Washington: Hamas’ın bazı şartlarını değiştirmesine rağmen Gazze'de ateşkes sağlanmasına yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz

ABD Başkanı Joe Biden, görevden ayrılmadan önce kendisine siyasi bir zafer kazandıracak ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'a karşı Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in şansını artıracak bir anlaşma yapmayı umuyordu. (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, görevden ayrılmadan önce kendisine siyasi bir zafer kazandıracak ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'a karşı Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in şansını artıracak bir anlaşma yapmayı umuyordu. (AFP)
TT

Washington: Hamas’ın bazı şartlarını değiştirmesine rağmen Gazze'de ateşkes sağlanmasına yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz

ABD Başkanı Joe Biden, görevden ayrılmadan önce kendisine siyasi bir zafer kazandıracak ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'a karşı Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in şansını artıracak bir anlaşma yapmayı umuyordu. (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, görevden ayrılmadan önce kendisine siyasi bir zafer kazandıracak ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'a karşı Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in şansını artıracak bir anlaşma yapmayı umuyordu. (AFP)

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Hamas'ı ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması konusunda bir anlaşmaya varılması için yapılan müzakereleri engellemekle suçladı.

Kirby, basın brifingi sırasında şunları söyledi: “Başkan Biden'ın yönetimi bir anlaşmaya varılıp varılamayacağını görmek için gece gündüz çalışıyor. Hamas şu anda bunun önündeki ana engel.”

Kirby, “Onlar (Hamas) esir takası anlaşmasının bazı şartlarını değiştirdiler, bu da bir anlaşmaya varmamızı zorlaştırdı. Hamas'ın öne sürdüğü yeni değişikliklere rağmen halen denemeye değer olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Beyaz Saray'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya baskı yapmaya ve İngiltere'nin yaptığı gibi İsrail'e silah tedarikini durdurmaya istekli olup olmadığı sorusuna Kirby, “Bu anlaşmayı sağlamaya çalışmaktan daha fazla baskı uygulamadığımız bir şey düşünemiyorum” yanıtını verdi. İngiltere Başbakanı'nın Cuma günü Beyaz Saray'a yapacağı ziyarette bir dizi dış politika konusunun ele alınacağını açıklayan Kirby, ‘İngiltere'nin İsrail'e silah tedarikini durdurmasının kendilerini ilgilendiren bir konu olduğunu’ vurguladı.

Kirby, ateşkes müzakerelerinin durduğunu belirterek, Başkan Biden'ın Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileriyle yapacağı toplantının Başkan'ın günlük programının bir parçası olduğunu açıkladı.

Azalan şanslar

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması ve Hamas'ın elindeki esirlerin serbest bırakılması için yeni bir öneri getirme şansı azaldı. Zira Biden'ın yardımcıları arasında ‘yeni fikirlerle ilerlemek ve bunları hem İsrail'e hem de Hamas'a sunmak isteyen bir akım’ ile ‘her iki tarafın katı tutumları ışığında yeni bir öneri sunmanın bir anlamı olmadığını düşünen başka bir akım’ arasında bir tür tartışma ve bölünme var. Bu sebeple Biden yönetimi yeni bir öneri sunmayı belirsiz bir süre için erteledi.

İktidarda sadece dört ayı kalan Biden yönetimi, Beyaz Saray'dan ayrılmadan önce Biden’a siyasi bir zafer kazandıracak ve yardımcısı Kamala Harris'in Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'a karşı seçim yarışında güçlü bir destek elde etmesini sağlayacak bir anlaşmaya varmak için yoğun bir şekilde çalışıyor.

ABD yönetimi iki aydır bir anlaşmanın yakın olduğunu ve ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns liderliğindeki ABD'li müzakerecilerin çözülmemiş konuların yüzde 90'ını hallettiklerini ifade ediyordu.

Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve CIA Direktörü William Burns, ABD'nin birkaç gün içinde yeni ve güncellenmiş bir teklif sunacağını belirterek, bunun son teklif olacağını ve yönetimin boşlukları kapatmak için çok çalıştığını ifade etti. Ancak, aralarında Amerikalı Hersh Goldberg-Polin'in de bulunduğu altı esirin Hamas tarafından öldürülmesi ve Netanyahu'nun Philadelphia Koridoru üzerinde tam İsrail askeri kontrolü talep etmesi ve Mısır'ın bunu kategorik olarak reddetmesi gibi son gelişmeler Beyaz Saray'da hayal kırıklığının artmasına neden oldu.

Başarısız girişimler

Yetkililer bir anlaşmaya varılmasının önünde pek çok engel bulunduğunu ve bunların çoğunun her iki tarafın da kabul edemediği koşullarla ilgili olduğunu açıkladı. Bir Beyaz Saray yetkilisi, yetkililerin altı esirin Hamas tarafından öldürülmesinden üzüntü ve rahatsızlık duyduklarını, ancak buna rağmen yetkililerin ve Başkan Biden'ın danışmanlarının bir anlaşmaya varmak için fırsat aramaya, Mısırlı ve Katarlı arabulucularla iletişim kurmaya, tarafların pozisyonlarını ve müzakereleri durduran konuları gözden geçirmeye ve ABD'nin pozisyonunu yeniden değerlendirmeye devam ettiklerini kaydetti.

Başkan Biden'ın anlaşmayı ilerletme arzusu ve danışmanlarının yeni önerilerde bulunmanın beyhude olacağına inanması nedeniyle bir anlaşmaya varma şansına ilişkin şüpheler önemli ölçüde arttı.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, her iki taraftan da nihai bir anlaşma sağlanamaması halinde, 11 ay boyunca detaylı bir şekilde müzakere edilen şartların her an çökebileceğini kabul etti.

zxdcvf
İsrail güçleri, ateşkes anlaşmasına varma şansının azaldığı bir ortamda Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlarını sürdürüyor. (AFP)

Beyaz Saray, Hamas'ı suçlayarak, hareketin, üzerinde anlaşmaya varılan sayıdan daha fazla sayıda müebbet hapis cezasına çarptırılmış Filistinli mahkûmun serbest bırakılması için yeni taleplerde bulunduğunu ve bunun İsrail tarafınca reddedildiğini belirtti. Biden yönetimi, Katarlı ve Mısırlı arabuluculara Hamas'a taleplerini hafifletmesi için baskı yapmaları çağrısında bulundu. Yetkililer, Hamas lideri Yahya Sinvar'ın bir anlaşmaya varmak istemediğini hissettiklerini, Hamas'la müzakere etmenin imkânsız olabileceğini ve bir ateşkes anlaşmasını asla kabul etmeyeceğinden endişe ettiklerini söyledi.

Yaratıcı seçenekler

CIA Direktörü William Burns, Londra'da Financial Times'a verdiği demeçte zor kararı vermenin Sinvar ve Netanyahu'ya bağlı olduğunu söyledi. Burns, “Arabulucular yaratıcı seçenekler formüle etmek ve seçenekler sunmak için çalıştılar. Ancak nihayetinde bu bir siyasi irade meselesi” şeklinde konuştu.

dvfbtrh
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns (AP)

Netanyahu ve Sinvar'ın tehlikede olan çok fazla şey olduğunu fark etmelerini ve bir anlaşmaya doğru ilerlemeyi kabul etmelerini umduğunu söyleyen Burns, “Arabulucularla elimizden geldiğince sıkı çalışmaya devam edeceğiz. Çünkü esirler ve ateşkes konusunda bir anlaşmaya varmanın alternatifi yok. Burada tehlikede olan Gazze Şeridi'ndeki tünellerde halen hayatta olan esirler ve Gazze Şeridi'ndeki masum sivillerin hayatları” ifadelerini kullandı. Burns, İngiliz mevkidaşı Richard Moore ile birlikte iki kurumun da itidal ve gerilimin azaltılması için tüm istihbarat kanallarını kullandığını vurguladı.

Kaynaklar, Başkan Biden'ın esirleri öldürmesi ve daha aşırı taleplerde bulunmasının ardından ‘Hamas'ı ödüllendiriyor ve daha fazla taviz veriyor’ gibi görünmek istemediğini belirtti.

Tek taraflı anlaşmayı dışlama

Hamas'ın elinde kalan beş Amerikalı esirin aileleri, ABD yönetimine Hamas ile ayrı bir anlaşmaya varması çağrısında bulunmuştu. Yetkililer, Hamas'ın elindeki beş Amerikalı esire karşılık ABD hapishanelerinde tutulan beş Filistinlinin takas edileceği bir liste sunmuş ve ABD yönetimi bir anlaşmaya varma fırsatlarını araştırmak üzere Katarlı yetkililerle temasa geçmişti. Ancak bu girişimlerin üzerine herhangi bir adım atılmadı.

Söz konusu takas anlaşması, sadece Amerikalı esirlerin serbest bırakılması karşılığında Hamas’ın başka taleplerde bulunması (hareketin terör listelerinden çıkarılması, Hamas liderlerinin yargılanmayacağına dair ABD garantisi talep edilmesi ve hareketin Gazze'de siyasi bir hareket haline gelmesinin sağlanması gibi) olasılıkları ve Biden yönetiminin terörist olarak gördüğü bir hareketle anlaştığı için eleştirilmesinin yanı sıra diğer İsrailli esirlerden vazgeçmesinin eleştirilmesi gibi pek çok tartışmaya yol açtı.

sxcdvfgrt
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmaların ortasında Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için Tel Aviv'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen bir gösteriden (Reuters)

Yetkililer, Hamas'la tek taraflı bir anlaşmanın Biden yönetiminin ihtiyaç duymadığı bir tartışma ve eleştiri kapısı açacağını belirtti. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da esirlerin ailelerine yönetimin tüm seçenekleri değerlendirdiğini, ancak sonuçta İsrail'le bir anlaşmadan yana olduğunu söyledi.

Başkan Biden'ın bazı danışmanlarının bir anlaşmaya varmanın tek yolunun Başkan Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu üzerinde daha fazla baskı kurması olduğuna inandıklarını, bunun da Başkan Biden'ın geçen hafta Netanyahu'nun bir anlaşmaya varmak için yeterince çaba sarf etmediği yönündeki yorumlarında ortaya çıktığını aktaran Washington Post, diğer yetkililerin ise Netanyahu'ya yönelik bu eleştirel yorumların, özellikle de Başkan Biden'ın güçlü etkisini kullanmak ve İsrail'e milyarlarca dolarlık ABD silahını durdurma kartını kullanmak istememesi nedeniyle, Netanyahu'nun tutumunda değişikliklere yol açacağından şüphe duyduklarını bildirdi.



Suriye güneyi kaynarken İranlı milisler bu durumu nasıl kullanıyor?

İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
TT

Suriye güneyi kaynarken İranlı milisler bu durumu nasıl kullanıyor?

İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)

Subhi Franjieh

İsrail'in 28 Kasım Cuma günü sabaha karşı Şam kırsalındaki Beyt Cin köyüne düzenlediği saldırı, geçtiğimiz aralık ayında eski Suriye rejiminin düşmesinden bu yana İsrail'in Suriye'ye yaptığı müdahaleler açısından bir dönüm noktası ve eşi benzeri görülmemiş bir an oldu. Saldırı, İsrail ordusunun Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli'l el-Bas adlı örgüte üye olduğunu iddia ettiği kişileri tutuklamaya çalışmasıyla, bölgedeki genç erkeklerle İsrail ordusu arasında çatışma patlak verdi. İsrail, çatışmaya bölgede hava saldırıları düzenleyerek yanıt verdi. Kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere 13 kişiyi öldürdü, 25 kişiyi de yaraladı.

Çatışma, İsrail'in Suriye topraklarına yaptığı saldırılara karşı Suriyeliler arasında artan halk öfkesinin bir göstergesi olarak dikkati çeken bir gelişme olurken, Washington'ı son günlerde Suriye ve İsrail ile bazı görüşmeler başlatmaya itti. Bu görüşmeler, ABD'nin özel temsilcisi Thomas Barrack'ın Şam'a giderek Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile görüşmesiyle sonuçlandı.

Güney Suriye ile ilgili iç, bölgesel ve uluslararası karmaşıklıklar arttıkça, İran'ın vekilleri, Suriye rejiminin düşüşünden sonra ortaya çıkan, merkezini Suriye'nin güneyine kuran ve burada faaliyet gösteren Uli'l el-Bas’ın üye kazanma girişimleri ve destek yoluyla istikrarsızlıktan yararlanmak için daha fazla çaba sarf ediyorlar.

Örgüt ve İran'ın sınır ötesi milislerine yakın medya kuruluşları, İsrail'in Suriye'ye müdahalesini, Suriye'deki genel havayı değiştirmeye ve Uli'l el-Bas’a üye toplamaya çalışmak için bahane olarak kullanıyor. Al-Majalla'nın elde ettiği bilgilere göre Uli'l el-Bas son aylarda eleman kazanma çabalarını ve silah temin etme girişimlerini yoğunlaştırdı. İşe alım çabaları, esas olarak İranlı milislerin eski üyeleri ile Beşşar Esed rejimi döneminde Suriye'de İran veya Rusya tarafından desteklenen Filistinli grupların üyelerini hedef alıyor. Tüm bunlar, İsrail'in Suriye'nin güneyinde yerini sağlamlaştırırken, önemli bir rol oynadığı kaosu istismar ederek yapılıyor.

Eski Suriye rejiminin düşmesinden bu yana Suriye'nin güneyi, bölgedeki resmi muhalefet güçlerinin yeni Suriye Savunma Bakanlığı'na katıldıklarını açıklamalarıyla başlayan birçok dönüşüm geçirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları yeni boyutlara ulaşarak Suriye'nin öfkesini kışkırttı. Bunun sonucunda Beyt Cin'de meydana gelen çatışma ve Suriye'nin Kuneytra vilayetinde bazı bölgelerde meydana gelen çatışmalarda görüldü.

İsrail devriyeleri bazen bazı köylerde geçici askeri kontrol noktaları kurarak yoldan geçenleri arıyor ve kimlik belgelerini istiyor. Bu durum, son birkaç gün içinde ve kasım ayı boyunca birden fazla bölgede, özellikle de es-Semadaniye eş-Şarkiyye yakınlarındaki bölgelerde, Kuneytra kırsalındaki Ruveyhina köyünde, güneydeki Ma'riya köyünde, Rafid beldesinde ve Rasm el-Katta'da yaşandı. Yermuk Havzası'ndaki Cemle ve Saysun beldeleri çevresindeki tarım alanları, Tel Ahmer çevresi ve diğer bölgeler de İsrail topçuları tarafından bombalandı. A Majalla, bölgede gerçekleştirilen saldırıların niteliğini tespit edemedi. Bazı durumlarda, bu güçler bu bölgelerdeki Suriyelileri tutukluyor veya bölge ve belirli kişiler hakkında bilgi karşılığında sivillere yardım sağlamak için çaresiz girişimlerde bulunuyor.

grbth
İşgal altındaki Golan Tepeleri'ndeki Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında Suriye sınırındaki çit boyunca devriye gezen İsrail askerleri, 23 Temmuz 2025 (AFP)

Bu saldırı, tutuklama ve hedef gösterme eylemlerinin yanı sıra, İsrail, Şam ile Suveyda'daki gruplar arasında müzakereleri ve bir anlaşmaya varma olasılığını zorlaştırmada da önemli bir rol oynuyor. Bu durum, İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle doğrudan ve siyasi müdahalesi yoluyla gerçekleşiyor. İsrail, bu durumu karmaşıklaştırarak, Suriye hükümetinin işgal altındaki Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanımasını ve diğer şartları içeren bir ‘barış anlaşmasının’ yanı sıra başka kazanımlar da elde etmeye çalışıyor. Ancak Suriye hükümeti, böyle bir anlaşmanın Suriye Arap Cumhuriyeti'nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü zedeleyeceğini düşünüyor.

Karmaşık bir siyasi ve askeri tablo

Eski Suriye rejiminin düşüşünden bu yana, ülkenin güneyi birçok dönüşüm geçirdi. Bu değişikliklerin ilki, güneydeki resmi muhalefet güçlerinin, Tümgeneral Murhaf Ebu Kasra liderliğindeki yeni Suriye Savunma Bakanlığı'na katıldıklarını açıklamalarıydı. Bunu, güneydeki güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılması ve 4. Tümen ve İran destekli milisleri tarafından yürütülen uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığıyla mücadele operasyonlarının yoğunlaştırılması izledi. Bu çabalar ve dönüşümler keskin kavşaklar yaşadı. Bunların başında Suveyda'daki gerginlikler ve Suriye'deki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri ile bazı askeri grupların Suriye hükümetini tanımayı reddetmesi oldu. Bu gelişme, geçtiğimiz temmuz ayında iki taraf arasında kanlı çatışmalara yol açtı. İsrail ordusu, Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle Suriye'nin başkenti Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Genelkurmay binası çevresini bombaladı.

İsrail, arabuluculuğu kabul etmeye -en azından şimdilik- hiç istekli görünmüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu buna 19 Kasım Çarşamba günü Suriye'deki tampon bölgeyi ziyaret ederek karşılık verdi.

Suriye'nin güneyi geçtiğimiz temmuz ayından bu yana birkaç karmaşık iç faktörle boğuşuyor. Suriye hükümeti, bölgede kontrolü sağlamak için tüm güçlerini ve kapasitesini kullanamıyor ve Suveyda'daki gruplar daha organize hale gelerek askeri konseye sorun yaratıyor. Bir yandan İsrail güçleri, yeni bölgelere ilerleyip tutuklamalar yapıyor, diğer taraftan DEAŞ Yermuk Havzası bölgesinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İran bağlantılı milisler, direniş bahanesiyle bölgedeki ağlarını yeniden kurmaya ve örgütlemeye çabalıyor.

Suriye hükümeti ile İsrail tarafı arasında, Türkiye ve ABD'nin koordinasyonunda Suriye toprakları dışında birkaç toplantı gerçekleştirildi ve birçok Arap arabulucu güney sorununu çözmek için devreye girdi. Suriye hükümeti, Suriye ile İsrail arasındaki güvenlik anlaşmasını yeniden yürürlüğe koymaya açık olsa da İsrail tarafı, yarattığı gerçeklik göz önüne alındığında, bir güvenlik anlaşmasına ilgi duymuyor ve barış anlaşması ve Suriye'nin Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıması da dahil olmak üzere diğer hükümler gibi daha büyük kazanımlar peşinde. Suriye hükümeti, İsrail ile bir güvenlik anlaşması imzalamaya hazır olduğunu ve Suriye'nin İsrail dahil bölgedeki hiçbir ülkeyi tehdit etmek için bir platform olmayacağını defalarca teyit etmiş olduğundan, bunu kabul etmeye istekli görünmüyor. İsrail ile ilişkilerini daha ileriye götürme niyeti olduğuna dair bir sinyal de vermedi.

vfghy
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam'da ortak basın toplantısı düzenledi, 16 Eylül 2025 (AFP)

Arap ve bölgesel arabuluculuk çabaları ve ABD'nin Suriye hükümetine güney sorununu çözmek için İsrail'e baskı yapma sözü vermesiyle birlikte, Rusya da siyasi boşluğu ve mevcut çıkmazı fırsat bilerek bu mücadeleye katıldı ve iki taraf arasındaki gerilimi azaltmak için potansiyel bir arabulucu olarak kendini önerdi. Rusya’nın öne sürdüğü öneriler arasında güney Suriye’de gözlem noktaları kurulması ve güney Suriye’de devriye gezileri düzenlenmesi yer alıyordu. Son günlerde Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus Bek Yevkurov başkanlığındaki bir Rus askeri ve güvenlik heyeti 16 Kasım Pazar günü Şam'ı ziyaret etti ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile Suriye’nin güneyi dosyası ve Suriye-Rusya ortak periyodik görüşmeleri Dera ile kuzey ve güney kırsal bölgeleri, Maalaka beldesinin güneyindeki Safra Kışlası, Ebu Derviş Şirketi ve Cemle, Kuveya ve Ma'riya beldeleri dahil genel olarak Yermuk Havzası Kuneytra'nın çeşitli bölgelerinde gerçekleşti.

Suriye hükümeti güneyde yeni bir gerçeklik yaratmak ve İsrail'in çözülmesini istediği sorunları çözmek için uluslararası baskıyı artırmak istedi.

İsrail, arabuluculuğu kabul etmeye -en azından şimdilik- hiç istekli görünmüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu buna 19 Kasım Çarşamba günü Suriye'deki tampon bölgeyi ziyaret ederek karşılık verdi.

Netanyahu, ziyareti sırasında İsrailli askerlere şöyle seslendi:

“Burada savunma ve saldırı yeteneklerimize, Dürzi müttefiklerimizi korumaya ve her şeyden önce İsrail’i ve Golan Tepeleri'nin karşısındaki kuzey sınırlarını korumaya büyük önem veriyoruz.”

Ziyaret, İsrail Yayın Kurumu'nun İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması müzakerelerinin çıkmaza girdiğini ve İsrail tarafının herhangi bir çekilmeden önce ‘kapsamlı bir barış anlaşmasının’ imzalanmasında ısrar ettiğini, ‘güvenlik anlaşması’ ile yetinmeyi reddettiğini duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bir açıklamayla ziyareti kınadı ve bunu ‘Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) ilgili kararlarına aykırı bir fiili durum dayatma girişimi’ olarak nitelendirerek ‘İsrail işgalinin tüm Suriye topraklarından çekilmesini’ talep etti. Suriye, İsrail'in güneydeki eylemlerinin ‘geçersiz ve uluslararası hukuk açısından hiçbir hukuki geçerliliği olmadığını’ belirtti.

Suriye'nin güneyindeki karmaşık durumun ortasında, Suriye'deki Uli'l el-Bas, mevcut durumu istismar etmek için askere alma çabalarını yoğunlaştırıyor ve Suriye hükümetini şeytanlaştıran söylemler yayıyor.

Beyt Cin köyünde meydana gelen son olay, İsrail'in güney Suriye'deki davranışlarının giderek daha tehlikeli hale geldiğini ve devam etmesi halinde kontrolden çıkarak halkın öfkesini tetikleyebileceğini gösteriyor. İsrail merkezli haber sitesi Walla’ya göre burada yaşanan şiddetli çatışmada ilk kez İsrail ordusu kayıplar verdi. Walla, İsrail ordusunun Beyt Cin'de yaşananları bir pusu olarak değerlendirdiğini ve üst düzey İsrail ordusu yetkililerinin operasyonun gerçekleşmeden önce sızıntı olasılığını araştırdığını bildirdi. Suriye Dışişleri Bakanlığı, bu saldırıyı ‘Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik ciddi bir ihlal’ olarak nitelendirerek kınadı. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilci Yardımcısı Necat Ruşdi de bu saldırıyı ‘Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik ciddi ve kabul edilemez bir ihlal’ olarak nitelendirdi ve kınadı. BMGK, 2 Aralık Salı günü, İsrail'in Suriye'ye yaptığı ve sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden olan son saldırıyı kınayan Arap ülkeleri arasında, İsrail'in Suriye'nin Golan Tepeleri'nden 4 Haziran 1967 sınırına kadar tamamen çekilmesini talep eden bir karar aldı.

Washington ise Beyt Cin'deki tehlikeli gelişmelerin ardından hızlı hareket etti. ABD'nin Şam Büyükelçisi Barrack, 1 Aralık Pazartesi günü Suriye'nin başkentini ziyaret etti. Burada Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile bir araya gelerek Suriye ile İsrail arasındaki ilişkiler ve gerginliğin azaltılması gibi çeşitli konuları görüştü. Aynı gün, ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu telefonla bir görüşme gerçekleştirdi. Trump görüşmede, Suriye ile İsrail arasındaki gerginliğin azaltılması gerektiğini vurguladı. Washington artık İsrail'in Suriye politikasının oluşturduğu tehlikenin farkında. Basında yer alan haberlere göre ABD çevrelerinde Beyt Cin'de yaşananların başka bölgelerde de tekrarlanabileceği ve Washington'ın Suriye'deki çıkarları için daha tehlikeli boyutlara ulaşabileceği endişesi hakim. Beyt Cin'de yaşananların tekrarlanması, güneyde ciddi güvenlik açıkları yaratarak istikrarı tehdit edebilir, Suriye hükümetinin ve uluslararası toplumun Suriye'de istikrarı sağlama çabalarını engelleyebilir ve İran'a bölgedeki güvenlik kırılganlığı içinde hareket etme fırsatı verebilir.

sxdfrgt
Şam'ın merkezinde bayraklar ve pankartlarla Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler, 28 Kasım 2025 (AFP)

Washington’ın Suriye’deki istikrara verdiği destek, ABD, Suriye, Arap ve bölge ülkeleri için birçok bölgesel ve uluslararası kazanım sağlıyor ve İran'ın kayıplarını derinleştiriyor. ABD Başkanı Trump'ın sosyal medya platformu Truth Social'daki paylaşımı da bunun yansıtıyordu. Söz konusu paylaşımda Trump, “İsrail'in Suriye ile güçlü ve samimi bir diyalog sürdürmesi ve Suriye'nin müreffeh bir ülkeye dönüşmesini engelleyecek hiçbir şeyin olmaması çok önemli” ifadelerini kullandı.

Trump, ABD'nin Suriye'de elde edilen sonuçlardan memnun olduğunu vurguladı. Bu açıklama, İsrail'in Suriye'deki baskısı ve askeri politikaları karşısında Suriye hükümetini destekleyen bir tutum olarak görülebilir.

ABD'nin Netanyahu üzerindeki baskısı, İsrail Başbakanı’nın 2 Aralık Salı günü yaralı İsrailli askerleri ziyaret ettiği sırada yaptığı açıklamada açıkça ortaya çıktı. Netanyahu, Tel Aviv'in Şam'dan Hermon (Şeyh) Dağı'nın girişleri ve zirvesi dahil olmak üzere tampon bölgeye kadar uzanan, askerden arındırılmış bir tampon bölge oluşturulmasını beklediğini söyledi. İsrail Başbakanı, ‘iyi niyetle’ Suriye ve İsrail'in bir anlaşmaya varabileceğini, ancak ‘her durumda ilkelerimize bağlı kalacağımızı’ da ekledi. Netanyahu'nun açıklamasından saatler sonra, helikopterleri Beyt Cin hava sahasına girdi.

Örgüte üye kazanma ve yeniden konumlandırma

Suriye'nin güneyindeki karmaşık durum devam ederken Uli'l el-Bas mevcut durumu kendi lehine kullanmak için eleman kazanma çabalarını yoğunlaştırırken ağları ve hücreleri aracılığıyla Suriye hükümetini şeytanlaştıran söylemler yayıyor. Uli'l el-Bas Sözcüsü Ebu el-Kasım, 8 Kasım'da yaptığı bir açıklamada, İsrail'e ve ‘Suriye'yi başkalarına teslim eden ve daha fazla ihlal ve bölünmeye yol açan ilişkiler kuran’ Suriye hükümeti üyelerine direnme bahanesiyle sivillerin sempatisini kazanmak ve onları saflarına çekmek için bu çabaları sürdürdüklerini belirtti.

Suveyda ise Suveydalı gruplar ile Suriye hükümeti arasındaki gerilimi kullanan birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısının saklandığı bir yer olması nedeniyle kritik bir faktör olmaya devam ediyor.

Al-Majalla'nın edindiği bilgilere göre Uli'l el-Bas, Esed rejiminin düşmesinden önce Suriye'nin güneyinde İran destekli milisler ve Hizbullah ile bağlantılı olan el-Hadi Tugayı, 313. Tugay ve diğer grupların eski liderlerini ve üyelerini kendi saflarına çekmeye çalışıyor.

Onlara aylık maaş ödeneceğini vaat ediyor ve Uli'l el-Bas’ın ‘Suriye hükümeti değil, İsrail'e direnecek olan grup olduğu’ gerekçesiyle onlarla tekrar çalışmaya ikna etmeye çabalıyor. Güneydeki birkaç yerel kaynak, Uli'l el-Bas'ın faaliyet gösterdiği bölgelerin, Suriye'nin güneyinde, Dera'nın doğusunda, Suriye-İsrail sınırına yakın bölgeler ve el-Lecat bölgesinde el-Hadi Tugayı ve 313. Tugay'ın eski etki alanları olduğunu söyledi. Bunun yanında Uli'l el-Bas, Filistinliler arasından İran yanlısı milis grupların eski üyelerini kendi saflarına çekmeye çalışıyor ve bu kişilerin, davanın İsrail ile yüzleşmekle ilgili olması nedeniyle duygusal olarak etkilenebileceklerine inanıyor.

Öte yandan Suriye hükümeti, iç güvenlik kanadı aracılığıyla güneyde birkaç değişiklik yaptı ve Esed rejiminin düşüşünden önce bölgedeki İran destekli milislerin faaliyetleri ile liderleri ve takipçileri hakkında bilgi sahibi olan yeni liderleri dosyayı yönetmek üzere atadı. Hükümet ayrıca, İsrail'in müdahaleleri sonucunda güneydeki sınırlı imkanlarıyla bu grubu çökertmek üzere harekete geçti. Geçtiğimiz kasım ayında, grubun liderlerinden birini tutuklayan Suriye hükümeti, grubun planlarını ve dağıtım ağını ortaya çıkarmak için soruşturmalar halen devam ediyor. İç güvenlik güçleri, Yine güvenlik operasyonları kapsamında ekim ayı sonlarında Dera kırsalındaki İzra beldesi yakınlarındaki Karfa beldesinde düzenlenen bir operasyonda Hizbullah’a bağlı bir lideri tutukladı.

cdfgt
Suveyda’nın batısındaki Bedevi kabilelerinden iki silahlı unsur, 19 Temmuz 2025 (AFP)

Öte yandan bir-iki tutuklamanın örgütü çökertmek için yeterli olması pek olası görünmüyor. Bunun birkaç nedeni var. Bunların başında ise DAEŞ gibi İran destekli grupların hızlı bir şekilde uyum sağlayıp yeniden konumlanabilme yeteneklerine sahip olmaları geliyor. Ayrıca, güneydeki güvenlik durumu ve yaşanan karmaşıklıklar, Suriye hükümetinin bu örgütün ve bölgedeki destekçilerinin peşine düşme kabiliyetini sınırlıyor. Bunun yanında Suveyda, Suveydalı gruplar ile Suriye hükümeti arasındaki gerilimi kullanarak birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısının saklandığı bir yer olması nedeniyle kritik bir faktör olmaya devam ediyor. Uli'l el-Bas, bu kişilerden silah satın alabilir ve onlar aracılığıyla bölgedeki operasyonları için bir tedarik zinciri bulabilir. Kuneytra ve Dera kırsalındaki birden fazla sivil kaynak, dergiye sivillerin genellikle İran'la bağlantılı milislerin varlığına karşı çıktıklarını söyledi. Bu milislerin ‘büyük tehlike oluşturduğuna’ inandıklarını ifade eden kaynaklara göre bu gruplar tarafından yürütülen herhangi bir operasyon, İsrail'e bombalama veya daha geniş çaplı saldırılar yoluyla güneyi hedef almak için bahane verebilir. Bu toplumsal reddedilme, Suriye hükümeti için bir fırsat olmakla birlikte, güneydeki karmaşık durum ve Suriye hükümetinin bölgedeki sınırlı hareket kabiliyeti, bu havayı değerlendirmek için engel teşkil ediyor. Hakim olan atmosferde bir değişiklik olması olası görünmese de İsrail'in saldırıları ve müdahalelerinin, İsrail’e öfkeli bazı sivillerin algılarını değiştireceği ihtimali göz ardı edilemez.

Uli'l el-Bas, Suriye rejiminin düşüşünden sonra birkaç aşamada kuruldu.

Dürzileri korumak ve güneydeki düşman gruplarla savaşmak iddiasında olan İsrail, onlara saldırılar ve tutuklamalar yoluyla genişleme, yeniden konumlanma ve nüfuzlarını geri kazanma fırsatı yaratıyor. İsrail'in bu davranışının yansımaları, Suriye'de istikrarı sağlama yönündeki uluslararası çabalar için yeni ve daha tehlikeli bir hal alıyor ve Trump'ın Ortadoğu'daki savaşları sona erdirme ve barış planını uygulama hedeflerini tehdit ediyor. Suriye'nin güneyinde İran ve Hizbullah’a bağlı hücrelerin varlığı bir sorun olsa da İsrail'in askeri müdahalesi ve güney bölgesini izole etme girişimleri başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. İsrail'in davranışı bu hücrelere daha fazla fırsat tanıyor ve onlarla mücadeleye veya İran’ın Suriye’deki nüfuzunun kalıntılarını sona erdirmeye yardımcı olmuyor.

Uli'l el-Bas hakkında ne biliyoruz?

Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli’l el-Bas, Suriye rejiminin düşüşünden sonra birkaç aşamada kuruldu. Ocak ayında, direnişi sürdürmeyi hedeflediğini iddia eden ‘Güney Kurtuluş Cephesi’ adlı bir örgütün kurulduğu duyuruldu. Bunu şubat ayı başlarında Suriye'de bir direniş cephesi olarak Uli'l el-Bas'ın kurulması izledi ve aynı ay içinde, Suriye'nin güneyinde iki liderinin öldürüldüğü duyuruldu.

Örgüt, geçtiğimiz mart ayında, Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli’l el-Bas olarak tanındı ve İran haber ağlarının yanı sıra İran destekli milislere bağlı medya kuruluşları tarafından memnuniyetle karşılandı. Uli’l el-Bas, Suriye hükümetini ve Batı ve Washington'a açılımını şeytanlaştırmak için medyada oldukça aktif bir rol oynadı.

Uli'l el-Bas, 11 Mayıs'ta bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“İsrail işgalci varlığıyla meşruiyet iddiasında bulunan bir hükümetin yürüttüğü gizli veya açık görüşmeleri en şiddetli şekilde reddediyor ve kınıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Şara’nın Başkan Trump ile 15 Mayıs’taki görüşmesinden bir gün sonra Uli'l el-Bas, ‘ABD yönetimi ve müttefikleri tarafından teşvik edilen, kuşatma altındaki Suriye halkına uygulanan haksız yaptırımları kısmen kaldırmak ve karşılığında Siyonist işgalci varlıkla ilişkilerin normalleşmesini amaçlayan şüpheli anlaşmayı’ kınayan bir başka açıklama yayınladı.

rgt
Şam kırsalındaki Yebrud'da iç güvenlik güçleri, Lübnan'a mayın kaçırma girişimini engellerken olaya karışan dört kişiyi tutukladı (SANA)

Uli'l el-Bas, temmuz ayında, Dera'nın Neva bölgesinde İsrail'in düzenlediği bir operasyonda örgüt liderlerinden Muhammed Bedran'ın öldürülmesiyle büyük bir darbe aldı.

Uli'l el-Bas’ın açıklamalarına göre 1973 yılında Suriye'nin Cable bölgesinde doğan Uli'l el-Bas'ın üst düzey liderlerinden Tuğgeneral Muhammed Bedran Ebu Ali’nin ölümü, örgütün yapısını ve işleyişini etkilemiş gibi görünüyor. Zira bu gelişme, Uli’l el-Bas’ı bir konferans düzenlemeye ve idari yapısını yeniden yapılandırmaya itti.

Temmuz ayında düzenlenen konferansta yapılan açıklamaya göre Uli'l el-Bas lideri Ebu Cihad Rıza el-Huseyin Muhammed Bedran’ın yerine yardımcılığı görevine Tuğgeneral Munzir Vennus’u getirdi. Örgütte, askeri kanadın liderliğine Tuğgeneral Ahmed Cadallah, Siyasi Büro Başkanlığına Dr. Tarık Hammad, Güvenlik ve İstihbarat Bürosu Başkanlığına Tuğgeneral Ebu Mucahid, Seferberlik ve Örgütlenme Departmanı Başkanlığına Albay Haşim Ebu Şuayb, Halkla İlişkiler Genel Sekreterliğine ise Dr. Abbas el-Ahmad getirildi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.

 


Barış anlaşması töreni öncesi USIP’a Trump damgası

Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
TT

Barış anlaşması töreni öncesi USIP’a Trump damgası

Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)

ABD’nin başkenti Washington’da bulunan ABD Barış Enstitüsü (USIP) binasının dış cephesine dün Donald J. Trump ismi yazıldı. Bu adlandırma, yarın yapılacak ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında imzalanacak barış anlaşması töreninden bir gün önce gerçekleşti.

ABD Dışişleri Bakanlığı X hesabından yaptığı paylaşımda, “Bu sabah USIP’ın adını ülkemizin tarihindeki en büyük müzakereci onuruna yeniden adlandırdık. USIP’e hoş geldiniz” ifadesini kullandı. Paylaşımının altında bir fotoğraf da yer aldı.

1984 yılında -Başkan Ronald Reagan döneminde- kurulan bu enstitü, aynı zamanda Trump’ın ikinci döneminin ilk aylarında lağvetmeyi planladığı ve birçok yöneticisini görevden almak istediği kuruluştu.

Kongre tarafından fonlanan bu bağımsız kuruluş, uluslararası çatışmaların önlenmesi ve çözülmesi amacıyla çalışmalar yürütüyor. Enstitü, yılbaşına kadar uluslararası konular üzerine çalışan uzman araştırmacılara ev sahipliği yapıyordu; tıpkı diğer akademik araştırma kurumları gibi.

Barış anlaşmasının, Washington şehir merkezindeki bu enstitünün merkezinde, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında imzalanması planlanıyor. Törene Donald Trump ile iki ülkenin liderleri Felix Tshisekedi ve Paul Kagame’nin de katılması bekleniyor.

Trump, Gazze Şeridi’nden Hindistan-Pakistan gerilimine ve Kamboçya ile Tayland arasındaki ihtilafa kadar dünyanın birçok bölgesindeki çatışmaları sona erdirmeye yönelik çabaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğini savunuyor.


Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)

Avrupa’da yaşayan çok sayıda kişi, Rusya ile savaş çıkma riskinin yüksek olduğuna inanıyor. Bu sonuç, Fransız Le Grand Continent dergisinin bugün yayımladığı bir anketle ortaya çıktı.

Ankete, Avrupa Birliği’nin (AB) 9 ülkesinden toplam 9 bin 553 kişi katıldı. Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 51), önümüzdeki yıllarda ülkeleri ile Rusya arasında savaş çıkma olasılığını ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendiriyor.

Anketin yapıldığı ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Polonya, Portekiz, Hırvatistan, Belçika ve Hollanda bulunuyor. Her ülkede binin üzerinde kişiyle görüşülerek kapsamlı bir örneklem oluşturuldu.

Kasım ayı sonunda Cluster 17 platformu, Fransız Le Grand Continent dergisi için vatandaşlara şu soruyu yöneltti: “Sizce önümüzdeki yıllarda Rusya, ülkenizle savaşabilir mi?”

Anket sonuçları, açık bir çatışma riskine dair algının ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ortaya koydu.

Rusya ve müttefiki Belarus’a komşu olan Polonya’da katılımcıların yüzde 77’si bu riski ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendirdi. Fransa’da bu oran yüzde 54, Almanya’da ise yüzde 51 oldu. Buna karşılık, İtalya’da ankete katılanların yüzde 65’i riski ‘düşük’ veya ‘hiç yok’ olarak gördü.

Aynı ankete göre, katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 81) önümüzdeki yıllarda Çin ile savaş çıkacağına inanmadıklarını belirtti.

Anket ayrıca, katılımcıların ülkelerinin Moskova’ya karşı askeri kapasitesine dair şüphelerini de ortaya koydu. Katılımcıların üçte ikisinden fazlası (yüzde 69), ülkelerinin Rus saldırısına karşı ‘hiçbir şekilde’ veya ‘büyük ölçüde’ savunma yapamayacağını düşündüğünü söyledi.

Fransa, listede nükleer silahlara sahip tek ülke olarak öne çıkarken, Fransız katılımcıların yüzde 44’ü ülkenin ‘bir dereceye kadar’ veya ‘makul ölçüde’ kendini savunabileceğini belirtti. Buna karşılık Belçika, İtalya ve Portekiz’de katılımcıların ezici çoğunluğu (sırasıyla yüzde 87, yüzde 85 ve yüzde 85) ülkelerinin savunma kapasitesine sahip olmadığını ifade etti.