Trump ilk başkanlık dönemindeki politikalarını sürdürecek mi? Harris yönetimi Biden'ın ikinci dönemi mi yoksa Obama'nın dördüncü dönemi mi olacak?

Trump ve Harris arasında Ortadoğu

Görsel: Brian Stauffer
Görsel: Brian Stauffer
TT

Trump ilk başkanlık dönemindeki politikalarını sürdürecek mi? Harris yönetimi Biden'ın ikinci dönemi mi yoksa Obama'nın dördüncü dönemi mi olacak?

Görsel: Brian Stauffer
Görsel: Brian Stauffer

Paul Salem

ABD, Ortadoğu'daki bazı ülkelerle olan çıkarları ve kalıcı ilişkileri sayesinde bölgedeki en etkili dış aktör olmaya devam ediyor. ABD yönetimleri, kendilerine defalarca kez yapılan ‘Asya’ya yönelme’ ve ‘sonu gelmeyen savaşlardan çıkma’ çağrılarına rağmen bölgedeki önemli siyasi, ekonomik ve askeri varlığını sürdürecekleri kesin.

ABD’de eski Başkanı Donald Trump ve mevcut Başkan Joe Biden’ın Yardımcısı Kamala Harris'in yarıştığı yaklaşan başkanlık seçimleri, 2025-2028 dönemi için Ortadoğu'daki stratejisi de dahil olmak üzere ABD dış politikasının yönünü belirleyecek.

Birkaç hafta önce Trump'ın seçimi kazanması garanti gibi görünüyordu, ancak Biden'ın adaylıktan çekilmesi ve Harris'in anketlerde Trump'ı yakalamasının ardından bu ihtimal ortadan kalktı. Kasım ayında yapılması planlanan seçimlerde kazanma şansları artık eşit gibi görünüyor.

Trump’ın 2017-2020 yılları arasındaki başkanlık dönemi

Trump, ünlü bir isimdi ve 2017 yılından 2020 yılına kadar görev yaptığı bir önceki başkanlık döneminde, İsrail'i güçlü bir şekilde destekledi, Filistinlilerle ilişkileri zayıflattı ve İsrail ile dört Arap ülkesi arasında normalleşmeyi kolaylaştırdı. İran konusunda ise resmi adı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olan nükleer anlaşmadan çekilip katı yaptırımlar uygularken Körfez Arap ülkeleriyle, özellikle de başkan olduktan sonra ziyaret ettiği ilk ülke olan Suudi Arabistan'la ilişkilere öncelik verdi. Trump’ın tüm bu eylemleri genel yaklaşımını belirledi.

Trump’ın Suudi Arabistan ve Körfez Arap ülkeleriyle ilişkilere ABD'ye sağladığı ekonomik faydalar ve Çin karşısında stratejik ihtiyaçlar nedeniyle öncelik vermeye devam edecektir.

Trump’ın ABD'nin bölgedeki askeri varlığıyla ilgili olarak ise Taliban'la ABD askerlerinin Afganistan'dan çekilmesi üzerine bir anlaşma yaptı. Suriye'den ABD askerlerini çekmeye çalıştı. Ancak ABD askerlerinin bir kısmı Suriye’de kalmaya devam etti. İran'ın ABD’nin çıkarlarına yönelik saldırganlığına güçlü bir şekilde karşılık verdi. Ancak Suudi Arabistan'ın Abkayk şehrindeki petrol tesisleri vurulduğunda askeri bir müdahale emri vermeyerek güvenlik konusundaki “Önce Amerika” yaklaşımını vurguladı.

Trump'ın olası ikinci başkanlık dönemi

Trump'a ikinci bir şans yakalayıp yeniden başkan olursa büyük olasılıkla bu genel tutumunu koruyacaktır. Göreve gelmeden önce Netanyahu'yu devam eden savaşı sona erdirmeye çağırmış olsa da İsrail'e verdiği güçlü desteği sürdürebilir. Trump'ın İsrail'e desteği sarsılmaz, ama Ortadoğu’da ABD'nin kendisini içinde bulabileceği çatışmalardan da kaçınmak istiyor.

Trump, her ne kadar Netanyahu ile ilişkileri gerin olsa da İsrail'in sağ kanadını desteklemeye ve güçlendirmeye devam edecektir. Şimdiden iki devletli çözümden uzaklaşmış olan Trump’ın politikasının İsrail'in savaştan sonra Gazze Şeridi’nin ve Batı Şeria'nın geleceğine ilişkin tercihiyle uyumlu olması muhtemel. Trump, İsrail ile ‘İbrahim Anlaşmaları’ adıyla bilinen barış anlaşmalarından imzalayacak ülkelerin sayısını arttırmaya ve Suudi Arabistan'ı devreye sokmaya çalışacaktır. Bu bağlamda Trump, Suudi Arabistan ile kazan-kazan esasına dayalı bir savunma ve nükleer anlaşmadan yana, ama Demokratların çoğunun kendisiyle birlikte oy kullanmayacağı ABD Senatosu'nda üçte ikilik çoğunluğu sağlayarak bu anlaşmayı geçirmekte zorlanacaktır. İran konusunda ise bir anlaşma yapıcı olarak İran ile yeni bir anlaşma müzakere etmeye açık olabilir.

xcsdvfbrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve eşi Sara (sağda) eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından Florida Palm Beach'teki Mar-a-Lago Club'da ağırlanırken 26 Temmuz 2024 (AFP)

Askeri açıdan Trump'ın ABD'nin Suriye ve Irak'tan çekilmesini yönetmesi, ancak başka yerlerde bu askeri varlığı sürdürmesi, İsrail, Suudi Arabistan ve bölgesel müttefiklerle birlikte çalışarak füze ve insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunma alanını güçlendirmesi ve İran karşısında denge kuracak bir koalisyon kurulması da muhtemel.

Trump, Suudi Arabistan ve Körfezi ülkeleriyle ilişkilere ABD'ye sağladığı ekonomik faydalar ve Çin karşısında stratejik ihtiyaçlar nedeniyle bu ülkelerle ilişkilerine öncelik vermeye devam edecektir.

Harris'in tutumları

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in özellikle dış ilişkiler konusunda ne yapacağını tahmin etmek Trump’tan daha zor. Harris, başkan yardımcısı olarak Beyaz Saray'da geçirdiği dört yıl boyunca genellikle dış politika konusunda geniş deneyime sahip olan Biden'ı takip etti. Bundan önce ABD Senatosu'nda kısa süreliğine görev yapan Harris, yirmi yıl boyunca Kaliforniya'da savcılık yaptı. Aile üyelerinin uluslararası alandaki geçmişine rağmen, doğrudan sahip olduğu dış politika deneyimi oldukça sınırlı. Harris'in başkanlığı, Biden yönetiminin devamı ya da Obama'nın dördüncü dönemi olarak görülebilir. Başka bir deyişle, danışmanlar ve dış politika yetkilileri muhtemelen Biden ve Obama ile çalışan Demokrat Partili olağan gruptan seçilecektir. Harris'in başkan olarak nasıl bir tutum sergileyeceği ve nasıl tepki vereceği belirsizliğini korurken bu durum, karakteri açısından sınırlarını kendisinin de bilemeyeceği önemli bir sınava olacaktır.

Harris'in politikasının ilk etapta Demokrat Parti’nin İsrail'e yönelik genel desteğiyle uyumlu olabilir, ancak Harris'in Filistinlilere de sempati duyduğu ve bunun genç Demokrat seçmenler arasında önemli bir değişimi yansıtabileceği unutulmamalı.

Harris'in politikasının ilk etapta Demokrat Parti’nin İsrail'e yönelik genel desteğiyle uyumlu olabilir, ancak Harris'in Filistinlilere de sempati duyduğu ve bunun genç Demokrat seçmenler arasında önemli bir değişimi yansıtabileceği unutulmamalı.

Harris, bazı tutumlarını Jimmy Carter'ın İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin tutumuna daha yakın bir şekilde belirleyebilir.

Netanyahu, Harris'in kazanması halinde Beyaz Saray'da iki devletli çözüm ilkesini yeniden masaya yatıracak bir dostu olmayacağını bildiğinden Ortadoğu'daki düşmanlarıyla hesaplaşıyor. Ancak İsrail bu yönde adım atmaya istekli olmadığı takdirde Harris yönetiminin fazla bir ilerleme kaydedebileceği şüpheli. Biden yönetiminin ABD, Suudi Arabistan ve İsrail arasında üçlü bir anlaşma imzalama girişimlerini sürdürecektir. Anlaşma, Suudi Arabistan ile savunma ve nükleer anlaşmalarını da kapsayabilir. Ancak İsrail yönetimi ve tutumları önümüzdeki bir ya da iki yıl içinde önemli ölçüde değişmezse bu anlaşma İsrail engeliyle karşı karşıya kalmaya devam edecek. Harris üçlü bir anlaşma imzalanmasını sağlamayı başarırsa Demokratların çoğunun desteğini alarak ve Cumhuriyetçilerin de en azından bir kısmını ikna ederek Senato tarafından onaylanması şansı elde edebilir.

Harris’in Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri söz konusu olduğunda Trump'ın sıcak ilişkilerine ya da ticari zekasına sahip olması pek olası değilse de bir başkan olarak ABD'nin Körfez'deki güvenlik, enerji, yatırım, teknoloji ve Çin'le mücadele alanlarındaki çıkarlarının ve ilişkilerinin derin öneminin altını çizmeyi sürdürecektir.

csdfvgbr
ABD Başkan Yardımcısı ve Demokrat Parti’nin 2024 başkan adayı Kamala Harris Atlanta, Georgia'da bir seçim mitinginde konuşurken, 30 Temmuz 2024 (AFP)

Harris, İran ile ilgili olarak ise Biden'ın ılımlı yaptırımları sürdürürken Tahran'la bir anlaşmayı canlandırmaya çalışma politikasını devam ettirecek ve yönetimiyle bir anlaşmaya varmak isteyip istemediğine karar vermeyi Tahran'a bırakacaktır. Öte yandan Harris’in askeri kararlarla nasıl başa çıkacağını hızlı bir şekilde öğrenmesi gerekecek. Başlangıçta komutanlarının tavsiyelerine güvenmesinde bir sorun olmayacaktır.

Sonuç olarak, 2025 yılında Beyaz Saray'a girecek olan kişinin, beraberinde farklı bir tarz ve bazı politika değişiklikleri getireceğine şüphe yok. Ancak, ABD'nin birçok çıkarının ve politikasının devam ettiğini ve hangi yönetim gelirse gelsin bunların sabit kalacağını kabul etmek de önemli. Bunun yanında 21'inci yüzyılın üçüncü on yılında Ortadoğu'daki en önemli gelişmeler Suudi Arabistan, İsrail, İran ve Türkiye gibi bölgesel güçlerce yönlendirilecek. ABD gibi büyük uluslararası aktörler önemli bir nüfuza sahip olmaya devam edecek olsalar da, bölgedeki savaş, barış ve ekonomik refahın farklı yörüngelerini dikte edebilmeleri pek olası değil.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.