İran’ın ikilemi: Direniş mi diplomasi mi?

Tahran’ın dış politikadaki çelişkileri devam edecek gibi görünüyor

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan milletvekillerine hitap ederken, 21 Ağustos 2024 (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan milletvekillerine hitap ederken, 21 Ağustos 2024 (AFP)
TT

İran’ın ikilemi: Direniş mi diplomasi mi?

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan milletvekillerine hitap ederken, 21 Ağustos 2024 (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan milletvekillerine hitap ederken, 21 Ağustos 2024 (AFP)

Araş Azizi

İran’da Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yeni kabinesinin üyeleri arasında en çok tanınan isimlerden biri olan Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İran’ın Helsinki ve Tokyo büyükelçiliği görevlerini yürüttü. Ayrıca İran'ın en ünlü dışişleri bakanlarından biri olan Cevad Zarif'in 2013 yılından 2021 yılına kadar yürüttüğü görev süresi boyunca yardımcılığını yaptı.

Dışişleri Bakanı olmak bir diplomatın ulaşabileceği en yüksek makam ve 1988 yılından bu yana İran Dışişleri Bakanlığında görev yapan Arakçi için de önemli bir başarı. Ancak Zarif'in de sık sık şikayetini dile getirdiği üzere bu makam, İran'da imrenilecek bir şey değil. Zira Tahran uzun zamandır birbiriyle açıkça çelişen dış politikalar izliyor ve bu da tartışmalara ve hayal kırıklıklarına yol açıyor.

İran bir yandan bölgedeki ve daha uzaktaki ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kurmayı vaat ediyor ve ABD ile müttefikleri tarafından uygulanan ve ekonomisini uzun süredir felce uğratan yaptırımların kaldırılmasını istediğini söylerken diğer yandan birçok Arap ülkesinde, çoğu sadece Batı tarafından değil bölgedeki bazı ülkeler tarafından da ‘terör örgütleri’ olarak görülen büyük milis gruplarının yer aldığı küresel bir anti-Amerikan İslami devrim hareketine öncülük etmeyi amaçlıyor. Bu iki hedef sadece soyut teoride değil, doğrudan pratikte de birbiriyle açıkça çelişiyor.

Örneğin Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında İran, Kuzey Kore ve Myanmar olmak üzere üç ülkede kara para aklama ile mücadele eden Paris merkezli Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara listesinden İran'ın adını çıkarmak istediğini defalarca kez beyan ederken, aynı zamanda çoğu ‘terör örgütü’ olarak tanımlanan silahlı grupların yer aldığı Direniş Ekseni'ne tam destek sözü verdi. İran, söz konusu grupları silahlandırmaya ve finanse etmeye devam ederken FATF'ın adını kara listeden çıkarmasını nasıl bekleyebiliyor? Geçtiğimiz ay yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Pezeşkiyan karşısında kaybeden Said Celili gibi katı muhafazakarlar bu konuda en azından daha tutarlı davranıyorlar ve İran'ın FATF ile işleri yoluna koyma çabalarına karşı çıkıyorlar.

Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında İran'ı FATF kara listesinden çıkarmak istediğini açıklarken aynı zamanda Direniş Ekseni'ne tam destek sözü verdi.

Bu çelişkinin bir işareti geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan'ın Tahran ziyareti sırasında görüldü. Suudi Bakan, İranlı mevkidaşıyla yapacağı basın toplantısını neredeyse iptal ediliyordu. Çünkü Bakan Faysal, Suriye'deki mezhepçi güçlerin savaşları da dahil olmak üzere İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü’nün komutanı olarak yıllarca Direniş Ekseni'nin operasyonlarını koordine eden Kasım Süleymani'nin portresinin altında durmayı reddetmişti. İran tarafı basın toplantısının yapılabilmesi için utanç verici bir şekilde salonu değiştirmek zorunda kaldı. Ancak salonun değiştirilmesi, İran rejiminin temel inançlarından vazgeçmeden verebileceği tavizlerin varacağı en son sınırdı.

Arakçi'nin dışişleri bakanı olması, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in bazı tavizler verme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Aksi takdirde neden Pezeşkiyan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasına izin versin ki?

İran rejimi, önceki Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin bu yılın başlarında gerçekleşen ve ülkeye büyük zarar veren bir helikopter kazasında zamansız ölümü öncesinde siyasete hakim olan katı muhafazakarlardan uzaklaşmak istiyor gibi görünüyor. Hamaney'in rejimin giderek yalnızlaşmasından endişe duyduğu ve biraz nefes alacak alan yaratmak istediği açık. Geriye şu soru kalıyor: İran ne kadar değişecek? Geriye ise “İran ne kadar değişecek?” sorusu kalıyor.

Dış politika gündeminin ana hatlarını çizen Arakçi, İran'ın Direniş Ekseni’ni desteklemeye devam edeceğini vurgulamış ve Şura Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada bu hedefin ‘gündemlerinin en üst sırasında’ olduğunu belirtmişti. Aynı konuşmada İran'ın ABD'ye yönelik düşmanlığının devam edeceğini de kabul eden Arakçi, üyesi olduğu hükümetin ABD’ye karşı ‘çatışma yönetimi’ yaklaşımını benimseyeceğini vurguladı. Avrupa ülkeleriyle ilgili olarak ise Tahran'a yönelik ‘yanlış ve düşmanca’ davranışlarını düzeltmeleri çağrısında bulunan Arakçi, bunun daha sonra iyi ilişkilere yol açabileceğinin altını çizdi. Arakçi ayrıca hükümetinin dış politika önceliğinin Çin, Rusya ve ‘yaptırımların neden olduğu zor zamanlarda İran’ın yanında olan diğer ülkelerin’ yanı sıra Afrika, Latin Amerika ve Doğu Asya'daki yükselen güçler olacağını açıkladı.

Hükümetin yaptırımları ‘etkisiz hale getirmeye’ ve mümkünse kaldırmaya çalışacağını, bunun uzun zamandır Tahran'ın politikası olduğunu söyleyen Arakçi, hükümetinin yaptırımları kaldırma girişiminde aceleci davranmayacağını ve ‘bitmeyen müzakereler tuzağına düşmeyeceğini’ söyledi. İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılında nükleer anlaşmanın imzalanmasında üstlendiği rol nedeniyle kendisini sert bir dille eleştiren katı muhafazalara yanıt olarak katı muhafazakar çizgideki eski Cumhurbaşkanı Reisi’nin bile ABD ile görüşmeleri sürdürdüğünü ve ‘iki kez nihai bir anlaşmaya varmaya çok yaklaştığını, ancak bilmediği nedenlerle bunun gerçekleşmediğini’ söyledi.

dvrfevfe
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi başkent Tahran’daki Dışişleri Bakanlığı’nda, 26 Ağustos 2024 (Reuters)

Özetle İran’ın dış politikasındaki çelişkiyle sık sık boğuşan Arakçi, Zarif'in aksine bu çelişkiyi kabullenmiş gibi görünüyor. Bunun yanında Arakçi, İran'ın Batı ile çok daha iyi ilişkilere sahip olamayacağını ve bu yüzden bununla yaşamak zorunda olduğunu kabul etmişe benziyor. Aslında sorun şu ki, İran yaptırımları kaldıramadığı ve kendisine uygulanan tecridi kıramadığı sürece Arakçi'nin vaatlerinin birçoğu yakın vadede gerçekleşmeyecek. Örneğin Arakçi, İran'ın bir enerji ve geçiş merkezi olacağını ve yeni küresel pazarlara erişim sağlayacağını vaat ediyor. Ancak İran'ın daha geniş hedefleri bir yana, komşusu Irak'la ilişkileri bile yaptırımlar engeline takılıyor. Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında birçok kez İran'ın petrol için Çin'e sunduğu tüm indirimlerin yaptırımlar yüzünden olduğundan yakındı. Bu durumda yaptırımlar kaldırılmadan İran hedeflerine nasıl ulaşabilir?

Ayrıca İran'ın, İsrail devletinin yıkılması çağrısında bulunma ve geçtiğimiz 7 Ekim İsrail'e saldırıları düzenleyen milisleri silahlandırma politikasının doğrudan bir sonucu olarak, savaş olasılığı nedeniyle kendisini ciddi bir tehlike altında bulduğu da bir gerçek. İran’ın Dini Lideri Hamaney, ABD ile gizli de olsa devam eden müzakerelere rağmen, 2018 yılından bu yana ülkesinin politikasının ‘savaş da yok, müzakere de’ şeklinde olduğunu duyurdu. Şarku’l Avsat'ın  Al Majalla'dan aktardığı analize göre uzmanlar bu politikanın ne savunulabilir ne de sürdürülebilir olduğunu ve İran savaştan kaçınmak istiyorsa diplomasi ve müzakere yolunu seçmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu da İran’ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı rolü konusunda bir uzlaşıya varılması anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan için en büyük sorulardan biri de ilk yurtdışı gezisi için hangi ülkeyi seçeceği. Bölgesel uzlaşı yanlıları, ilk ziyaretini Riyad'a gerçekleştirebileceğini söylerken bir diğer olasılığa göre Pezeşkiyan, İran'ın bu yılın başlarında katıldığı Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkeleri grubu zirvesi için Rusya'nın Kazan kentine gitmek üzere ekim ayına kadar bekleyebilir. Bu ziyaret sırasında Moskova ile uzun vadeli bir stratejik anlaşmanın imzalanabilir. Ancak aralarında İran'ın Atina ve Lefkoşa eski büyükelçisinin de bulunduğu bazı İranlı uzmanlar, Pezeşkiyan’a ilk yurtdışı gezisini başkent olmayan bir şehre yapmaktan kaçınması ve bunun yerine sadece Arakçi ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Rıza Arif'i göndermesi çağrısında bulundular.

İran’ın dış politikasındaki çelişkiyle sık sık boğuşan Arakçi, Zarif'in aksine bu çelişkiyi kabullenmiş gibi görünüyor.

Sonuç olarak İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın hedefi ne olursa olsun, İran'ın dış politikasındaki çelişkilerin, Tahran ulusal çıkarlarını mı takip etmek istediğine yoksa küresel bir davanın üretim merkezi mi olmak istediğine karar verene kadar devam edeceğini söyleyebiliriz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Bir çağrı cihazı nasıl ölümcül bir bombaya dönüştü?

Çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralanan birkaç kişiyi taşıdıktan sonra Beyrut'taki bir hastanenin yanında duran Lübnanlı iki askeri (AFP)
Çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralanan birkaç kişiyi taşıdıktan sonra Beyrut'taki bir hastanenin yanında duran Lübnanlı iki askeri (AFP)
TT

Bir çağrı cihazı nasıl ölümcül bir bombaya dönüştü?

Çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralanan birkaç kişiyi taşıdıktan sonra Beyrut'taki bir hastanenin yanında duran Lübnanlı iki askeri (AFP)
Çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralanan birkaç kişiyi taşıdıktan sonra Beyrut'taki bir hastanenin yanında duran Lübnanlı iki askeri (AFP)

Marco Mossad

Hizbullah bugün, şifreli mesajlar göndermek ve almak için kullandığı çağrı cihazlarının kendiliğinden infilak ettiğini duyurdu. Çağrı (pager) cihazlarının tek tek patlaması sonucunda şimdiye kadar yüzlerce kişinin yaralandığı ve çok sayıda ölü olduğu bildirildi.

Akıllı telefonlar ve tabletler için kendi kendini imha teknolojisi, bu cihazların kaybolması ya da çalınması halinde sahiplerinin, içlerindeki gizli bilgileri korumak amacıyla uzaktan imha edebilmelerini sağlamak üzere geliştirilmiş bir teknolojidir. Birçok teknolojik uygulamada olduğu gibi bu teknoloji de olumlu amaçlar için kullanılabilse de bugün Lübnan'da olduğu gibi Hizbullah üyelerini hedef almak gibi olumsuz amaçlar için de kullanılabilir.

Peki, cihazlar uzaktan nasıl imha edilebilir? Bu Hizbullah'ın gizli iletişim sisteminin açık bir ihlali mi yoksa sadece bir kaza mı?

Çağrı cihazları genellikle İsrail'in dinleme tekniklerinden uzakta, sahadaki komutanlar ve üyeler arasındaki iletişimi sağlıyor. Bu cihazların ele geçirilmesi halinde Hizbullah'ın bunları terk edip başka bir teknolojiye başvurması gerekiyor. Ancak alternatif bir iletişim teknolojisinin ne kadar güvenli ve gizli olduğunu bilmedikleri için bu büyük bir risk taşıyor. Eğer patlamaların arkasında İsrail'in olduğu kanıtlanırsa, Tel Aviv Hizbullah'ın gizli iletişim ağını çökertme yönündeki stratejik hedefine ulaşmış olacak. Bu da tüm sistemin daha büyük ve daha net bir şekilde ihlal edilebileceği anlamına geliyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre çağrı cihazı, acil ya da hızlı arama yapılması gereken durumlarda metin mesajları yahut sesli sinyaller almak için kullanılan küçük bir elektronik cihazdır. Cep telefonlarının henüz yaygın olarak kullanılmaya başlanmadığı 1980'li ve 1990'lı yıllarda popülerdi. Küçük boyutlu ve taşınabilir olması, güvenilir bir şekilde acil durum bildirisi almaya ihtiyaç duyan doktorlar, iş adamları ve acil durum çalışanları arasında yaygın olarak kullanılmasını sağladı. Çağrı cihazı, alıcının sinyali aldığı ve mesajı ya da uyarıyı görüntülediği baz istasyonları aracılığıyla kısa radyo sinyalleri göndererek çalışır.

“Akıllı telefonlar ve tabletler için kendini imha teknolojisi, bu cihazların kaybolması yahut çalınması durumunda sahiplerinin cihazları uzaktan imha etmelerini sağlamak için geliştirilmiş bir teknolojidir.

Çağrı cihazının en önemli özelliklerinden biri, daha çok yerel iletişim ağlarına bağlı olmasıdır. Bu da onu hücresel verinin kesilmesi durumunda ya da kapsama alanının zayıf olduğu alanlarda güvenilir kılıyor. Cihaz ayrıca modern cihazlara kıyasla nispeten uzun bir pil ömrüne sahip. Pili sık sık şarj etmeye gerek kalmadan günlerce hatta haftalarca dayanabilir.

Güvenlik ve koruma açısından Hizbullah'ın askeri iletişim ağı gibi kritik alanlar için güvenilir bir seçim olmasını sağlayan çeşitli benzersiz özelliklere sahip olan çağrı cihazı, internete bağlanmadığı ve akıllı telefonlar gibi karmaşık iletişim teknolojileri barındırmadığı için hacklenme ya da kötü amaçlı yazılım gibi siber saldırılara karşı daha az savunmasızdır. Cihaz kısa radyo sinyalleri ile gönderilir. Böylece gizli dinleme ya da veri hırsızlığı olasılığını en aza indirir. Bu durum çağrı cihazı aracılığıyla gönderilen bilgileri internet üzerinden gönderilen e-postalara kıyasla daha güvenli hale getirir.

Peki bu cihazlar tüm bu iyi özelliklerine rağmen nasıl hacklenebilir ve kendiliğinden infilak edebilir?

Akıllı cihazların kendi kendini imha etme özelliği, kayıp ya da hırsızlık durumunda ek bir koruma katmanı olarak geliştirildi ve sahibi tarafından uzaktan etkinleştirilebiliyor. Çağrı cihazı, 80 santigrat dereceyi aşan sıcaklıklara ulaştığında birkaç saniye içinde yedi kata kadar genişleyen bir polimer tabakasının infilak etmesiyle kendini imha eder.

Çağrı cihazının en önemli özelliklerinden biri, daha çok yerel iletişim ağlarına bağlı olmasıdır. Bu da onu hücresel verinin kesilmesi durumunda ya da kapsama alanının zayıf olduğu alanlarda güvenilir kılıyor.

Polimer tabakası elektrotları ısıtmak için yaklaşık 500 ila 600 MW güce ihtiyaç duyar. Bu da polimerin genişlemesine ve en sonunda patlamasına neden olur.

Hizbullah üyelerine bu cihazlardan yeni bir sevkiyat yapıldığı haberleri basında yer aldı. Çağrı cihazlarında kullanılan bu polimer malzeme katmanı, yukarıda bahsedilen işlemi uzaktan gerçekleştiren kötü niyetli bir yazılımın indirilmesiyle ya da GPS sensörleri gibi, cihazın orijinal konumundan 50 ya da 100 metreden fazla uzaklaşması halinde bu özelliği devreye sokan sensörler kullanılarak yahut Hizbullah'a teslim edilen cihazlardaki ışık sensörleri aracılığıyla yapılabilir. Işık sensörleri kullanılarak yapıldığı yöntemde cihazın karanlık bir kutudan çıkarıldıktan sonra belirli bir miktarda ışığa maruz bırakılması halinde kendini imha teknolojisi devreye giriyor.

Patlamalar sonucunda çok sayıda yaralının ve onlarca ölünün olduğundan bahsedilse de  İsrail'in bu saldırıdaki öncelikli hedefi bu değildi. İsrail’in ilk stratejik hedefi, çağrı cihazlarını hackleyerek Hizbullah'ın gizli iletişim sistemini çökertmekti. Şimdi Hizbullah bu cihazları kullanmaktan vazgeçmek zorunda. Çünkü bu cihazlar üyeleri için patlama ya da gizli dinleme açısından tehlike oluşturmaya başladı. Bu yüzden Hizbullah’ın ne kadar güvenli ve özel olduklarını bilmediği başka cihazlar kullanmaya yönelmesi gerekiyor.