ABD, Hamas lideri Sinvar'ı yakalaması için İsrail'e nasıl yardım ediyor?

61 yaşındaki Sinvar, Haniye'ye kıyasla İran'a daha yakın bir pozisyonda (Reuters)
61 yaşındaki Sinvar, Haniye'ye kıyasla İran'a daha yakın bir pozisyonda (Reuters)
TT

ABD, Hamas lideri Sinvar'ı yakalaması için İsrail'e nasıl yardım ediyor?

61 yaşındaki Sinvar, Haniye'ye kıyasla İran'a daha yakın bir pozisyonda (Reuters)
61 yaşındaki Sinvar, Haniye'ye kıyasla İran'a daha yakın bir pozisyonda (Reuters)

Amerikan gazetesi New York Times (NYT), ABD yönetiminin sağladığı büyük desteğe rağmen İsrail'in Hamas lideri Yahya Sinvar'ın yerini tespit edemediğini yazıyor. 

Haberde, Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği Aksa Tufanı operasyonuyla başlayan savaşta yaklaşık 10 aydır Sinvar'ın yakalanması için ABD ve İsrail'in yoğun çalışmalar yürüttüğü belirtiliyor.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Sinvar'ın yakalanması için her iki ülkenin de "ciddi kaynak ayırdığını" söylüyor.

Sinvar'ın yerinin tespit edilmesi için İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet'in karargahında özel bir birim kurulduğu, ABD istihbaratının da Sinvar'ın iletişim kanallarını takip ettiği belirtiliyor. CIA'in de İsrail Savunma Kuvvetleri'yle (IDF) yakından çalıştığı bildiriliyor. 

Ayrıca Amerikan ordusunun İsrail'e "yeraltı radarı" tedarik ettiği de aktarılıyor. 

Diğer yandan bir kaynak, ABD ve İsrail arasındaki istihbarat paylaşımını "çok orantısız" diye niteliyor. Yetkili, İsrail'in bu süreçte daha kârlı olduğunu ve Washington'la aynı ölçüde bilgi paylaşmadığını savunuyor.

Bu kaynağa göre Amerikalılar, destekleri karşılığında İsrail'den ABD yurttaşı rehinelere ulaşmalarını sağlayacak istihbaratı almayı umarken, Tel Aviv bu konuda çok yardımcı davranmadı.

Amerikalı yetkililer, Sinvar'ın yakalanmasının İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu adına büyük bir zafer olacağını ve Gazze savaşının kısa sürede bitmesini sağlayacağını öne sürüyor.

Ancak analizde, Sinvar'ın öldürülmesinin ateşkes müzakerelerini çıkmaza sokabileceğine dikkat çekiliyor.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin Tahran'da 31 Temmuz'da düzenlenen suikastla öldürülmesinin ardından yerine Sinvar geçmişti. Ateşkes görüşmelerini yürüten Haniye yerine müzakereleri de Sinvar devraldı. 

NYT'nin görüştüğü İsrailli, ABD'li, Mısırlı ve Katarlı yetkililer, Sinvar'la iletişim kurmanın güçleştiğini söylüyor. Kaynaklara göre normalde mesajlara birkaç gün içinde yanıt veren Sinvar, son dönemde bu süreyi daha uzun tutuyor.

Tel Aviv yönetimi, Aksa Tufanı operasyonunun mimarı olarak gördüğü Sinvar'ı yakalamayı hedeflediklerini defalarca bildirmişti. İsrail istihbaratı, Sinvar'ın Gazze Şeridi'ndeki yeraltı tünellerinde saklandığını savunuyor ancak Hamas liderinin nerede olduğuna dair net bir bilgi yok.

Diğer yandan Hizbullah, üst düzey komutanlarından Fuad Şükür suikastına misillemeyi dün gerçekleştirdi.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, açıklamasında misillemeyi ertelemelerinin sebeplerinden birinin, Gazze'de ateşkes müzakerelerine şans tanımak olduğunu söylemişti. 

İsrail gazetesi Haaretz'in analizinde, Hizbullah'ın bu zamanlama stratejisiyle Sinvar'a ateşkes müzakerelerinde zaman kazandırmayı hedeflediği savunuluyor. 

Analizde, bir "misilleme denklemi" oluşturulduğu belirtilerek, İsrail ve Hizbullah'ın topyekun savaşa yol açmayacak şekilde karşılıklı saldırılar düzenlediği belirtiliyor.

Ayrıca Hamas ve Hizbullah arasında "iş bölümü" yapıldığı ifade edilerek, bu stratejinin Sinvar'ın müzakerelerin ilerleme hızını belirleme ve Hamas'ın ön koşullarında ısrarcı davranma pozisyonunu güçlendirdiği yorumu paylaşılıyor.

Independent Türkçe, New York Times, Times of Israel, Haaretz



Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)

Husam İytani

İsrail'in son saldırısının belki de en kötü sonuçlarından biri, gerçeği kavrama konusunda giderek artan yetersizlik duygusudur. Lübnanlıların her geçen gün daha da perişan hale gelen günlük hayatlarıyla en yakından bağlantılı yerlerde olup bitenlere yabancılaşma duygusudur.

İsrail servislerinin, Hizbullah üyelerinin İsrail’in mutlaka hackleyeceği ve sızacağı cep telefonları yerine daha güvenli olacağını düşünerek kullandıkları çağrı cihazı olarak bilinen iletişim cihazlarını patlatmakta kullandığı gelişmiş ve ileri teknoloji, bırakın sıradan vatandaşları, gözlemciler için bile anlaşılması kolay değil. İsrail'in Lübnan ve Suriye'deki binlerce iletişim cihazına nasıl sızıp patlattığına dair teknik detaylar ve bunların ister Amerikan medyasının bildirdiği gibi birkaç gün önce gelen yeni cihazlar, isterse diğer medya araçlarının belirttiği gibi İsraillilerin bataryalarını ısıtarak patlatmanın bir yolunu bulabildikleri eski cihazlar olması bir yana, bu mesele birçok Lübnanlının istekleri ile yaşamak ve katlanmak zorunda kaldıkları şeyler arasında büyük bir engel oluşturuyor. Patlamalarda ölenler arasında masumların da olduğunu söylemek de yeni bir bilgi değil.

Hizbullah yetkililerinin yaşadığı ve Lübnanlıların sonuçlarına katlandığı paranoya, Hizbullah’ın ülkeyi içine soktuğu bu savaşın ne getireceğini sormaya cüret edenlere karşı üstten bakış, onları ihanetle, teslimiyetle, umutsuzluğu yaymakla suçlamak, artık kendisi için güçlerin seferber edilmesi gereken “büyük hedef” bahanesiyle göz ardı edilebilecek bir şey değil. Çünkü artık sadece özel unsurlarını ikna eden Hizbullah’ın saçmalıkları ve kibri karşısında her gün yüzünde patlayan bir skandala dönüşüyor gibi görünen bir savaşta, Lübnan halkının seferber edeceği bir gücü kalmamış durumda. “Hedef”e gelince, belirsizliği gittikçe artıyor ve Rakka, Deyrizor, Zabadani ve Sana'dan geçtikten sonra yol haritasını anlamak zorlaşıyor.

Bir saatten kısa bir süre içinde 2.800'den fazla “mücahidin” yaralanmış olması, güvenlik operasyonlarıyla ilgilenenlerin dikkatli ve detaylı takibini gerektirebilecek bir konu. Peki ama bu olay Hizbullah kontrolündeki bölgelerde veya yakınında ikamet eden vatandaşlar için ne anlama geliyor? Bunun, belki Filistin için özgürlük isteyen ama çocuklarının yaşamasını tercih eden bölge sakinleri üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bu, ahlaki sorgulamaya tabi tutulmaması gereken bir mukayesedir.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılmasının ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesinin veya yaralanmasının, bir sonraki savaşın Lübnan'a ne getireceğine dair kötü bir alamet olduğunu söylemek kaçınılmaz. İsrail'in, güneydeki çatışmanın ilk günlerinden bu yana, yüzlerce Hizbullah üyesini avlamasını veya askeri yetkilisi Fuad Şükür’e suikast düzenlenmesini ve hatta Hizbullah'ın Suriye'nin Masyaf bölgesinde bulunan bilimsel bir araştırma merkezine baskın düzenlemesini ve havaya uçurmasını sağlayan büyük güvenlik zaafı,  İsrail'in yalnızca Hizbullah planlamacıları ile askeri ve güvenlik liderlerinin şimdiye kadar aklına gelmeyen alanlara kadar sızdığı anlamına gelmiyor. Aksine bu aynı zamanda beklenen savaşın Lübnanlıların daha önceki savaşlarda görmediği yeni bir savaş türü olacağı anlamına da geliyor.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılması ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesi veya yaralanması, bir sonraki savaşın getirebileceklerine dair kötü bir alamettir.

Bu gerçeklere ilaveten, birkaç gün önce bir Hizbullah yetkilisinin Hizbullah’ın onayı olmadan seçilmiş herhangi bir cumhurbaşkanına suikast düzenlemekle ilgili yaptığı tehditler, iç yıkım faktörlerinin, vahşi düşmanların eliyle gerçekleşen dış yıkımla birleştiği ülkeyi neyin beklediğine dair kasvetli bir tablo sunuyor. Lübnan'ın kronik krizlerinden çıkma girişimlerini engelleyen siyasi boşluk, ancak Hizbullah’ın istediği yönde bitecektir. Bu ise yaşamın her alanında sadece daha fazla yıkıma yol açan bir yöndür. Daha fazla yıkım getiren kapalı bir yıkım çemberidir.

Önceki deneyimlerle, özellikle de Hizbullah’ın hemen ardından Lübnan devleti üzerindeki kontrolünü deklare ettiği ve başkent Beyrut'u işgal ettiği Temmuz 2006 savaşıyla karşılaştırıldığında, İsrail'in Lübnan'a yönelik herhangi bir savaşı, Hizbullah'ın toplum, otorite ve devlet üzerindeki kontrolünü artırmasıyla sona erecek gibi görünüyor. Keza yıllardır anlaşılması güç ve anlaşılması zor sonuçlar üreten bir hızla dönen Lübnan'ın yaşanabilir bir versiyonunun üretilmesine yönelik tüm çabaları uzak bir geleceğe erteleyecek gibi görünüyor.

Trajediyi dört dörtlük yapansa, seyirciler, sempatizanlar ya da masumları kurtarmak için müdahale etmeye istekli olanlar olmadan gerçekleşmesidir.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.