Hindistan'da giderek derinleşen dini kutuplaşma endişeleri körükledi

Müslümanlar Bharatiya Janata Partisi'ne karşı oy kullandıkları için cezalandırılıyor

Hassan’da BJP bayrakları sallayan iki Hint, Ocak 2023 (Shutterstock)
Hassan’da BJP bayrakları sallayan iki Hint, Ocak 2023 (Shutterstock)
TT

Hindistan'da giderek derinleşen dini kutuplaşma endişeleri körükledi

Hassan’da BJP bayrakları sallayan iki Hint, Ocak 2023 (Shutterstock)
Hassan’da BJP bayrakları sallayan iki Hint, Ocak 2023 (Shutterstock)

Şakir Hüseyin

Hindistan, geçtiğimiz haziran ayında yapılan genel seçimlerinde iktidardaki Bharatiya Janata Partisi'nin (BJP) mecliste çoğunluğu elde edememesinin ardından dini bir toplumsal çatışma yaratmayı amaçlayan bazı olaylara tanık oldu.

Başlıca eyaletlerdeki yasama meclisi seçimleri yaklaşırken, sivil toplum grupları ve Müslüman liderler BJP'yi ‘yükselişe geçen muhalefet partileri karşısında İslamofobi yoluyla yeniden güç kazanmaya çalışmakla’ suçluyor.

BJP yönetimindeki Uttar Pradeş eyaletindeki Muzaffarnagar bölgesi polisi kısa bir süre önce, ‘Kanwar Yatra’ adıyla bilinen ve Hindu hacıların Ganj Nehri'nden taslarla su toplamak için Uttarancal ve Uttar Pradeş gibi eyaletlerde uzun mesafeler yürüdükleri Hindu hac sezonunda, Hinduların Müslümanlar tarafından hazırlanan, sunulan veya satılan yiyecekleri yememesi gerektiği inancından ötürü restoranlardan sahiplerinin ve çalışanlarının isimlerini göstermelerini isteyen bir yönerge yayınladı.

Ancak yönergeye itiraz edenler, bu adımın Müslümanlara ait işletmelerin ve yol kenarlarındaki küçük tezgahlarda satış yapan Müslümanların boykot edilmesine yol açacağını ve 1,4 milyar nüfuslu ülkede toplumsal bölünmeyi derinleştireceği uyarısında bulundular.

Eski milletvekili ve Sivil Haklar için Hindistan Müslümanları (Indian Muslims for Civil Rights/IMCR) Grubu Başkanı Muhammed Edib’e göre hem Muzaffarnagar polisi hem de Uttar Pradeş eyalet yönetimi, bu önlemleri Almanya'da Nazi döneminde yaşananlara benzeterek eleştiren insanlara rağmen karara uygulamakta kararlı görünüyor.

Bazıları, bu hamleyi Güney Afrika’nın apartheid politikalarına benzetti. Hindu bir restoran sahibi sosyal medyada paylaştığı bir videoda, yönetimin kendisini tüm Müslüman çalışanlarını kovmaya zorladığını söyledi.

Müslümanlar seçim kampanyası sırasında BJP'nin dini kutuplaştırma girişimlerine kanmamış ve akıllıca davranarak muhalefet ittifakına oy verdi. Bu da BJP'nin seçimlerde darbe almasına neden oldu.

Edib, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

BJP, şimdi intikam almak için bir fırsat buldu. Hintçe ‘sabka saath, sabka vikas’ şeklindeki ‘hep birlikte, herkes için kalkınma’ sloganı, saçma ve boş laf anlamına gelen ‘bakwas'tan ibaret ve sadece eski zulümlerin devam ettiğine tanık oluyoruz.

Muzaffarnagar bölgesi, 2013 yılında, BJP'nin Uttar Pradeş de dahil olmak üzere Hindistan'ın kalbinin attığı bölgelerde aldığı güçlü destek sayesinde zaferle çıktığı 2014 yılındaki genel seçimlere sadece birkaç kala korkunç dini şiddet olaylarına sahne olmuştu.

Hindistan Ulusal Kongre Partisi (INC) öncülüğünde kurulan ve çok sayıda muhalefet partisini içeren Hindistan Ulusal Kalkınma Kapsamlı İttifakı (INDIA), bu yılki seçimlerde BJP'nin güçlü bir zafer kazanacağına dair seçim öncesi tahminlerine meydan okudu.

Müslümanlar seçim kampanyası sırasında BJP'nin dini kutuplaştırma girişimlerine kanmamış ve akıllıca davranarak muhalefet ittifakına oy verdi.

Gençler arasındaki yaygın işsizlik, tarım sektöründeki sıkıntılar, (Hint kastlarından biri olan) Dalitler arasında BJP'nin Hindutva (Hindu milliyetçiliği) projesi doğrultusunda Hindistan anayasasını değiştirmek üzere olduğuna dair korkular ve BJP hükümetinin iki dönemi boyunca yerine getirilmeyen seçim vaatlerine duyulan öfke INDIA’nın işini kolaylaştırdı.

Dalitlerin, Hindistan'ın kültürel kimliğini Hinduizm üzerinden tanımlayan ve Hindistan'ı açıkça Hindu bir ulus-devlet haline getirmek isteyen aşırı sağcı etno-milliyetçi bir siyasi ideoloji olan Hindutva’ya karşı mesafeli olmaları şaşırtıcı değil. Dalitler yani ‘dokunulmazlar’ kısa bir süre öncesine kadar Hindistan’ın kast hiyerarşisinin en alt tabakasında yer alıyordu. Muzaffarnagar’da alınan kararlar Dalit satıcılara da zarar verecek. Çünkü üst kastlar Dalitlerin sundukları yiyecek ve içecekleri tüketmekte istekli olmayacaklar.

Hindistan yargısının konuya müdahil olması yönünde çağrılar yapıldı. Hindistan Yüksek Mahkemesi, 22 Temmuz'da, Uttar Pradeş’te yayınlanan yönergenin uygulanmasını durduran ve işletme sahiplerinin restoranlarında servis edilen yiyecek türlerini sergilemelerine izin veren bir karar çıkardı.

Meclisteki bütçe oturumuna katılan birçok milletvekili söz konusu yönergeyi eleştirdi. Onlardan biri olan muhalefetteki Samajwadi Partisi’nden Milletvekili Dimple Yadav, hükümetin başarısızlıklarını gizlemeye çalıştığını söyledi. Yadav, “Bu insanlar işsizlik, yoksulluk, fahiş fiyatlar ve ülkenin altyapısını nasıl geliştirebileceğimiz hakkında konuşsalardı daha iyi olurdu” eleştirisinde bulundu.

Hindistan'da farklı partilerden siyasetçilerin popülerlik kazanmak için provokatif konuları kullanması ne alışılagelmişin dışında ne de yeni bir durum olsa da yaklaşan yerel düzeydeki yasama meclisi seçimlerinde özellikle BJP için riskler oldukça yüksek.

Müslümanların BJP’ye karşı oy kullandıkları ve bu yüzden onlara bir ders verilmesi gerektiği yönündeki anlatıyı yorumlayan Sivil Hakları Koruma Derneği (Association for Protection of Civil Rights/APCR) Genel Sekreteri Nedim Han, ‘dini şiddet olaylarında, hukuksuz infazlarda ve Müslümanların evlerinin yıkılmasında endişe verici bir artış olduğuna’ dikkati çekti.

Bu tür olaylar Madhya Pradeş, Racastan, Uttar Pradeş, Orissa ve Gücerat gibi BJP yönetimindeki eyaletlerin yanı sıra Himaçel Pradeş, Carkhand ve Telangana gibi muhalefetin yönetimindeki eyaletlerde de yaşandı.

Nedim Han, geçtiğimiz günlerde inanç temelli bir sosyal örgüt olan Cemaat-i İslami Hind (Jamaat-e-Islami Hind/JIH) tarafından düzenlenen bir basın toplantısında “Bu olayların yüzde doksanı siyasi motivasyonlu” ifadelerini kullandı. APCR tarafından haziran ayında yayınlanan bir raporda da çeşitli şiddet ve İslamofobi vakalarına dikkat çekildi. 

Hindistan’da bazı Hinduların kutsal saydığı ineklerle ilgili politikalar çoğu zaman birçok suçun örtbas edilmesine imkan sağlıyor. Örneğin Madhya Pradeş eyaletinin Mandela bölgesindeki yetkililer, buzdolaplarından ‘sığır eti’ çıktığı iddiaları üzerine çok sayıda Müslümanın evini yıkmıştı.

Bir başka örnekte Delhi'nin Sangam Vihar bölgesinde yaşayan Müslümanlar, bir tapınağın önünde bir ineğin kalıntılarının bulunmasının ardından nefret söylemlerinin bölgede gerginliği tetiklediği iddiasıyla polise şikâyette bulundu.

Uttar Pradeş eyaletinin Aligarh şehrinde Müslüman bir gencin öfkeli bir kalabalık tarafından dövülerek öldürülmesi toplumsal gerginliğe yol açtı. Çatisgar eyaletinin Raipur şehrinde sığır taşımacılığı nedeniyle yaşanan şiddet olaylarında üç Müslüman genç öldürülürken, Güney Telangana eyaletinin Medak şehrinde de inek taşımacılığı nedeniyle çıkan tartışmada bir grubun Müslümanlara ait dini eğitim verilen bir okula saldırması sonucu çok sayıda kişi yaralandı.

Ülkenin doğusundaki Orissa eyaletinde öfkeli kalabalıklar polis eşliğinde Müslümanların evlerine girerek buzdolaplarında et aradı. Himaçel Pradeş eyaletinde yüzlerce Hindu radikal Müslümanlara ait dükkanları yağmaladı. Uttar Pradeş'in yönetim şehri Lucknow'da yerel yetkililer, Müslümanların çoğunlukta olduğu Akbarnagar bölgesinde devlet arazisi üzerine inşa edildiği gerekçesiyle çok sayıda evi yıktı.

Bazı Hinduların kutsal saydığı ineklerle ilgili politikalar çoğu zaman birçok suçun örtbas edilmesine imkan sağlıyor.

Şarku’l Avsat’ın Hindistan basınından aktardığı haberlere göre bin 169’u konut olmak üzere bin 800 yapı yıkılarak binlerce insan barınaksız ve geçim kaynaklarından yoksun bırakıldı. Bölge sakinleri, onlarca yıldır orada yaşadıklarını ve buldozerlerin yaşadıkları mahalleyi yerle bir ederken gerekli prosedürlerin takip edilmediğini belirttiler.

Frontline dergisi tarafından bu ay yayınlanan bir makaleye göre Hindistan'da iki yıl içinde 150 bin ev yıkıldı. Çoğunluğu Müslüman ve nüfusun marjinal kesimlerinden oluşan 738 bin kişi yerinden edildi.

Öte yandan JIH, Hindistan yargısını dini şiddet olaylarının tekrarlanmasına ve yerel makamların çeşitli bahanelerle Müslümanların evlerini yıkmasıyla ortaya çıkan yeni modele karşı ciddi adımlar atmaya çağırdı.

JIH ayrıca ana muhalefetteki INDIA’ya da bu konuları meclisin gündemine taşıyarak etkin bir muhalefet rolü oynaması çağrısında bulundu.



İran, ABD ve Gazze Savaşı

İsrail'in Gazze şehrinin eteklerine düzenlediği hava saldırısının ardında bıraktığı enkaz (AFP)
İsrail'in Gazze şehrinin eteklerine düzenlediği hava saldırısının ardında bıraktığı enkaz (AFP)
TT

İran, ABD ve Gazze Savaşı

İsrail'in Gazze şehrinin eteklerine düzenlediği hava saldırısının ardında bıraktığı enkaz (AFP)
İsrail'in Gazze şehrinin eteklerine düzenlediği hava saldırısının ardında bıraktığı enkaz (AFP)

Refik Huri

İran İslami Şura Meclisi’nin yeni cumhurbaşkanının yeni kabinesinin tüm üyelerini onaylamakta acele etmesi alışıldık bir durum değil. Hiçbir şey aşırı muhafazakar kökten dinciler tarafından kontrol edilen bir parlamentoda reformcu veya ılımlı bir cumhurbaşkanı tarafından oluşturulan bir hükümetin onaylanmasından daha zor olamaz. Ancak reformcu Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın hükümeti bu “mucizeyi” yaşadı ve bu bir tesadüf değildi. Zira İran’da her şey Dini Lider Ali Hamaney'in evinden gelen bir karar veya işaret ile gerçekleşir. Dini Lider istemese, önde gelen ılımlı ve reformcu isimlerin, hatta Laricani gibi güçlü bir muhafazakar figürün adaylığını reddeden Anayasa Koruma Konseyi'nin eleğinden Pezeşkiyan’ın da geçemeyeceğini herkes biliyor. Pezeşkiyan’ın aday olmasına izin verilmesinin ve daha sonra Hamaney'e yakın olan muhafazakar Said Celili ile yarışta başarılı olmasının sırrının, İran'ın son derece gergin bir ortamda kendisine bir “alan” açmaya gereksinim duyması olduğu da biliniyor.

Dini Lider, ekonomik durumun “temel zayıf nokta” olduğunu kabul etti ve ABD'nin Tahran'a yönelik yaptırımları kaldırılmadan ekonomik bir atılım gerçekleştirilemez. ABD’nin Donald Trump'ın başkanlığı sırasında çekildiği nükleer anlaşmaya geri dönülmeden de yaptırımlar kaldırılamaz. Ne var ki Trump'ın 5 Kasım seçimlerinde Beyaz Saray'a dönmesi durumunda anlaşmaya geri dönülemez. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Direktörü Rafael Grossi’nin dediği gibi, anlaşmadaki bazı noktalar “güncellenip” anlaşmanın dışında yeni gelişen noktalara değinilmeden, Başkan Joe Biden yönetimde iken de anlaşmaya geri dönülemez. Peki ne olacak?

Pezeşkiyan'ın her zamanki gibi sadece savunma, dışişleri, istihbarat ve adalet bakanlıkları adayları hakkında değil, hükümetinin tüm üyeleri hakkında istişarede bulunduğu Hamaney, hükümeti kabulü sırasında anlamlı sinyaller verdi. “Gerektiğinde, faydalı olduğunda, ona güvenmeden düşmanla görüşmenin önünde hiçbir kısıtlama, engel yoktur” dedi. Nükleer dosyanın da görüşme masasında olduğunu ima etti. Kabul sırasında  hazır bulunanlar arasında mevcut Cumhurbaşkanı’nın yardımcısı ve eski cumhurbaşkanı Hasan Ruhani döneminde dışişleri bakanı olan ve yıllar önce nükleer anlaşma müzakerelerine liderlik eden Muhammed Cevad Zarif de vardı. Zarif, başta Pezeşkiyan'ın seçmenlerini temsil etmeyen bir hükümetin kurulmasını protesto etmek için istifa etmiş ama daha sonra istifasını geri çekmişti. Yine kendisi, arşivlenmek için kaydedilen bir röportajında Devrim Muhafızları'nın, saha diplomasinin hizmetinde olması gerekirken diplomasinin sahanın hizmetinde olmasını isteyen uygulamalarını da protesto etmişti.

Müzakereler sırasında Zarif'in yardımcısı olan yeni Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, hükümetin politikasını “her iki tarafın kendi çıkarları konusunda anlaşması” çerçevesinde ABD ile “çatışmayı yönetme” olarak tanımlamakta gecikmedi. Diğer bir deyişle İran müzakereye hazır ama soru şu; ABD hazır mı?

Başkan Joe Biden'ın görev süresi boyunca Washington hazırdı ancak Tahran pratikte hazır değildi. Bugün, ABD başkanlık seçimlerine haftalar kala zaman dar ve Biden, oylar üzerindeki etkisini kimsenin bilmediği bir anlaşmaya varamaz. Trump’ın Beyaz Saray'a dönmesi halinde çekildiği anlaşmaya dönmesi olası değil. Biden'ın yardımcısı Kamala Harris'in de acelesi yok çünkü seçimlerdeki olası başarısından sonraki aylar boyunca bir yönetim kurması ve politikalarını düzenlemesi gerekiyor. Ayrıca Tahran, geçmişte müzakerelerin nükleer meseleyle sınırlandırılmasında ısrar ederken, şimdi Gazze savaşı sonrası aşama ile ilgili bahisleri sebebiyle eski nükleer anlaşmadan daha geniş bir anlaşmaya varmayı hedefliyor.

Direniş eksenine liderlik eden ve Gazze savaşında Hamas hareketine “destek” savaşını arenalar birliği üzerinden yöneten İran, Gazze savaşı sonrasında ve Gazze savaşı nedeniyle bölgede yaşanan jeopolitik ve stratejik değişikliklerden bahsediyor. Vekaleten de olsa savaştaki rolünün, kendisine Batı Asya’nın geleceği, Tahran'ın bölgesel rolü ve uluslararası meşruiyetinin tanınması konusunda ABD ile “eşit şartlarda” müzakere yapma fırsatı sağladığına inanıyor.

Ancak Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek Gazze savaşından çok daha geniş kapsamlı bir savaşı gerektirdiğinden bu garanti değil. Dahası İran'ın son savaştaki rolü, önemine rağmen ona ABD'nin kabulüyle yegane bölgesel rol sahibi olma fırsatı vermiyor. Hem de Rusya'nın İran'ın, Türkiye'nin ve İsrail'in rolünün arttırılmasına karşı olmadığını, dahası bir Arap rolünün olmadığını, Çin'in rolünün de Bir Kuşak ve Bir Yol projesiyle sınırlı olduğunu varsaysak bile.

Abbas Arakçi'nin dediği gibi “direniş ekseninin İran'ın gücünün en önemli bileşeni olduğu” doğru. Ancak bu gücün Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'da ülkelerinin Arap meşruiyeti pahasına kurulmuş silahlı ideolojik örgütlere dayandığı, bunların da İsrail ile karşılıklı bombardımanda bulundukları, Filistin sorunu kartının yalnızca Tahran'ın elinde olduğunu telkin ettikleri de bir gerçek. Ancak bu, İran rejimini savunma ve İran’ın bölgesel projesi için çalışma yolundaki bir hedeften başka bir şey değil.

İran'ın uzun vadede akıllıca çalıştığını herkes biliyor, zira o Gazze savaşı sırasında bölgeye yapılan Amerikan askeri yığınağının ve direniş ekseninin rolünün ardından vurguladığı gibi, “Büyük Şeytan” olarak adlandırdığı ABD ile askeri bir çatışma istemiyor. Filistin’i kurtarma sloganını yükseltmenin faydaları bir yana, Filistin'i denizden nehre özgürleştirmenin, ABD ve Avrupa ile çatışma, Rusya ve Çin ile anlaşmazlık anlamına geldiğini de biliyor. Ancak İsrail ile yaşanan çatışmada İran faktörünün olumlu olduğu kadar olumsuz bir tarafı da var. O da bu faktörün, hükümet ve Knesset'teki aşırılık yanlıları tarafından, herhangi bir Filistin devletinin İran'ın üssü olacağı bahanesiyle “iki devletli çözümü” reddetmek için ek bir bahane olarak kullanılması.

Buradaki ironi, İran'ın bölgede önemli bir rol üstlenme hırsına, rejimi devirme girişimlerine yönelik endişelerinin eşlik etmesidir. Rejim karşıtlarının aradığı şeyse onun zayıf noktasıdır; bu nokta merkezde mi, çevrede mi, Tahran’da mı yoksa “cumhuriyetin gücünün en önemli bileşeni” milis kollarında mı? Bu, tehlikeli olduğu kadar uzun bir oyun.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.