Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

Muhammed Yunus’un geçici hükümetine karşı bir komplodan bahseden Şeyh Hasina’nın oğlu Joy, ülkedeki durumun ‘Suriye ve Afganistan'a benzediği’ uyarısında bulundu

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor
TT

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

İnci Mecdi

Bangladeş’te 1971 Bağımsızlık Savaşı'nda görev alanların çocukları için ayrılan kontenjan kararının ardından başlayan ve haftalar süren öğrenci protestoları sonrası Başbakan Şeyh Hasina, barışçıl bir şekilde başlayan protestoların şiddet olaylarına dönüşmesi üzerine istifa etmek ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ancak tıpkı Arap Baharı protestolarında olduğu gibi şiddet, siyasi rejimin başındaki kişinin ülkeyi terk etmesiyle son bulmayan protesto gösterileri, radikal akımlara bağlı grupların başını çektiği mezhepsel şiddet olaylarına dönüştü.

Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden bu yana Hindu vatandaşlar ve diğer azınlıklar, 170 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 8’ini oluşturan Hinduların tapınaklarına, evlerine ve işyerlerine saldıran radikal İslamcıların ve diğer aşırılık yanlılarının şiddetine maruz kaldı. Bu durum yüzlerce Bangladeşliyi Hindistan'a göç etmek zorunda bırakırken, geçtiğimiz hafta sonu sınırı geçmeye çalışan onlarca kişi gözaltına alındı, yüzlercesi ise sınır kapılarında giriş için izin bekliyor.

Hindular, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Bangladeş'teki en büyük azınlık ve kendini Hindistan'la güçlü bağları olan ve büyük ölçüde laik bir parti olarak tanıtan Şeyh Hasina'nın Avami Birliği (Awami League) partisinin destekçileri olarak görülüyorlar. Muhalefetteki Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) ise Pakistan ile müttefik olarak görülüyor.

Bangladeş basını, olaylar sırasında meslektaşlarının öldürülmesini protesto etmek amacıyla greve giden polisler görev başında olmadıklarından Gachur, Bagerhat, Majura ve Dakka'da yüzlerce Hindu evinin saldırıya uğradığını, yağmalandığını ve ateşe verildiğini ve tapınakların zarar gördüğünü bildirdi. Radikaller, geçtiğimiz yıl Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen ünlü Hindu müzisyen Rahul Ananda'nın evini de yaktı. Aşırılık yanlılarının Pakistan'da tekfirci bir Müslüman azınlık olan Ahmediye Cemaati’ne mensup Müslümanların evlerini yaktığına dair haberler de basında yer aldı.

Bangladeş’teki Hindu azınlıktan yazar Debra Prativa Das, saldırıların çoğunlukla kırsal kesimlerde meydana geldiğini, kentsel kesimde ise ‘okullardan, kolejlerden ve medreselerden öğrencilerin tapınakları koruduklarını’ söyledi. Debra Prativa Das, Bangladeş’in siyasi geçiş dönemlerinde toplumsal şiddete alışık olduğunu, ancak ‘siyasi partiler saldırılardan birbirlerini sorumlu tuttukları için’ faillerin adalet önüne çıkmasının pek mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.

Hindistan'a kaçış

Şarku’l Avsat’ın The Independent’ten aktardığı habere göre şiddet olaylarından kaçanlardan bazılarının tanıklıklarını haberleştirdi. İki çocuğuyla birlikte 48 saatlik bir yolculuğun ardından birkaç gün önce Hindistan'a ulaşan Reema Das, Bagerhat Mahallesi’ndeki evinin bir grup tarafından yağmalandığını ve ateşe verildiğini anlattı. Saldırıdan önce kaçmayı başardıkları için ailesiyle birlikte hayatta kalabildiklerini söyleyen Reema Das, “Önce eşimin bir arkadaşının komşu köydeki evine sığındık. Kızlarımın ve benim turist vizemiz var. Bu yüzden Bengal'in batısına gitmeye ve şiddet olayları sona erene kadar buradaki akrabalarımızın yanında kalmaya karar verdik” diye konuştu.

Sheeba Pal (46), şiddet olayları patlak vermeden önce vize almış olduğundan Hindistan'ın Haridaspur şehrine kaçabildi, ancak kardeşi vize alamadığı için burada kalmak ve kaderiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Pal, Bangladeş'in yeni geçiş hükümetinin gerilimi yatıştırma ve azınlıklara yönelik şiddeti durdurma çabalarını takdir etse de kendi ülkesindeki manzara sebebiyle sadece ‘radikallerin ülkeyi ele geçirmesinin ne kadar süreceğini’ merak ediyor.

Ülkeden kaçan bazı kişiler basına yaptıkları açıklamalarda, sağlık vizesi olan kişilerin Hindistan'a girişine turist ve iş vizesi olanlara göre öncelik verildiğini, turist ve iş vizesi olanların ise ancak Hint göçmenlik yetkililerini çaresiz durumda olduklarına ikna ettikten sonra geçişlerine izin verildiğini söylediler.

Yeni Afganistan

Bangladeş'te Budist tapınaklarının ve heykellerinin yıkılması, azınlıklara yönelik saldırılar ve evlerinin yağmalanıp yakılması, 2013-2017 yılları arasında DEAŞ ve El Kaide bağlantılı terörist grupların yükselişine sahne olan ülkede radikallerin kontrolü ele geçirmesinden duyulan endişeyi arttırdı. Jamestown Vakfı tarafından daha önce yayınlanan bir rapora göre faaliyetleri cihatçı duyguları canlandırmayı ve teşvik etmeyi amaçlayan Cemaati’l-Ensar gibi yeni cihatçı grupların ortaya çıkmasından ve Bangladeş'te yeniden silahlı eylemlerin başlamasından endişe ediliyor.

Şeyh Hasina karşıtı protestolara katılan öğrencilerden biri olan Anisa İslam, Daily Telegraph gazetesine yaptığı açıklamada, “Demokrasi için mücadele ettik, umarım radikal İslamcılar iktidara gelmek için bu durumdan faydalanmazlar” dedi.

Öte yandan Şeyh Hasina'nın oğlu Sajeeb Wazed Joy, Bangladeş’teki durumun Suriye ve Afganistan'a benzediği uyarısında bulundu. Hint-Asya Haber Servisi’ne (IANS) konuşan Joy, “Bugün Bangladeş, Suriye ve Afganistan’a benziyor. Ne kanun ne de düzen var. Bundan sonrası (Muhammed) Yunus’un geçici hükümetine bağlı. Eğer gidişatı kontrol edebileceklerini düşünüyorlarsa belki yeniden demokrasiye kavuşuruz” ifadelerini kullandı.

Ayaklanma, yağma ve vandalizmin her yerde devam ettiğini vurgulayan Joy, “Ordunun konuşlandığı Dakka şehrinde biraz güvenlik var. Ancak Dakka dışında, sosyal medyaya da bakarsanız, tam bir kaos hakim. Polis yok, kanun yok, düzen yok. Geçici hükümetin bunu nasıl kontrol edeceğini görmek için bekliyorum, çünkü eğer geçici hükümet kanunları uygulayıp düzeni sağlayamazsa Bangladeş Afganistan'a dönüşecektir” diye konuştu.

Pakistan'a yöneltilen suçlamalar

Ülkedeki kaosun arkasında Pakistan'ın olduğunu ima eden Joy, “İslamabad her zaman Bangladeş'in bağımsızlığına karşı olmuştur, biz onlardan bağımsızlığımızı kazanmak için savaştık. Bu yüzden Pakistan’ın protestoları körüklediğini düşünüyorum” dedi.

Geçtiğimiz hafta görevi bırakmak zorunda kalan Şeyh Hasina ve siyasi ortakları, Cemaat-i İslami Partisi’ni devlet işlerinde kota sistemine karşı düzenlenen son öğrenci protestoları sırasında şiddet olaylarını kışkırtmakla suçlamıştı. Bangladeş hükümeti, ağustos ayı başında 200'den fazla kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan ve haftalarca süren şiddetli olaylarının yaşandığı protesto gösterilerinin ardından Cemaat-i İslami Partisi, öğrenci kanadı Chhatra Shibir ve diğer bağlı kuruluşları terörle mücadele yasası çerçevesinde yasaklama kararı aldı.

Şeyh Hasina’nın destekçileri, büyük ölçüde tekstil ve hazır giyim ihracatına odaklanan ve ağırlıklı olarak kadınların yönettiği sanayi sektörü sayesinde Bangladeş'e kayda değer bir ekonomik rönesans yaşattığı için ondan övgüyle bahsediyorlar. Bangladeş, 1971 yılında Pakistan'dan bağımsızlığını kazandığında dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi. Ancak Şeyh Hasina’nın iktidara geldiği 2009 yılından bu yana yılda ortalama yüzde altıdan fazla büyüyor. Aynı zamanda yoksulluk oranları düştü, 170 milyonluk nüfusunun yüzde 95'inden fazlasının elektriğe erişimi sağlandı ve 2021 yılında kişi başına düşen milli gelir Hindistan'ı geçti.

Şeyh Hasina, 2016 yılında beş radikalin Dakka'da Batılıların uğrak yeri olan bir kafeyi basarak 22 kişiyi öldürmesinin ardından, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkede radikal İslamcılara yönelik baskıları nedeniyle övgüler almıştı. Geçtiğimiz on yıl içinde radikal İslamcı oluşumların liderlerinden ve önde gelen bir muhaliflerden beşi, ülkenin 1971 yılındaki bağımsızlık savaşı sırasında insanlığa karşı işlenen suçlardan hüküm giyerek idam edildi.

Davalar kitlesel protesto gösterilerinin düzenlenmesine ve şiddet olaylarının yaşanmasına yol açarken, Şeyh Hasina’nın muhalifleri davaları düzmece ve muhalifleri susturmaya yönelik siyasi amaçlı hamleler olarak nitelendirdiler. Şeyh Hasina hükümetinin muhalefete karşı hoşgörüsüzlüğü ülkede öfkeye ve başta ABD olmak üzere diğer ülkelerde endişeye neden oldu. ABD, 2021 yılında Bangladeş güvenlik güçlerinin elit koluna ve yedi üst düzey subayına insan hakları ihlalleri gerçekleştirdikleri gerekçesiyle yaptırım uyguladı.

Hükümete karşı komplo

Diğer taraftan Bangladeş’te yeni kurulan geçici hükümetin başına geçen Nobel ödüllü Muhammed Yunus, Paris'ten başkent Dakka'ya vardıktan sonra yaptığı ilk konuşmada saldırılara son verilmesi çağrısında bulundu. Etrafını saran genç öğrenci liderleri arasında konuşan Yunus, “"Bizim sorumluluğumuz herkesi korumaktır. Eğer bana inanıyor ve liderliğime güveniyorsanız, lütfen bu ülkede kimsenin zarar görmemesini sağlayın. Eğer bu isteğimi yerine getiremezseniz, burada bulunmamın hiçbir anlamı kalmaz” ifadelerini kullandı.

Bangladeş'teki azınlıklara karşı geçekleştirilen saldırıların geçici hükümeti itibarsızlaştırmaya yönelik bir komplonun olabileceğini öne süren Yunus, ancak komplonun kurucularının kimler olabileceğine değinmekten kaçındı.



Uyuşturucu yüklü teknelere yapılan saldırıların ardından... ABD'nin Latin Amerika'daki kuvvetlerinin komutanı istifa etti

Amiral Alvin Holsey (Reuters)
Amiral Alvin Holsey (Reuters)
TT

Uyuşturucu yüklü teknelere yapılan saldırıların ardından... ABD'nin Latin Amerika'daki kuvvetlerinin komutanı istifa etti

Amiral Alvin Holsey (Reuters)
Amiral Alvin Holsey (Reuters)

Karayipler'deki büyük askeri yığılmayı ve uyuşturucu taşıdığı iddia edilen teknelere yönelik saldırıları denetleyen ABD'li amiral, göreve başlamasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra dün istifa etti.

Amiral Alvin Holsey, ekim ayının ortasında Orta ve Güney Amerika'da faaliyet gösteren Amerikan kuvvetlerini denetleyen ABD Güney Komutanlığı'nın başından ayrılma niyetini açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Holsey, teknelere yapılan saldırılar konusunda endişesini dile getirdi, ancak ne kendisi ne de Pentagon erken istifasının nedenini açıklamadı.

Amiral, devir teslim töreninde yaptığı konuşmada, demokrasiye ve insan haklarına inanan ülkeleri desteklemenin önemini vurguladı.

Şöyle dedi: “Her zaman ideallerimizi paylaşan, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerlerimizi paylaşan ortakların yanında olmalıyız.”

Amerika Birleşik Devletleri, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele çabalarının bir parçası olarak Karayip bölgesine çok sayıda savaş gemisi konuşlandırdı ve geçen eylül ayından bu yana uyuşturucu taşıdığını söylediği teknelere saldırılar düzenleyerek yaklaşık 90 kişiyi öldürdü.

Amerika Birleşik Devletleri "uyuşturucu teröristleriyle" savaş halinde olduğunu iddia ediyor, ancak uzmanlar, bilinen kaçakçıları hedef alsalar bile, teknelere yönelik saldırılarının yargısız infaz teşkil ettiğini savunuyor.

2 Eylül'de gerçekleştirilen ilk saldırı oldukça tartışmalıydı, çünkü ilk saldırıdan sağ kurtulan iki kişi daha sonraki bir baskında öldürüldü.

ABD'nin askeri yığılmasıyla birlikte bölgedeki gerilimler arttı ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro, Washington'u uyuşturucu ticaretini rejimini devirmek için bahane olarak kullanmakla suçladı.

Alvin Holsey'nin yerine, General Iván Petus geçti.

Donald Trump, geçen ocak ayında Beyaz Saray'a döndüğünden beri, şubat ayında Genelkurmay Başkanı'nı hiçbir açıklama yapmadan görevden alması da dahil olmak üzere, orduda kapsamlı bir yeniden yapılanma gerçekleştirdi.

Demokratlar, yönetimin geleneksel olarak tarafsızlığıyla bilinen orduyu siyasallaştırmaya çalıştığını iddia ediyor.


Trump, Maduro'ya karşı gerilimin yeni bir aşamasını başlattı

"Gerald Ford" uçak gemisi Karayip Denizi'nde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
"Gerald Ford" uçak gemisi Karayip Denizi'nde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
TT

Trump, Maduro'ya karşı gerilimin yeni bir aşamasını başlattı

"Gerald Ford" uçak gemisi Karayip Denizi'nde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
"Gerald Ford" uçak gemisi Karayip Denizi'nde konuşlandırılmış durumda (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, yeni bir dizi yaptırım yoluyla Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'ya karşı yeni bir gerilim aşaması başlattı.

ABD Hazine Bakanlığı, Maduro'nun baldızı Cilia Flores'in üç oğluna ve Venezuela hükümeti için petrol ürünleri sevkiyatını kolaylaştıran Panamalı iş adamı Ramón Carretero Napolitano'ya yaptırımlar uyguladığını duyurdu. Ayrıca altı petrol tankeri ve bunlara kayıtlı şirketler de ABD yaptırım listesine eklendi.

Amerikan kaynakları, Washington'un Venezuela kıyılarında "Skipper" adlı petrol tankerine el koymasının, ekonomisi gelirinin yüzde 90'ını petrol gelirlerinden sağlayan Venezuela rejimine yönelik yeni baskı aşaması bağlamında, benzer gemilerin daha fazlasının alıkonulmasının sadece bir başlangıcı olduğunu öne sürdü.

Kolombiya Dışişleri Bakanı Rosa Villavicencio ise şu açıklamayı yaptı: "(Maduro'nun) iktidardan ayrılması başka bir ülkeye taşınmasını veya koruma aramasını gerektiriyorsa, Kolombiya'nın ona ret cevabı vermesi için hiçbir nedeni olmayacak."


Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
TT

Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki petrol tankerine el koyup Karakas yönetimine yeni yaptırımlar getirmesiyle Karayipler'de gerginlik arttı.

ABD Başkanı Donald Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada Venezuela açıklarındaki petrol tankerine "iyi bir gerekçeyle" el koyduklarını savunmuştu. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa ABD'nin hamlesi "hırsızlık ve uluslararası korsanlık eylemi" diye nitelenmişti.

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, X'ten yaptığı paylaşımda operasyonun görüntülerine yer vermiş, tankerin Venezuela'dan İran'a petrol taşıyarak yaptırımları deldiğini öne sürmüştü.

Amerikan medyasında yer alan haberlerde, el konan tankerin adının Skipper olduğu yazılmıştı. ABD Hazine Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah arasındaki petrol kaçakçılık ağında rol oynadığı gerekçesiyle Skipper'ı 2022'de yaptırım listesine almıştı.

80 milyon dolarlık petrole el kondu

Wall Street Journal'ın analizine göre el konan tankerde yaklaşık 80 milyon dolar değerinde petrol var, bu da Venezuela'nın aylık ithalatının yaklaşık yüzde 5'ine denk geliyor.

ABD'nin tankere baskın düzenleyerek Venezuela yönetimini ekonomik felce uğratmak istediği yazılıyor. Ham petrol satışları Latin Amerika ülkesinin ihracat gelirlerinin yüzde 90'ından fazlasını oluşturuyor.

Diğer yandan Washington, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun eşi Cilia Flores'in üç yeğenini, Maduro'yla bağlantılı bir iş insanını ve Venezuela petrol sektöründe faaliyet gösteren 6 nakliye şirketini yaptırım listesine eklediğini de dün duyurdu.

ABD'nin son hamleleriyle bölgedeki gerginlik tırmanırken Maduro, dün yaptığı açıklamada ülkede uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu Tren de Aragua kartelini etkisiz hale getirdiklerini savunarak, Trump'ın asıl amacının Venezuela petrolünü çalmak olduğu iddiasını yineledi.

Trump petrolün peşinde mi?

ABD Enerji Enformasyon Dairesi'ne göre Venezuela, dünyadaki ham petrol rezervlerinin neredeyse beşte birine sahip. Yaklaşık 303 milyar varil ham petrole denk gelen bu miktar, dünyadaki en büyük ham petrol rezervini oluşturuyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi gerek ABD'nin uyguladığı yaptırımlar gerek de ekipman eksikliği ve devlete ait enerji şirketi PDVSA üzerindeki kontrolün sıkılaştırılması nedeniyle bu potansiyeli tam olarak kullanamıyor.

Ülkede faaliyet gösteren tek Amerikan şirketi olan petrol devi Chevron'un üretimi de Washington'ın yaptırımları nedeniyle düşmüştü.

Beyaz Saray, Karayipler'deki askeri yığınağın uyuşturucu kaçakçılığını ve düzensiz göçmen akışını engelleme amacı taşıdığını, Venezuela'nın petrol kaynaklarıyla ilgisi olmadığını savunuyor.

Ancak BBC'nin analizinde, Venezuela'daki petrol üretimini yeniden artırmanın on milyarlarca dolara mal olabileceğine dikkat çekiliyor. Diğer yandan ABD'nin yaptırımları hafifletmesi halinde Chevron'un kârının hızlıca artabileceği yazılıyor.

Bunlara ek olarak petrolün gelecekte önemini yitirmeye başlayacağı öngörüsü paylaşılıyor. Ekonomi analiz şirketi Capital Economics'ten David Oxley şunları söylüyor:

Petrol talebi bir anda düşüşe geçmeyecek ancak eskisi gibi artmaya da devam etmeyecek. Talebin zayıfladığını görüyoruz ve 2030'ların sonlarında düşüşe geçeceğini tahmin ediyoruz. Venezuela petrol sektörüne yatırım yapan herkes şunu düşünmek zorunda: Buna değer mi?

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 22 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 87 kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, BBC, Wall Street Journal, New York Times