkina Faso'ya kadar ABD'nin bölgedeki düşmanlarıyla aynı safta yer alan HDK'ya yönelik yumuşaklığı nedeniyle Sudan’ın yüzünü doğuya, daha da önemlisi Moskova'ya dönmesine neden olan politikasına karşı Savunma Bakanlığı (Pentagon) çevrelerinin eleştirilerini yansıtıyor gibi görünüyor.

Diğer taraftan HDK, Sudan halkına karşı suç işlemeyi ve zulümlerini sürdürürken uçaksavar füzeleri de dahil gelişmiş ABD yapımı silahlar, HDK’ya kendisini destekleyen ülkeler aracılığıyla ulaşmaya devam ediyor. Bu yüzden ABD Kongre Üyesi Sarah Jacob, kısa süre önce HDK'yı destekleyen bazı zengin ülkelere silah satışını yasaklayan bir yasa teklifinde bulundu.

Sudan savaşındaki gelişmeler göz önüne alındığında Sudan ordusunun Rusya’ya yönelmesi ve Rusya tarafından Kızıldeniz'de bir deniz üssünün kurulmasının yeniden gündeme gelmesi, Sudan’daki savaşın gidişatından çok daha büyük etkilere sahip olacağı şüphesiz. Kızıldeniz’de deniz üssü kurulması hamlesi, aynı zamanda Kızıldeniz’deki çakışan güvenlik durumunun dengelerini de yansıtıyor. Söz konusu deniz üssü, bir yandan Rusya'ya uluslararası ticaret ve küresel petrol ihracatı için kritik bir rotayı kontrol etmede önemli ve uzun vadeli bir avantaj sağlarken, diğer yandan ABD dış politikasının Ortadoğu’daki ve Afrika'daki jeopolitik gerçekliklerdeki değişimleri okuma ve analiz etme konusundaki büyük başarısızlığını da ortaya koyuyor.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye- Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, her açıklaması veya tweeti ile tartışma yaratıyor. Sözleri, Ortadoğu'ya yabancı bir Amerikan sözlüğünden geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırları ve Batı'nın “(Ortadoğu'da) haritalar dayatmasını ve sınırları kurşun kalemle çizmesini” sert bir şekilde eleştirdi.

Tom Barrack, “Batı’nın müdahale dönemi sonsuza dek sona erdi. Gelecek, bölgenin kendi üreteceği çözümlerindir” dedi. Ayrıca, “giriştiğimiz beş savaşın” başarısızlıklarının ardından gelen “rejim değişikliği” ve “ulus inşası” politikalarını da tenkit etti.

Barrack, Suriye Emeviliğine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya olan hayranlığını dile getirerek, onu bağımsızlık için 12 yıl mücadele eden ABD'nin kurucu başkanı George Washington'a benzetti. Ayrıca, ABD'nin terörle mücadeledeki müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef aldı. Lübnanlıları, hemen harekete geçmezlerse “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya kalacakları, Bilad-ı Şam haritasına geri dönme kaderini yaşayacakları konusunda uyardı. Ayrıca, Lübnan’ın “Büyük Suriye” haritasına dahil olduğuna dolaylı olarak işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Barrack, her açıklamanın ardından ilk açıklamasını düzelten bir açıklama yayınlıyor. Ancak, Trump'ın Temsilcisi’nin Ortadoğu'daki kilit ülkeler hakkındaki bu açıklamalarının önemini küçümsemek hata olur. Bunu vurgulamak için de açıklamalarına eşlik eden gelişmelere ve açıklamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikle, Başkan Trump, 13 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı “Başkan Trump'ın Ortadoğu'da Müreffeh Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı açılış konuşmasında Ortadoğu vizyonunu bizzat ortaya koydu. “Devlet inşacıları diye adlandırılanlar, inşa ettiklerinden çok daha fazla devleti yok ettiler” dedi. Ardından “Amerikalılar Irak ve Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadılar, ancak hiçbir işe yaramadı. ABD, bu iki ülkeden geri çekildi ve başarısız oldu çünkü Amerikalı ‘müdahaleciler’ anlamadıkları toplumlara müdahale ettiler ve nasıl yaşanacağına dair dersler verdiler” diye ekledi.

Öte yandan, bölgenin ve liderlerinin ürettiği çözümleri övdü ve “modern Ortadoğu'nun doğuşunun bölge halklarının kendi elleriyle gerçekleştiğini” ve bunun “büyük bir dönüşüme” yol açtığını söyledi. Trump, “geçmişi” olan Suriye Cumhurbaşkanı Şara'ya da övgüler yağdırdı ve ardından “Suriye'ye bir şans” vermek için ona ve Heyet Tahrir eş-Şam'a yönelik yaptırımları kaldırdı.

Trump'ın Türkiye Büyükelçisi Barrack'ı Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi olarak ataması, Ankara'nın bir zamanlar Amerika'nın "Arabistanlı Lawrence'ı" olarak adlandırdığı Brett McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe

İkincisi, Trump'ın İran, Gazze ve Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Witkoff gibi Barrack da Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinden ve Amerikan kurumlarından çok uzak ve Başkan Trump ile doğrudan dostluğu olan bir iş adamı. Ortadoğu'daki önemli meselelerdeki rolü artarken, Dışişleri Bakanlığı'nda müzakere ve diplomasi deneyimine sahip üst düzey yetkililerin atamaları ya ertelendi (örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısının yardımcısı olarak göreve başlaması planlanan Joel Rayburn) ya da Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından uygulanan “kapsamlı reform planı” kapsamında Dışişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırıldılar.

Üçüncüsü, Barrack'ın nerede ikamet ettiğinin büyük bir önemi var, çünkü kendisi Trump'ın Türkiye Büyükelçisi. Ankara, eski Beyaz Saray Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk ile ciddi bir sorun yaşıyordu. McGurk'ü Amerika’nın “Arabistanlı Lawrence’ı” olarak adlandırıyordu. Bununla, McGurk'ün, geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını destekleyen İngiliz Arabistanlı Lawrence’a benzer şekilde, Doğu Suriye'de kendisine karşı bir Kürt oluşumu kurarak Ortadoğu haritasını yeniden çizmek istediğini kastediyordu.

Dolayısıyla, Trump'ın Türkiye'ye elçi olarak Barrack'ı ataması, McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe anlamına geliyor. Barrack'ın Suriye, Kürtler, Lübnan, haritalar ve Sykes-Picot Anlaşması hakkındaki açıklamalarında da bu açıkça görülüyor. Barrack'ın sözlerinin önemini pekiştiren, Trump'ın bizzat kendisinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “dostu” olduğunu defalarca açıkça söylemiş olması. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, Erdoğan ile askeri çatışma yerine Suriye konusunda bir anlaşmaya varmaya da teşvik etmişti.

Dördüncüsü, ABD'nin son on yıllarda Ortadoğu'daki politikaları, işlevsel olarak muhatap olduğu her rejimin hassasiyetlerini ve değerlendirmelerini dikkate alan birçok örtük, dile getirilmemiş mutabakat içeriyordu. Örneğin, Suriye güçlerinin 1976'da Amerikan onayıyla Lübnan'a girdiği tartışmasızdır. Hafız Esed, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılımı ve İsrail ile müzakereler karşılığında ABD’den yeşil ışık aldıktan sonra, 1990'da Mişel Avn isyanını bastırdı. Aynı durum, Filistin Kurtuluş Örgütü ve lideri Yaser Arafat'ın 1982'de Lübnan'dan sınır dışı edilmesi için de geçerliydi.

Bu mutabakatların sırları çekmecelerde ve söylemsel değerlendirmelerde saklı kaldı. Daha sonra al-Majalla’da, Suriye'nin 2005'te ordusunun çekilmesiyle vesayet döneminin sona ermesinden önce Lübnan'daki birçok eyleminin Amerikan onayıyla desteklendiğine dair bir dizi gizli Suriye belgesi yayınlayacağız.

Barrack'ın sözleri, Lübnan, Suriye ve Sykes-Picot Anlaşması doğmadan önce Osmanlı, Bilad-ı Şam ve Büyük Suriye’nin eyaletlerinden biri olan Zahle’den göç etmeden önce atalarının anlattığı hikâyelere duyulan bir özlem değil. Trump'ın ikinci döneminde söylenmiş olmaları, onlara daha fazla ağırlık kazandırıyor. Bunlar en azından boş veya tesadüfü sözler değil, aksine Beyaz Saray koridorlarındaki ciddi düşünceleri yansıtıyor. Çoğu, üst düzey liderler arasında kapalı kapılar ardında da söylenmiş olabilir. Ancak, gerçekleşmesi dengelere bağlı ve başarılı olması başka bir konu, çünkü birçok Amerikan macerası amaçlanandan farklı bir şekilde sona erdi. Trump yönetiminin hızlı sonuç almak istemesi ve görüşlerini desteklemek için uzun süreli bir askeri müdahaleye yanaşmaması, Barrack'ın tweetlerini tehlikeli ve rahatsız edici kılıyor ve etkileri sosyal medya platformlarının ötesine uzanıyor.