Gazze’deki savaş ve dünya savaşlarının yıl dönümü

Gazze Savaşı ve uluslararası krizlerin çağrışımları

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış binaların yanındaki dar bir sokakta yürüyen Filistinliler, 11 Haziran 2024 (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış binaların yanındaki dar bir sokakta yürüyen Filistinliler, 11 Haziran 2024 (AFP)
TT

Gazze’deki savaş ve dünya savaşlarının yıl dönümü

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış binaların yanındaki dar bir sokakta yürüyen Filistinliler, 11 Haziran 2024 (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yıkılmış binaların yanındaki dar bir sokakta yürüyen Filistinliler, 11 Haziran 2024 (AFP)

Elie el Kaşif

ABD Başkanı Joe Biden’ın Gazze için ateşkes teklifi, muhtemelen Ramazan ayı arifesinde ateşkes ve esir takası anlaşması amacıyla yapılan, ancak tökezleyip başarısızlıkla sonuçlanan müzakerelerle aynı kaderi paylaşacak gibi görünüyor. ABD yönetiminin ister doğrudan İsrail'e ister Arap ülkeleri aracılığıyla Hamas’a olmak üzere savaşan taraflara yönelik tüm baskılarına rağmen, kendisi de bunu öngörmeye ve işaret etmeye başladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken savaşın başlamasından bu yana bölgeye gerçekleştirdiği sekizinci ziyarette bunu yapmaya çalışsa da şimdiye kadar pek başarılı olamadı.

Ne zaman savaşın müzakereler yoluyla durdurulabileceğine dair bir umut doğsa, bu müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanacağına dair kötümser bir rüzgâr esmeye başlıyor. Eğer müzakere girişimi bu kez de başarısız olursa, karamsarlık geçen seferkinden daha da yoğun olacak. Teklif, gerek müzakerelerin başarısız olması ve İsrail ile Hamas'ın Biden'ın teklifine yanıt vermemesi bakımından, gerek savaşın doğrudan tarafları olan Hamas ve İsrail'in, özellikle de Binyamin Netanyahu ve Yahya Sinvar'ın hesapları bakımından gerekse özellikle önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan ABD seçimlerinin arifesinde bölgesel ve uluslararası sahnedeki kaos bakımından İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşının en karmaşık hale geldiği zor bir zamanda ortaya atıldı. Bu da haftalardır hatta aylardır konuşulan Hamas ve İsrail arasındaki yıpratma savaşının aslında bölgesel ve uluslararası bir çatışmanın yansıması olup olmadığı, yani bölgesel ve uluslararası tarafların kendi hesapları için mi bu çatışmayı derinleştirmeye çalıştıkları ya da söz konusu uluslararası tarafların başında gelen ABD’yi bu savaşta boğmak, dikkatini dağıtmak ve çözümsüzlüğe itmeye mi çalışıldığı gibi önemli bir soruyu gündeme getiriyor.

Aslında, Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili sahada ve siyaset sahnesinde yaşanan gerilim, Doğu Avrupa'daki gelişmeleri Filistin topraklarındaki çatışmayla ilişkilendirmeye giderek daha fazla itiyor. Çünkü ABD ve Batı ülkelerinin her iki bölgede de var olması, rakiplerinin bu savaşlara katılmaları için net bir davet anlamına geliyor. Eğer Rusya Avrupa'daki savaşın tarafı ise Gazze’deki savaşta rolü ne olacak? Ya da Hizbullah ve İsrail arasındaki cephede nasıl bir rol üstlenecek? Aksa Tufanı Operasyonu'na ilişkin bazı geç okumalar, Moskova'nın bu operasyona yakından ya da uzaktan müdahil olmuş olma ihtimalini sorgulasa da elbette net cevaplara ulaşamadı. Şu sıralar sorular, Rusya'nın Ukrayna savaşındaki hesapları ya da başta Çin olmak üzere diğer ülkeler arasında yeni bir uluslararası düzen inşa etme girişimleri bağlamında, savaşı uzatma ve ABD'yi bu savaşla meşgul etme konusundaki çıkarları üzerinde yoğunlaşıyor. Dolayısıyla, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Gazze’deki savaşın patlak vermesinin bir nedeni olarak gördüğü ABD’nin Ortadoğu'daki başarısızlığı, ABD liderliğindeki liberal uluslararası düzenin parçalanmasına yol açıyor.

Gazze’deki savaştan nasıl çıkılacağı ve ‘ertesi günü’ belirsizliğini korurken Ortadoğu’da bu savaşın ortaya çıkardığı yeni bir soğuk savaş biçimiyle karşı karşıya olabiliriz.

Ancak Rusya ile ilgili soruların sorulması, kaçınılmaz olarak Çin ile ilgili sorular da sorulması anlamına geliyor. Pekin, Moskova’nın aksine çatışmaya doğrudan müdahil olmasına dair herhangi bir sinyal vermiyor. Putin geçtiğimiz hafta, Batılı ülkelerin Ukrayna’yı silahlandırmasına ve Rusya'ya saldırmasına izin vermesine karşılık, Moskova'nın dünyanın dört bir yanındaki ABD karşıtı grupları desteklemeye hazır olduğunu söylemişti. Bu da İran ile silah anlaşmaları yapmaya ya da bölgedeki İran yanlısı grupları doğrudan ya da Tahran üzerinden silahlandırmaya hazır olduğu şeklinde yorumlandı. Hizbullah'a yakın çevreler Moskova ile ilişkilerinin şu an her zamankinden daha güçlü olduğundan bahsediyor. Peki, bu Rusya'nın Hizbullah'a silah ya da teknoloji sağladığı anlamına mı geliyor? Her halükârda özellikle Ukrayna ve genel olarak Avrupa kıtasının güvenliği konusunda ABD ve Batı ülkeleri ile derinleşen çatışması çerçevesinde, Rusya'nın Gazze’deki savaşa müdahil olmuş olabileceğinden endişe duymak gerekiyor.

Son yıllarda İsrail, Körfez Arap ülkeleri ve İran'la birlikte bölgedeki varlığının kapsamını genişleten Çin ise Filistin'deki bölünmüşlüğün tarafları olan Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas Hareketi arasında uzlaşı sağlayama çalışarak ve Filistinliler ile İsrail arasındaki çatışmayı çözmek için uluslararası konferans çağrısında bulunarak, savaşa diplomatik bir pencereden bakıyor.

svdfbgnh
Ürdün'ün ev sahipliğinde yapılan “Eylem Çağrısı: Gazze'ye Acil İnsani Müdahale” konulu Ölüdeniz Konferansı'na katılan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (ortada) sağında Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile, 11 Haziran 2024 (AFP)

Gazze Şeridi’ndeki savaşın büyük resmi böyle, ancak uluslararası ve bölgesel ittifakların karmaşıklığı ve çakışmaları çerçevesinde, uluslararası ve bölgesel safların daha açık dizildiği Soğuk Savaş dönemindeki durumun aksine, bugün bölgedeki ve dünyadaki tüm ülkeler ilişkilerini ve ittifaklarını mümkün olduğunca genişletmeye çalışıyor. Bu ise bölgedeki uluslararası rekabetin, özellikle de günümüzün iki büyük kutbu olan ABD ve Çin arasındaki rekabetin ek bir nedeni haline geliyor. Hem ABD hem de Çin, İsrail'den Körfez ülkelerine ve İran'a kadar bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilere sahip. Dolayısıyla Gazze’deki savaştan nasıl çıkılacağı ve ‘ertesi günü’ belirsizliğini korurken, Ortadoğu’da bu savaşın ortaya çıkardığı yeni bir soğuk savaş biçimiyle karşı karşıya olabiliriz.

Fakat savaşı çevreleyen bu uluslararası sahne tek başına savaşın gelişimini ve geleceğini açıklamaya yetmiyor. Zira yerel aktörlerin, Hamas ve İsrail'in, özellikle de Sinvar ve Netanyahu'nun hesapları, çatışmanın geleceği üzerinde çok etkili ve hatta belirleyici. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in geçtiğimiz günlerde Hamas Hareketi’ne Biden'ın teklifini kabul etmemesi yönünde yaptığı dolaylı çağrıdan da anlaşılacağı üzere, İran'ın Hamas'ın önemli bir destekçisi olarak savaştaki varlığı, hatta onun tercihlerini yönlendirmesi göz ardı edilemez. Tüm bu aktörlerin, Gazze Şeridi'ndeki savaşta yaşanan gelişmelerin de kanıtladığı üzere, başta bölgedeki başlıca uluslararası aktör olan ABD olmak üzere, savaştaki başlıca ülkelerin çıkarlarını ve tedbirlerini dikkate aldıklarına hiç şüphe yok.

Gazze’deki savaş da dahil olmak üzere bölgedeki olayların çoğu, ABD’nin bölgedeki yeni mühendisliğinin bir parçası olarak, ABD-Suudi Arabistan anlaşması etrafında dönüyor.

Nihayetinde ister müttefikleri ister muhalifleri tarafından olsun, tüm yerel, bölgesel ve uluslararası hesaplar ABD ve onun yakın ve uzak hedefleri etrafında dönüyor. Hamas, İran ve Hizbullah, İsrail ile ABD arasındaki anlaşmazlıkların ve bu anlaşmazlıkların merkezinde yer alan ABD’nin bölgedeki önceliklerinin üzerine bahis oynuyorlar. Biden yönetimi, ABD'nin Doğu Avrupa, Pasifik ya da Çin Denizi gibi önemli uluslararası çatışma bölgelerine yeniden odaklanmasıyla ilgili jeopolitik nedenlerinin yanı sıra Gazze’deki savaşta İsrail'i desteklediği ve gönderdiği çok sayıda silahla on binlerce Filistinli sivilin ölümüne neden olduğu için seçimlerde ABD’lilerin kendisine yönelik tepkisini hafifletmek gibi sebeplerden ötürü üç aşamalı ateşkes anlaşmasının imzalanması için acele ediyor.

xscdvfbg
İsrailli rehinelerin aileleri, Blinken’ın Tel Aviv ziyaretine denk gelecek şekilde, rehinelerin derhal serbest bırakılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi 11 Haziran 2024 (Reuters)

Öte yandan Gazze'deki ateşkes, Washington ile Riyad arasında bir savunma anlaşmasından oluşan ve Washington'ın İsrail'i Suudi Arabistan ile normalleşme anlaşması yoluyla bölgeye daha fazla entegre etme çabaları çerçevesinde Tel Aviv'in de katılabileceği, ancak Tel Aviv'in Riyad'ın talep ettiği gibi iki devletli bir çözüm ile ilgili somut adımlar atmasına bağlı olan, ABD himayesinde ‘bölgesel bir yapı’ inşa etmeye doğru ilerliyor. Dolayısıyla, Gazze’deki savaş da dahil olmak üzere bölgedeki olayların çoğu, ABD’nin bölgedeki yeni mühendisliğinin bir parçası olarak ABD-Suudi Arabistan anlaşması etrafında dönüyor. Bu sebeple, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in kısa süre önce Aksa Tufanı Operasyonu’nu, bölgedeki denklemleri değiştirmeye yönelik bir Amerikan projesini engellediğini söyleyerek övmesi kimseyi şaşırtmadı.

Hamas Hareketi’nin Gazze’deki lideri Yahya Sinvar'ın özellikle de esir kartını elinde tuttuğu sürece, elinde kalanlarla savaşmaya devam etme isteğine ilişkin kendi hesaplarıyla kesiştiğinde İran'dan gelen sinyalleri aldığına şüphe yok. İşte şimdi Washington ona ABD vatandaşı olan rehineler için arada İsrail olmadan müzakere etme teklifinde bulunuyor. Sinvar’ın sadece iki seçeneği var. Ya İsrail, uluslararası tarafların garantörlüğünde kalıcı bir ateşkesi kabul edecek ya da savaşmaya devam edecek. Şimdiye kadar bu iki seçenek dışında üçüncü bir seçeneği kabul etmeye istekli görünmedi. Sinvar'ın tutumunun, özellikle Hamas’ın Doha'daki lider kadrosuna uygulanan baskı çerçevesinde bir bütün olarak Hamas'ın tutumu olup olmadığı da tartışmalı bir konu. Ancak İran Hamas'ın ana şemsiyesi olmaya devam ediyor. Bu da Hamas'ın genel tutumunu anlamada önemli bir unsur.

Netanyahu'nun siyasi ve şahsi hesapları, Washington ile ilişkilerinin sınırları ve koşulları da dahil olmak üzere savaştaki seçeneklerini belirlemede önemli rol oynuyor.

İsrail'e ve özellikle Netanyahu'ya gelince; Netanyahu, iki devletli bir çözümü kabul etmeye hazır değil. Çünkü böyle bir durum onu hükümetinin düşmesi ve aşırı sağın yeri doldurulamaz desteğini kaybetmesi tehdidiyle karşı karşıya bırakacaktır. Yani ya hem Filistinlilerle savaşı hem de İsrail içindeki siyasi çatışmayı kazanarak ikisi de kazanacak ya da ikisini birden kaybedecek. Tecrübeli bir siyasetçi olan Netanyahu, İsrail'deki siyasi ve demografik geleceğin özellikle savaş sonrasında aşırı sağcı eğilimlerden yana olduğunu çok iyi biliyor. Bu nedenle önceliklerinin, görev süresi sona ermekte olan Biden yönetimiyle ilişkileri pahasına da olsa aşırı sağcı akımların kendisine olan desteğini sürdürmek olması gerektiğini bilen Bibi (Netanyahu), İsrail sağının değirmenine su taşıyan Donald Trump'ın seçimleri kazanması üzerine de bahis oynuyor olabilir. Nihayetinde Netanyahu'nun siyasi ve şahsi hesapları, Washington'la ilişkinin sınırları ve koşulları da dahil olmak üzere savaştaki seçeneklerini belirlemede önemli rol oynuyor. İsrail sağının anlatısı, Biden'ın İsrail'e yardım etmek yerine, onu bölgeye yönelik projesinin bir parçası olarak kullandığı yönünde ve bu da elbette Netanyahu ve danışmanları tarafından çok iyi biliniyor.

Tüm bu üst üste binen uluslararası, bölgesel ve yerel sahneler açısından Gazze’deki savaştan çıkış yolunu hayal etmek daha da zorlaşıyor. O halde bölge uzun bir ‘yıpratma savaşına’ mı hazırlanmalı? Nihayetinde böyle bir savaşın bedelini öncelikle Filistinli siviller, ikinci olarak da Lübnan'da, Suriye'de, hatta biraz daha uzaktaki Irak'ta olsun, uzun savaşlara alışkın olan ‘Bereketli Hilalin’ halkları ödeyecek.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.