Erdoğan ve Esed'in Ankara-Şam ilişkilerinin yeniden başlamasına yönelik olumlu mesajlarının arkasında ne var?

Ankara, Kürt seçimleri konusunda endişeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmemesi için hiçbir neden olmadığını vurguladı. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmemesi için hiçbir neden olmadığını vurguladı. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan ve Esed'in Ankara-Şam ilişkilerinin yeniden başlamasına yönelik olumlu mesajlarının arkasında ne var?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmemesi için hiçbir neden olmadığını vurguladı. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmemesi için hiçbir neden olmadığını vurguladı. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için her türlü girişime açık olduklarına dair sözlerine olumlu yanıt vererek, Türkiye ile Suriye arasında ilişki kurulmaması için hiçbir neden olmadığını vurguladı.

İstanbul'da dün Cuma namazı çıkışı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Esed’in çarşamba günü Şam'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev ile yaptığı görüşme sırasında sarfettiği sözlerini değerlendirerek, ‘Esed'in, Türkiye ile ilgili açıklamasının olumlu olduğunu’ belirtti. Erdoğan, “Geçmişte olduğu gibi Suriye ile ilişkilerimizi geliştirmek için birlikte çalışacağız. Geçmişte Esed ile aile düzeyinde bile bir araya geldik. Yarın olmaz diye bir şey kesinlikle mümkün değil, yine olur. Bizim Suriye'nin içişlerine karışmak gibi bir niyetimiz ya da hedefimiz asla olamaz” ifadelerini kullandı.

Karşılıklı mesajlar

Esed, Şam'ın, bir yandan Suriye devletinin tüm toprakları üzerindeki egemenliği, diğer yandan da terörün her türüne ve örgütlerine karşı mücadele temelinde Türkiye ile ilişkilerle ilgili tüm girişimlere açık olduğunu vurguladı.

Lavrentiev ise ülkesinin Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkilerle ilgili tüm girişimlere desteğini yineleyerek, arabuluculuğun başarısı için koşulların her zamankinden daha elverişli göründüğünü belirtti. Özel Temsilci, Rusya'nın müzakereleri ilerletmek için çalışmaya hazır olduğunu ve amacın Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmeyi başarmak olduğunu vurguladı.

Şam, Ankara ile normalleşme görüşmelerinin ilerlemesini Türkiye'nin güçlerini Suriye'nin kuzeyinden çekmesine bağlıyor. Ankara ise şu anda Suriye ordusunun sınırı kontrol edemeyeceğini düşündüğü için bunu reddediyor.

Rusya yeniden harekete geçti

Rusya'nın bu hamlesi ve Ankara-Şam hattında Haziran 2023'ten bu yana dondurulmuş olan normalleşme görüşmelerinin yeniden başlayabileceğine ilişkin karşılıklı olumlu açıklamalar, Erdoğan ile Putin'in 3-4 Temmuz'da Astana'da düzenlenecek Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi kapsamında yapacakları görüşmeden birkaç gün önce gerçekleşti.

Putin ile 11 Haziran'da Moskova'da bir araya gelen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Erdoğan-Putin görüşmesinde Suriye meselesinin tüm boyutlarıyla gündeme geleceğini belirtmişti.

Erdoğan, Fidan'ın, BRICS+ dışişleri bakanları toplantıları için Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Devlet Başkanı Vladimir Putin, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve diğer üst düzey Rus yetkililerle Haziran'dan Ağustos'a ertelenen Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusundaki Kürt özyönetim bölgelerindeki seçimler konusunu ayrıntılı olarak ele aldıklarını söyledi. Erdoğan, “Bölücü terör örgütü PKK’nın ve diğerlerinin Suriye'de serbestçe faaliyet gösteremeyeceğini umuyoruz. Şüphesiz ki Şam yönetimi, onlara seçim yapma ya da bu yönde özgürce adım atma izni vermeyecektir” dedi.

Türk-Rus koordinasyonunun geri dönüşü

Hakan Fidan'ın Rusya Devlet Başkanı ile görüşmesini takip eden günlerde, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen bölgeler ile Türk güçleri ve Türkiye yanlısı Suriye Millî Ordusu gruplarının kontrolündeki Barış Pınarı bölgesini ayıran hatlarda ortak devriyelerin yeniden başlaması gibi Türk-Rus koordinasyonunun yeniden canlandığını gösteren yoğun faaliyetlere tanık olundu. Ayrıca El-Bab kırsalında Suriye ordusu tarafından kontrol edilen bölgeler ile Türk güçlerinin desteğiyle Suriye Millî Ordusu tarafından kontrol edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgeleri arasındaki Ebu Zindeyn geçişini açmak için ortak hareket edildi.

Bu koordinasyonun diğer işaretleri de İdlib'de, Putin-Erdoğan bölgesi olarak bilinen ve son haftalarda Rus hava desteğiyle Suriye güçleri tarafından kayda değer bir gerilime sahne olan bölgede ortaya çıktı. Türk ordusu İdlib'in güney, doğu ve batı eksenlerindeki noktalarına yoğun takviyeler yaptı.

Esed'in Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik girişimlere olumlu yaklaştığını ifade etmesine rağmen bu açıklama, Şam'ın, girişimlerin Suriye'nin kendi toprakları üzerindeki egemenliği ile tutarlı olması gerektiği yönündeki tutumundan geri adım attığını göstermiyor. Zira normalleşme görüşmelerinin ilerlemesini engelleyen düğüm, Şam'ın ‘işgal’ olarak gördüğü Kuzey Suriye'deki Türk askeri varlığı.

Olumlu Türk sinyalleri

Ankara daha önce Suriye'de süresiz olarak kalmak istemediğine dair sinyaller vermiş ve askeri çekilmeyi defalarca siyasi bir çözüme ulaşılması, anayasa ve seçimlerin sonuçlandırılması ile Suriye ordusunun Türkiye sınırındaki kontrolünü genişletme kabiliyetinin doğrulanması şartlarına bağlamıştı.

Türkiye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın pazartesi günü yaptığı ve Türkiye ile Rusya'nın Suriye'deki ‘ana başarısı’ olarak nitelendirdiği, Suriye ordusu ile muhalif gruplar arasındaki çatışmanın durdurulmasından bahsetti. Fidan Şam'ı, krizin siyasi bir çözüme kavuşturulması için bu başarıdan daha fazla yararlanmaya çağırdığı açıklamalarla, Suriye hükümeti ile muhalefet arasında uzlaşma sağlanması yönündeki önceki talebini hatırlattı.

Bunu, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Ahmet Yıldız'ın salı günü BM Güvenlik Konseyi'nde Suriye'deki insani durumla ilgili bir oturumda yaptığı konuşmada, Suriyeli tüm tarafların durumun ciddiyetini kabul etmeleri, ‘gerçek bir ulusal uzlaşı’ sağlamaları ve BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı temelinde siyasi bir çözüme ulaşmaları gerektiğini söylemesi izledi.

Türk muhalefetinden destek

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Esed ile Erdoğan'ın müzakere masasına oturması için arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu ifade etti.

Cuma günü bir televizyon kanalında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Özel, mülteci sorununu çözmek ve Suriye ile Türkiye arasında diyalog kanalları açmak için gerekirse Esed ile görüşmeye gidebileceğini söyledi. Özel, “Üzerinde çalışıyoruz. Zamanı geldiğinde olumlu gelişmeleri açıklayacağız. Esed ile görüşüp Türkiye ile masaya oturma konusundaki net talebimizi ileteceğiz” ifadelerini kullandı.

Muhalefet lideri Özel sözlerini şöyle sürdürdü: “Yarın öbür gün Esed meselesinde bir mesafe alırsak, ben Sayın Erdoğan'dan randevu da alırım. Gerekirse Esed'le Erdoğan görüşmesine aracılık da yaparım. Yeter ki masaya oturalım.”



Libya: Hafter'in 2019 Anlaşması’nı benimsemesi olasılığı Doğu Akdeniz'de kartları karıştırıyor

Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
TT

Libya: Hafter'in 2019 Anlaşması’nı benimsemesi olasılığı Doğu Akdeniz'de kartları karıştırıyor

Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)
Trablus'un 55 kilometre (34 mil) batısındaki liman ve Zaviye petrol rafinerisinin genel görünümü, 22 Ağustos 2013 (Reuters)

Ömer Önhon

Libya lideri Muammer Kaddafi'nin 2011'de devrilmesinden sonra ülke, batıdaki (Trablus) Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile doğudaki (Tobruk) Temsilciler Meclisi'nin desteklediği Libya Ulusal Ordusu arasındaki bir iç savaşa sürüklendi.

Çatışma sırasında Türkiye, Trablus'un yanında durdu ve doğrudan müdahalesiyle, UMH'nin Ulusal Ordu’nun saldırısı altında çökmesini engelledi.

Daha sonra ateşkes sağlandı ve bir ulusal uzlaşma süreci başladı. Doğu ve batıdaki iki güç merkezi arasındaki süregelen ayrılığa rağmen, ateşkes yürürlükte kalmaya devam ediyor.

Son zamanlarda, 2019 yılında Trablus ile Ankara arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması nedeniyle Doğu Akdeniz'de Türkiye, Yunanistan, Mısır ve Avrupa Birliği arasında gerginlik yeniden tırmandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi'nin 2019 anlaşmasını onaylama olasılığı, başta Yunanistan olmak üzere birçok Doğu Akdeniz ülkesinde endişelere yol açtı.

Anlaşma, Libya ile Türkiye arasındaki deniz sınırlarını belirliyor ve Türkiye'nin kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırlarını çiziyor. Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuk kapsamında tanınmış sınırlar bulunmuyor; bu sınırlar, devletler arasındaki anlaşmalar ve mutabakatlarla belirleniyor.

Ankara ile Trablus arasındaki anlaşmaya ek olarak, Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail de dahil olmak üzere diğer Doğu Akdeniz ülkeleri arasında başka deniz yetki alanları anlaşmaları da imzalanmış bulunuyor. Ne var ki bu anlaşmalarla belirlenen deniz yetki alanlarının ve sınırların çakışması durumunda zorluklar ortaya çıkıyor.

Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır ile birlikte 2019 anlaşmasını gayrimeşru deklare etmişti.

O zamandan beri siyasi coğrafyada ve çeşitli taraflar arasındaki ilişkilerin niteliğinde önemli değişiklikler yaşandı. Türkiye, Trablus ile güçlü ilişkilerini sürdürürken, son dönemde iç savaş sırasında aşırı gerginlik yaşadığı Tobruk ve Halife Hafter ile ilişkilerini iyileştirmeye başladı.

Yunanistan'ın 2019 anlaşmasının sonuçlarına ilişkin iddialarına gelince, Türkiye bunları görmezden geldi ve önemsiz gördü. TBMM, Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını 5 Aralık 2019'da onayladı ve anlaşma Birleşmiş Milletler'e resmen bildirildi

Bu yakınlaşmanın bir parçası olarak, Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Halife Hafter'in oğlu ve Libya Ulusal Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı Saddam Hafter ve Hafter güçlerinin birkaç üst düzey komutanı son aylarda Ankara'ya resmi ziyaretlerde bulundu.

Türkiye'nin Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer bölgesel taraflarla ilişkilerini etkileyen derin siyasi krizin sona ermesi de Tobruk ve Ankara arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinde önemli bir etken oldu.

Yunanistan'ın 2019 anlaşmasının sonuçlarına ilişkin iddialarına gelince, Türkiye bunları görmezden geldi ve önemsiz gördü. TBMM, Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını 5 Aralık 2019'da onayladı ve anlaşma Birleşmiş Milletler'e (BM) resmen bildirildi.

Asıl anlaşma daha sonra Ankara'ya Libya karasularında petrol ve doğalgaz arama hakkı tanıyan ek uzatmalarla desteklendi.

dfvgthy
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (sağda) ve Libya UMH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, 12 Nisan 2021'de Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen imza töreninde fotoğraf çektiriyor (AFP)

Yunanistan ve diğer bazı tarafların ileri sürdüğü iddia ve itirazlar karşısında Libya, 27 Mayıs 2025'te BM'ye sözlü bir nota gönderdi ve bu nota 1 Temmuz'da resmen yayımlandı. “Akdeniz'deki kıta sahanlığının dış sınırlarını” gösteren bir haritanın eşlik ettiği notada, Türkiye ile 2019 yılında imzalanan mutabakat zaptının “uluslararası hukuka dayalı adil bir çözüm” olduğu vurgulandı.

Notada “ne Yunanistan'ın ne de Mısır'ın, uluslararası hukuka uygun olarak Libya ve Türkiye arasında belirlenen deniz alanlarında egemenlik haklarına sahip olmadığının da altı çizildi.

Yunanistan, 2019 tarihli anlaşmanın Girit'in varlığını görmezden geldiğini iddia ederek, egemenlik haklarının ihlali olarak gördüğü bu durumdan derin endişe duyduğunu ifade ediyor

Libya, 20 Haziran'da BM'ye tutumunu yineleyen, Yunanistan'ı, 2019 anlaşmasının kapsadığı bir alan olan Girit'in güneybatısındaki iki deniz bloğunu Exxon Mobil Şirketi’ne kiralayarak egemenlik haklarını ihlal etmekle suçlayan ek bir muhtıra sundu.

Benzer bir bağlamda, Avrupa Konseyi, 26 Haziran'da düzenlediği toplantıda, deniz anlaşması ve Libya'dan Avrupa Birliği'ne yönelik göç akımlarını ele aldı. Bu iki konu, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İtalya'nın talebi üzerine gündeme alındı.

AB liderleri, Libya kaynaklı göç akımları konusundaki endişelerini dile getirerek, bunların Avrupa güvenliği üzerindeki olası etkileri konusunda uyardılar. Ayrıca, Türkiye ile Libya arasındaki deniz anlaşmasının üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ettiği, deniz hukuku hükümlerine aykırı olduğu ve bu ülkeler için hukuki sonuçlar doğuramayacağı değerlendirmesinde bulundular.

tyjuk
Libyalı askeri komutan Halife Hafter, 5 Eylül 2024'te Libya'nın güneyindeki Sabha kentinde ülkenin kalkınması ve yeniden inşası konulu bir konferansta (AFP)

Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli ise, anlaşmanın uluslararası hukuk kapsamında tam meşruiyete sahip olduğunu vurgulayarak, Avrupa Konseyi'nin kararlarını reddetti.

Libya Parlamentosu da, Avrupa Konseyi'nin kararlarını sert ifadelerle reddeden bir açıklama yayınlayarak, uluslararası anlaşmalar yapma yetkisinin yalnızca Libya'nın anayasal organlarına ait olduğunu ve ülkenin dış politikasına dışarıdan herhangi bir yönlendirme girişiminin kabul edilemez bir ihlal olduğunu vurguladı.

Yunanistan, egemenlik haklarının ihlali olarak gördüğü bu durumdan derin endişe duyuyor ve 2019 tarihli anlaşmanın Girit'in varlığını göz ardı ettiğini iddia ediyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis, Türkiye-Libya anlaşmasını “temelsiz, geçersiz ve uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendirdi.

Mısır'ın Yunanistan'ın tutumuna katılması veya Ankara ile yeniden gerginlik yaşaması pek olası değil. Türkiye-Mısır ilişkilerinin mevcut durumu, iki ülkenin olası herhangi bir anlaşmazlığa diplomatik çözümler aramaya devam etmesine olanak tanıyor

Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin Libya'daki etkisini dengelemek ve daha fazla diplomatik kazanım elde etmek, ayrıca Libya Temsilciler Meclisi'nin deniz yetki alanı anlaşmasını onaylamasını engellemek için iki ardışık ziyaret gerçekleştirdi. Ek olarak, Libya ile iki ülkenin münhasır ekonomik bölgelerinin sınırlarını belirleyecek bir anlaşma imzalamaya çalıştı. Bu anlaşma, onaylanması halinde Yunanistan’a Türkiye-Libya anlaşmasına itiraz etme konusunda yasal bir zemin sağlayacaktır.

Yunanistan Dışişleri Bakanı ilk ziyaretini 6 Haziran'da Bingazi'ye gerçekleştirdi. Burada Doğu Libya’nın komutanı Halife Hafter, Yunan heyetini güçlerinin Racma'daki karargahında kabul etti. Gerapetritis daha sonra 15 Temmuz'da tekrar Libya'yı ziyaret etti ve bu kez Trablus’taki yetkililer ile temaslarda bulundu.

Yunanistan Dışişleri Bakanı, Trablus'ta Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Muhammed Menfi ve Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile bir araya geldi. Görüşmeler, verimli olarak nitelendirildi ve iki tarafın özellikle ekonomik, ticari ve kültürel alanlarda ortak iş birliğini destekleme ve güçlendirme yollarını, göç ve deniz yetki alanlarını belirleme konularını ele aldığı belirtildi. Ne var ki bilgi sahibi kaynaklar, Yunanistan'ın deniz yetki alanı anlaşması imzalama önerisi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmediğini ve Yunan tarafını tatmin edecek olumlu bir göstergenin görünmediğini bildirdi.

8 Temmuz'da, yani Yunanistan Dışişleri Bakanı'nın Trablus ziyaretinden birkaç gün önce, Doğu Libya'da yerel yetkililerin resmi bir ziyarette bulunan bir Avrupa Birliği heyetini geri göndermesi dikkatleri çekti. Heyette Yunanistan Göç Bakanı Thanos Plevris, İtalya ve Malta'dan mevkidaşları, AB İçişleri ve Göç Komiseri de yer alıyordu.

Buna paralel olarak Yunanistan, Tobruk ile yakın ilişkileri olan Mısır ile de görüşmeler yürütüyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı, Mısırlı mevkidaşı Bedir Abdulati ile 4 Haziran'da Kahire'de bir araya geldi. Toplantının amaçlarından biri, Mısır'dan Halife Hafter'i 2019 anlaşmasını onaylama planlarını sürdürmemeye ikna etme talebinde bulunmaktı.

Türkiye ve Mısır, Libya meselesiyle ilgili olarak karşılıklı meydan okumalarda bulunmuş ve aralarındaki gerginlik, iki ülke güçleri arasında doğrudan bir çatışma olasılığı konusunda endişelere yol açmıştı, ancak böyle bir çatışma yaşanmadı. Kahire, Libya ve Türkiye arasındaki Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması konusunda çekincelere sahip olsa da, Yunanistan'ın tutumuna katılması veya Ankara ile yeni bir gerginliğe girmesi pek olası görünmüyor. Türkiye-Mısır ilişkilerinin mevcut durumu, iki ülkenin olası anlaşmazlıklara diplomatik çözümler aramaya devam etmesine olanak tanıyor.

Brüksel'de ise Yunan diplomatlar, Avrupa Birliği'ni rakiplerine baskı yapmaya zorlamaya yönelik her zamanki çabalarını sürdürüyorlar. Atina'nın eylemleri hızlanmış gibi görünse de, Libya ve Türkiye arasındaki hakim eğilim, iş birliğini güçlendirme ve ilişkileri iyileştirme yönünde olduğundan, olayların gidişatını durdurmaları pek olası değil. Bununla birlikte, Yunanistan artık Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde bir baskı aracı olarak kullanabileceği yeni bir koz elde etti.