Savaş ve yansımaları: İsrail'de kuruntuların ötesinde neler oluyor?

Bu hususta dikkatli ve ideolojik olmayan bir okuma yapılması gerekiyor

Gazze'deki İsrailli rehinelerin bir an önce kurtarılması talebiyle düzenlenen bir protesto sırasında tartışan iki İsrailli, Tel Aviv, 26 Haziran 2024 (Reuters)
Gazze'deki İsrailli rehinelerin bir an önce kurtarılması talebiyle düzenlenen bir protesto sırasında tartışan iki İsrailli, Tel Aviv, 26 Haziran 2024 (Reuters)
TT

Savaş ve yansımaları: İsrail'de kuruntuların ötesinde neler oluyor?

Gazze'deki İsrailli rehinelerin bir an önce kurtarılması talebiyle düzenlenen bir protesto sırasında tartışan iki İsrailli, Tel Aviv, 26 Haziran 2024 (Reuters)
Gazze'deki İsrailli rehinelerin bir an önce kurtarılması talebiyle düzenlenen bir protesto sırasında tartışan iki İsrailli, Tel Aviv, 26 Haziran 2024 (Reuters)

Esad Ganim

Filistin meselesinin tarihteki gelişim sürecine, bu meselenin anlaşılmasına, geçmişi anlamaya, mevcut durumu incelemeye ve geleceği öngörmeye yönelik birçok girişim eşlik etti. Filistin meselesi, her zaman bir anlaşmazlık ve tartışma konusu olmuştur. Filistin, neredeyse tarihi boyunca her dönemde tartışılmış ve etkili bir olaya tanıklık etmiştir. Algılar genellikle gerçeklikten uzak olabilecek ölçüde ideolojik, siyasi veya tutkulu bağlılıklara göre örülür. Bu durum hem geçmişte hem de günümüzde, Gazze Şeridi’ndeki savaş bağlamında da geçerli olmaya devam ediyor.

Geçmişi bir kenara bırakıp 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’nde devam eden savaşa ve İsrail'in soykırım suçu işlediğine dair ciddi göstergeler de dahil olmak üzere Gazze'ye ve halkına yönelik yıkıcı saldırılarının sonuçlarını ele alacak olursak Güney Afrika'nın geçtiğimiz  yılın sonlarında Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) sunduğu davada belgelediği ve UAD’ın bu yıl ocak ayı sonlarında verdiği kararın ardından daha da pekiştiği üzere Filistinlilerin kuruntuları o kadar yaygınlaştı ki -buna Filistinlilerin Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan ortakları da dahil- tartışmasız gerçeklermiş gibi dillendiriliyorlar.

Son aylarda İsrail'in Gazze'ye yönelik uzun süreli savaş bağlamında çıkış yolunda olduğu ve Filistin'in ‘nehirden denize kadar’ özgürlüğüne giden sürecin çok yaklaştığı düşüncesinin yaygınlaşması dikkatimi çekti. Bir yandan Gazze'de ve tüm Filistin topraklarında ‘Filistinlilerin kararlılığı’ tanımlaması, diğer yandan Hizbullah ve İsrail arasındaki yıpratma savaşının derinleşmesi ve savaşa karşı uluslararası arenadaki protestoların artmasının yanı sıra İsrail'e karşı boykot çağrılarının belirgin bir şekilde yükselişe geçmesi, UAD ve UAD Başsavcısı’nın genel olarak savaşla ilgili kararları ve Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli liderleri Gazze'de insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı hakim karşısına çıkarma düşüncesi, üçüncü olarak da ‘İsrail'in sonu’ ve Arap bölgesindeki sömürgeci projesiyle karşı karşıya olduğumuza dair diğer ‘göstergeler’ bu düşüncenin yaygınlaşmasının bir delili.

Kırk yılı aşkın bir süredir İsrail'in çöküşü ve ‘Siyonist projenin sonu’ hakkında siyasi, bilimsel ve objektif değerlendirmeler duyuyorum. Elbette bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Bu konuda genellikle İsrail'in içten çökeceği ve içerideki anlaşmazlıkların bir patlama ve yok olma noktasına ulaşacağına dair tahminler yapılıyor. Bu da İsrail'in başarısızlığının ve yok oluşunun faktörlerini içinde taşıyan sömürgeci, göçmen ve doğal olmayan bir toplum olduğu iddiasına dayandırılıyordu.

İsrail'in yakında çökeceği fikri, İsrail'in sona yaklaştığı ya da "Siyonist projenin sonu" olduğu şeklindeki hayali bir algıya dayanıyor.

Bu analizler gerçeklerden ziyade kuruntulara dayanıyor. Aslında İsrail şu an daha güçlü, daha etkin ve toplumsal olarak daha bütünleşmiş bir halde. Söz konusu değerlendirmelerin İsrail'in içeriden çökeceği beklentisinden kaynaklandığına inanıyorum. Böylece bunu söyleyenler - en azından çoğunluğu – Filistin’deki durumu değiştirmek ve düzeltmek için Filistinlileri, Arapları ve uluslararası toplumu düşünme ve ısrarla teşvik etme ihtiyacından muaf oluyor. “Eğer İsrail siyasi bir sistem olarak çöküşün ve yok oluşun eşiğindeyse, neden ilk etapta politikalarıyla yüzleşmek için düşünmeye ve çalışmaya zahmet ediyor?” diyorlar.

İsrail Gazzelilere karşı savaşını sürdürürken, onları her gün hedef alıyor, öldürüyor, yaralıyor, yerinden ediyor, aç bırakıyor, tutukluyor ve diğer her türlü zulüm ve işkenceyi yapıyor. Filistinlilerin Gazzelilere yönelik saldırıları durdurmak için halen ne ciddi bir kolektif eylemde bulunulabildi ne uluslararası toplum tam bir ateşkes dayatabildi ne de en azından bu konuda sözlü bir mutabakata varılabildi. Filistinliler, Araplar ve uluslararası çevreler, savaşla yüzleşme konusunda yaygın olan yanılsamalar içindeler. İsrail'in eylem ve politikalarına karşı küresel bir uyanış olduğu, İsrail’in politikalarına ve Gazze'de işlediği suçlara karşı daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir protesto dalgası yaşandığı, bir Filistin devletinin tanınması ve hatta İsrailli liderlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde hesap vermesi ve belki de bazıları hakkında tutuklama emri çıkarılması tartışmaların arttığı ve Birleşmiş Milletler’in (BM) çeşitli çevrelerde, en önemlisi de UAD nezdinde önemli kararlar aldığı doğru.

dfvrgbthyujık
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (sağda) İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant (solda) ile Pentagon'da bir araya geldi, 25 Haziran 2024 (Getty Images)

Tüm bu gelişmelerden yola çıkarak İsrail'in durumunda ve Filistinlilerin haklarının hayata geçirilmesinde köklü ve ciddi bir değişimle karşı karşıya olduğumuzu analiz etmek, gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan kuruntu senaryolarından ibarettir. Bu yanılsamayı netleştirmek yahut ortadan kaldırmak, yukarıdakileri ve diğer gelişmeleri, gelecekte ciddi bir değişim elde etmek için çok fazla planlama ve eylem gerektiren uzun vadeli kapsamlı değişim açısından düşünen stratejik bir bağlama taşımak için çok önemli bir adımdır. Bununla birlikte bu değişim, yirmi yıl ya da yarım yüzyıl sonra gelebilir de gelmeyebilir de.

Yaygın bir söylem haline gelen İsrail'in çöküşü fikri, sanki bir ay içinde ya da en geç bir yıl içinde gerçekleşecekmiş, sanki diğer ülkeler, özellikle de güçlü olanlar, kendi anlaşmazlıkları içinde boğuşmuyormuş ve iç bütünlüklerini tehdit etmiyormuş gibi, yerel ve küresel krizlerle boğuşan İsrail'in sona ya da Siyonist projenin sonuna yaklaştığına dair hayali bir algıya dayanıyor. Bu durum İsrail'in içinde bulunduğu durumun dikkatli bir şekilde okunmasını, ideolojik güdüler ya da siyasi bir tavan tarafından yönetilmeyen, bilimsel bilgiye dayalı objektif bir okuma yapılmasını gerektiriyor. Bunun için her dilde pek çok kaynak ve İsrail'de ne olduğu ya da ne olmakta olduğu konusunda bizi bilgilendirebilecek çok sayıda uzman var. Çoğumuzun hoşuna gitmeyen yahut beklentilerine uymayan olaylar ve analizler de dahil olmak üzere İsrail'de neler olduğunu anlamak için onların çalışmalarına güvenmemiz önemli.

Kuşkusuz senaryolardan biri İsrail’in sona doğru bir gerileme yaşanması olsa da bu ancak mevcut yankıların ya da tezahürlerin derinliğine ve alternatif oluşturan örgütlü bir gücün varlığına bağlı olabilir.

Bilimsel verilere dayanan derinlemesine okumalar, İsrail'deki iç anlaşmazlıkların derinleştiğine, ekonomik durumun ve resmi kurumların prestijinin gerilediğine, özellikle Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırısı ve Gazze’deki acımasız savaşa rağmen Hamas'ın elindeki tüm İsrailli rehinelerin kurtarılamaması nedeniyle halkın devlet kurumlarına ve vatandaşları koruma kabiliyetlerine olan güvenin kaybedildiğine ve İsrail'in küresel prestijinin azaldığına işaret ediyor. Fakat tüm bunlar bilimsel olarak İsrail'in sona yaklaştığını ya da Siyonist projenin sonuna geldiğini değil, genel olarak İsrailliler ve özelde karar alıcılar arasında daha fazla Filistin karşıtı bir değişim sürecinin parçası olarak İsrail’in daha da vahşileşebileceğine işaret ediyor.

Kuşkusuz senaryolardan biri İsrail’in sona doğru bir gerileme yaşanması olsa da bu ancak mevcut yankıların ya da tezahürlerin derinliğine ve alternatif oluşturan örgütlü bir gücün varlığına bağlı olabilir. Bu da gelecek için kolektif bir Filistin vizyonuna sahip olmak anlamına geliyor. Şu an böyle bir vizyon yok ve oluşması için de büyük olasılıkla bir şeyleri değiştirmek isteyen İsrailli güçlerin de katılımıyla Filistinlilerin çok fazla çaba sarf etmesinin yanı sıra mevcut duruma alternatif bir Filistin vizyonunun gerçekleştirilmesi için uluslararası faktörlerin ve aktörlerin devreye sokulması gerekiyor. Geleceğin beklenene yakın olacağını ve İsrail'in iç anlaşmazlıklarının bunda önemli olduğu, ancak bunun tek başına hiçbir şeyi garanti etmediğini söylemeye çalışıyorum.

ABD’nin Boston eyaletindeki prestijli Tufts Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler ve çatışmalar alanında öğretim görevlisi olan Filistinli Profesör Nedim Ruhana, kırk yılı aşkın bir süre boyunca Filistin'deki sömürgeci-kolonyal projenin gelişimini inceleme ve anlama çabalarına ciddi katkılarda bulundu. Prof. Ruhana, özellikle İbraniceyi akıcı bir şekilde konuşması ve İsrail'deki tüm gelişmeleri ilk elden takip etmesi nedeniyle İsrail'i anlamak için kesinlikle en önemli akademik kaynaklardan biridir.

Prof. Ruhana, öncelikle Siyonist projenin başlangıcından günümüze kadar Siyonizm ve İsrail'in bu toprakların yerli halkı olan Filistinlilerle ilişkilerinde geçirdiği evrimle ilgileniyor. Prof. Ruhana, geçtiğimiz mayıs ayında Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Filistin Araştırmaları Enstitüsü’nde İsrail’in Gazze'de yürüttüğü soykırım savaşı çerçevesinde İsrail’deki ve Siyonizm projesindeki değişimler üzerine önemli bir konferans verdi.

Ruhana, Siyonizm ve İsrail'de başlıca üç önemli tezahürle devam eden dönüşümler olduğunu belirtti ve bunları şöyle sıraladı:

1 - İsrail'de geleceğe dair bireysel korkuların derinleşmesi ve Filistinlilerin Yahudileri hedef alma girişimlerinden koruması konusunda devlete duyulan güvenin giderek azalması.

2 - İsraillilerin çoğunluğu tarafından kabul edilen ve dünyanın büyük bir kısmı tarafından paylaşılan İsrail Devleti'nin meşruiyetinin çöküşü. Bu durum, İsrail'in eylemlerini savunmak için Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı soykırımı (Holokost) kullanmaya devam edilebilmesini güçleştiriyor.

3 - Filistinlilerin yok edilmesi fikrinin derinleşmesi ve yok etmekten ziyade sürgüne dayalı olarak haritadan silme düşüncesinin yerini kısmen de olsa güçlü bir şekilde alması, yani ‘soykırımcı Siyonizmin’ derinleşmesi ve sol görüşlüler de dahil olmak üzere İsraillilerin çoğunluğunun fikir birliğinin ya da desteğinin merkezine yerleştirilmesi.

Özetle Prof. Ruhana, genel olarak Filistinlilerin ve özelde ise Gazze'nin fiziksel olarak hedef alınmasıyla tırmanması muhtemel tarihi bir gelişmeyle karşı karşıya olduğumuzu vurguluyor. Ayrıca İsrail'in durumunu daha da kötüleştiren ve sömürgeci yerleşim birimleri projesinde köklü bir değişimin habercisi olabilecek büyük gelişmelere işaret ediyor.

Filistin’de ve dünya genelindeki tarihi gelişmelerin araştırılması ve kodlanması gerekiyor. Ancak Filistin’in mevcut ulusal durumunda bu pek mümkün değil.

Siyonist İsrail projesindeki dönüşüm tek bir yükseliş çizgisinden ziyade İsrail, Filistin ve uluslararası birçok faktörle ilişkili olarak gerçekleşiyor. Bunların başında, bahsettiğimiz gibi şu anda mevcut olmayan ve Filistinlilerin büyük ve ciddi bir çabası ve bugüne kadar sarf edilen çabaların ciddi bir şekilde gözden geçirilmesini gerektiren alternatif bir Filistin projesinin varlığı geliyor. Ancak bu proje de bu yöndeki ciddi çabalara rağmen mevcut değil.

Prof. Ruhana ve diğer uzmanların bilimsel analizleri önemli. Çünkü gerçeği tasvir ediyorlar ve olası Filistin, Arap ve uluslararası ortak eylemiyle ilgili beklentilerde bize karşı karşıya olduğumuz ciddi zorlukları gösteriyorlar. İsrail çöküşün eşiğinde değil; Filistinlilere karşı acımasız savaşını hala sürdürüyor ve dünya onu izliyor. Dünya İsrail’i savaşmayı ve Filistinli sivilleri hedef almayı bırakmaya çağırıyor, ancak İsrail resmi olarak bunu yapmayı hala reddediyor. İsrail’in ‘çöküşte’ olduğu söylenen toplumu, Filistinlilerin hedef alınmasını ve Gazzelilerin yok edilmesini destekleme konusunda birleşmiş durumda. Batı dünyası resmi olarak tutumunu yavaş yavaş ateşkesi desteklemeye doğru kaydırsa da İsrail'i desteklemeyi asla bırakmıyor. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, savaş sırasında ve sonrasında İsrail'i desteklemek, ordusunun ve toplumunun durumunu iyileştirmek için milyarlarca dolar daha harcamaya hazır ve biz bu durumu değiştirebilmekten kesinlikle çok uzağız.

Daha da önemlisi çekilen tüm acılara rağmen aydınları, örgütleri ve liderleri de dahil olmak üzere Filistinliler, Gazze savaşının yankılarından faydalanarak Filistin'in geleceğine dair ciddi ve üzerinde geniş ölçüde uzlaşılmış bir vizyon ya da -Prof. Ruhana'ya göre- elde etmek istedikleri zaferin biçimini geliştirmek için hazırlık yapmaya başlamadılar bile. Dolayısıyla Filistinlilerin ulusal ve kolektif performansı, yerleşimci-sömürgeci projenin değişmesine ya da çökmesine, Filistin'de alternatif bir sivil ve demokratik projenin inşasına katkıda bulunma konusunda pek de umut verici değil.

Gerçek şu ki, İsrail’le ilgili olanlar da dahil olmak üzere Filistin'in gelişiminin en önemli aşamalarından biri olabilecek çok önemli tarihi anlar yaşıyoruz. Ancak çeşitli yönlere evrilebilecek senaryolarla da karşı karşıyayız. Olası en önemli gelişme, İsrail'i boykot eden ya da cezalandırılmasını isteyenlerin sesleri yükselse bile, Filistin genelinde Yahudi üstünlükçü kontrolün derinleşmesidir. Öte yandan Filistinlilerin mevcut ulusal performansı, Filistinlilerin yenilgisine ve çabalarının ve varlıklarının parçalanmasına daha fazla katkıda bulunabilir.

Filistin’de ve dünya genelindeki tarihi gelişmelerin araştırılması ve kodlanması gerekiyor. Ancak Filistin’in mevcut ulusal durumunda bu pek mümkün değil. Ne Fetih Hareketi (El Fetih) ne Hamas ne Filistin Yönetimi ne de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve ona bağlı gruplar, Filistin için arzu edilen değişim projesini kaldırabilecek kapasitedeler.

Burada Filistinli aydınların, Filistin içini düzenleme, Gazzelilerin ve diğerlerinin acılarına ve fedakarlıklarına karşılık vermek için ciddi şekilde çalışma, Filistin Yönetimi’ni onarmaya devam etme ve belki de hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin geleceği için ilerici ve insancıl bir ulusal vizyonun da yer aldığı, mevcut çıkmazı sona erdirme ufkuna doğru ulusal mücadeleye liderlik etmeyi hak eden ciddi bir yönetim oluşturma çabalarını bir kez daha teyit ediyoruz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail Hizbullah'a yönelik askeri kuşatmayı iyice sıkılaştırıp ikmal yollarını kesti

Lübnan ve Suriye arasındaki Masnaa sınır kapısını yerle bir eden İsrail hava saldırısının ardından (Reuters)
Lübnan ve Suriye arasındaki Masnaa sınır kapısını yerle bir eden İsrail hava saldırısının ardından (Reuters)
TT

İsrail Hizbullah'a yönelik askeri kuşatmayı iyice sıkılaştırıp ikmal yollarını kesti

Lübnan ve Suriye arasındaki Masnaa sınır kapısını yerle bir eden İsrail hava saldırısının ardından (Reuters)
Lübnan ve Suriye arasındaki Masnaa sınır kapısını yerle bir eden İsrail hava saldırısının ardından (Reuters)

Hizbullah'a silah taşıdığı gerekçesiyle İran ve Irak sivil uçaklarına Beyrut Refik Hariri Uluslararası Havalimanı'na iniş yasağı koyan İsrail, Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ni Suriye'nin Şam kırsalına bağlayan hayati bir kara arteri olan Masnaa sınır kapısını da kapattı. Deniz limanlarına gelen gemiler UNIFIL ya da İsrail donanması tarafından sıkı bir uluslararası kontrole tabi tutulurken, Bayındırlık Bakanı Ali Hammiye, Meclis Başkanı Nebih Berri'yi ziyaretinin ardından yaptığı açıklamada, "Havalimanının çalışmaya devam etmesine rağmen “hava ve kara ablukasına doğru gittiğimiz açık” dedi.

Cuma günü şafak vakti İsrail, Lübnan'ın doğusunda Suriye sınırındaki Masnaa bölgesine bir baskın düzenleyerek iki ülke arasındaki uluslararası yolu kesti.

Çalışma Bakanı AFP'ye yaptığı açıklamada İsrail'in Cuma günü şafak vakti Lübnan ve Suriye sınırındaki Masnaa bölgesini hedef aldığını ve iki ülke arasındaki uluslararası yolu kestiğini belirterek insani ihtiyaçlar ve on binlerce Lübnanlının Suriye'ye geçişi için kilit öneme sahip olan yolun kesildiğini kaydetti.

Transit trafik durduruldu

İsrail ordusunun 23 Eylül'de Lübnan'a yönelik hava bombardımanını yoğunlaştırmasından bu yana Hizbullah'ın kalelerinden biri olan Beyrut'un güney banliyösüne yönelik en şiddetli İsrail saldırılarının yaşandığı gece Masnaa yolu kapatıldı.

Yolların kapanması sonucunda Lübnan ve Suriye arasındaki trafik her iki yönde de durdu. Yaşanan yoğun trafik sıkışıklığı nedeniyle otomobiller ve araçlar geri dönmek zorunda kalarak yerlerinden edilen yüzlerce insan Lübnan'dan Suriye'ye ya da tersi yönde yaya olarak seyahat etmek zorunda kaldı.

İsrail, Hizbullah'ı müttefiki Suriye'den Lübnan'a bu yol üzerinden silah taşımakla suçluyor.

Askeri abluka

Masnaa geçişinin bombalanmasının İsrail'in Hizbullah üzerindeki askeri kuşatmayı sıkılaştırmaya kararlı olduğunu ifade eden askeri uzman Tuğgeneral Said el-Kazzah Şarku'l Avsat'a şu ifadeleri kullandı: “Lübnan'ı Suriye'ye bağlayan bu ana yolun kesilmesi, Hizbullah için ikmal hattı olarak hizmet edebilecek tüm geçişlerin kapatılmasının bir başlangıcı olabilir. İsrail, Hizbullah'a askeri abluka uyguladığını açıkladığında, tüm ikmal kanallarını sıkı bir gözetim altına aldığı ve hava saldırılarının hedefi haline getirdiği anlamına gelir. Buna İran ve Irak sivil uçaklarının Beyrut Uluslararası Havalimanı'na inişini yasaklayarak başladı, ardından Lübnan'ın Bekaa bölgesindeki el-Kaa ve el-Kasr bölgelerindeki yasadışı kara geçişlerini bombaladı ve Hizbullah'a füze ve silah taşıdığını iddia ettiği kamyonları hedef aldı.”

İsrail'in kuşatması Lübnan sınırlarında da bitmiyor. Tuğgeneral El Kazzah, “İsrail'in Hizbullah'ın silah rotasını izlemesi Suriye-Irak sınırındaki Ebu Kemal sınır kapısından başlıyor ve tüm Suriye topraklarını kapsıyor. İsrailliler Lübnan ve Suriye'yi tek bir arena olarak görüyorlar. Lübnan Hizbullah'ın arka bahçesi, özellikle de İsrail güçlerinin birkaç hafta önce hava saldırısı düzenlediği Masyaf bölgesinde silah depoları, füze ve insansız hava aracı fabrikaları var" dedi.

Gözetim altındaki limanlar

İsrail deniz ablukası uygulamamış ya da Lübnan limanlarına gelen gemilere seyrüseferi kapatmamış olsa da tüm limanları sıkı bir gözetim altına almıştır.

Kazzah “Lübnan'a gelen tüm gemiler 1701 sayılı kararın uygulanması kapsamında UNIFIL deniz kuvvetleri tarafından izleniyor ve bazen denetleniyor ve İsrail donanması Lübnan'a gelen bazı gemileri durdurabilir. Hizbullah'ın özellikle savaş uzarsa askeri ablukadan olumsuz etkilenecek. Hizbullah'ın büyük bir cephaneliğe sahip olduğu doğrudur, ancak kara işgali başlar ve büyük bir ateş gücü kullanmak zorunda kalırsa ve kuşatma sıkı kalır. Kullandığı silahları değiştirmezse, bu silahlanma kabiliyetlerini etkileyecektir ve bu zaman ilerledikçe belirginleşecektir" şeklinde konuştu.

Hizbullah: Yeterince silahımız var

Hizbullah, Güney Lübnan, Dahiye ve Bekaa Vadisi'ndeki onlarca silah deposunun hedef alınmasıyla başlayan ve Genel Sekreter Hasan Nasrallah başta olmak üzere liderlerinin öldürülmesiyle son bulan İsrail saldırılarının askeri ve savaş yapısı üzerindeki etkisini kabul etmekle birlikte, Hizbullah'a yakın bir kaynak askeri ablukanın “askeri insan ve silah kapasitesini zayıflatmayacağını” ileri sürdü. Şarku'l Avsat'a konuşan kaynak, "Hizbullah'ın son yıllarda büyük deneyim kazandı. Tüm bu gelişmelere hızla uyum sağladı. Temmuz 2006 savaşında zorlu bir deneyimden geçerek zaferle çıktı. Hizbullah'ın aylarca hatta yıllarca sürecek sert ve zorlu bir savaş için yeterli stratejik rezervi var” dedi.