Seçim iyimserliği ile bölgesel kötümserlik arasında ABD ve İran

Yakınlaşma ancak Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi çerçevesinde daha büyük, daha kapsamlı bir anlaşma bağlamında gerçekleşecektir

İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan (AFP)
İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan (AFP)
TT

Seçim iyimserliği ile bölgesel kötümserlik arasında ABD ve İran

İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan (AFP)
İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan (AFP)

Nebil Fehmi

19 Mayıs'taki helikopter kazası ve cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün ardından İran'da düzenlenen acil seçimlerde siyasetçi doktor Mesud Pezeşkiyan'ın zafer kazanmasıyla, bazıları, seçilen Cumhurbaşkanının reformist yönelimleri ve uluslararası sisteme entegre olma eğilimlerinin bir sonucu olarak, İran-Amerikan ilişkilerinin gidişatında bir atılım yaşanması olasılığı konusunda iyimserliğe kapıldılar. Bu konuda iyimser olmalarının bir diğer nedeni, yardımcılarından pek çoğunun daha önce, Almanya'nın yanı sıra Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesiyle İran arasında nükleer anlaşmanın imzalanmasına yakından katkıda bulunan Muhammed Cevad Zarif'in ekibinden olması, ayrıca sorunlara ve gerginliklere rağmen iki ülke arasında geçmişte Umman ve Viyana'da yapılan bazı ikili süreçlerin sürdürülmesi.

Bu iyimserlik Demokrat Parti'nin yaşadığı hatta Joe Biden'ın son haftalarda seçim kampanyasına devam etmeyeceğini açıklamasıyla daha da güçlenen sarsıntıya rağmen devam etti. Bazıları Biden’ın seçimlerden çekilmesinin onun üzerindeki siyasi baskıyı hafifleteceğine inanıyor. Kamala Harris'e bunun sorumluluğunu yüklemeden, siyasi mirasını ve uluslararası ilişkilerde yetenekli bir oyuncu olarak konumunu desteklemek için önümüzdeki birkaç ay içinde hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmesine olanak sağlayacağını düşünüyor.

Ben her zaman kavga, gerginlik ve askeri harekat tehdidi yerine diplomasi yolunu tercih ederim, özellikle de bunların ne kadar maliyetli ve yararsız olduğunu herkes çok iyi bildiği için. Bölgesel ve uluslararası uzlaşmanın sağlanması, ülkeler arasındaki ilişkileri düzenleyen yasalara ve çıkarlara saygı gösterilmesi amacıyla İran ile diyalogu hâlâ tüm samimiyetimle destekliyorum.

Şu anda ABD ve İran'ın kasıtlı olarak aralarında gerilimi tırmandırmaya çalıştığına inanmıyorum ve mümkünse bundan kaçındıklarını düşünüyorum. ABD'nin İran ile ilgili öncelikleri, Gazze'de ve Güney Lübnan'da Hizbullah ile sorunları büyütmeden ve genişletmeden kontrol altına almakla bağlantılı. ABD Özel Temsilcisi Hochstein'ın nükleer sorunla ilgili bir krizden kaçınmanın yanı sıra amaçladığı da bu.

İran’a gelince, yeniden değerlendirme ve uluslararası ve bölgesel yeniden konumlandırma aşamasında bulunuyor. Ama Suudi Arabistan-İran anlaşması doğrultusunda bölgesel açılım, Asya'ya özel olarak odaklanma ile uluslararası alanda disiplinle hareket etme, ABD konusunda da beklenen Harris veya Trump yönetimlerinin pozisyonlarının ne olacağını görmek için beklemede kalma dahil dış politikasının büyük bir kısmını eskisi gibi sürdürmesi bekleniyor.

Her ne kadar her ikisinin de işlerin çığırından çıkmasını istemediği, çatışmaların sıkı ve kontrollü kalmasını tercih ettiği kanaatinde olsam da, Ocak 2025'te iktidarın Biden'dan yeni başkana devredilmesinden önce, önümüzdeki aylarda ABD-İran ilişkilerinde hızlı ilerleme sağlanabileceği konusunda iyimser olanların görüşlerine katılmıyorum. En fazla İsrail ve Hizbullah gerilimi konusunda işlerin daha da kötüye gitmesinin ve kontrolden çıkmasının önlenmesini umabiliriz. Ama bu konuda İsrail'in İran'dayken İsmail Heniyye'ye suikast düzenlemesi ve bölgesel gerginlik yaratma çabası, İran'ın buna verilecek uygun yanıta ilişkin kısa ve uzun vadeli hesapları, ABD'ye İran’ı olası herhangi bir yanıttan caydırmaya çalışmayı dayatan seçim baskıları nedeniyle daha da zor ve hassas hale geldi.

İran Devrimi'nin Dini Lideri Ali Hamaney'in ana ve belirleyici taraflarının ABD ve İran olduğu altılı nükleer anlaşmayı onayladığını belirtmek gerekir. Ancak Amerikan politikasında görüşlerin net olmaması, İran'ın Biden yönetimiyle yeni bir siyasi maliyet içeren anlaşmalara vararak yeniden riske girmesini pek mümkün kılmıyor. Kaldı ki Donald Trump ile bir kez daha karşı karşıya gelmesi ve onun da ilk döneminde olduğu gibi anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ihtimali var. Yahut Demokrat Parti kasım ayında yapılacak kongre seçimlerinde yeterli çoğunluğu elde edemezse Kongre gelecekte anlaşmayı onaylamayı reddedebilir. Zira tıpkı daha önceki anlaşmanın İran'ın nükleer yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini takip etmek, uranyum zenginleştirme konusunda kontroller yapmak için bir komite kurulmasını içermesi gibi, İran tarafının, anlaşmanın yaptırımların kaldırılmasına yönelik tedbirlerin uygulanmasını takip edecek bir komite oluşturulmasına yönelik açık metinler içermesinde diretmesi bekleniyor.

Bu dosyada önemli bir ilerleme kaydedilmesinin, Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi ve dengelerin ayarlanması sürecine dahil olan bir grup başka dosyayla bağlantılı olduğunu da hesaba katmak gerekiyor. İran ve Suudi Arabistan akıllıca davranıp ilişkilerini kademeli olarak geliştirmeye devam ediyorlar. Aynı zamanda her ikisinin de ABD ile bölgesel dengeleri etkileyen önemli ve hassas istişareleri ve talepleri var.

İsrail, Gazze Şeridi, Güney Lübnan'daki çatışmalar ve benzeri konularda İranlıların oluşturduğu tehlikeyi vurgulamak için Amerikan siyasi arenasında yoğun baskı uyguluyor. İsrail'in bölgedeki tek demokratik devlet olduğunun ve başkaları tarafından tehdit edildiğinin altını çizmeye yönelik devam eden ve olağan çabaları bağlamında İran'ı gerektiği şekilde kışkırtmaktan çekinmiyor.

İsrail aynı zamanda Suudi Arabistan’ın güvenlik anlaşmaları ve mutabakatları ya da gelişmiş silahlanma ve barışçıl nükleer teknoloji geliştirme için destek sağlanmasına ilişkin kaygılarına ve taleplerine, Riyad kendisi ile normalleşme yönünde adımlar atmadıkça yanıt vermemesi için de ABD'ye yoğun baskı yapıyor. Suudi Arabistan'ın ise bu konudaki tutumu net ve sabit. İsrail ile barışın başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin Tel Aviv’den açık bir taahhüt ve geri dönüşü olmayan icraatlar gerektirdiğini düşünüyordu ve halen de düşünüyor. Binyamin Netanyahu liderliğindeki herhangi bir hükümetinse bunlara uyması pek mümkün değil.

Netanyahu'nun ABD Kongresinde yaptığı son konuşmada İsrail'in olumsuz tutumu bir kez daha açıkça görüldü. Bu konuşma içerik olarak zayıftı, Cumhuriyetçi üyeler tarafından teatral bir şekilde karşılandı, ama yaklaşan başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'nin beklenen adayı olan Başkan Yardımcısı da dahil olmak üzere çok sayıda Demokrat üye yoktu. Keza Demokrat Parti bloğunun Başkanı Chuck Schumer, Netanyahu ile el sıkışmaktan tamamen kaçındı.

Tüm bu değerlendirmelerin yanı sıra, Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi çerçevesinde birçok konuyu içeren daha büyük ve kapsamlı bir anlaşma bağlamı dışında ABD-İran ilişkilerinde gerçek anlamda olumlu bir gelişme göreceğimize inanmıyorum. Bu anlaşmaysa, çeşitli bölgesel tarafların ABD'nin taahhütlerine olan güvenini ve caydırıcı gücünden ya da herhangi bir ihlale karşı yanıtından korkmasını gerektiriyor. Ama Amerikan tarafındaki genel vizyon ve strateji eksikliği, oradaki siyasi haritanın istikrarsızlığı nedeniyle her ikisi de şu anda mevcut değil. Bu konular seçim süreci boyunca ve sonrasında yeni başkanın tutumu ve kararlılığı netleşene kadar aylarca devam edecek.

Bu nedenle, Amerikan ve İran tarafının önümüzdeki aylarda aralarındaki ilişkileri olduğu gibi, mümkünse herhangi bir ilerleme veya ciddi bir gerilime yol açmadan sürdürmeye çalışacağını tahmin ediyorum. Buna İsrail ve İran'ın yanı sıra Türkiye'nin de öncülük ettiği bölgesel tarafların Ortadoğu ve Körfez'deki bazı önemli konumları ve kazanımları sağlamlaştırmaya, böylece kendisini gelecekteki Amerikan düşüncelerine ve planlamalarına dayatmaya yönelik aktif çabalarının eşlik etmesini bekliyorum. Bunun, ne ABD ne de İran ya da diğerlerinin çıkarlarını göz ardı etmemeleri için, Arap ülkelerini bunu hesaba katarak haklarını güvence altına almak, bölgesel koşulların şekillenmesine katkıda bulunmak amacıyla hızla harekete geçmelerini sağlamasını umuyorum.



Fırsatlar ve hayal kırıklıkları deposu Ortadoğu

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Fırsatlar ve hayal kırıklıkları deposu Ortadoğu

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns ve İngiliz Dış İstihbarat Teşkilatı (MI-6) Başkanı Richard Moore'un birkaç gün önce Londra'da Financial Times gazetesinin düzenlediği bir etkinliğe katılması emsal niteliğindeydi. Çünkü bu, çalışmalarının özü gizlilik üzerine kurulu iki kurumun başkanlarını bir araya getiren ilk platform oldu.

Burns ve Moore'un “istihbarat diplomasisi” kapsamındaki bu nadir buluşmada bütün dosyalar ile ilgili söyledikleri ilginçti. Rusya ve Çin’e karşı benimsenen savaş ve diplomasi arasındaki “gizli karışım” ve yapay zekaya yatırım yapmak için özel sektörle yapılan ortaklıklarla ilgili açıklamaları bilhassa dikkat çekiciydi.

Bu diyalogda dile getirilen önemli konular arasında rehine değişimi anlaşması ve Gazze'de ateşkes de vardı. Burns, birden fazla Amerikalı yetkilinin söylediklerini tekrarlayarak anlaşmanın yüzde 90'ının hazır olduğunu söyledi. Ekibinin, İsrail ile Hamas'ın anlaşmanın geri kalanına ilişkin tutumları arasındaki boşluğu dolduracak bir öneri hazırladığını belirtti. Ardından, Ortadoğu'da onlarca yıllık çalışma deneyiminin, kendisine anlaşmanın kalan kısmının en zoru olduğunu söylediğine ve birçok kişinin anlaşmanın bir sonraki aşamada tamamlanması konusunda “kötümser” olmasının nedenin bu olabileceğine dikkat çekti.

Gerçekten de Ortadoğu bir hayal kırıklıkları ve “kaçırılan fırsatlar” deposudur. Bunun yakın geçmişten iki örneği var. Başkan Joe Biden'ın şu anda  seçimlerde Demokrat Parti ve onun gölge adayı Kamala Harris'in şansını artırmak için Ortadoğu'da bir anlaşmaya varmaya çalışması gibi, eski başkan Bill Clinton, 2000 yılında Suriye devlet başkanı Hafız Esed veya Filistin devlet başkanı Yaser Arafat ile İsrail arasında tarihi bir anlaşmaya varılması için tüm ağırlığını koymuştu.

Mart 2000'deki Clinton-Esed zirvesi çöktü ve barış anlaşması sayfası kapandı. Esed barış anlaşmasını imzalamadan bu dünyadan ayrıldı

Suriye hattında barış anlaşması hazırdı ve İsrail'in 4 Haziran 1967 sınırına kadar Golan'ın tamamından çekilmesi, güvenlik düzenlemeleri, Tel Aviv ile Şam arasındaki barış ve normalleşme ilişkileri dahil tüm yönleriyle tamamlanmıştı. Geriye bir “küçük detay” kalmıştı; 4 Haziran sınırının sahada çizilmesi. Esed, “yüzmeye alışık olduğu” Taberiye Gölü kıyılarını kontrol etmek istiyordu, İsrail başbakanı Ehud Barak da “İsrail'in güvenliği için gerekli” olan gölün kıyılarından vazgeçmeyi reddediyordu.

Anlaşma metni şu anda olduğu gibi hazırdı, hatta daha da fazlası hazırdı; barış anlaşması metninin yüzde 99'u yazılmıştı ve geriye çok az şey kalmıştı. Ancak Mart 2000'deki Clinton-Esed zirvesi çöktü ve barış anlaşması sayfası kapandı. Esed barış anlaşmasını imzalamadan bu dünyadan ayrıldı.

Kudüs'ün geleceğine ilişkin “küçük bir detay” kalmıştı. Ama 2000 yılında müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. İntifada patlak verdi. Arafat kuşatıldı ve 2004'ün sonunda öldü

Haziran 2000'de Esed'in ölümüyle birlikte odak noktası Filistin hattına kaydı ve Clinton görev süresinin geri kalanında burada büyük bir atılım gerçekleştirmeye çalıştı. Temmuz ayında Camp David'de bir zirveye ev sahipliği yaptı ve Beyaz Saray'daki son anına kadar anlaşma üzerinde çalışmaya devam etti.

Tıpkı şu anda Gazze anlaşmasında ve çeyrek asır önce Suriye ile anlaşma sürecinde olduğu gibi, Filistin-İsrail anlaşmasının yüzde 90'ından fazlası hazırdı ve Filistin devleti, sınırları, silahsız olması, hava sahası, toprakların, mültecilerin ve yerleşimcilerin değişimi ile ilgili her şey kağıt üzerinde yazılıydı. Kudüs'ün, bazı mahallelerinin ve Mescid-i Aksa'nın geleceğiyle ilgili “küçük bir detay” kalmıştı. Ama 2000 yılında müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. İntifada patlak verdi. Arafat kuşatıldı ve 2004 yılı sonunda öldü. Ebu Ammar barış anlaşmasını imzalamadan bu dünyadan ayrıldı.

ABD şu anda, Gazze'de ateşkes anlaşmasının imzalanması ile rehine değişiminin Ortadoğu'da yeni bir dinamiğe yol açmasına bahis oynuyor

O zaman, barış anlaşmalarının imzalanmasının yeni bir Ortadoğu'ya giden yeni bir dinamiğe yol açacağına bahis oynanıyordu. Şimdiyse Burns ve Moore'un belirttiği gibi Amerikalılar, Gazze'de ateşkes anlaşmasının imzalanması ile rehine değişiminin bölgede “Hamas'ın fikirlerinden daha iyi bir fikir" sunmayı da içeren yeni bir dinamiğe yol açacağına bahis oynuyor. Anlaşmanın ayrıntıları arasında Gazze'de “ertesi gün” ve İsraillilerle Filistinlilerin birlikte yaşamasına olanak tanıyan siyasi bir çözüme giden sürecin başlatılması, Güney Lübnan'daki Mavi Hat ile ilgili uzlaşılar, Kızıldeniz'de seyrüseferin Husi saldırılarından kurtarılması yer alıyor ve bu unsurların Ortadoğu'da yeni bir bölgesel ufkun kapısını açması umuluyor.

Bölgenin geleceği, Gazze anlaşmasının Philadelphia ve Netzarim Koridorlarının kontrolü ile İsrail'in Gazze’den çekilmesine ilişkin yaklaşık yüzde 10'una bağlı. Ancak gerçek şu ki, geriye kalan bu “küçük ayrıntılar”, bir yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun temel tercihlerini ve siyasi geleceğini, diğer yandan Hamas'ın ve onun bölgesel ittifaklarının, özellikle de İran ile ittifakının önceliklerini özetliyor. Aslında Biden'ın danışmanlarından bazıları bunun Ortadoğu'da yeni bir “kaçırılan fırsat” olabileceğine ikna olmuş durumda. Ürdün ile Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü’nde yaşananlar, ister Amman'ın dediği gibi “bireysel bir eylem” olsun, ister Netanyahu'nun dediği gibi İranlı “şer ekseni”nin işi olsun, hayal kırıklıkları ve “kayıp fırsatlar” deposundan bir kor parçasından başka bir şey değil.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.