Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

Muhammed Yunus’un geçici hükümetine karşı bir komplodan bahseden Şeyh Hasina’nın oğlu Joy, ülkedeki durumun ‘Suriye ve Afganistan'a benzediği’ uyarısında bulundu

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor
TT

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

Bangladeş Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden sonra toplumsal şiddet sarmalına sürükleniyor

İnci Mecdi

Bangladeş’te 1971 Bağımsızlık Savaşı'nda görev alanların çocukları için ayrılan kontenjan kararının ardından başlayan ve haftalar süren öğrenci protestoları sonrası Başbakan Şeyh Hasina, barışçıl bir şekilde başlayan protestoların şiddet olaylarına dönüşmesi üzerine istifa etmek ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ancak tıpkı Arap Baharı protestolarında olduğu gibi şiddet, siyasi rejimin başındaki kişinin ülkeyi terk etmesiyle son bulmayan protesto gösterileri, radikal akımlara bağlı grupların başını çektiği mezhepsel şiddet olaylarına dönüştü.

Şeyh Hasina'nın ülkeyi terk etmesinden bu yana Hindu vatandaşlar ve diğer azınlıklar, 170 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 8’ini oluşturan Hinduların tapınaklarına, evlerine ve işyerlerine saldıran radikal İslamcıların ve diğer aşırılık yanlılarının şiddetine maruz kaldı. Bu durum yüzlerce Bangladeşliyi Hindistan'a göç etmek zorunda bırakırken, geçtiğimiz hafta sonu sınırı geçmeye çalışan onlarca kişi gözaltına alındı, yüzlercesi ise sınır kapılarında giriş için izin bekliyor.

Hindular, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Bangladeş'teki en büyük azınlık ve kendini Hindistan'la güçlü bağları olan ve büyük ölçüde laik bir parti olarak tanıtan Şeyh Hasina'nın Avami Birliği (Awami League) partisinin destekçileri olarak görülüyorlar. Muhalefetteki Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) ise Pakistan ile müttefik olarak görülüyor.

Bangladeş basını, olaylar sırasında meslektaşlarının öldürülmesini protesto etmek amacıyla greve giden polisler görev başında olmadıklarından Gachur, Bagerhat, Majura ve Dakka'da yüzlerce Hindu evinin saldırıya uğradığını, yağmalandığını ve ateşe verildiğini ve tapınakların zarar gördüğünü bildirdi. Radikaller, geçtiğimiz yıl Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen ünlü Hindu müzisyen Rahul Ananda'nın evini de yaktı. Aşırılık yanlılarının Pakistan'da tekfirci bir Müslüman azınlık olan Ahmediye Cemaati’ne mensup Müslümanların evlerini yaktığına dair haberler de basında yer aldı.

Bangladeş’teki Hindu azınlıktan yazar Debra Prativa Das, saldırıların çoğunlukla kırsal kesimlerde meydana geldiğini, kentsel kesimde ise ‘okullardan, kolejlerden ve medreselerden öğrencilerin tapınakları koruduklarını’ söyledi. Debra Prativa Das, Bangladeş’in siyasi geçiş dönemlerinde toplumsal şiddete alışık olduğunu, ancak ‘siyasi partiler saldırılardan birbirlerini sorumlu tuttukları için’ faillerin adalet önüne çıkmasının pek mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.

Hindistan'a kaçış

Şarku’l Avsat’ın The Independent’ten aktardığı habere göre şiddet olaylarından kaçanlardan bazılarının tanıklıklarını haberleştirdi. İki çocuğuyla birlikte 48 saatlik bir yolculuğun ardından birkaç gün önce Hindistan'a ulaşan Reema Das, Bagerhat Mahallesi’ndeki evinin bir grup tarafından yağmalandığını ve ateşe verildiğini anlattı. Saldırıdan önce kaçmayı başardıkları için ailesiyle birlikte hayatta kalabildiklerini söyleyen Reema Das, “Önce eşimin bir arkadaşının komşu köydeki evine sığındık. Kızlarımın ve benim turist vizemiz var. Bu yüzden Bengal'in batısına gitmeye ve şiddet olayları sona erene kadar buradaki akrabalarımızın yanında kalmaya karar verdik” diye konuştu.

Sheeba Pal (46), şiddet olayları patlak vermeden önce vize almış olduğundan Hindistan'ın Haridaspur şehrine kaçabildi, ancak kardeşi vize alamadığı için burada kalmak ve kaderiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Pal, Bangladeş'in yeni geçiş hükümetinin gerilimi yatıştırma ve azınlıklara yönelik şiddeti durdurma çabalarını takdir etse de kendi ülkesindeki manzara sebebiyle sadece ‘radikallerin ülkeyi ele geçirmesinin ne kadar süreceğini’ merak ediyor.

Ülkeden kaçan bazı kişiler basına yaptıkları açıklamalarda, sağlık vizesi olan kişilerin Hindistan'a girişine turist ve iş vizesi olanlara göre öncelik verildiğini, turist ve iş vizesi olanların ise ancak Hint göçmenlik yetkililerini çaresiz durumda olduklarına ikna ettikten sonra geçişlerine izin verildiğini söylediler.

Yeni Afganistan

Bangladeş'te Budist tapınaklarının ve heykellerinin yıkılması, azınlıklara yönelik saldırılar ve evlerinin yağmalanıp yakılması, 2013-2017 yılları arasında DEAŞ ve El Kaide bağlantılı terörist grupların yükselişine sahne olan ülkede radikallerin kontrolü ele geçirmesinden duyulan endişeyi arttırdı. Jamestown Vakfı tarafından daha önce yayınlanan bir rapora göre faaliyetleri cihatçı duyguları canlandırmayı ve teşvik etmeyi amaçlayan Cemaati’l-Ensar gibi yeni cihatçı grupların ortaya çıkmasından ve Bangladeş'te yeniden silahlı eylemlerin başlamasından endişe ediliyor.

Şeyh Hasina karşıtı protestolara katılan öğrencilerden biri olan Anisa İslam, Daily Telegraph gazetesine yaptığı açıklamada, “Demokrasi için mücadele ettik, umarım radikal İslamcılar iktidara gelmek için bu durumdan faydalanmazlar” dedi.

Öte yandan Şeyh Hasina'nın oğlu Sajeeb Wazed Joy, Bangladeş’teki durumun Suriye ve Afganistan'a benzediği uyarısında bulundu. Hint-Asya Haber Servisi’ne (IANS) konuşan Joy, “Bugün Bangladeş, Suriye ve Afganistan’a benziyor. Ne kanun ne de düzen var. Bundan sonrası (Muhammed) Yunus’un geçici hükümetine bağlı. Eğer gidişatı kontrol edebileceklerini düşünüyorlarsa belki yeniden demokrasiye kavuşuruz” ifadelerini kullandı.

Ayaklanma, yağma ve vandalizmin her yerde devam ettiğini vurgulayan Joy, “Ordunun konuşlandığı Dakka şehrinde biraz güvenlik var. Ancak Dakka dışında, sosyal medyaya da bakarsanız, tam bir kaos hakim. Polis yok, kanun yok, düzen yok. Geçici hükümetin bunu nasıl kontrol edeceğini görmek için bekliyorum, çünkü eğer geçici hükümet kanunları uygulayıp düzeni sağlayamazsa Bangladeş Afganistan'a dönüşecektir” diye konuştu.

Pakistan'a yöneltilen suçlamalar

Ülkedeki kaosun arkasında Pakistan'ın olduğunu ima eden Joy, “İslamabad her zaman Bangladeş'in bağımsızlığına karşı olmuştur, biz onlardan bağımsızlığımızı kazanmak için savaştık. Bu yüzden Pakistan’ın protestoları körüklediğini düşünüyorum” dedi.

Geçtiğimiz hafta görevi bırakmak zorunda kalan Şeyh Hasina ve siyasi ortakları, Cemaat-i İslami Partisi’ni devlet işlerinde kota sistemine karşı düzenlenen son öğrenci protestoları sırasında şiddet olaylarını kışkırtmakla suçlamıştı. Bangladeş hükümeti, ağustos ayı başında 200'den fazla kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan ve haftalarca süren şiddetli olaylarının yaşandığı protesto gösterilerinin ardından Cemaat-i İslami Partisi, öğrenci kanadı Chhatra Shibir ve diğer bağlı kuruluşları terörle mücadele yasası çerçevesinde yasaklama kararı aldı.

Şeyh Hasina’nın destekçileri, büyük ölçüde tekstil ve hazır giyim ihracatına odaklanan ve ağırlıklı olarak kadınların yönettiği sanayi sektörü sayesinde Bangladeş'e kayda değer bir ekonomik rönesans yaşattığı için ondan övgüyle bahsediyorlar. Bangladeş, 1971 yılında Pakistan'dan bağımsızlığını kazandığında dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi. Ancak Şeyh Hasina’nın iktidara geldiği 2009 yılından bu yana yılda ortalama yüzde altıdan fazla büyüyor. Aynı zamanda yoksulluk oranları düştü, 170 milyonluk nüfusunun yüzde 95'inden fazlasının elektriğe erişimi sağlandı ve 2021 yılında kişi başına düşen milli gelir Hindistan'ı geçti.

Şeyh Hasina, 2016 yılında beş radikalin Dakka'da Batılıların uğrak yeri olan bir kafeyi basarak 22 kişiyi öldürmesinin ardından, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkede radikal İslamcılara yönelik baskıları nedeniyle övgüler almıştı. Geçtiğimiz on yıl içinde radikal İslamcı oluşumların liderlerinden ve önde gelen bir muhaliflerden beşi, ülkenin 1971 yılındaki bağımsızlık savaşı sırasında insanlığa karşı işlenen suçlardan hüküm giyerek idam edildi.

Davalar kitlesel protesto gösterilerinin düzenlenmesine ve şiddet olaylarının yaşanmasına yol açarken, Şeyh Hasina’nın muhalifleri davaları düzmece ve muhalifleri susturmaya yönelik siyasi amaçlı hamleler olarak nitelendirdiler. Şeyh Hasina hükümetinin muhalefete karşı hoşgörüsüzlüğü ülkede öfkeye ve başta ABD olmak üzere diğer ülkelerde endişeye neden oldu. ABD, 2021 yılında Bangladeş güvenlik güçlerinin elit koluna ve yedi üst düzey subayına insan hakları ihlalleri gerçekleştirdikleri gerekçesiyle yaptırım uyguladı.

Hükümete karşı komplo

Diğer taraftan Bangladeş’te yeni kurulan geçici hükümetin başına geçen Nobel ödüllü Muhammed Yunus, Paris'ten başkent Dakka'ya vardıktan sonra yaptığı ilk konuşmada saldırılara son verilmesi çağrısında bulundu. Etrafını saran genç öğrenci liderleri arasında konuşan Yunus, “"Bizim sorumluluğumuz herkesi korumaktır. Eğer bana inanıyor ve liderliğime güveniyorsanız, lütfen bu ülkede kimsenin zarar görmemesini sağlayın. Eğer bu isteğimi yerine getiremezseniz, burada bulunmamın hiçbir anlamı kalmaz” ifadelerini kullandı.

Bangladeş'teki azınlıklara karşı geçekleştirilen saldırıların geçici hükümeti itibarsızlaştırmaya yönelik bir komplonun olabileceğini öne süren Yunus, ancak komplonun kurucularının kimler olabileceğine değinmekten kaçındı.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”