İsrail'deki aşırı sağ, küresel aşırı sağ eğilimlerinin bir parçası mı?

İsrail’deki aşırı sağın dinamikleri de aynı argümana, yani tek ve saf bir kimliğin diğer tüm kimlikler pahasına savunulmasına dayanıyor

Eduardo Ramon/Getty Images
Eduardo Ramon/Getty Images
TT

İsrail'deki aşırı sağ, küresel aşırı sağ eğilimlerinin bir parçası mı?

Eduardo Ramon/Getty Images
Eduardo Ramon/Getty Images

Michael Horowitz

İsrail'deki aşırı sağ, küresel aşırı sağ akımının bir parçası olarak nadiren tartışılıyor. Bunun nedeni Yahudi devletinin ve İsrail-Filistin çatışmasının kendine özgü doğasıdır. İsrail İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve hatta bizzat Başbakan Binyamin Netanyahu gibi isimlerin savunduğu ideolojinin küresel aşırı sağ ile pek çok ortak noktası var ve başarıları da aynı temellere dayanıyor olabilir.

İsrailli aşırı sağcılar da artık bu yakın ilişkinin farkındalar. Netanyahu, örneğin Macaristan Devlet Başkanı Viktor Orban, eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve eski ABD Başkanı Donald Trump gibi aşırı sağcı isimlerle arkadaş olmayı, diğer bazı dünya liderlerine (ya da Netanyahu'nun aşırı sağcı arkadaşlarını takip etmeyenlere) kıyasla daha kolay buluyor.

Bunun bir tesadüf olduğu söylenemez. İsrail'deki aşırı sağın dinamikleri de aynı mekanizmalara ve aynı argümanlara, yani tek ve saf bir kimliğin diğer tüm kimlikler pahasına ya da demokrasi ilkesi pahasına savunulmasına dayanıyor.

Esasen Yahudilerin üstünlüğünü savunan Ben-Gvir, İsrail’deki Yahudilerin diğerlerinden daha fazla hakka sahip olması gerektiğine inanıyor. Bunu birden fazla kez dile getirdi. Lideri olduğu Yahudi Gücü Partisi’nin adı dahi başka bir yoruma yer bırakmıyor.

Yukarıdaki argüman İsrail'de daha derin bir anlam kazanıyor. İsrail'in temel kimliği iki ana ilkeye; ‘İsrail bir Yahudi devletidir ve demokratik bir devlettir’ ilkelerine dayanıyor. Ancak bu iki kavramın her zaman kolayca bir araya gelmesi pek mümkün değildir, aslına bakılırsa birçok yönden birbiriyle çelişir. Eğer İsrail bir Yahudi devletiyse, azınlıklara ne olacak? Eğer İsrail bir Yahudi devletiyse, Tevrat yasaları devletin -belirli bir anayasası olmayan bir devletin- yasalarının üstünde mi olmalı?

dfvbg
Eduardo Ramon/Getty Images

Bu çelişkiler her zaman var olsa da son yıllarda yeni bir önem kazandı. İsrail siyaset sahnesinin bir bölümü, eğer bu iki kurucu ilke arasında bir çatışma olursa, ülkenin Yahudi kimliği her zaman öncelikli olmasını seçti ve bu seçim giderek daha da güçleniyor.

Itamar Ben-Gvir'in başarısının kaynağı fikirleri ve sahne performansları. Destekçileri onu ‘açık sözlü ve her şeyi olduğu gibi anlatan biri’ olarak görüyor.

Destekçilerince sık sık ‘Kral Bibi’ ve ‘İsrail'in Kralı Bibi’ tezahüratları yapılan Netanyahu kendine devletin kurucu ilkelerinden biri olan demokrasinin altını oymaktan mutluluk duyan ortaklar buldu. Ancak demokrasiye karşı artan bu saldırı, demokrasiyi İsrail tarihinde daha büyük şeylerin (ya da daha büyük adamların) önünde boyun eğmesi gereken bir dipnottan ibaret olarak görmeyen İsraillilerin uyuyan çoğunluğunu beklenmedik bir şekilde uyandırdı. İsrail’de geçtiğimiz yıl düzenlenen protestolar, İsrail'in bir Yahudi devleti ve demokratik bir devlet olarak kimliğinin ciddi bir tehlike altında olduğunun halk kesimleri arasında daha derinden fark edilmesinin sonucuydu.

xcdvf
Eduardo Ramon/Getty Images

Ancak benzerlikler burada bitmiyor. İsrail’deki aşırı sağcı akım da küresel aşırı sağ ile aynı eski argümana ‘elit kesim ile halkın karşı karşıya olduğu’ argümanına dayanıyor. Netanyahu, yargıyla ilgili sorunları arttıkça, dünyanın başka yerlerinde aşırı sağ tarafından kullanılan argümanları ve söylemi giderek daha fazla kullanır oldu. Netanyahu, hem kendisinin hem de destekçilerinin ifadelerine göre demokratik yollarla görevden alınamadığı için kendisini devirmenin yollarını arayan 'derin devlet' unsurları tarafından yürütülen bir cadı avının kurbanı. İsrail Yüksek Mahkemesi'ni eleştiren Netanyahu, mahkemeyi ‘seçilmemiş bir otorite’ olarak tanımladı. Netanyahu’nun destekçileri İsrail Başsavcısı’nı bir ‘hain’ olarak niteliyor ve İsrail'in aşırı solu tarafından kullanılan bir ‘Truva atı’ olmakla suçladı.

Bu klasik ‘elitlere karşı halk’ argümanının kullanımı İsrail'de daha derin yankılara sahip. İsrail, kuruluşunun ilk yıllarında Avrupa'dan gelen ve solun değerlerini ve hassasiyetlerini beraberinde getiren Yahudilerden (Aşkenaz Yahudileri) büyük ölçüde etkilendi. Erken dönem Siyonist hareket de öyle. İsrail onlarca yıl boyunca sol görüşlü bir parti tarafından yönetildi ve 1970'lerin sonlarına kadar sağ kanat iktidara gelemedi. Sovyetler Birliği, 1948 yılında İsrail'in gelişmekte olan komünist bloğun yanında yer alacağı umuduyla (İsrail'in kurucuları sol görüşlü olduğu için bu umut yersiz değildi) İsrail'in kurulması lehinde oy kullandı.

Günümüze doğru hızla ilerlediğimizde, sol kanadın ilk birkaç on yıl boyunca süren hegemonyasından geriye çok az şey kaldığını görüyoruz. İsrail solu bugün eski halinin sadece bir gölgesine dönüşmüş durumda. Öyle ki (İsrail parlamentosu) Knesset'e bile zar zor girebiliyor. Yine de Aşkenaz Yahudileri halen akademik çevrelerde ve bazı devlet kurumlarında - özellikle de İsrail Yüksek Mahkemesi'nde - yoğun olarak temsil ediliyor olabilir. Ancak ayrımcılık duygusu, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki ülkelerden kovulduktan sonra İsrail'e gelen Arap Yahudileri (İsrail'de Sefarad ya da Mizrahi Yahudileri olarak adlandırılırlar) arasında halen İsrail ruhunun bir özelliği olmaya devam ediyor. Ayrımcılıktan ve ‘ikinci sınıf’ Yahudi olduklarına dair genel algıdan şikayetçiydiler ve banliyölerde yaşamaya gönderildiler.

Aşkenaz ve Sefarad Yahudileri arasındaki eşitsizlik meselesi bugün de İsrail'in gündemini meşgul etmeye devam ediyor.

Netanyahu’nun kafasında ‘hayali bir derin devlette saklanan eski solcu Aşkenaz Yahudilerin, seçilmiş başbakanı devirmek için fildişi kulelerinden aşağıya baktıkları’ bir görüntü canlanıyor.

Bu imaj İsrail'e özgü olsa da aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki aşırı sağcı liderler ve popülistler tarafından kullanılan söylemi andırdığı şüphesiz.

Nihayetinde kullanılan dil de aynı. Örneğin Itamar Ben-Gvir'in başarısı fikirlerinden olduğu kadar sahne performanslarından da kaynaklanıyor. Destekçileri onu ‘açık sözlü, her şeyi olduğu gibi anlatan ve siyaseten doğru olup olmamayı önemsemeyen biri’ olarak görüyor. Son on yılın önde gelen aşırı sağcı isimlerinin neredeyse tamamı için aynı şey söyleniyor. İsrail 7 Ekim saldırılarının ardından karmaşık bir krizle karşı karşıya kalırken, bu durum basit çözümler isteyen ve dünya önünde provakatif bir şekilde sesini duyurmaktan mutlu olan bazı seçmenlerin ilgisini çekecektir.

Netanyahu ve aşırı sağcı yoldaşları, dünyanın dört bir yanındaki benzer aşırı sağcı ve popülist gruplarla kurdukları bağları güçlendirecekler.

Yukarıda bahsi geçen argümanlar 7 Ekim'den sonra daha da güçlenmeye başladı. Netanyahu, ülke içinde bölücü bir söylem kullanarak kendisini gerçeklerden ve sorumluluklardan ayırma çabalarını iki katına çıkaracaktır. Netanyahu, aşırı sağcı fikirlere ‘gerçekten inanan’ biri olmaktan ziyade pragmatik biri. Netanyahu, ne kadar korkutucu olursa olsun, kendisine en iyi hizmet eden retoriği kullandı ve kullanmaya da devam edecek.

zcdvf
Eduardo Ramon/Getty Images

Netanyahu’nun (oğlu da dahil olmak üzere) bazı destekçileri 7 Ekim olaylarının ardından -günümüzün aşırı sağcı liderleri tarafından kullanılan bir başka klasik taktik olan- komplo teorilerine sarılarak ‘derin devlet’ ve ordu içindeki unsurların Netanyahu'yu devirmek için Hamas’ın saldırı düzenlenmesine ‘göz yumduğunu’ iddia ettiler.

Netanyahu’nun hükümet ortakları Ben-Gvir ve Smotrich, İsrail'in en kötü güvenlik felaketlerinden biri sırasında görevde oldukları için kendi krizleriyle karşı karşıyalar. Bu yüzden Netanyahu'nun söylemlerini tekrar edecek ve fikirlerinin her fırsatta bastırıldığını, marjinalleştirildiğini iddia edecekler. Keşke sonuna kadar takip edebilseydik diyecekler. Hesap verebilirlikteki bu eksikliği, seçmenlerin liderleri yaptıklarından ziyade kim olduklarına göre desteklemelerinin beklendiği kimlik siyasetinin de tipik bir örneği.

Netanyahu ve aşırı sağcı yoldaşları, dünyanın dört bir yanındaki benzer aşırı sağcı ve popülist gruplarla kurdukları bağları güçlendirecekler. Bibi’nin Biden'ın 7 Ekim'den sonra İsrail'e verdiği benzersiz desteğe rağmen ABD’de kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinde Trump'ın zaferine dair büyük umutları olması şaşırtıcı değil. Trump'ın yakın zamanda Gazze'deki çatışmayı sona erdirme arzusunu dile getirmesine ve geçtiğimiz yıl Netanyahu'nun kendisine ihanet ettiğini ve hızla Biden'a yöneldiğini açıklamasına rağmen bu durum değişmedi. Daha genel anlamda İsrail kendisini tüm dünyada izole edilmiş halde bulsa da Batı'yı düşman bir İslam dünyası tarafından kuşatma altında gören Batı'daki ve ötesindeki aşırı sağcı gruplar tarafından halen önemli bir kalkan olarak görülüyor.

Bu gidişat, İsrail'i sadece daha fazla bölünmeye, zehirli siyasete ve ortak değerlerden ziyade paylaşılan korkulara dayalı ittifaklara yol açacak tehlikeli bir kaygan zemine itiyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Netanyahu, seçim sicilini temize çıkaracak bir af istiyor

Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
TT

Netanyahu, seçim sicilini temize çıkaracak bir af istiyor

Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)
Netanyahu, Tel Aviv Bölge Mahkemesi'ndeki yolsuzluk davasında ifade vermeden önce- Aralık 2024 (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yargılanmasının başlamasından yaklaşık beş yıl sonra dün Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'dan af talep ederek hem siyasi hem de hukuki arenada şaşkınlık yarattı.

İsrailli analistler ve politikacılar, Netanyahu'nun bu hamlesini Ekim 2026'da yapılacak İsrail parlamento seçimlerine hazırlıkla ilişkilendirerek, seçim öncesinde seçimlerdeki konumunu iyileştirmek istediğini öne sürdüler.

Netanyahu suçunu kabul etmedi ancak bu talebi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Herzog'a aynı dileği dile getiren mektubundan yaklaşık iki hafta sonra geldi.

İsrail Yayın Kurumu'nun siyasi muhabiri Gili Cohen, "Netanyahu, af talebi sayesinde bir sonraki seçimlerde yargılanmadan aday olmak istiyor" görüşünde.

Herzog'un ofisi ise talebin istisnai olduğunu anladıklarını ve tüm görüşleri aldıktan sonra "sorumlu bir şekilde değerlendireceklerini" belirtti. Ancak muhalefet lideri Yair Lapid, Herzog'a hitaben, "Netanyahu'ya suçunu kabul etmeden, pişmanlık duymadan ve siyasi hayattan çekilmeden af ​​veremezsiniz" ifadelerini kullandı.


Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının ‘barış ve demokratik toplum süreci’ olarak adlandırdığı ve terör örgütü PKK’nın tasfiyesi ile silahsızlanmasını öngören ‘terörden arındırılmış Türkiye’ hedefini başarıya ulaştırma kararlılığını dile getirdi.

Bu açıklama, PKK yönetiminin, cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve hükümetin Kürtlerin haklarını genişletecek ciddi yasal adımlar atması yönündeki talepleri karşılanmadığı takdirde sürece dair yeni bir adım atmayacaklarını söylemesinin ardından geldi.

Erdoğan, “Türkiye, terörün ortadan kalktığı; kardeşliğin ve istikrarın her karış toprağa hâkim olduğu bir döneme doğru ilerliyor” dedi.

Farklı tutumlar

Erdoğan, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen 4. İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Terörden arındırılmış Türkiye hedefine yaklaştıkça, sabotaj girişimleri, medya kampanyaları ve siyasi-sosyal mühendislik faaliyetleri artıyor” ifadelerini kullandı.

cdf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da düzenlenen İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu. (Cumhurbaşkanlığı)

Erdoğan, “Terörsüz Türkiye sürecinin başarısı için iktidarımızın da, ittifakımızın da, devletimizin de kararlılığının tam olduğunun bilinmesini isterim” dedi.

Aynı dönemde PKK yönetimi, Abdullah Öcalan serbest bırakılmadığı ve Ankara somut, kapsamlı yasal adımlar atmadığı sürece ‘çözüm süreci’ kapsamında yeni bir adım atmayacağını belirterek tehditlerini artırdı. PKK, geçtiğimiz mayıs ayında, Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nden yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına yanıt olarak kendini feshettiğini duyurmuştu.

xcdf
Terör örgütü PKK’nın 11 Temmuz'da Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda düzenlenen silah yakma töreninden (Reuters)

PKK’lı 30 militanın 11 Temmuz’da Kandil Dağı’nda düzenlenen sembolik bir törenle silah bırakmasının ardından, örgüt 26 Ekim’de tüm mensuplarını Türkiye’den Kuzey Irak’a çektiğini açıkladı. Ardından örgütün Zap bölgesindeki güçleri de olası çatışmaları önlemek amacıyla geri çekildiğini duyurdu. Bu adımların tamamı, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK tarafından tek taraflı olarak atılmıştı. Ancak PKK yöneticilerinden Amed Malazgirt cumartesi günü AFP’ye yaptığı açıklamada, Öcalan’ın öncülüğünde atılan bu adımlara rağmen örgütün ‘çözüm süreci’ kapsamında artık yeni bir adım atmayacağını söyledi. Malazgirt, Ankara’nın iki temel şartı karşılamaması halinde sürecin ilerlemeyeceğini vurguladı: ‘Öcalan’a özgürlük’ ve ‘Türkiye’de Kürt halkının anayasal olarak tanınması’.

Bu açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın, Türkiye’nin Kürt meselesi demokratik temelde çözülmediği ve Öcalan ‘baş müzakereci’ olarak muhatap alınmadığı takdirde ‘ciddi risklerle’ ve bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarının üzerinden sadece birkaç gün sonra geldi.

Kürt televizyonlarından birine konuşan Bese Hozat, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) geçtiğimiz ağustos ayında kurduğu Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin 24 Kasım’da İmralı’da Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi ‘olumlu ve iyi bir adım’ olarak nitelendirdi, ancak ‘güçlü bir adım olarak değerlendirilemeyeceğini’ söyledi.

PKK yöneticisi Hozat, aynı röportajda, “Türkiye, Kürt meselesini demokratik bir zeminde çözmezse; Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa, köklü yasal reformlar ve değişiklikler yapmazsa, ülkenin geleceği gerçekten karanlık olur” ifadelerini kullandı.

xcvfg
Terör örgütü PKK’nın silahsızlandırılması için yasal bir çerçeve oluşturmakla görevli Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 4 Aralık'ta toplanacak. (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi X hesabı)

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer alan siyasi partiler, sürecin işleyişine ilişkin raporlarını hazırlayarak 4 Aralık’ta yapılması planlanan toplantıda sunmak üzere çalışıyor. Öcalan’ı ziyaret eden heyetin (AK Parti, MHP ve DEM Parti’den üç milletvekili) görüşmeye dair bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Barzani’den destek

Diğer yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecine destek verdiğini açıkladı. Barzani, “Bizden ne istenirse yapmaya hazırız” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı konuşmada Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecini ‘bölge için köklü bir değişim’ olarak nitelendirdi.

dfgr
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, 29 Kasım'da Şırnak'ta düzenlenen bir etkinlikte konuştu. (Türk medyası)

Barzani, 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren barış sürecine daha önce de destek vermiş bir lider olarak, bu kez sürecin halkın, parlamentonun ve siyasi partilerin devlete verdiği destek sayesinde ‘daha organize bir şekilde’ yürütüldüğünü söyledi.

Kürt lider, Türkiye’de barış kapısının açılmasına katkıları nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, TBMM’ye ve Türk halkına teşekkür ederken, süreç kapsamında attığı olumlu adımlar nedeniyle Öcalan’a da teşekkür etti. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sürece ‘tüm gücüyle destek vereceğini’ vurguladı.


Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
TT

Washington, İsrail ile Suriye arasındaki gerginliği yatıştırmak için müdahale etti: ABD temsilciler gönderebilir

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar (sağda) ve Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen (solda) dün Kudüs'te bir araya geldiler (EPA)

İsrail Yayın Kurumu KAN, ABD'nin Şam kırsalındaki Beyt Cin köyünde meydana gelen son olayın ardından İsrail ile Suriye arasındaki gerilimi azaltmak için çaba gösterdiğini ve Tel Aviv'e durumu yatıştırması yönünde bir mesaj ilettiğini bildirdi. Washington, bölgesel istikrarı desteklemek için önümüzdeki hafta aralarında Morgan Ortagus’un da olduğu temsilcilerini göndermeyi düşünüyor.

h
Suriye sivil savunma personeli, Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail hava saldırısı sırasında yıkılan bir evi incelerken (AP)

KAN'a göre mektup, İsrail ordusu tarafından Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İslamcı bir grubun üyelerinin tutuklanmasına ilişkin bilgi sahibi olan bölgedeki ülkelerden birindeki bir kaynak tarafından açıklandı. Aktarılan bilgilere göre tutuklular soruşturma sırasında Hamas, İran ve Hizbullah ile bağlantıları olduğunu ve söz konusu taraflardan silahlandırılmaları ve İsrail'e karşı eylemlerde bulunmaları amacıyla finansman aldıklarını itiraf ettiler.

Lübnan merkezli İslamcı grup, tutuklamaların açıklanmasının ardından Suriye topraklarında faaliyetleri olduğu iddialarını ise reddetti.

r
İsrail'in saldırı düzenlediği Suriye'nin Beyt Cin köyündeki bir sokakta yanmış bir askeri araç (AFP)

İsrail televizyonu Kanal 12, perşembe gecesi ve cuma sabahı Suriye topraklarında gerçekleştirilen İsrail operasyonunun, İslamcı gruba askeri takviye sağlamayı engellemeyi amaçladığını bildirdi. İsrail ordusundan kaynaklara göre operasyonun amacı, grubun İsrail topraklarına fırlatılmaya hazır füzeler elde etmesini önlemekti.

Kanal 12, İslamcı grubun Sünni bir örgüt olduğunu, ancak Hizbullah ile iş birliği yaptığını belirtti. Kanal 12’ye göre İsrail, bu grubu artık görmezden gelemeyeceğine karar verdi.

dfrg
55. Paraşütçü Tugayı’ndan yedek askerler Suriye'nin güneyinde konuşlandırıldı, 21 Kasım 2025 (İsrail Savunma Kuvvetleri)

Kanal 12’nin haberine göre son aylarda, çeşitli örgütler tarafından Suriye Golan Tepeleri'nde tampon bölgedeki IDF güçlerini veya İsrail yerleşimlerini tehdit edebilecek altyapı kurma girişimleri arttı. İsrail ordusu da bu yüzden Suriye'nin iç kesimlerinde aktif olarak faaliyet gösteriyor ve aynı bölgede birkaç kez daha aktif olacağı tahmin ediliyor.

Terör örgütlerinin güçlerini artırma girişimlerine yanıt olarak İsrail'in çeşitli ülkeler aracılığıyla Suriye rejimine, bu gelişmelere göz yummaya devam edemeyeceğini belirten mesajlar gönderdiğini de sözlerine ekledi. İsrail, Suriye’nin kararlı adımlar atmasını bekliyor, aksi takdirde İsrail, Suriye’nin Golan Tepeleri'ndeki operasyonlarını yoğunlaştıracak.

Suriye'den gözaltına alınanların İsrail'e karşı terör eylemi planları yaptıklarını ve soruşturma için İsrail'e nakledildiklerini bildiren Kanal 12’ye göre bunlar arasında biri patlayıcı cihazlar yerleştirmiş ve yüksek bir yerden ordu güçlerine ateş açmış olan iki kardeş de bulunuyor. Bilgi, Yedioth Ahronoth gazetesi tarafından da doğrulandı.

Gazete, İsrail'in olayın ardından Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara rejimine ciddi mesajlar gönderdiğini ve misilleme hazırlıklarına başladığını yazdı. Güvenlik kaynakları, Şara'ya bağlı güvenlik unsurlarının olayda herhangi bir rol oynadığının henüz tespit etmediklerini belirtti.

drfgt
Suriye'nin güneyindeki Beyt Cin köyünde İsrail ordusunun operasyon düzenlediği bölgede toplanan Suriyeliler (AFP)

Kaynaklar, bu ciddi olayın İsrail'in düşman unsurların kendi çevresinde yerleşmesine izin vermemesi gerektiğini gösterdiğini ve Suriye'nin istikrarsız bir ülke olması nedeniyle şu anda herhangi bir anlaşmaya varılamayacağını vurguladı.

Kaynaklar şunları ekledi:

“Her şeyden önce, bu olay, devlet olarak ele geçirdiğimiz topraklardan, özellikle Şeyh (Hermon) Dağı'ndan çekilmememiz gerektiğini gösteriyor.”

Kanal 12'nin ikinci bir haberinde, Şam hükümetine yakın bir kaynak, bunun münferit bir olay olduğunu doğruladı ve İslamcı unsurların İsrail'e karşı kaydedilen ilerlemeyi baltalamaya çalıştığı uyarısında bulundu.

Kanal 12 şunları aktardı:

“İsrail ile güvenlik anlaşması hazırlıkları sırasında Batı ülkeleriyle anlaşmazlığa düşmek Şeriat rejiminin çıkarına değildir. Burada Amerika'nın desteği var ve bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor. Güvenlik anlaşmasına varmak, herhangi bir gerginlikten çok daha önemli.”

Kanal 12’nin haberine göre gerginlik, Suriye'nin güneyinde hala direniş çizgisinin etkisi altında olan ve şiddeti kışkırtan unsurların varlığından kaynaklanıyor ve bu yüzden diğer olaylar gibi münferit olaylar meydana gelebilir.

y6tj
İsrail güçleri, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki Sayda beldesine ilerliyor (Arşiv - SANA)

İran'ı bu olaya karışmakla suçlayarak Kanal 12 haberinde “(İran) Anlaşmayı istemiyor ve bu nedenle onu sabote etmekle ilgileniyor. Belki de İranlılar ve diğer terörist unsurlar, İslamcı gruplarla birlikte bu işin içindedir” diye ekledi.

İslamcıların genel olarak birbirleriyle iş birliği yapmalarının sorun olduğu belirtilen haberde, İran, Hamas ve Hizbullah’ın Suriye ile İsrail arasında bir anlaşmaya varılmasını istemedikleri kaydedildi. Bu, Suriye hükümetine yakın bir kaynak tarafından da doğrulandı.

Kaynağa göre bazen sahadaki durum buna izin veriyor. Bu bölgede gerçek bir devlet yok, daha çok bir kaos durumu var ve bu nedenle her şey mümkün.

Hükümet Suriye’nin güneyine girerse, sınırlı imkanlarına rağmen durumu kontrol altına alabileceğini söyleyen kaynak, “Bugün, yeni yönetim, tüm dünya ülkeleriyle ilişkiler kurmayı ve yatırım yapmayı amaçlayan ekonomik ve ticari bir yaklaşım benimsedi. İslamcıların kendi iktidarına tehdit oluşturduğunun farkında. Bu yüzden Suriye'deki tüm radikal unsurlar kısıtlanıyor ve bunlarla mücadele ediliyor” dedi.