NATO, kuruluşunun Elmas Jübilesini nasıl kutluyor?

NATO içindeki kazara patlamalar fırsata dönüştü

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

NATO, kuruluşunun Elmas Jübilesini nasıl kutluyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Ömer Önhon

NATO üyesi 32 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, kuruluşunun 75. yıldönümü çerçevesinde 9-11 Temmuz tarihlerinde Washington'da, 1949 yılındakine benzer distopik bir küresel güvenlik ortamında NATO Liderler Zirvesi gerçekleştiriyor. O yıl, savaş yorgunu Avrupa ülkelerini yutmaya hazır bir Sovyetler Birliği'nin oburluğundan korkan Avrupa’nın on ülkesi, ABD ve Kanada ile müzakere ederek 4 Nisan'da Washington'da Kuzey Atlantik Paktı'nı imzalamıştı.

Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, bu transatlantik askeri yapının kurulmasındaki amaçları açıklarken “Bu anlaşmayla, saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan oluşturmayı umuyoruz. Bu kalkan, hükümetin ve toplumun asıl işi olan, tüm vatandaşlarımız için daha dolu ve daha mutlu bir yaşam sağlama işine devam etmemize olanak tanıyacak” ifadelerini kullanmıştı.

Kuruluşundan bu yana NATO'nun üye sayısı, yıllar içinde yeni üyelerin de katılımıyla 32’ye ulaştı. Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında, Batı Almanya 1955 yılında, İspanya 1982 yılında, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti 1999 yılında, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya 2004 yılında, Arnavutluk ve Hırvatistan 2009 yılında, Karadağ 2017 yılında, Kuzey Makedonya 2020 yılında, Finlandiya 2023 yılında ve İsveç 2024 yılında NATO’ya katıldı.

NATO'nun başlıca felsefesi, saldırganları caydırmak ve caydırıcılığın başarısız olması halinde müttefikleri savunmak amacıyla ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ sloganıyla kolektif savunma çerçevesinde yer alıyor. NATO'nun kurulmasını sağlayan anlaşmanın özünü oluşturan 5. Maddesi “Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirilir ve eğer böyle bir saldın olursa BM Yasası'nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunulur” der.

Paktın 5. Maddesi sadece bir kez, 11 Eylül 2001’deki terör saldırıları sırasında, ABD ile dayanışma amacıyla devreye sokuldu.

NATO, Soğuk Savaş'tan sağ çıktı ve galip geldi. Rakipleri Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ise tarihe karıştı. Üç Baltık cumhuriyeti bağımsızlıklarını yeniden kazandı. Sovyet birlikleri Doğu ve Orta Avrupa'dan çekildi ve Almanya birleşti.

Rusya, NATO'nun eskiden Varşova Paktı’na taraf olan ülkeleri de bünyesine katarak genişlemesini, NATO'nun kendisini kuşatma ve zayıflatma niyetinin bir kanıtı olarak görüyor.

Soğuk Savaş'ın hemen ardından ortaya çıkan en büyük sorular yeni güvenlik ortamının nasıl şekilleneceği ve NATO'nun gerekli ve ilgili kalıp kalmayacağıyla ilgiliydi. Bunun yanında NATO, ‘seni öldürmeyen şey güçlendirir’ sözünün doğruluğunu kanıtlayarak büyük önem taşımaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ‘NATO’nun Beyin Ölümü Gerçekleşti’ açıklaması veya Donald Trump'ın ABD'yi NATO’dan çekme tehditleri gibi ittifak içinden zaman zaman gelen olumsuz sinyaller fırsata dönüştü. NATO kendini gözden geçirme ve yenileme sürecine girdi.

Ancak NATO, tarihi boyunca, her 8 ila 10 yılda bir amaçlarının ve ilkelerinin ana hatlarını belirleyen ‘stratejik konseptlerinin’ periyodik olarak gözden geçirilmesinin de yardımıyla dirençli olduğunu kanıtladı.

Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk ikisi olan 1991 ve 1999 stratejik konseptleri etnik rekabetler ve bölgesel anlaşmazlıklar, terörizm, siyasi istikrarsızlık ve kitle imha silahlarının yayılması gibi yeni riskleri ve zorlukları tanımlıyordu. Ayrıca eski düşmanlarla ortaklık ve iş birliği yoluyla güvenlik artırılmaya çalışıldı.

NATO Barış İçin Ortaklık Programı, Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi, Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İşbirliği Girişimi gibi iş birliği modelleri geliştirildi. Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 40 ortak ülke ile siyasi ve güvenlikle ilgili çeşitli konularda diyalog ve pratik iş birliği gerçekleştirildi.

Kriz yönetimi yeni dönemde kritik bir görev haline geldi. NATO Bosna Hersek, Kosova ve Kuzey Makedonya dahil olmak üzere çeşitli bölgelerde barışı destekleme operasyonları, Irak'ta yardım misyonları, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda korsanlıkla mücadele operasyonları ve Afganistan ve Libya'da güvenlik misyonları düzenledi.

Yugoslavya'nın çöküşü ve ardından Orta Avrupa'da başlayan savaş NATO için büyük bir sınavdı. Çünkü doğrudan askeri harekata girişen ve çatışmanın sona erdirilmesinde öncü bir rol oynayan NATO, daha sonra Birleşmiş Milletler’in (BM) yetkisi altında güçlerini konuşlandırarak Dayton Barış Anlaşması'nın uygulanmasına yardımcı oldu.

NATO, 11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan'daki koalisyon ülkeleriyle birlikte El Kaide'ye karşı askeri harekata katılıp Afganistan'daki Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü'nün (ISAF) bir parçası olarak orada kalmaya devam etti.

NATO'nun başlıca odak noktası, stratejik konseptte ‘müttefiklerin güvenlik, barış ve istikrarına yönelik en önemli ve acil tehdit’ olarak tanımlanan Rusya olmuştu. Ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra NATO ile Rusya arasındaki ilişkiler her zaman düşmanlık düzeyinde değildi. Başlangıçta iki taraf istikrarlı bir ilişki kurmaya çalışmış, 2002 yılında NATO-Rusya Ortak Konseyi'ni (NRC) kurmuşlardı.

Ancak o tarihten bu yana Rusya, NATO'nun kendisine yönelik niyetlerine her zaman şüpheyle yaklaşıp NATO2nun eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri de üyesi yaparak genişlemesini, Rusya'yı kuşatma ve zayıflatma niyetinin bir kanıtı olarak görmüştür.

NATO ise Rusya'nın eski Sovyet cumhuriyetleri ve Varşova Paktı’na taraf ülkelere yönelik politikalarından endişeliydi. Bu yüzden Rusya Federasyonu tarafından Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan on dört ülke için ‘yakın çevre’ kavramı kullanılıyor.

Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesinin ardından NATO ile ilişkileri ciddi şekilde gerildi. Ardından 2022 yılının şubat ayında Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından da tamamen koptu. NATO Ukrayna'nın kendini savunmasına yardım ediyor, ancak Rus yetkililer, Rusya ve NATO'nun şu an doğrudan çatışma halinde olduğu açıklamasında bulundular. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bu desteğin arkasındaki neden hakkında yaptığı açıklamada, ‘bunun bir hayır işi olarak değil, Avrupa'nın güvenliğine yapılan bir yatırım olarak görülmesi gerektiğini’ belirtti.

NATO yetkilileri ittifakın Ukrayna'ya sadece ‘insani ve ölümcül olmayan yardım’ sağladığını, üye ülkelerin bireysel olarak silah ve mühimmat gönderdiğini ve Ukrayna güçlerini eğittiğini söylediler. Bunun Rusya'nın düşüncesini değiştirmek anlamına gelmediğini belirtmek gerekir.

“Çin NATO için doğrudan bir askeri tehdit oluşturmasa da güvenlik gelişmeleri küresel olduğu için NATO bölgeye olan ilgisini yenilemiş ve Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile ortaklıklar kurmuştur.

NATO üyesi ülkeler, Ukrayna'yı NATO'ya kabul etme konusunda anlaştılar. Ancak Ukrayna'nın üyeliğinin nasıl, ne zaman ve hatta gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkin ayrıntılar, kamuoyuna yapılan destek açıklamalarına ve Ukrayna için Üyelik Eylem Planı şartının iptali gibi eylemlere rağmen belirsizliğini halen koruyor.

Ukrayna’nın NATO’ya hemen üye olması mevcut koşullar altında 5. Maddeyi devreye sokacak ve NATO'yu savaşa sürükleyecektir. Rusya’nın saldırganlığı ve değişen güvenlik ortamı NATO'yu askeri stratejilerini ve yapılarını yeniden gözden geçirmeye itti. NATO, diğer önlemlerin yanı sıra muharebe gruplarının sayısını ve hazırlık seviyelerini arttırıp yeni güç modelleri geliştirmiştir.

NATO'nun kuzeyde Baltık Denizi'nden güneyde Karadeniz'e kadar uzanan doğu kanadındaki ileri varlığı, müdahale güçlerinin büyüklüğü üç katına çıkarılarak güçlendirildi. Bu çok uluslu güçler teknolojik olarak gelişmiş ve hazır durumdalar. Baltık ülkeleri ve Polonya'ya çok uluslu muharebe grupları konuşlandırılırken Orta ve Doğu Avrupa'daki Müttefik topraklarında ilave muharebe grupları kuruldu.

Konvansiyonel gücünün yanı sıra nükleer bir ittifak olmaya devam eden NATO’daki nükleer silahlar ‘müttefiklerin güvenliğinin nihai ve en yüksek garantisini’ oluşturuyor. Bu da ihtiyaç duyulması halinde kullanılabilir oldukları anlamına geliyor.

Tüm bu konular oldukça tartışmalı. 32 ülkeli bir yapıda ortak kararlar almak oldukça güç. Yapıdaki her ülke eşit söz hakkına sahip ve kararların alınabilmesi için oybirliği gerekiyor. Her ülkenin ulusal politikaları, Ukrayna’daki savaş ve Çin ile ilişkiler gibi hassas konular da dahil olmak üzere çeşitli konularda bazen farklılık gösteriyor ve bu farklılıklar zaman zaman oldukça keskinleşebiliyor.

Türkiye ile Yunanistan ya da Kuzey Makedonya ile Yunanistan arasında olduğu gibi bazı NATO üyeleri arasında uzun süredir devam eden rekabet ve anlaşmazlıklar da işleri zorlaştırıyor. Finlandiya ve İsveç'in siyasi ve askeri açıdan önemli olan üyelik başvuruları Türkiye ve Macaristan tarafından engellendi. Bu sorunların üstesinden gelmek ve iki Baltık ülkesinin üyeliğine izin vermek için aylarca müzakereler yapıldı.

NATO'ya göre tüm bu durumlarda olduğu gibi, üye ülkeler her zaman anlaşmazlıkları uzlaştırmayı ve ilerleyebilmeyi başardı. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın sorumluluk paylaşımı konusundaki şikâyet ve tehditleri NATO'yu savunma harcamalarını ele almak için yeni yollar aramaya itti. O tarihten bu yana her üye gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) en az yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayırmayı kabul etti, ancak bugüne kadar sadece 23 ülke bu taahhüdü yerine getirdi.

Kararın alındığı 2014 yılında sadece üç müttefikin savunma harcamalarında GSYİH'nin yüzde 2'si bariyerini aşabildiğinden bu oldukça önemli bir başarı.

Ukrayna'daki savaş mali kaynaklar üzerinde yeni baskılar yarattı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg başlangıçta Ukrayna'ya beş yıl boyunca yardım etmek için 100 milyar dolarlık bir fon önerdi. Ancak müttefikler arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı. Stoltenberg bunun yerine Kiev'e yardım için yılda en az 43 milyar dolar harcanmasını önerdi. Bu konu Washington’da yapılması planlanan bir sonraki NATO zirvesinde tartışılacak ve karara bağlanacak.

NATO’nun güvenliğe bakışı geleneksel sorumluluk alanının ötesine doğru genişledikçe, Çin Halk Cumhuriyeti önemli bir endişe kaynağı olarak ortaya çıktı. NATO, Çin'in hırslarının ve iddialı tutumlarının uluslararası kurallara dayalı düzene ve ittifakın güvenliğiyle ilgili alanlara sistemik zorluklar getirdiğini açıklamaktan geri durmadı.

NATO’nun 2023 yılındaki Vilnius Zirvesi’den sonra yayınlanan nihai bildiride, Çin'in siber ve dezenformasyon alanındaki eylemleriyle ve hayati önem taşıyan sanayi sektörlerini ve tedarik zincirlerini kontrol etme girişimleriyle ilgili başka türden endişelerin altını çizildi. Çin ve Rusya arasındaki derinleşen ve Çin'in Rusya'nın savaş çabalarına yardım etmesinin yanında Batı tarafından uygulanan yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olmasını öngören stratejik ortaklık, NATO üyeleri için başlıca bir endişe kaynağı oldu. NATO üyeleri, Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi dünyadaki otoriter ülkeler arasındaki yakınlaşmayı yakından izliyorlar.

Çin NATO için doğrudan bir askeri tehdit oluşturmuyor, ancak güvenlik gelişmeleri küresel çapta olduğundan ve özellikle Hint-Pasifik bölgesinde ve Avrupa-Atlantik güvenliğini doğrudan etkileyebileceğinden NATO Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile yeni ortaklıklar kurarak bölgeye yeniden odaklandı.

Bu ülkeler artık Madrid ve Vilnius'taki son zirveler de dahil olmak üzere çeşitli NATO toplantılarına düzenli olarak katılıyor. NATO, özellikle siber savunma ve hibrid tehditlerle mücadele alanlarında bu ülkelerle iş birliğini genişletti.

“Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin Ukrayna’daki savaşa müdahalesini en aza indirebileceğinden ve Rusya ile uzlaşı arayışına girebileceğinden korkuluyor.

Bu günlerde Washington'da yapılan zirvede üye ülkeler, NATO'nun küresel barış ve güvenliğin korunmasında oynadığı merkezi rolü bir kez daha teyit ederken ittifakın dayanışmasını ve kararlılığını da vurgulayacaklar. Zirve görüşmeleri öncelikle Ukrayna'daki savaşa, özellikle de Ukrayna'ya yapılacak askeri yardıma ve Ukrayna’nın NATO'ya üyeliğine değinecek. Askeri yardım alanında yeni adımlar atılabilecek olsa da Ukrayna'nın üyeliği konusunda önemli bir ilerleme kaydedilmesi beklenmiyor.

Washington’daki zirvede ele alınacak başlıca konular arasında adil finansman ve yük paylaşımı, Çin ile onu daha fazla tecrit etmeden kontrol altında tutacak şekilde ilgilenme, terörizme ve kitle imha silahlarına sahip düşmanlara karşı sürekli teyakkuz halinde olma, enerji güvenliğini sağlama ve çıkarlarını savunmanın yanı sıra hibrit tehditlere karşı alınacak önlemler yer alıyor.

Ayrıca NATO'nun Ortadoğu, Afrika ve Karadeniz'deki angajmanı da ele alınacak. Washington'daki zirve, NATO’nun önümüzdeki ekim ayında resmen göreve başlaması beklenen yeni genel sekreteri, eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte için de bir ilk olacak.

Washington'daki zirve, ABD’de önümüzdeki kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine birkaç ay kala yapılıyor. ABD, NATO içinde öncü ülke olduğundan, yeni seçilecek başkanın politikaları onun açısından her zaman büyük önem taşıyor. Ancak bu durum özellikle adaylardan birinin NATO ve çeşitli uluslararası siyasi meseleler hakkında alışılmadık fikirlere sahip olduğu durumlarda geçerli oluyor.

Demokrat Parti'nin adayı Başkan Joe Biden NATO'ya inanıyor ve onu güçlendirmeyi hedefliyor. Rakibi Donald Trump ise NATO ve ABD için farklı bir rol öngörüyor. Avrupalıları kendi güvenlikleri için ABD'ye bel bağlamayı bırakıp kendi sorumluluklarını üstlenmeye çağıran Trump, ABD'nin müdahalesini ve mali katkısını en aza indirip Avrupalıları mümkün olduğunca fazla yükü omuzlamaya zorlamak istiyor.

Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin Ukrayna’daki savaşa müdahalesini en aza indirebileceğinden ve Rusya ile uzlaşı arayışına girebileceğinden korkuluyor.

Ancak NATO, şartlar ne olursa olsun misyonu gereği, üyeleri arasında ortak bir zemin bulmaya çalışarak çok katmanlı tehditlerle ve zorluklarla yüzleşmeye devam edecektir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP