NATO, kuruluşunun Elmas Jübilesini nasıl kutluyor?

NATO içindeki kazara patlamalar fırsata dönüştü

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

NATO, kuruluşunun Elmas Jübilesini nasıl kutluyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Ömer Önhon

NATO üyesi 32 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, kuruluşunun 75. yıldönümü çerçevesinde 9-11 Temmuz tarihlerinde Washington'da, 1949 yılındakine benzer distopik bir küresel güvenlik ortamında NATO Liderler Zirvesi gerçekleştiriyor. O yıl, savaş yorgunu Avrupa ülkelerini yutmaya hazır bir Sovyetler Birliği'nin oburluğundan korkan Avrupa’nın on ülkesi, ABD ve Kanada ile müzakere ederek 4 Nisan'da Washington'da Kuzey Atlantik Paktı'nı imzalamıştı.

Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, bu transatlantik askeri yapının kurulmasındaki amaçları açıklarken “Bu anlaşmayla, saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan oluşturmayı umuyoruz. Bu kalkan, hükümetin ve toplumun asıl işi olan, tüm vatandaşlarımız için daha dolu ve daha mutlu bir yaşam sağlama işine devam etmemize olanak tanıyacak” ifadelerini kullanmıştı.

Kuruluşundan bu yana NATO'nun üye sayısı, yıllar içinde yeni üyelerin de katılımıyla 32’ye ulaştı. Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında, Batı Almanya 1955 yılında, İspanya 1982 yılında, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti 1999 yılında, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya 2004 yılında, Arnavutluk ve Hırvatistan 2009 yılında, Karadağ 2017 yılında, Kuzey Makedonya 2020 yılında, Finlandiya 2023 yılında ve İsveç 2024 yılında NATO’ya katıldı.

NATO'nun başlıca felsefesi, saldırganları caydırmak ve caydırıcılığın başarısız olması halinde müttefikleri savunmak amacıyla ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ sloganıyla kolektif savunma çerçevesinde yer alıyor. NATO'nun kurulmasını sağlayan anlaşmanın özünü oluşturan 5. Maddesi “Taraflar, Kuzey Amerika'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirilir ve eğer böyle bir saldın olursa BM Yasası'nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunulur” der.

Paktın 5. Maddesi sadece bir kez, 11 Eylül 2001’deki terör saldırıları sırasında, ABD ile dayanışma amacıyla devreye sokuldu.

NATO, Soğuk Savaş'tan sağ çıktı ve galip geldi. Rakipleri Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ise tarihe karıştı. Üç Baltık cumhuriyeti bağımsızlıklarını yeniden kazandı. Sovyet birlikleri Doğu ve Orta Avrupa'dan çekildi ve Almanya birleşti.

Rusya, NATO'nun eskiden Varşova Paktı’na taraf olan ülkeleri de bünyesine katarak genişlemesini, NATO'nun kendisini kuşatma ve zayıflatma niyetinin bir kanıtı olarak görüyor.

Soğuk Savaş'ın hemen ardından ortaya çıkan en büyük sorular yeni güvenlik ortamının nasıl şekilleneceği ve NATO'nun gerekli ve ilgili kalıp kalmayacağıyla ilgiliydi. Bunun yanında NATO, ‘seni öldürmeyen şey güçlendirir’ sözünün doğruluğunu kanıtlayarak büyük önem taşımaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ‘NATO’nun Beyin Ölümü Gerçekleşti’ açıklaması veya Donald Trump'ın ABD'yi NATO’dan çekme tehditleri gibi ittifak içinden zaman zaman gelen olumsuz sinyaller fırsata dönüştü. NATO kendini gözden geçirme ve yenileme sürecine girdi.

Ancak NATO, tarihi boyunca, her 8 ila 10 yılda bir amaçlarının ve ilkelerinin ana hatlarını belirleyen ‘stratejik konseptlerinin’ periyodik olarak gözden geçirilmesinin de yardımıyla dirençli olduğunu kanıtladı.

Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk ikisi olan 1991 ve 1999 stratejik konseptleri etnik rekabetler ve bölgesel anlaşmazlıklar, terörizm, siyasi istikrarsızlık ve kitle imha silahlarının yayılması gibi yeni riskleri ve zorlukları tanımlıyordu. Ayrıca eski düşmanlarla ortaklık ve iş birliği yoluyla güvenlik artırılmaya çalışıldı.

NATO Barış İçin Ortaklık Programı, Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi, Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İşbirliği Girişimi gibi iş birliği modelleri geliştirildi. Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 40 ortak ülke ile siyasi ve güvenlikle ilgili çeşitli konularda diyalog ve pratik iş birliği gerçekleştirildi.

Kriz yönetimi yeni dönemde kritik bir görev haline geldi. NATO Bosna Hersek, Kosova ve Kuzey Makedonya dahil olmak üzere çeşitli bölgelerde barışı destekleme operasyonları, Irak'ta yardım misyonları, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda korsanlıkla mücadele operasyonları ve Afganistan ve Libya'da güvenlik misyonları düzenledi.

Yugoslavya'nın çöküşü ve ardından Orta Avrupa'da başlayan savaş NATO için büyük bir sınavdı. Çünkü doğrudan askeri harekata girişen ve çatışmanın sona erdirilmesinde öncü bir rol oynayan NATO, daha sonra Birleşmiş Milletler’in (BM) yetkisi altında güçlerini konuşlandırarak Dayton Barış Anlaşması'nın uygulanmasına yardımcı oldu.

NATO, 11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan'daki koalisyon ülkeleriyle birlikte El Kaide'ye karşı askeri harekata katılıp Afganistan'daki Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü'nün (ISAF) bir parçası olarak orada kalmaya devam etti.

NATO'nun başlıca odak noktası, stratejik konseptte ‘müttefiklerin güvenlik, barış ve istikrarına yönelik en önemli ve acil tehdit’ olarak tanımlanan Rusya olmuştu. Ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra NATO ile Rusya arasındaki ilişkiler her zaman düşmanlık düzeyinde değildi. Başlangıçta iki taraf istikrarlı bir ilişki kurmaya çalışmış, 2002 yılında NATO-Rusya Ortak Konseyi'ni (NRC) kurmuşlardı.

Ancak o tarihten bu yana Rusya, NATO'nun kendisine yönelik niyetlerine her zaman şüpheyle yaklaşıp NATO2nun eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri de üyesi yaparak genişlemesini, Rusya'yı kuşatma ve zayıflatma niyetinin bir kanıtı olarak görmüştür.

NATO ise Rusya'nın eski Sovyet cumhuriyetleri ve Varşova Paktı’na taraf ülkelere yönelik politikalarından endişeliydi. Bu yüzden Rusya Federasyonu tarafından Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan on dört ülke için ‘yakın çevre’ kavramı kullanılıyor.

Rusya'nın 2014 yılında Kırım'ı ilhak etmesinin ardından NATO ile ilişkileri ciddi şekilde gerildi. Ardından 2022 yılının şubat ayında Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından da tamamen koptu. NATO Ukrayna'nın kendini savunmasına yardım ediyor, ancak Rus yetkililer, Rusya ve NATO'nun şu an doğrudan çatışma halinde olduğu açıklamasında bulundular. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bu desteğin arkasındaki neden hakkında yaptığı açıklamada, ‘bunun bir hayır işi olarak değil, Avrupa'nın güvenliğine yapılan bir yatırım olarak görülmesi gerektiğini’ belirtti.

NATO yetkilileri ittifakın Ukrayna'ya sadece ‘insani ve ölümcül olmayan yardım’ sağladığını, üye ülkelerin bireysel olarak silah ve mühimmat gönderdiğini ve Ukrayna güçlerini eğittiğini söylediler. Bunun Rusya'nın düşüncesini değiştirmek anlamına gelmediğini belirtmek gerekir.

“Çin NATO için doğrudan bir askeri tehdit oluşturmasa da güvenlik gelişmeleri küresel olduğu için NATO bölgeye olan ilgisini yenilemiş ve Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile ortaklıklar kurmuştur.

NATO üyesi ülkeler, Ukrayna'yı NATO'ya kabul etme konusunda anlaştılar. Ancak Ukrayna'nın üyeliğinin nasıl, ne zaman ve hatta gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkin ayrıntılar, kamuoyuna yapılan destek açıklamalarına ve Ukrayna için Üyelik Eylem Planı şartının iptali gibi eylemlere rağmen belirsizliğini halen koruyor.

Ukrayna’nın NATO’ya hemen üye olması mevcut koşullar altında 5. Maddeyi devreye sokacak ve NATO'yu savaşa sürükleyecektir. Rusya’nın saldırganlığı ve değişen güvenlik ortamı NATO'yu askeri stratejilerini ve yapılarını yeniden gözden geçirmeye itti. NATO, diğer önlemlerin yanı sıra muharebe gruplarının sayısını ve hazırlık seviyelerini arttırıp yeni güç modelleri geliştirmiştir.

NATO'nun kuzeyde Baltık Denizi'nden güneyde Karadeniz'e kadar uzanan doğu kanadındaki ileri varlığı, müdahale güçlerinin büyüklüğü üç katına çıkarılarak güçlendirildi. Bu çok uluslu güçler teknolojik olarak gelişmiş ve hazır durumdalar. Baltık ülkeleri ve Polonya'ya çok uluslu muharebe grupları konuşlandırılırken Orta ve Doğu Avrupa'daki Müttefik topraklarında ilave muharebe grupları kuruldu.

Konvansiyonel gücünün yanı sıra nükleer bir ittifak olmaya devam eden NATO’daki nükleer silahlar ‘müttefiklerin güvenliğinin nihai ve en yüksek garantisini’ oluşturuyor. Bu da ihtiyaç duyulması halinde kullanılabilir oldukları anlamına geliyor.

Tüm bu konular oldukça tartışmalı. 32 ülkeli bir yapıda ortak kararlar almak oldukça güç. Yapıdaki her ülke eşit söz hakkına sahip ve kararların alınabilmesi için oybirliği gerekiyor. Her ülkenin ulusal politikaları, Ukrayna’daki savaş ve Çin ile ilişkiler gibi hassas konular da dahil olmak üzere çeşitli konularda bazen farklılık gösteriyor ve bu farklılıklar zaman zaman oldukça keskinleşebiliyor.

Türkiye ile Yunanistan ya da Kuzey Makedonya ile Yunanistan arasında olduğu gibi bazı NATO üyeleri arasında uzun süredir devam eden rekabet ve anlaşmazlıklar da işleri zorlaştırıyor. Finlandiya ve İsveç'in siyasi ve askeri açıdan önemli olan üyelik başvuruları Türkiye ve Macaristan tarafından engellendi. Bu sorunların üstesinden gelmek ve iki Baltık ülkesinin üyeliğine izin vermek için aylarca müzakereler yapıldı.

NATO'ya göre tüm bu durumlarda olduğu gibi, üye ülkeler her zaman anlaşmazlıkları uzlaştırmayı ve ilerleyebilmeyi başardı. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın sorumluluk paylaşımı konusundaki şikâyet ve tehditleri NATO'yu savunma harcamalarını ele almak için yeni yollar aramaya itti. O tarihten bu yana her üye gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) en az yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayırmayı kabul etti, ancak bugüne kadar sadece 23 ülke bu taahhüdü yerine getirdi.

Kararın alındığı 2014 yılında sadece üç müttefikin savunma harcamalarında GSYİH'nin yüzde 2'si bariyerini aşabildiğinden bu oldukça önemli bir başarı.

Ukrayna'daki savaş mali kaynaklar üzerinde yeni baskılar yarattı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg başlangıçta Ukrayna'ya beş yıl boyunca yardım etmek için 100 milyar dolarlık bir fon önerdi. Ancak müttefikler arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı. Stoltenberg bunun yerine Kiev'e yardım için yılda en az 43 milyar dolar harcanmasını önerdi. Bu konu Washington’da yapılması planlanan bir sonraki NATO zirvesinde tartışılacak ve karara bağlanacak.

NATO’nun güvenliğe bakışı geleneksel sorumluluk alanının ötesine doğru genişledikçe, Çin Halk Cumhuriyeti önemli bir endişe kaynağı olarak ortaya çıktı. NATO, Çin'in hırslarının ve iddialı tutumlarının uluslararası kurallara dayalı düzene ve ittifakın güvenliğiyle ilgili alanlara sistemik zorluklar getirdiğini açıklamaktan geri durmadı.

NATO’nun 2023 yılındaki Vilnius Zirvesi’den sonra yayınlanan nihai bildiride, Çin'in siber ve dezenformasyon alanındaki eylemleriyle ve hayati önem taşıyan sanayi sektörlerini ve tedarik zincirlerini kontrol etme girişimleriyle ilgili başka türden endişelerin altını çizildi. Çin ve Rusya arasındaki derinleşen ve Çin'in Rusya'nın savaş çabalarına yardım etmesinin yanında Batı tarafından uygulanan yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olmasını öngören stratejik ortaklık, NATO üyeleri için başlıca bir endişe kaynağı oldu. NATO üyeleri, Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi dünyadaki otoriter ülkeler arasındaki yakınlaşmayı yakından izliyorlar.

Çin NATO için doğrudan bir askeri tehdit oluşturmuyor, ancak güvenlik gelişmeleri küresel çapta olduğundan ve özellikle Hint-Pasifik bölgesinde ve Avrupa-Atlantik güvenliğini doğrudan etkileyebileceğinden NATO Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore ile yeni ortaklıklar kurarak bölgeye yeniden odaklandı.

Bu ülkeler artık Madrid ve Vilnius'taki son zirveler de dahil olmak üzere çeşitli NATO toplantılarına düzenli olarak katılıyor. NATO, özellikle siber savunma ve hibrid tehditlerle mücadele alanlarında bu ülkelerle iş birliğini genişletti.

“Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin Ukrayna’daki savaşa müdahalesini en aza indirebileceğinden ve Rusya ile uzlaşı arayışına girebileceğinden korkuluyor.

Bu günlerde Washington'da yapılan zirvede üye ülkeler, NATO'nun küresel barış ve güvenliğin korunmasında oynadığı merkezi rolü bir kez daha teyit ederken ittifakın dayanışmasını ve kararlılığını da vurgulayacaklar. Zirve görüşmeleri öncelikle Ukrayna'daki savaşa, özellikle de Ukrayna'ya yapılacak askeri yardıma ve Ukrayna’nın NATO'ya üyeliğine değinecek. Askeri yardım alanında yeni adımlar atılabilecek olsa da Ukrayna'nın üyeliği konusunda önemli bir ilerleme kaydedilmesi beklenmiyor.

Washington’daki zirvede ele alınacak başlıca konular arasında adil finansman ve yük paylaşımı, Çin ile onu daha fazla tecrit etmeden kontrol altında tutacak şekilde ilgilenme, terörizme ve kitle imha silahlarına sahip düşmanlara karşı sürekli teyakkuz halinde olma, enerji güvenliğini sağlama ve çıkarlarını savunmanın yanı sıra hibrit tehditlere karşı alınacak önlemler yer alıyor.

Ayrıca NATO'nun Ortadoğu, Afrika ve Karadeniz'deki angajmanı da ele alınacak. Washington'daki zirve, NATO’nun önümüzdeki ekim ayında resmen göreve başlaması beklenen yeni genel sekreteri, eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte için de bir ilk olacak.

Washington'daki zirve, ABD’de önümüzdeki kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine birkaç ay kala yapılıyor. ABD, NATO içinde öncü ülke olduğundan, yeni seçilecek başkanın politikaları onun açısından her zaman büyük önem taşıyor. Ancak bu durum özellikle adaylardan birinin NATO ve çeşitli uluslararası siyasi meseleler hakkında alışılmadık fikirlere sahip olduğu durumlarda geçerli oluyor.

Demokrat Parti'nin adayı Başkan Joe Biden NATO'ya inanıyor ve onu güçlendirmeyi hedefliyor. Rakibi Donald Trump ise NATO ve ABD için farklı bir rol öngörüyor. Avrupalıları kendi güvenlikleri için ABD'ye bel bağlamayı bırakıp kendi sorumluluklarını üstlenmeye çağıran Trump, ABD'nin müdahalesini ve mali katkısını en aza indirip Avrupalıları mümkün olduğunca fazla yükü omuzlamaya zorlamak istiyor.

Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin Ukrayna’daki savaşa müdahalesini en aza indirebileceğinden ve Rusya ile uzlaşı arayışına girebileceğinden korkuluyor.

Ancak NATO, şartlar ne olursa olsun misyonu gereği, üyeleri arasında ortak bir zemin bulmaya çalışarak çok katmanlı tehditlerle ve zorluklarla yüzleşmeye devam edecektir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Kremlin: ABD, Ukrayna ile mutabık kalınan planın kriterlerini Moskova’ya iletti

24 Kasım 2025'te Moskova'daki Kremlin'deki Spasskaya Kulesi ve Kızıl Meydan'daki Aziz Vasil Katedrali (EPA)
24 Kasım 2025'te Moskova'daki Kremlin'deki Spasskaya Kulesi ve Kızıl Meydan'daki Aziz Vasil Katedrali (EPA)
TT

Kremlin: ABD, Ukrayna ile mutabık kalınan planın kriterlerini Moskova’ya iletti

24 Kasım 2025'te Moskova'daki Kremlin'deki Spasskaya Kulesi ve Kızıl Meydan'daki Aziz Vasil Katedrali (EPA)
24 Kasım 2025'te Moskova'daki Kremlin'deki Spasskaya Kulesi ve Kızıl Meydan'daki Aziz Vasil Katedrali (EPA)

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ABD’nin Cenevre’de Ukrayna ile üzerinde anlaşılan planın kriterlerini Rusya’ya teslim ettiğini açıkladı. Peskov, bu kriterlerin gelecek hafta Rus yetkililer tarafından değerlendirileceğini belirterek, Moskova’nın Ukrayna çözüm sürecine ilişkin görüşmeleri kamuoyu önünde yürütme niyetinde olmadığını söyledi.

Rusya’nın resmî kanalı RT’ye konuşan Peskov, ABD’nin özel elçisi Steve Whitkoff’un Rusya’yı ne zaman ziyaret edeceğine dair bilginin “uygun zamanda” açıklanacağını ifade etti ancak ayrıntıya girmedi.

ABD’li ve Ukraynalı müzakereciler geçtiğimiz pazar günü Cenevre’de, Washington’ın desteklediği yeni barış planı üzerine görüşmeler gerçekleştirmişti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy de salı günü, plan metninin Cenevre’de ABD ile birlikte hazırlandığını ve müzakere ekibiyle üzerinde çalıştığını belirtmişti.

Rusya’nın TASS haber ajansı çarşamba günü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in önümüzdeki hafta Whitkoff ile görüşeceğini bildirdi. ABD Başkanı Donald Trump ise salı günü yaptığı açıklamada, özel elçisini Moskova’ya göndererek barış planı üzerinde son düzenlemeleri yapma umudu taşıdığını söylemişti.

Putin, dün yaptığı açıklamada, Ukrayna konusunda ortada resmî bir barış anlaşması taslağının bulunmadığını, sadece tartışılmak üzere sunulmuş bir dizi başlık olduğunu ifade etti. Ancak Rusya’nın ABD’nin ilk taslak niteliğindeki planını incelediğini belirten Putin, bu planın “ileride yapılacak anlaşmalar için bir temel oluşturabileceğini” söyledi.


Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu, Zelenskiy’nin özel kalem müdürünün konutunu bastı

Cumhurbaşkanlığı danışmanı Andrei Yermak (Reuters)
Cumhurbaşkanlığı danışmanı Andrei Yermak (Reuters)
TT

Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu, Zelenskiy’nin özel kalem müdürünün konutunu bastı

Cumhurbaşkanlığı danışmanı Andrei Yermak (Reuters)
Cumhurbaşkanlığı danışmanı Andrei Yermak (Reuters)

Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU), Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin özel kalem müdürü Andriy Yermak’ın konutunda arama gerçekleştirdiğini açıkladı.

Kuruma göre, cuma günü yapılan bu baskın devam eden bir soruşturmayla bağlantılı. Zelenskiy yönetimi son aylarda ciddi yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya kalmıştı.

Andriy Yermak, soruşturmayı yürüten müfettişlerle tam iş birliği içinde olduğunu söyleyerek, aramanın kendi dairesinde gerçekleştirildiğini ifade etti.

Yermak, Telegram hesabından yaptığı paylaşımda, “Müfettişlerin önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Ben de kendileriyle tam iş birliği içindeyim” dedi


Muhammedi, İranlı yetkililerin kendisine ülkeyi terk etme konusunda "kalıcı yasak" getirdiğini söyledi

Nergis Muhammedi (Reuters)
Nergis Muhammedi (Reuters)
TT

Muhammedi, İranlı yetkililerin kendisine ülkeyi terk etme konusunda "kalıcı yasak" getirdiğini söyledi

Nergis Muhammedi (Reuters)
Nergis Muhammedi (Reuters)

İnsan hakları aktivisti ve Nobel Barış Ödülü sahibi Nergis Muhammedi, ikiz oğullarına gönderdiği doğum günü mesajında, dün İranlı yetkililerin kendisine ülkeyi terk etmesini kalıcı olarak yasakladığını duyurdu.

53 yaşındaki Muhammedi, geçen aralık ayında sınırlı sağlık izniyle serbest bırakılmadan önce üç yıldan fazla hapis yattı. Hukuk ekibi, Muhammedi'nin her an tekrar tutuklanıp cezaevine geri dönebileceği ve ülkeden ayrılamayacağı konusunda uyardı.

İkiz oğulları Kiana ve Ali Rahmani'ye 19. doğum günlerinde yazdığı mektupta, "Size gelebilmek için pasaport başvurusunda bulundum" diye yazmıştı. Ancak, on yıldan uzun süredir görmediği oğullarına yazdığı mektupta, "İslam Cumhuriyeti iki tür seyahat yasağı çıkardı ve uyguladı; bunlardan biri kalıcı seyahat yasağı" diye ilave etti.

Kiana ve Ali, hapiste uzun süre kalmış, tanınmış bir İranlı aktivist olan babaları Taghi Rahmani ile birlikte Paris'te yaşıyor.

Muhammedi, İslam Cumhuriyeti'nde insan hakları mücadelesi nedeniyle 2023 Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Ayrıca, genç kadın Mahsa Amini'nin ahlak polisi gözetiminde iken hayatını kaybetmesinin ardından patlak veren protestoları da güçlü bir şekilde destekledi.

Mektubunda, "İran yetkilileri belgelerimize 'kalıcı' damgasını vururken, kendileri her gün İran halkının eliyle gelecek kaçınılmaz çöküş korkusuyla yaşıyorlar" ifadelerini kullandı. Muhammedi'ye yönelik yasağın ne zaman ve hangi koşullar altında uygulandığı henüz netlik kazanmadı.

İki oğlu 2023'te Oslo'da onun adına Nobel Barış Ödülü'nü kabul etti ve çocuklarını 11 yıldır görmedi. En son Kasım 2021'de tutuklanan Muhammedi, son on yılın çoğunu parmaklıklar ardında geçirdi. Ancak serbest bırakıldıktan sonra da yetkililere meydan okumaya devam etti ve uluslararası etkinliklerde zorunlu başörtüsü takmayı reddetti.