İsrail’in bahanelere değil, fırsatlara ihtiyacı var

Filistinliler için ulusal süreç iki yönde çalışmayı gerektiriyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İsrail’in bahanelere değil, fırsatlara ihtiyacı var

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Macid Kayali

“İsrail henüz hedeflerine ulaşamadı” ve “Filistinlilerin kaybedecek hiçbir şeyi yok” ifadelerinden sonra, artık İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü savaş bağlamında pazarlanan bir başka ifade daha var; o da sahip olduğu tüm öldürme, yok etme ve kökünden söküp atma araçlarıyla, “İsrail'in Filistinlilere saldırmak ve öldürmek için bahanelere ihtiyacı yok” ifadesidir.

İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı 11 aydır yürüttüğü soykırım savaşında gerçekleştirdiklerine bakıldığında, ilk ifade yanlıştır. Bilindiği üzere Binyamin Netanyahu savaşın devamını meşrulaştırmak için bu söylemi yayıyor. Gerçek amacı, güçlerinin sahada izlediği politikanın da gösterdiği gibi, Gazze örneğiyle nehirden denize kadar Filistinlileri terörize etmektir. Onlar üzerinde hegemonya kurmak, Gazze'yi Filistin bedeninden kalıcı olarak ayırmaya çalışarak, devlet hayallerini bastırmak ve Filistinlilerin temsil ettiği demografik ağırlığı mümkün olduğu kadar azaltmaktır. Yani savaşın amacı, Filistin halkını belki de ilkinden daha dehşet verici yeni bir Nekbe ile 1948’deki Nekbe zamanına döndürerek siyasi haritadan silmektir.

İkinci ifade ise başlı başına bir değermiş gibi, fedakarlık uğruna halktan fedakarlık isteyen naif ve taraflı bir siyasi bilinci teşvik ediyor. Liderlerden siyasi ve mücadele tercihleri için hesap sormadan, neden olabileceği olumsuz veya aksi sonuçlar ne olursa olsun, direniş kendisi için gerekliymiş gibi direniş isteniyor. Ancak bu ifade aynı zamanda insanın canını, malını feda etmesini küçük görmeyi, acılarına kayıtsızlığı da içeriyor. Dahası oğlunu, kardeşini, organlarından herhangi birini veya evini kaybeden bir Filistinliyi sanki hiçbir şey kaybetmemiş biri gibi varsayıyor. O sanki dünyevi siyasi çatışmalarla hiçbir ilgisi olmayan nihilist bir ruhtur.

Bu, ilgili Filistin liderliğinin, Filistin halkı için ulusal sürecin, özel koşulları ve düşmanın doğasıyla birlikte, iki yönde çalışmayı gerektirdiğinin farkına varması gerektiğini gösteriyor. Birinci yön İsrail'e ve politikalarına karşı direniş, ikincisi ise içeride ve dışarıda Filistin toplumunu inşa etmektir. Birinci yöne öncelik verip ikinci yönü göz ardı etmek ne bir şey katar ne de biriktirir; aksine Filistinlilerin fedakarlıklarını, acılarını ve kahramanlıklarını boşa harcar. Bu aynı zamanda bu liderlerin sorununun, seçimlerinde halklarının imkanları ile dayanma güçlerinden çok, inatlarına ve fedakarlık ruhuna güvenmeleri olduğunu gösteriyor. Liderlerin bilinçlerinde şu veya bu seçeneği değerlendirmelerini sağlayacak uygun Arap ve uluslararası verilerin mevcudiyetini hesaba katmadıklarını da ortaya koyuyor.

Aksa Tufanı bir gün sürerken, İsrail’in başlattığı eşi görülmemiş imha savaşı 330'uncu gününe girdi.

İsrail'in Filistinlileri öldürmek, tutuklamak veya onların bireysel ve kolektif, sivil ve ulusal haklarına el koymak için bahanelere ihtiyacı yoktur şeklindeki üçüncü ifadeye gelince, buradaki can alıcı noktadır çünkü ilgili liderleri seçimlerinin doğruluğu konusunda sorgulamaya veya eleştirmeye yönelik herhangi bir girişimin tam aksini ortaya koyuyor. Özellikle de İsrail'in yapay, sömürgeci, yerleşimci, ırkçı ve dini bir devlet olması nedeniyle doğasının ve Filistinlilere yönelik politikalarının bu açıklamayı destekler nitelikte olduğu göz önüne alındığında. Dahası İsrail kendisini Yahudilerin devleti olarak görüyor ve bu insanların ve devletlerinin güvenliğinin her şeyin üzerinde olduğunu düşünüyor. Nitekim Gazze'de rehin tutulan onlarca İsraillinin hayatı, oradaki iki milyon Filistinliden daha önemlidir. Radikal Bakan Itamar Ben Gvir'e göre, "ailesinin Batı Şeria'da rahatça hareket etme hakkı Filistinlilerin hakkından daha önemlidir.” Bir diğer radikal Bakan Bezalel Smotrich ise (Nablus yakınlarındaki) Huvara’nın silinmesi çağrısında bulunmuştu. Miras Bakanı Amihay Eliyahu ise daha da ileri giderek “Gazze'ye nükleer bomba atılması” çağrısı yapmıştı.

Dolayısıyla İsrail'in sömürgeleştirme, yerleşme, öldürme, tutuklama ve evleri yıkma bahanelerine ihtiyacı olmadığı sözü doğruysa da İsrail'in uzun bir savaş yürütmediği, büyük insan kayıplarına hazır olmadığı, Holokost kurbanı imajına önem verdiği yönündeki tüm önceki algıları ihlal eden bir soykırım savaşını seçmesini açıklamıyor. Aksine bu söz, kendi politikalarını hayata geçirmek ve kendisine yönelik sürekli bir tehdit olarak gördüğü Filistinlilerden mümkün olduğunca kurtulmak için böyle bir savaş başlatmak için uygun bir fırsata acil ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bir gün süren Aksa Tufanı da ona bu fırsatı verdi. Aksa Tufanına karşı İsrail’in başlattığı eşi görülmemiş imha savaşıysa şimdi 330'uncu gününe girdi.

Şimdi eğer İsrail'in bahaneye ihtiyacı yoksa ve bu savaşın nedeni Hamas’ın operasyonu değilse, bahsi geçen operasyon, yürütüldüğü şekliyle İsrail'e, varlığını hedef alan bir saldırıya maruz kalmış olarak kendisini dünyaya tanıtma ve iç uzlaşıyı yeniden tesis etme fırsatı sağladı. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Batılı hükümetler de onu kurtarmak ve siyasi, askeri ve mali açıdan desteklemek için bir araya gelerek ona bu konuda yardımcı oldular. Bunlar Netanyahu ile milliyetçi ve dinci sağın savaşlarını sürdürmesine olanak tanıyan fırsat için ideal koşullardı.

Hamas aracılığıyla Gazze'nin yönlendirildiği seçenek, tehlikeli sonuçlarına tahammül edilebilecek bir halk tercihi değil

Yani uygun fırsat bahaneden farklıdır. Karşılaştırmak için şu örnekleri verelim; Japonya İkinci Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor'ı bombalamasaydı, ABD Japonya'ya iki nükleer bomba atar mıydı? Eğer Nazi Almanyası Avrupa'da yaptıklarını yapmasaydı, Rusya ve Müttefik orduları Alman şehirlerini yakıp yıkarak Berlin'e birlikte girer miydi? Kuveyt'in işgali, New York ve Washington'daki terör saldırısı (9/11/2001) olmasaydı Irak'ta olanlar yaşanabilir miydi? Dahası Filistin roketleri kuzey Filistin/İsrail'i vurmasaydı (Temmuz 1981’de) İsrail Lübnan'a girip Beyrut'u kuşatır mıydı? İkinci İntifada sırasındaki bombalı saldırılar olmasaydı İsrail Batı Şeria'yı yeniden işgal eder, Ayrım Duvarını inşa eder, köprülerle, tünellerle, çevre yollarıyla Batı Şeria'nın birbiri ile iletişimini keser miydi?

Burada önemli olan nokta, bir tarafın doğasının tek başına onun nasıl tepki vereceğini belirlemediği, doğası gereği iyi bir fırsata ve belirli yararlı koşulların mevcudiyetine de ihtiyaç duyduğudur.

Şahsen on yıl önce en çok korktuğum ve uyardığım husus, İsrail'in Filistinlilerin tahminleri aşan bir eylemini fırsat bilip, son 10 yılda Suriye'de yaşananları (ve sonrasında Ukrayna ve Sudan'da yaşananları) dikkate alarak halkımızın bir kısmını yerinden etmesine olanak tanıyan bir tepki vermesiydi.

Bu arada iki durumu iyi düşünmek ve karşılaştırmak gerekiyor. Mesela Kudüs'teki “Şeyh Cerrah” Mahallesi için çıkan çatışmada (2021), nehirden denize kadar tüm Filistinliler bir araya gelerek kitlesel bir halk ayaklanması başlatmışlardı. Gazzeli Filistinlilerin maruz kaldığı dehşete ise böyle bir tepki verilmedi. Bunun açıklaması öncelikle Batı Şeria, Kudüs ve 1948 Filistinlilerinin, derin bilinçleri ile onlar için uygun olmayan bu durum ve koşullar altında, İsrail'e kendi topraklarındaki varlıklarını sarsmak için bir fırsat sunacak tehlikelerin farkında olmalarıdır. İkincisi, Hamas aracılığıyla Gazze'nin yönlendirildiği tercih, tehlikeli sonuçlarına katlanılabilecek bir halk tercihi değildir. Bu da, daha düşük düzeyde ve daha fazla fikir birliğine dayanan bir mücadele biçiminin, bazılarının üstün gördüğü ancak imkanların ve fikir birliğinin eksik olduğu bir direniş biçiminden daha iyi olduğu anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



ABD Savunma Bakanı İsrail ziyaretini erteledi

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (AP)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (AP)
TT

ABD Savunma Bakanı İsrail ziyaretini erteledi

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (AP)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (AP)

Axios'un dün (Perşembe) ismini açıklamadığı iki İsrailli yetkiliye dayandırdığı haberine göre ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail-Lübnan sınırında devam eden gerginlik nedeniyle önümüzdeki hafta İsrail'e yapmayı planladığı ziyareti erteledi.

Lübnan ve Hizbullah, militan grubun iletişim cihazlarına düzenlenen, 37 kişinin ölümüne ve yaklaşık 3,000 kişinin yaralanmasına neden olan, Lübnan hastanelerine aşırı yük bindiren ve Hizbullah'ta kaos yaratan saldırılardan İsrail'i sorumlu tutuyor. İsrail, saldırılar hakkında doğrudan yorum yapmadı ancak bazı güvenlik kaynakları saldırıların İsrail istihbarat servisi Mossad tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğini belirtti.