Daha tehlikeli ve karmaşık bir durumda 1701 sayılı kararın öncesine dönmek

Uluslararası güçlerin çabaları, çözüm ve uzlaşı saatinin henüz gelmediğinin kabul edilmesine rağmen, kapsamlı bir bölgesel savaşın patlak vermesini engellemeyi amaçlıyor.

İsrail'in Lübnan'ın güneyine yönelik hava saldırılarının etkileri (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyine yönelik hava saldırılarının etkileri (AFP)
TT

Daha tehlikeli ve karmaşık bir durumda 1701 sayılı kararın öncesine dönmek

İsrail'in Lübnan'ın güneyine yönelik hava saldırılarının etkileri (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyine yönelik hava saldırılarının etkileri (AFP)

Refik Huri

BM Güvenlik Konseyi oybirliğiyle, savaşan tarafların 1701 sayılı kararın uygulanmasına izin vermeleri umuduyla UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan'daki görev süresini 17’inci kez uzatmaya karar verdi.

Çokuluslu güçlerin Lübnan topraklarında, olayların gidişatında ve marjında kalıcı bir unsur haline gelmesi azımsanacak bir mesele değil. Bu güçlerin varlık amacı, Lübnan ve İsrail arasındaki uluslararası sınırda durumu uluslararası hale getirmek iken, onların Lübnanlaşması ne garip ne de şaşırtıcı.

Çokuluslu güçlerin ve direnişin tek toprak üzerinde aynı anda var olması, 1970'lerden beri devam eden bir faktör ve bir paradoks. Direniş 1965'in başlarında el-Fetih hareketi tarafından başlatıldı, ardından diğer Filistinli örgütler de Filistin'in özgürleştirilmesi sloganı ile onu takip ettiler. Daha sonra 1982'de Filistinli örgütleri Lübnan'dan süren İsrail işgalinin ardından direniş, Lübnanlı partilerin elinde “Camul” adını alarak ulusal bir direnişe dönüştü. Bundan sonra da İran-Suriye uzlaşısı ile Hizbullah'ın elinde İslami direnişe dönüştü. Bunların hepsi işgalci düşman ile mücadele etme ve onu geri çekilmeye zorlama çatısı altındaydı. Lübnan’da Çokuluslu Güçlerin varlığı iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşama, İsrail'in Filistinli örgütlere karşı düzenlediği kara operasyonunun ardından BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan 425 ve 426 sayılı kararlar kapsamında 1978 ile 2006 yılları boyunca devam etti. İkinci aşamada, 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan savaştan bu yana Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı uyarınca bu güçler “UNIFIL” adı altında takviye edildi.

Karar her yaz bir yıl uzatılıyor ve Fransa, Güvenlik Konseyi'nde bunda “kalem sahibi” rolünü üstleniyor. Uzatma kimi zaman rutin durumdaki rutin bir uzatma, kimi zaman da tehlikeli ve dinamik bir durumda uzatma oluyor. Her halükarda şu sorulardan kaçış yok.

Bugün, Hizbullah'ın Gazze'de Hamas'ı desteklemek için yürüttüğü bir savaşın ortasında Lübnan'ın 1701 sayılı karara ve UNIFIL'e ihtiyacı var mı? Herkesin farklı nedenlerden dolayı cevabı evet olacaktır. Lübnan otoritesi her aşamada resmi güçleriyle tüm topraklar üzerinde egemenlik kurabilir mi? Gerçekliğin verdiği cevap hayırdır. Güvenlik Konseyi ve UNIFIL güçleri, karar metnine göre ve kararın ilk uygulama aşaması kapsamında, Mavi Hat ile Litani Nehri arasındaki operasyon alanının silah ve militanlardan arındırılmasını sağlayabilir mi? Gerçekçi cevap yine hayırdır.

ABD geçen yaz uzatma kararı metninde, UNIFIL Güçlerine, devlet ve ordudan izin almadan operasyon alanında hareket etme yetkisi veren değişiklik yapılması konusunda ısrar ettiğinde bile, direniş liderleri, UNIFIL’i işgal kuvveti saymakla tehdit etti. Bunun üzerine metindeki değişiklik sanki hiç olmamış gibi sayıldı ve UNIFIL liderliği her zamanki gibi orduyla çalışacağına dair söz verdi. Nitekim destek savaşı sırasında ordu ile birlikte geri durdu.

Bugünkü durum 1701 sayılı kararın ve uzatılmasının ötesine geçti. Mesele söylendiği kadar basit değil, yani Gazze savaşında ateşkes tamamen sağlandığında destek savaşında da ateşkes sağlanmayacak. Keza destek savaşının, İsrailli yerleşimcilerin Celile’deki yerleşim yerlerini terk etmesine ve yerlerinden edilmesine neden olması da basit bir mesele değil. Bu, Arap-İsrail savaşları tarihinde ilk kez gerçekleşen ve durumu 7 Ekim 2023 öncesine dönülerek çözülemeyecek karmaşık hale getiren bir husus.

Gerçek şu ki, 1701 sayılı kararın “tüm yönleriyle” uygulanmasına, yani “düşmanca eylemlerin durdurulması” olarak adlandırılan ilk aşamadan “tam ateşkes” olarak adlandırılan son aşamaya geçişe hazır olunduğuna dair tüm resmî açıklamalar hayalidir.

Destek savaşı kararın ilk aşamasının uygulanmadığını gösterdi. Bugün içinde bulunduğumuz durum, 1701 sayılı karar ve 2006 savaşı öncesi döneme radikal bir strateji içinde ve farklı bir iklimde geri dönüştür.

ABD ve Fransa, İsrail'in yerleşimcileri kuzeydeki yerleşim yerlerine geri göndermesine, Güney Lübnan'da yerinden edilenlerin de köylerine dönmesine olanak tanıyacak bir çözüm bulmaya çalışıyorsa, Hasan Nasrallah bunun "sorunu çözmediğini" ve İsrail'in sınırın yaklaşık 10 kilometre gerisine çekilmesini talep ettiği Rıdvan Gücü’nün orada yalnız olmadığını açıkça ifade etti.

İsrailli müzakereci, diplomat ve akademisyen Itamar Rabinoviç, Gazze savaşını “ilk İsrail-İran savaşı” olarak tanımlarken daha geniş resme bakıyordu. Ne Gazze, ne de Lübnan, Irak, Yemen ve bir ölçüde de Suriye, direniş eksenini yöneten İran'ın önderlik ettiği arenalar birliği çerçevesinde yer alan arenalardan başka bir şey. Şarku'l Avsat'ın  Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Filistin'in özgürleştirilmesi adı altında düşman İsrail ile savaşmak da İran'ın bölgesel projesine hizmet eden stratejinin yalnızca bir aşaması.

Geçmişte, özellikle de 2006'da Hizbullah ile İsrail arasındaki savaş ile Siyonist oluşumun Gazze'ye karşı savaşlarında olduğu gibi, artık tek cephede bir savaş yok. Aksine, mevcut Gazze savaşından bu yana artık tüm cephelerde bir savaş var. Lübnan'daki İslami direniş geçici ya da dönemsel bir konu değil, aksine kalıcı bir aşama ve bu aşamada kendisini Güney Lübnan'ın dışına çıkaracak bir çözümden bahsetmenin hiçbir anlamı yok.

Oyun açık. ABD, Avrupa ve bir ölçüde de Rusya ve Çin'in çabaları, çözüm ve uzlaşı saatinin henüz gelmediğinin kabul edilmesine rağmen, kapsamlı bir bölgesel savaşın çıkmasını engellemeyi amaçlıyor. Hizbullah'ın yaptığı ise kapsamlı bir savaşa dönüşmeden ve güney cephesini Gazze savaşından ayırmaya imkân vermeden, İsrail'e zarar veren bir savaş düzenlemek.

Tahran ise füzelerin atıldığı gece hariç, doğrudan savaşa girmesine yol açmadan birçok cephede dönen bir savaşı yönetiyor. Burada kapsamlı bir savaşa doğru herhangi bir hareketliliği caydırmak için korku dengesi üzerine bahis oynanıyor.

Dini Lider Ali Hamaney'in stratejik ilişkiler danışmanı Kemal Harazi Financial Times'a verdiği röportajda buna şöyle atıfta bulundu: “İsrail, Hizbullah'a karşı kapsamlı bir saldırı başlatırsa, Tahran ve direniş ekseninin kesinlikle Hizbullah'ı desteklediği bölgesel bir savaşı tetikleme riskiyle karşı karşıya kalır. İran bölgesel bir savaşla ilgilenmiyor ve savaşı genişletmek kimsenin çıkarına değil.”

Bölge ister kapsamlı ister çıtalar ile kontrol altında tutulsun bir savaş iklimi içerisindedir. Litani Nehri’nin güneyindeki operasyon alanında ordunun ve UNIFIL’in şu anda herhangi bir işi yok. Bu sanal dünyada bir karar ve gerçek dünyada bir savaştır.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Rusya tepkili: "Hindistan'da üretilen mühimmat Ukrayna'ya gidiyor"

Ukrayna, Kursk'ta harekat başlattıktan sonra Rusya da Donetsk'te kritik öneme sahip Pokrovsk şehrine doğru ilerliyor (AP)
Ukrayna, Kursk'ta harekat başlattıktan sonra Rusya da Donetsk'te kritik öneme sahip Pokrovsk şehrine doğru ilerliyor (AP)
TT

Rusya tepkili: "Hindistan'da üretilen mühimmat Ukrayna'ya gidiyor"

Ukrayna, Kursk'ta harekat başlattıktan sonra Rusya da Donetsk'te kritik öneme sahip Pokrovsk şehrine doğru ilerliyor (AP)
Ukrayna, Kursk'ta harekat başlattıktan sonra Rusya da Donetsk'te kritik öneme sahip Pokrovsk şehrine doğru ilerliyor (AP)

Avrupalı firmaların, Hindistan'daki silah üreticileri aracılığıyla son bir yıldır Ukrayna'ya top mermisi tedarik ettiği bildiriliyor.

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Rusya'nın transferlere tepki gösterdiğini fakat Hindistan'ın bunları durdurmak için herhangi bir adım atmadığını yazıyor. 

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Avrupalı ve Hindistanlı yetkililere göre, Hindistan'da üretilen top mermilerini Ukrayna'ya gönderen ülkeler arasında İtalya ve Çekya yer alıyor. Ürettiği top mermileri cephede kullanılan firmalardan biri de Hindistan devletine ait Yantra India.

İsveç merkezli düşünce kuruluşu Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün verilerine göre Hindistan 2018-2023'te en az 3 milyar dolarlık silah ihracatı yaptı. 

Hindistan Savunma Bakanı Rajnath Singh, 30 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, savunma sanayisindeki ihracatın geçen mali yılda 2,5 milyar doları aştığını ve 2029'a kadar bu rakamı 6 milyar dolara çıkarmak istediklerini söylemişti. 

Reuters'ın incelediği gümrük kayıtlarına göre, 2020'den savaşın başladığı Şubat 2022'ye kadar Hindistanlı üç büyük mühimmat üreticisi Yantra India, Munitions India ve Kalyani Strategic Systems; İtalya, Çekya, İspanya ve Slovenya'ya 2,8 milyon dolarlık mühimmat ihraç etmişti.

Ancak Şubat 2022-Temmuz 2024'te bu rakamın 135,25 milyon dolara yükseldiği bildiriliyor. 

Analizde, dünyanın en büyük silah ithalatçısı konumundaki Hindistan'ın, Avrupa'da uzayan savaşı bir fırsat olarak gördüğü yorumu paylaşılıyor. 

ABD'nin prestijli üniversitelerinden Stanford'da görev yapan savunma uzmanı Arzan Tarapore, Yeni Delhi yönetiminin silah ihracatını genişletmek istediğini ve söz konusu artışın bu politikayla ilgili olduğunu belirtiyor. 

Diğer yandan Yeni Delhi'nin silah ithalatının yüzde 60'ından fazlasını karşılayan Rusya, Hindistan için değerli bir ortak. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, üçüncü dönem için seçilmesinin ardından temmuzda yaptığı ilk uluslararası gezide Moskova'ya gitmişti. 

Modi, görüşmenin ardından barış için diplomatik çözüm çağrısı yaparken, Rusya lideri Vladimir Putin de Modi'ye ülkenin en önemli devlet nişanı olarak bilinen Aziz Andreas Nişanı'nı takdim etmişti.

Reuters, aynı ay Kazakistan'daki bir toplantıda Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar'la Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'un mühimmat meselesini görüştüğünü de aktarıyor. 

Kaynaklar, Lavrov'un bazıları Hindistan devletine ait firmalar tarafından üretilen mühimmatların Ukrayna cephesinde kullanılmasından rahatsızlık duyduklarını dile getirdiğini söylüyor. Diğer yandan Jaishankar'ın Lavrov'a ne yanıt verdiğine dair bilgi paylaşılmıyor.

Reuters, Rusya ve Hindistan yönetimlerinin yorum taleplerini reddettiğini aktarıyor. Aynı şekilde Ukrayna, İspanya, İtalya ve Çekya da yorum yapmayı reddediyor.

Soğuk Savaş boyunca Hindistan'la Sovyetler Birliği arasında güçlü bir stratejik, askeri, ekonomik ve diplomatik ilişki sürdürülmüştü. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra da iki ülke arasındaki yakın bağlar korundu. 

BRICS'in ortak kurucu üyelerinden Rusya ve Hindistan, "özel ve ayrıcalıklı bir stratejik ortaklığa" sahip. Ayrıca Hindistan; Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın 1996'da kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü'ne de 2017'de katılmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Hindustan Times