İsmail Heniyye suikastı ve İsrail'in İran’a uzayan kolu

Önce kim diğerini ortadan kaldıracak?

İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Tahran'da İsmail Heniyye ve Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ile görüşmesinden, 30 Temmuz 2024 (WANA - Reuters)
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Tahran'da İsmail Heniyye ve Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ile görüşmesinden, 30 Temmuz 2024 (WANA - Reuters)
TT

İsmail Heniyye suikastı ve İsrail'in İran’a uzayan kolu

İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Tahran'da İsmail Heniyye ve Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ile görüşmesinden, 30 Temmuz 2024 (WANA - Reuters)
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Tahran'da İsmail Heniyye ve Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ile görüşmesinden, 30 Temmuz 2024 (WANA - Reuters)

Ahmed Mahir

Hem bölge ülkelerinin hem de bölge dışı ülkelerin başkentlerindeki tüm o zahmetli çok taraflı görüşmelere ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için İsrail ile Hamas Hareketi arasında bir uzlaşıya varılması amacıyla sarf edilen çabalara rağmen iki taraf da son on aydır tek bir noktaya; önce kimin diğerini siyasi ya da askeri olarak ortadan kaldıracağına odaklanmış durumda.

İsrail, 7 Ekim saldırısının ardından Gazze Şeridi’nde havadan, karadan ve denizden yıkıcı bir savaş başlatırken, Filistinli liderleri hedef alan tartışmalı suikast politikasını da sürdürdü. İsrail birkaç istisna dışında onlarca yıldır sürdürdüğü muğlaklık ve sessiz kalma politikasının tipik bir örneği olarak Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin İran'ın başkenti Tahran'da öldürülmesinin sorumluluğunu henüz üstlenmedi.

Buna karşın Hamas Hareketi, Heniyye'nin İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katıldıktan sonra ‘Tahran’da kaldığı konuta düzenlenen Siyonist saldırı sonucu öldürüldüğünü’ açıkladı.

xcsvdfbg
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in Tahran'da İsmail Heniyye ve Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ile görüşmesinden, 30 Temmuz 2024 (WANA - Reuters)

İsmail Heniyye, İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın Tahran'daki Şura Meclisi’nde düzenlenen yemin törenine katılmıştı, 30 Temmuz 2024 (Reuters)

İsmail Heniyye'nin öldürülmesi, son on aydır Gazze'de tek bir zafer fotoğrafı arayan ancak bunu elde edemeyen Netanyahu'ya siyasi bir destek sağlayacak gibi görünüyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana yaptığı birçok açıklama ve konuşmada, İsrail'in Hamas liderlerine nerede olurlarsa olsunlar suikast düzenleyeceğini vurguladı ve hatta kasım ayında İsrail İstihbarat Teşkilatı Mossad'a bu liderleri takip etme talimatı verdiğini açıkça ifade etti. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığı analize göre Heniyye'ye düzenlenen suikastın ve Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür’ün öldürülmesinin ardında çok açık bir mesaj vardı. O da ‘İsrail'in Hamas ve Hizbullah liderlerine hem kendi topraklarında hem de başlıca destekçileri olan İran'ın kalbinde ulaşabildiği’ mesajıydı.

İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli, X platformundan yaptığı İsrail’in resmi makamlarının Heniyye’nin öldürülmesine dair görüşünü ortaya koyan paylaşımında suikasttan duyduğu memnuniyeti gizlemedi. Chikli, Heniyye'nin suikasttan önce İran Şura Meclisi’nde İranlı milletvekilleri arkasında Farsça olarak ‘İsrail'e ölüm’ sloganları atarken çekilmiş bir videosunu paylaşarak "Ne dilediğine dikkat et" ifadesini kullandı.

Hamas'ın üst düzey yetkililerinden Musa Ebu Merzuk, suikasttan kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada, Heniyye’nin İran’da uğradığı suikastı‘cezasız kalmayacak korkakça bir eylem’ olarak niteledi.

Öte yandan Filistinli liderlere yönelik suikastların ardından sıklıkla yaşandığı üzere, Heniyye'nin öldürüldüğü haberinden birkaç saat sonra İsrail işgal altındaki Batı Şeria'da 50'li yaşlarında İsrailli bir adam bıçaklı saldırıya uğradı.

Geçtiğimiz mayıs ayında özellikle Beyrut ve Tunus'ta Filistinli liderlerin ‘hedef alınarak öldürülmesi’ politikasının mimarı ve İsrail'in en çok madalya alan generali olan eski İsrail Başbakanı Ehud Barak ile yaptığım röportajda bana hiç tereddüt etmeden bu operasyonları bizzat planladığı ve yürüttüğü için ‘hiçbir pişmanlık duymadığını’ söylemişti.

Ehud Barak bu politikayı gerekçelendirirken şu ifadeleri kullandı:

Özellikle devletler arasında ya da bir devlet ile terörizme başvuran ulusal bir hareket arasındaki çatışmalarda zor kararlar alınmalı.

Barak, bunun 1972 yılında Münih’te İsrailli atletleri hedef alan saldırı gibi bir başka trajediyi önleme çabalarının bir parçası olduğunu da sözlerine ekledi.

Eski İsrail Başbakanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Siyasi olarak (bunun büyük bir stratejik hata olabileceği şeklindeki) gözleminizde haklısınız, ancak pişman değilim ve asla geriye bakmıyorum. Halkımızı korumaktan ve savunmaktan sorumluyuz. Dolayısıyla asıl düşünülmesi gereken, hedefin ne zaman ortadan kaldırılması gerektiğidir. Zira belli bir noktada bunu yapmazsak daha fazla hasara yol açar.”

İsrail, 7 Ekim saldırısından iki ay sonra Gazze Şeridi ve Beyrut'ta suikast politikasına yeniden başladı. İsrail, 2 Ocak'ta Lübnan’ın başkenti Beyrut’ın güney banliyölerindeki bir binada bulunan Hamas ofisini silahlı insansız hava aracı (SİHA) ile hedef alarak Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı ve Hamas’ın Batı Şeria'daki lideri Salih el-Aruri'ye suikast düzenledi. Aruri Hamas, Hizbullah ve İran arasındaki en önemli bağlantılardan biriydi.

zsdf
İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Başbakan Netanyahu Kudüs'teki Knesset oturumu öncesinde, 23 Mayıs 2024 (AFP)

Al Majalla tarafından geçtiğimiz mayıs ayında yayınlanan makalede de belirttiğim gibi İsrail bu operasyonlarla temelde Hamas kadroları arasındaki askeri yetkinlikleri ve çeşitli becerileri tasfiye etmeyi amaçlıyor. Çünkü bu kişilerin öldürülmesi, Hamas’ın yürütme ve idari sistemini hedef alıyor ve uzun yıllara yayılan eğitim ve pratik deneyim olarak yerinin doldurulması zor olan büyük bir boşluk yaratıyor.

Başta Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin olmak üzere İsrail tarafından öldürülen askeri ve siyasi liderlerin listesi son derece uzun.

Heniyye'nin öldürülmesi ise son on aydır Gazze'de tek bir zafer fotoğrafı arayan ancak bunu elde edemeyen Netanyahu'ya siyasi bir destek sağlayacak ve aşırı sağın giderek yükseldiği İsrail'in iç siyasetinde lehine işleyecek gibi görünüyor.

Yurtiçinde yolsuzluk yaptığı suçlamalarıyla, yurtdışında ise savaş suçu işlediği suçlamalarıyla ve Tel Aviv'de otokratik ve diktatör yönetimine ve aşırı sağcıların liderliğindeki rejimine karşı düzenlenen kitlesel protestolarla boğuşan Netanyahu, yaklaşan seçimler öncesinde siyasi prestijini yeniden kazanmak ve kısa bir süreliğine de olsa Ben Gurion rolünü yeniden üstlenmek için yorulmak bilmeden çalışıyor. Ancak henüz baş düşmanı olan ve bugün Hamas içinde tüm ipleri elinde tutan Yahya Sinvar'ı ortadan kaldırmayı başarmadı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Trump, "yaptırım uygulanan Venezuela petrol tankerlerine" abluka uyguluyor

Karayipler'de hazırlık seviyesini yükseltme çabaları kapsamında, ABD Deniz Piyadelerine ait iki Osprey uçağı Porto Riko'dan havalandı (AFP)
Karayipler'de hazırlık seviyesini yükseltme çabaları kapsamında, ABD Deniz Piyadelerine ait iki Osprey uçağı Porto Riko'dan havalandı (AFP)
TT

Trump, "yaptırım uygulanan Venezuela petrol tankerlerine" abluka uyguluyor

Karayipler'de hazırlık seviyesini yükseltme çabaları kapsamında, ABD Deniz Piyadelerine ait iki Osprey uçağı Porto Riko'dan havalandı (AFP)
Karayipler'de hazırlık seviyesini yükseltme çabaları kapsamında, ABD Deniz Piyadelerine ait iki Osprey uçağı Porto Riko'dan havalandı (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, dün Karakas'a yönelik baskı kampanyasında yeni bir tırmanışla, Venezuela'ya giden ve Venezuela'dan ayrılan "yaptırım uygulanan petrol tankerlerine" deniz ablukası uygulanacağını duyurdu.

Trump, ABD güçlerinin Venezuela kıyılarında bir petrol tankerine el koymasından günler sonra, Truth Social platformunda şunları yazdı: "Bugün, Venezuela'ya giren ve çıkan tüm yaptırım uygulanan petrol tankerlerine tam ve eksiksiz bir abluka uygulanması emrini veriyorum."

ABD Başkanı, Karayipler'de konuşlandırılmış devasa ABD donanma filosunun, Venezuela "daha önce bizden çaldığı tüm petrolü, toprakları ve diğer varlıkları ABD'ye iade edene kadar" "daha da büyüyeceğini" ifade etti. ABD Başkanı hangi tür petrol veya topraktan bahsettiğini belirtmedi, ancak Venezuela 1970'lerde petrol sektörünü millileştirmişti. Daha sonra, eski Başkan Hugo Chávez döneminde, şirketler çoğunluk hissesini Venezuela devletine ait petrol şirketi PDVSA'ya devretmeye zorlanmıştı.

Trump sözlerine şöyle devam etti: “Gayrimeşru Maduro rejimi, bu çalınmış petrol sahalarından elde edilen petrolü kendi faaliyetlerini, uyuşturucu terörizmini, insan kaçakçılığını, cinayetleri ve adam kaçırmayı finanse etmek için kullanıyor.”

Haftalarca süren askeri uçakların Venezuela açıklarında uçması, Washington'un uyuşturucu kaçakçılığıyla suçladığı teknelere düzenlenen ve 90'dan fazla kişinin ölümüne yol açan ölümcül saldırıların ardından, Trump yönetimi geçen hafta ülkeyi terk eden bir petrol tankerine el koyarak kampanyasını daha da ileriye taşıdı.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro, ülkesinin yakınlarında ABD askeri yığılmasının, kendisini devirmek ve uyuşturucuyla mücadele operasyonu bahanesiyle Venezuela'nın bol petrolünü "çalmak" için bir planın parçası olduğuna inanıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela'nın petrol sektörüne yaptırımlar uygulasa da ihracatına el konulması, zaten zor durumda olan ekonomiyi felç edebilir ve Maduro rejimini olumsuz etkileyebilir.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Venezuelalı bir danışmanlık şirketi olan Orinoco Research'ten Elias Ferrer, yaptığı açıklamada, "Petrol ihracatı olmazsa, döviz piyasası ve ülkenin ithalatı etkilenecek... ve ekonomik bir kriz yaşanabilir" diyerek, "Bu sadece ekonomik bir durgunluk değil, aynı zamanda gıda ve ilaç kıtlığı da olacak, çünkü bunları ithal edemeyeceğiz" değerlendirmesinde bulundu.

Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Venezuela, günde yaklaşık bir milyon varil petrol üretiyor. Ancak 2019'dan beri, petrolünü başta Çin olmak üzere karaborsada indirimli fiyatlarla satmak zorunda kaldığı bir ambargoyla karşı karşıya.

Aylar boyunca ABD, görünüşte Latin Amerika'daki uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele etmek amacıyla Karayipler'de önemli bir askeri varlık oluşturdu ve Venezuela özellikle hedef alındı. Karakas bu operasyonu, Washington ve birçok ülkenin gayrimeşru lider olarak gördüğü solcu Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro'yu devirmeyi amaçlayan bir baskı kampanyası olarak görüyor.


Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
TT

Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)

Tayvan ordusu, Çin'in olası saldırılarına "merkeziyetsiz komuta sistemiyle" hızlı yanıt vermeyi planlıyor.

Reuters'ın aktardığına göre Tayvan Savunma Bakanlığı, Meclis'e bu hafta sunduğu raporda, ordunun "üst kademeden emir beklemeden merkezi olmayan bir komuta yapısıyla" hareket etmesi için çalışmalar yürütüldüğünü bildirdi.

Raporda, Çin'in adayı hazırlıksız yakalamak için askeri tatbikatları aniden Tayvan'a yönelik bir işgal operasyonuna dönüştürebileceği uyarısında bulunuluyor.

Savunma yetkilileri, Çin ordusunun neredeyse her gün ada çevresinde çeşitli tatbikatlar düzenlediğini, Tayvan Silahlı Kuvvetleri'ni "sürekli tetikte tutarak yıpratmayı amaçladığını" savunuyor.

Raporda, Tayvan ordusunun Çin'den gelebilecek ani bir saldırıya karşı hazırladığı acil durum planı hakkında şu bilgiler paylaşılıyor:

Düşman aniden bir saldırı başlatırsa, tüm birimler emir beklemeden 'dağıtılmış kontrol' uygulayacak ve 'merkezi olmayan' bir komuta sistemi altında savaş görevlerini yerine getirecek.

Diğer yandan bu prosedürün nasıl koordine edileceğine dair detay verilmiyor.

Savunma Bakanlığı'nın çalışmasında, Çin'in tatbikatlar aracılığıyla muhtemel işgal senaryolarına hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Çin'e ait savaş gemilerinin Pasifik'teki alışıldık pozisyonlarının değiştirildiği, bunların Avustralya ve Yeni Zelanda'ya doğru konuşlandırıldığı aktarılıyor.

Çin Savunma Bakanlığı'ndan pazartesi günü yapılan açıklamadaysa Tayvan'ın "savaş çığırtkanlığı" yaptığı savunuldu. Tayvan Devlet Başkanı Lai Ching-te'nin "bağımsızlık için savaş" vurgusuyla halkı paniğe sürüklediği görüşü paylaşıldı.

Pekin, "tek Çin" politikası kapsamında Tayvan'ı kendi toprağı olarak görüyor. Son yıllarda askeri baskıyı artıran Çin, adanın anakarayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.

Taipei yönetimiyse Çin tehdidine karşı ABD'nin askeri ve siyasi desteğine güveniyor. ABD'de 1979'da yürürlüğe konan Tayvan İlişkileri Yasası kapsamında Washington, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan'a kendini koruyacak askeri teçhizatı sağlamak zorunda.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump, Tayvan'ın kendilerine ödeme yapması gerektiğini savunarak Taipei yönetiminde soru işaretleri yaratmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Taipei Times


Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
TT

Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)

Ukraynalıların çoğu barış anlaşması kapsamında Rusya'ya büyük tavizler verilmesine karşı.

Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü'nün (KIIS) 547 kişinin katılımıyla yaptığı ankette, Ukraynalıların yüzde 75'inin Kiev yönetiminin büyük toprak tavizleri vermesine karşı çıktığı belirlendi.

Katılımcılar, ABD ve Avrupa Birliği'nden (AB) net güvenlik garantileri alınmadan anlaşma yapılmaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca Rusya'nın Ukrayna ordusunun büyüklüğünün sınırlandırılması talebine de karşı çıkıyorlar.

Diğer yandan yüzde 72'lik kesim, cephedeki mevcut durumun korunduğu bazı tavizler içeren bir anlaşmaya sıcak bakıyor.

Kasım sonuyla aralık ortası arasında gerçekleştirilen ankette, Ukraynalıların yüzde 63'ünün savaşı sürdürmeye hazır olduğu aktarılıyor. Katılımcıların sadece yüzde 9'u savaşın 2026'nın başlarında sona ereceğine inanıyor.

ABD arabuluculuğunda gerçekleştirilen görüşmelerde ateşkese dair somut bir adım henüz atılmadı. Ankete göre Ukraynalıların sadece yüzde 21'i ABD'ye güveniyor. Bu oran geçen yıl aralıkta yüzde 41'di.

NATO'ya duyulan güven de aynı dönemde yüzde 43'ten yüzde 34'e düştü.

KIIS direktörü Anton Hruşetski, sonuçlar hakkında şunları söylüyor:

Güvenlik garantileri net ve bağlayıcı olmazsa Ukraynalılar bunlara güven duymaz. Bu da barış planının onaylanmasına yönelik genel istekliliği etkiler.

Hafta sonu Berlin'de düzenlenen toplantıda ABD'li ve Avrupalı yetkililer, Ukraynalı heyetle bir araya gelmişti.

Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, Polonya, İskandinav ülkeleriyle AB yönetimi tarafından dün yapılan ortak açıklamada, Avrupa liderliğindeki Gönüllü Ülkeler Koalisyonu çerçevesinde oluşturulacak ve ABD tarafından desteklenen "çok uluslu bir Ukrayna gücü" kurulacağı duyurulmuştu.

Bu güç, Ukrayna savunma kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasına, hava sahasının güvenliğinin sağlanmasına ve denizlerin daha güvenli hale getirilmesine destek verecek.

Ayrıca Ukrayna için NATO'nun 5. maddesine benzer güçlü güvenlik garantileri içeren bir "barış paketi" üzerinde önemli ilerleme sağlandığı bildirilmişi.

ABD Başkanı Donald Trump da dünkü açıklamasında Ukrayna'nın talep ettiği güvenlik garantilerinin Avrupa'yla işbirliği içinde şekillendirildiğini vurgulayarak, "Savaşın yeniden başlamaması için güvenlik garantileri üzerinde çalışıyoruz" demişti.

Cumhuriyetçi lider, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'ye seçim çağrısı da yapmıştı. ABD Başkanı, Kiev'in "seçim düzenlememek için savaşı bahane ettiğini" öne sürmüştü.

Görev süresi geçen yıl sona eren Zelenski ise Batılı müttefiklerin güvenliği sağlaması halinde 90 gün içinde seçime gitmeye hazır olduğunu söylemişti.

Ancak KIIS anketine göre, Ukraynalıların sadece yüzde 9'u çatışmalar sona ermeden seçim yapılmasını istiyor.

Independent Türkçe, Reuters, NBC